TR
Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
About
Istanbul Encyclopedia
Reşad Ekrem Koçu
Web Project
Entries
❯
Volume 6: Boğ-Cem
BÜYÜKADA (Türk Şiirinde)
Asırlar boyunca her güzellik şâire ilhâm vermiş, hârikul’âdelikler karşısında duyulan heyecan, san’atlı ve asil söyleyişlerde ifâdesini bulmuştur. Türk İstanbul’un Büyükadası’da da yeryüzünün tılsımlı, müstesna ve âbidevî bedialarından olduğuna göre, tabiatiyle millî ve lirik duyuşlarımızda gereken yerini almıştır. Elbette ki şâir, bu muhteşem güzelliği mısralarında över, tasvir eder, san’atkâr dili ve kalemiyle anlatır, hâtırayı, aşkı, ulvî kıymeti bulunan hayâl ve düşünceyi şiir gücü ile belirtir. İstanbul’da, “Ada” denilince hatıra mutlaka Büyükada gelir. Bu yazıda Ada’ya âid şiirleri imkân elverdiği kadar toplamaya çalışacağız. Fennî, altmışüç beyitlik “Şevâhilnâme”’sinin her beytinde Boğaziçi’nin ayrı bir semtinden bahsederek Haydarpaşa, Kadıköyü ve Fenerbahçesi’nden sonra nihâyet şiirini şöyle tamamlar: Galibâ Fennî temâm eyliyecektir zevki Adalar seyrine düşmüş o perinin şevkî Pertev, Nedim’in pek meşhur bir gazelini tahmîs ederek şöyle der: Adalar seyri muvakkat hem de zevk olmaz müdâm Çamlıcâ dağında ben tutmam diraht âsâ mekâm Bâki nüzhetgâhlardan dâ virem bir bir peyâm “Göksü bir nâhoş hevâ şimdi Çubuklu pek zihâm “Sevdiğim tenhâca çedirsek mi Sa’d-Âbâd’e dek” Ada şâiri Tahsin Nâhid, “Kış” şiirinde o yerin bir gecesini, his ve tahayyülünü uzun bir manzû...
⇓ Read more...
Asırlar boyunca her güzellik şâire ilhâm vermiş, hârikul’âdelikler karşısında duyulan heyecan, san’atlı ve asil söyleyişlerde ifâdesini bulmuştur. Türk İstanbul’un Büyükadası’da da yeryüzünün tılsımlı, müstesna ve âbidevî bedialarından olduğuna göre, tabiatiyle millî ve lirik duyuşlarımızda gereken yerini almıştır. Elbette ki şâir, bu muhteşem güzelliği mısralarında över, tasvir eder, san’atkâr dili ve kalemiyle anlatır, hâtırayı, aşkı, ulvî kıymeti bulunan hayâl ve düşünceyi şiir gücü ile belirtir. İstanbul’da, “Ada” denilince hatıra mutlaka Büyükada gelir. Bu yazıda Ada’ya âid şiirleri imkân elverdiği kadar toplamaya çalışacağız. Fennî, altmışüç beyitlik “Şevâhilnâme”’sinin her beytinde Boğaziçi’nin ayrı bir semtinden bahsederek Haydarpaşa, Kadıköyü ve Fenerbahçesi’nden sonