Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
BÜYÜKADA (Türk Şiirinde)
Asırlar boyunca her güzellik şâire ilhâm vermiş, hârikul’âdelikler karşısında duyulan heyecan, san’atlı ve asil söyleyişlerde ifâdesini bulmuştur.
Türk İstanbul’un Büyükadası’da da yeryüzünün tılsımlı, müstesna ve âbidevî bedialarından olduğuna göre, tabiatiyle millî ve lirik duyuşlarımızda gereken yerini almıştır.
Elbette ki şâir, bu muhteşem güzelliği mısralarında över, tasvir eder, san’atkâr dili ve kalemiyle anlatır, hâtırayı, aşkı, ulvî kıymeti bulunan hayâl ve düşünceyi şiir gücü ile belirtir.
İstanbul’da, “Ada” denilince hatıra mutlaka Büyükada gelir.
Bu yazıda Ada’ya âid şiirleri imkân elverdiği kadar toplamaya çalışacağız.
Fennî, altmışüç beyitlik “Şevâhilnâme”’sinin her beytinde Boğaziçi’nin ayrı bir semtinden bahsederek Haydarpaşa, Kadıköyü ve Fenerbahçesi’nden sonra nihâyet şiirini şöyle tamamlar:
Galibâ Fennî temâm eyliyecektir zevki
Adalar seyrine düşmüş o perinin şevkî
Pertev, Nedim’in pek meşhur bir gazelini tahmîs ederek şöyle der:
Adalar seyri muvakkat hem de zevk olmaz müdâm
Çamlıcâ dağında ben tutmam diraht âsâ mekâm
Bâki nüzhetgâhlardan dâ virem bir bir peyâm
“Göksü bir nâhoş hevâ şimdi Çubuklu pek zihâm
“Sevdiğim tenhâca çedirsek mi Sa’d-Âbâd’e dek”
Ada şâiri Tahsin Nâhid, “Kış” şiirinde o yerin bir gecesini, his ve tahayyülünü uzun bir manzû...
⇓ Devamını okuyunuz...
Asırlar boyunca her güzellik şâire ilhâm vermiş, hârikul’âdelikler karşısında duyulan heyecan, san’atlı ve asil söyleyişlerde ifâdesini bulmuştur.
Türk İstanbul’un Büyükadası’da da yeryüzünün tılsımlı, müstesna ve âbidevî bedialarından olduğuna göre, tabiatiyle millî ve lirik duyuşlarımızda gereken yerini almıştır.
Elbette ki şâir, bu muhteşem güzelliği mısralarında över, tasvir eder, san’atkâr dili ve kalemiyle anlatır, hâtırayı, aşkı, ulvî kıymeti bulunan hayâl ve düşünceyi şiir gücü ile belirtir.
İstanbul’da, “Ada” denilince hatıra mutlaka Büyükada gelir.
Bu yazıda Ada’ya âid şiirleri imkân elverdiği kadar toplamaya çalışacağız.
Fennî, altmışüç beyitlik “Şevâhilnâme”’sinin her beytinde Boğaziçi’nin ayrı bir semtinden bahsederek Haydarpaşa, Kadıköyü ve Fenerbahçesi’nden sonra nihâyet şiirini şöyle tamamlar:
Galibâ Fennî temâm eyliyecektir zevki
Adalar seyrine düşmüş o perinin şevkî
Pertev, Nedim’in pek meşhur bir gazelini tahmîs ederek şöyle der:
Adalar seyri muvakkat hem de zevk olmaz müdâm
Çamlıcâ dağında ben tutmam diraht âsâ mekâm
Bâki nüzhetgâhlardan dâ virem bir bir peyâm
“Göksü bir nâhoş hevâ şimdi Çubuklu pek zihâm
“Sevdiğim tenhâca çedirsek mi Sa’d-Âbâd’e dek”
Ada şâiri Tahsin Nâhid, “Kış” şiirinde o yerin bir gecesini, his ve tahayyülünü uzun bir manzûme hâlinde ve zamanının diliyle resmeder. Bir şarkısında ise, çamlıkta gördüğü güzele ânîde duyduğu meftûniyeti anlatır:
Ada’nın çamlığında nisyandı,
Onu gördüm... Ne hoş hıramandı,
Karşıdan baktı, gözlerim yandı
Şarkın âhu kadınlarındandı.
Gözünün anladım siyâhından
Göğsünün gizli gizli âhından,
Kalbe mesti veren nigâhından;
Belli aşkın kadınlarındandı.
Yine bir beytinde sevdâyı, iki semt arasında, mecaz ve teşbih san’atıyla süsler:
Aşkı tâ ezelden biz bilegeldik,
“Aşıklar yolu” ndan biz “Dil” e geldik!
Tevfik Fikret, “Beyaz Yelken”’inde bir hâtırasını nakleder:
Bak şu zevrakçe-i dil-ârâmın
Cünbüş-i iltifât - yaverine;
Pek muvâfık sükûnu akşâmın,
Ooh, ey neş’e, sen kanadlansan
Bu kadar belki dilber olmazsın!
Yaslanıp şöyle dûş-i emvâca
— Sanki meczûb u mest ü müstagrak,
Bir serâb-ı kebûde aldanarak, —
Gidiyor şâ’irâne, tenhâca;
Aâh bilsem, götürdüğü halecan
Hangi sevdâlı kalbe â’iddir!
Bu şetaaretle işte Marmara’nın
Bir perî-i küşade - şehperidir;
Şuh pervâne-i müzehheridir
Pâk ü nevvâr olan şu manzaranın.
Gece mersâ-yi nâz olur mutlak
Ona âguuş-i aşkı bir Ada’nın.
Bir vakitler gönül ederdi hayâl
Sütbeyaz bir deniz, beyaz kayalar,
Mâ’i lâkin heman beyaza çalar
Bir semâ, sonra bir beyaz sandal.
Biz o sandalda yâr-ı cânımla
Dolaşırdık beyaz seherlerde.
Şimdi yâdetdirir o hulyâmı
Ne zaman geçse pîş-i çeşmimden
Böyle saaf u sefid bir yelken.
Bana tasvir eder o sevdâmı
Bir beyaz kuş ki nevha - perverdir.
Bir beyaz leyl-i maâh - perverde.
Mehmed Celâl, “Ada’daki Peri”’sinin portresini çizdikten sonra devam eder:
Ey hüsnü mukaddes, tayrın eyle semâya,
Göz yaşlarım atma fakat hâk-i fenaya,
Gülşenleri terkeylemez elbette çiçekler,
Uçsan bile bir gün Ada’dan başka fezaya
Bir fikir uçurursun kanadından şuaraya,
Sahilleri tenvire iner çünkü melekler..
Mustafa Reşid, “Şarkı”’sında bir ayrılışla hüzünlenir:
Ada’dan gitti seninle bütün ezvak u safa
Çamları aldı gam ey nadire-i hüsn ü beha
Her taraftan geliyor bad-ı hazanla şu seda
Görecek mi göz o nadir gülü bir kere daha
Mâbed-i aşkım olan Dil’de her akşam ey yâr
Anıyor and-ı geçen her dem-i zevki, dil-i zâr
Şunu tekrar ediyor dil ile birlikte hezar
Görecek mi göz o nadir gülü bir kerre daha.
Hüseyin Siret, “Ada’dan Dönerken” yeis ve melâl ile doludur:
Bırakıp gidiyorum Ada’yı ilk teşrinde,
Sen yeşil bir kıyısın, ben dalgayım enginde
Göz yaşlarım dolaşır yorulmuş eteğinde
Ben ağlarım uzaktan iniltimi dinlersin.
Mevsim yaprak dökümü, hep ağaçlar üşüyor
Yaprak sanma her daldan soluk bir ah düşüyor
Düşünceli dağlara karaltılar üşüyor
Yol üstünde geç vakit böyle kimi beklersin
Baş ucundaki yıldız sönük gece kandili
Şu geçen beyaz bulut yaşlı hicran mendili
Rüzgâr atmış havaya onu al da sevgili
Derdinle ağlayanın gözyaşını silersin
Sanırım dertli ishak garip garip öttükçe
Bir kırık dal altından ney üfler hazan gece
Beyaz atkı omzunda mehtap dinler sessizce...
Ayrılık akşamıdır hazan gibi inlersin.
Faik Âli Ozansoy, “Mehtap”’ı anlatır:
Gecenin cezr ü medd-i envârı,
Karışıp medd ü cezr- i deryaya
İşte şüst ü şûy-ı reng-i ziya,
Dinliyor zemzemat-ı esrarı.
O melâl-i müebbed-i eşyâ;
Girecek âlem-i melâike has
Bir mükevkep behişt-i rüyaya
Bu seraser serair istinas.
Seb-i nurun bu hâb-ı nûşini
Sallıyor mehd-i leyl içinde derin
Bir sükût-ı muzi bütün şehrin
Harekât-i hayat ü gûşişini
Handedir, mevcedir, ziyadır hep;
Öyle sandım bakınca Marmara’ya:
Erimiş bir cihan-ı sîm ü zehep
Nebean etmiş ansızın karaya.
Çeşm-i hulya bu yerde nadide,
Bin temaşa-yı kibriyaya dalar,
Mehbet-i raz-ı leyl olan Adalar
Bu müzehhep sema-yı hakide
Gölgelerdir, sehabelerdir ki
Mütezehhir ve şüste-i mehtap
Sanki meclâ-yı ruh olan hâki
Mâkes etmiş bir incilâ-yi şebap.
Ahmed Refik, şiirlerinin çoğunda Ada’yı ve yaşayan hayatı hikâye eder:
Sensizdim o akşam, Ada’nın ufku hep al’dı,
Hasretle içim yandı, gözüm ufkuna daldı.
Firkat ateş oldu, o gece sinemi sardı,
Hasretle içim yandı, gözüm ufkuna daldı.
Mâbûdem olan sen mi idin bezmi ezelden,
Nûrunla tutuştum da vuruldum sana birden.
Aşkım, emelim varsa bu dünyada bütün sen.
Hasretle içim yandı, gözüm ufkuna daldı.
Mest oldum o akşam, yüreğimden yaralandım;
Tâ fecre kadar kızladı kalbim, seni andım
Gün doğdu münevver bir ufuktan, seni sandım;
Hasretle içim yandı, gözüm ufkuna daldı.
Nerde âhu bakışın, nerde o gözlerdeki nûr!
Ada’dan sen gideli kalmadı gönlümde sürur
Mâhitaplar, geceler etmede hasretle mürûr
Ada’dan sen gideli kalmadı gönlümde sürur.
Saçların, tatlı yeşil gözlerin hep oldu hayâl
Öyle bir çöktü ki, bilsen içime hüzn ü melâl
Demek artık seni görmek, seni öpmek de muhal
Ada’dan sen gideli kalmadı gönlümde sürur.
Aynı şâirin, Mısırlı İbrahim Efendi tarafından “Uşşak” makamında bestelenen güftesi şöyledir:
Sen bu ufkun yegâne yıldızısın
Ada’nın mâvi gözlü, şen kızısın.
Hasta kalbimde tatlı bir sızısın,
Ada’nın mâvi gözlü, şen kızısın.
Ruha sevda saçar, güzel bakışın
Cana canlar katar kadeh çakışın
Ruhuma var ki öyle bir akışın
Ada’nın mâvi gözlü, şen kızısın.
Bir başka şarkısında ise hicranlıdır:
Semalardan güneş hâlâ inmiyor
İçim mahzun, gözümden yaş dinmiyor
Ada sensiz yüreğime sinmiyor
Gel de biraz, gözlerini göreyim,
Mimozadan sana çelenk öreyim.
Kumral saçlar işvelerle dökülsün
Yeşil gözler bâdelele süzülsün
Âşık gönlüm sana yansın, üzülsün.
Gel de biraz, gözlerini göreyim,
Pembe gülden sana çelenk öreyim.
Hasretinden kan ağlıyor yüreğim
Hebâ oldu yazık bunca emeğim
Benim senden budur en son dileğim:
Gel de biraz, gözlerini göreyim,
Ayağına yüzüm, gözüm süreyim.
Ve diğer bir şarkı’dan:
Açtıkça her bahar Ada’nın gonca femleri,
Andım seninle çamda geçen tatlı demleri.
Yandım vefasız aşkına, hep ölmek istedim;
Sensiz, gör anla bendeki ye’sü elemleri.
Ali Hadi’den bir kıt’a:
Âfet gibi sardıkça bütün yâdımı gamlar,
Yelpazelesi ruhumu şen Dil’deki çamlar,
Mehtâb ile olsun bize gönder de selâmlar
Yelpazelesin ruhumu şen Dil’deki çamlar.
Yahya Kemal üstâdımızın pek malûm ve müstesna iki şiirini mevzû ile alâkası sebebiyle kaydetmeden geçemiyeceğiz:
VİRAN BAĞ
Adalar’dan yaza ettik de vedâğ
Sızlıyor bağrımız üstündeki dağ,
Seni hâıtrlıyoruz Viran Bağ!
Yine bir sofrada hep şakraktık
Gün denizlerde sönerken baktık
Ve çobanlar gibi dallar yaktık.
Biz şen, onlarsa muammalıydı,
Birinin sözleri iymalıydı
Birinin gözleri hummalıydı.
Acı duymuş diye aşkın tadını,
Hepimiz sevdik o solgun kadını
Ve o gün râhibe koyduk adını.
Uyuduk kırda, gezindik dağda,
O yazın, ah o engin çağda,
Geçti en son günü Viran Bağ’da.
ESKİ MEKTUP
Adalar’dan gelen bu mektupta,
Oradan bir sihirli râyiha var;
İşveler sezdiren bir üslûpta,
Adalar’dan gelen bu mektupta.
Ben o rüzgârla şimdi başbaşayım;
Galiba yol göründü sevdâya;
Kendi gönlümce bir saat yaşayım;
Girmesin başka bir hayâl araya;
Ben o rüzgârla şimdi başbaşayım.
Halid Fahri Ozansoy, “Âşıklar yolunun yolcuları” ve Ada şiirleriyle de daima hatırlanacak eserler vermiştir. İşte üç ayrı dekor:
ADA AKŞAMLARI
I
Siyah bir ürperişle denize dolar gece,
Kandilleri pırıldar karşıda Heybeli’nin.
Titrerim, bu sulara başbaşa eğilince,
Bir gül gibi elime temasından elinin.
Bir nefes bir Ada’dan geçer öbür Ada’ya,
Dinlerim saatleri göğsünde saya saya,
Sen yoksan doğsa bile bahçende bakmam Ay’a,
Taş göğsünde uyurum bir kadın heybelinin.
II
Ay çamların dibine dökmüştü ışığını.
Sandım ki beliriyor her taraftan hayalin.
Kutularda içiçe gölgelerin yığını
Sandım ki benim halim, sandım ki senin hâlin!
Bizim de günlerimiz karardı bu sularda,
Bir yığın gölge oldu aşkımız kuytularda,
Bu aşkı yaratmada benim günahım var da
Yok mu söyle biraz da kuzum senin vebâlin?
III
Burda, bu çamlara giden yolun başında
Ben onu bekliyorum, meçhulün meçhulünü.
Bir teselli bulmadan bir damla gözyaşında
O yalnız uzletlere açmış yalnız gönlünü.
Bilmem ki ki siyah mıdır, yeşil midir gözleri?
Bilmem ki hatırlar mı görse bir gün bu yeri?
Saklıyorum eline geçtiği gündenberi
Bir çamın gölgesinde unuttuğu gülünü.
IV
Gün sönerken bir akşam baktım da ıssız Dil’e:
— Yazık, dedim bu yıl da Adalar’da yaz bitti!
Dalgalar köpürürken indim sonra sahile,
Kalbim sanki içinden uğultular işitti.
Ne kadar deniz gibi haykırmak istesem de
Hislerim sıkışarak boğuluyor sesimde,
Nice güller açılıp soldu da bir mevsimde
Yolunu beklediğim hayâl geçmedi gitti!
YANMIŞ BİR KÖŞKÜN TARAÇASINDAN
Hayat bir sır gibi uçmuş bir tepeden,
Bu yalnız ruhlarla dlu harabeden.
Burası yanmış bir köşkün taraçası,
Her taşta ürpermiş bir yosun parçası.
Su kemeri gibi altı dehlizinden,
Bir dilim alıyor Ada denizinden.
Kimlerin dolmuştu burada çilesi?
Belki de eski bir paşa âilesi.
Kaygusuz yaşardı bu köşkte bir zaman!
Kaç yaz bu taraça çınlardı sazlardan!
Âhenkle titrerken yukarda yıldızlar,
Maşlahlı hanımlar, yeldirmeli kızlar,
Kimbilir o zaman neler hissederdi!
Ne hulya içinde utlar inilderdi!
Ne hoştu nefesi kimbilir rüzgârın?
Mercan terlikleri genç halayıkların
Bu taşlar üstünde kimbilir ne tatlı
Yumuşak seslerle uçardı kanatlı?
Şimdi duyuluyor, derinden derine,
Ölüm sessizliği o sesler yerine!
TAHASSÜR
Geçti mevsim:
Şehre indik Ada’dan..
Ne kaldı bir yığın hâtıradan:
Yalnız hayâlimdeki çamlar
Martılar, sular ve ılık akşamlar...
Geçti mevsim..
Şimdi ne çam kokusu,
Ne çamlar altında hülya,
Şimdi yağmur ve şehrin uğultusu...
Şimdi ne renk var ne ziya..
Şimdi gözlerim kapalı, dalgın...
Düşünüyorum baharını Ada’nın..
Düşünüyorum nisan yağmurlarından
Çamların nasıl tazeleştiğini
Nasıl serin serin yelpazeleştiğini...
Düşünüyorum mehtapta denizi,
Düşünüyorum seni, beni hepimizi...
Ne kaldı o mehtap turlarından?
Neede o açık arabaları Ada’nın?
Nerede o kahkahanın
Asfalt yollarda billûrlaştığı geceler
Aşkın ve neş’enin taştığı geceler
Nerede o mevsim?
Yaşar Nabi, “Onar Mısra”’larının dördüncüsünde Ada’dan bahseder:
Yeşil çamlar altında uyuyor şimdi Ada,
Şimdi kımıldamıyor zaman bile yerinden.
Ve apaçık gözlerin en derin bir rüyada,
Ve güneş pırıl pırıl akıyor gözlerinden.
Bilsen duracak gibi nasıl yavaş vurmada
Kalbin öyle muntazam, kalbin öyle derinden,
Yüzünü ipek bir tül gibi saran terinden
Güneşi yudum yudum içtiğim şu lâhzada
Ruhumuz yıkanıyor zaman sonsuz semada
Fırtınalı, karanlık günlerin kederinden.
Necdet Rüştü Efe hâliyle “Yaz ve Aşk” da şu kıt’ayı söyler:
Pancurun açtı o kız mandalını,
Güllerin kokladı sarkan dalını,
Suya indirdi küçük sandalını
Anladım günleri gelmiş Ada’nın.
Taksın o güzel göğsüne al goncayı yâr da,
Gelsin gezelim haydi füsunkâr Adalar’da.
Nijad Tahsin Alpeh, geçmiş günü yâdetmektedir:
DİL HÂTIRASI
Görürüm sanki hayâlimde Dil’i
Dalarım ismini andıkça senin;
Koyu kirpiklerin altında derin,
Gözlerim sisli bir engin yeşili..
Suyun âhengine sinmişti sesin,
Rüzgâr estikçe saçın darmadağın..
Mevsimin sırrına ermiş dudağın,
Ve sıcak, yaz güneşinden, nefesin..
Boğaz’ın neş’eli, tılsımlı sazı
Şarkılar söyliyecek şimdi kime?
Gözlerim sislenerek tâ içime
Sızdı bir yaş gibi Dil hâtırası...
Yusuf Ziya İnan, “Büyükada’da Aşk”’ını ve “Günlerin Gerisi”’ni hatırlar:
O gülü koklarken gönlüm hep sarhoş
Mâzinin içinde yuvarlanmakta.
Ada’da her dalda, her kayalıkta
Aşkımın hayâli o dolaşmakta.
★
Dönüşü yok zamanın,
Giden gelmiyor geri;
Çocukluğun süt-beyaz düşünceleri.
Uykular bastırdı yılları artık
Ağaran saçlarımdır ağırlığından;
Küllenen mangalda ateş kalmadı.
Gün indi batıya akşam vaktidir,
Ada’da yankısı türkülerimin
Aşkıma mersiye okuyor şimdi.
Fikret Cenap Ege, “Şarkılar”’ının ilkinde mes’uttur:
Bol palmiyeli Adalar’dan geldiniz
Işıklı sımsıcak
Yosun kokusu yayıldı şehre
Sizdiniz sizin kokunuzdu bu
Artık akşamların rengi değişti.
Türk Musikisi’nde Ada mühim yer tutar. Bestekârlarımız bu mevzuu da ses ve tel kudretiyle işlemişlerdir.
Tamburî Mustafa Çavuş, sevdiğine hasrettir, hıncını Ada’dan almak ister gibi bir edâ takınır ve hüzzam’la inler:
Vefâ yoktur akan suda
Ne hâl oldu bize bu da
Hasret kaldım dilberime
Yere batsın Büyükada.
Diğer bâzı şarkılar:
Mustafa Nafiz : (Sûzinâk)
Gittin Ada’nın her şeyi, her zevki de gitti,
Bir sam yeli, çamlardaki hülyâyı eritti.
Rûhumda o yoksul gece, bağrımda melâlin
Artık ne sesin var, ne Viran-Bağ’daki hâlin.
Şerif İçli : (Müstear)
Bir dalda öten biz iki sevdâzede kuştuk,
Ağlardık o hasretten usanmış sesimizle.
Bir gün yolumuz düştü Viran Bağ’da buluştuk;
Hıçkırdık o dillerdeki sevdâ dolu izle;
Leylâklar açan bahçenin üstünde uçuştuk.
Yesari Âsım : (K. Hicazkâr)
Uçsun Ada’dan gönlüme sinendeki gamlar,
Yelpazelesin ruhumu şen Dil’deki çamlar.
Mehtâb ile gönder bize binlerce selâmlar;
Yelpâzelesin ruhumu şen Dil’deki çamlar.
Alsam Ada’nın dilberini çamlara gitsem,
Bir kaç kadehi neş’e ile, zevk ile içsem.
Sarsam, dolasam, gonce gülü koklasam, öpsem,
Bir kaç kadehi neş’e ile, zevk ile içsem.
Osman Nihad : (Nihavend)
Yine bu yıl Ada sensiz içime sinmedi,
Dil’de yalnız dolaştım hep gözyaşlarım dinmedi.
Ben de şaştım nasıl oldu yüreğime inmedi;
Dil’de yalnız dolaştım hep gözyaşlarım dinmedi.
Artaki Candan : (Hicaz)
Adalar’da gezer durur edâlı,
Bilmem o da bir yâre mi sevdâlı.
Adalımın her bir hâli mânâlı;
Pek güzeldir amma biraz belâlı.
Şükrü Tunar : (Hüzzam)
Ada’nın yeşil çamları aşkımıza yer olsun,
Ne çare ayırdı felek kalblerimiz bir olsun.
İpek saçından bir tel ver bana yâdigâr olsun;
Ne çâre ayırdı felek kalblerimiz bir olsun.
Kadri Şençalar :
Şu karşıdan gelen esmer aşkıma ihânet etti,
Geçen hafta söz verip de Ada’da bei bekletti.
Sadi Erem : (Nikriz)
Adalının konyak içtim elinden,
Sarabilsem o dilberi belinden.
Neler çektim o çapkının dilinden;
Sarabilsem o dilberi belinden.
Teoman Alpay : (Nihavend)
Bahar geldi gül açıldı,
Ruhuma neş’e saçıldı.
Mâvi gözlü, sarışın kız;
Gel gidelim Ada’ya biz.
Ada’ya dâir şiir ve şarkılar elbette ki bunlardan ibaret değildir. Diğer bir kısmı bu ansiklopedide “Ada” maddesine alındığı gibi, ileride alâkalı bendlerde tekrar bahsetmek imkânı da mevcuttur.
Hikmet Şinasi ÖNOL
Tema
Folklor
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Yazar/Üreten
Hikmet Şinasi Önol
Kod
IAM060376
Tema
Folklor
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Tanım
Cilt 6, sayfalar 3198-3202
Tema
Folklor
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.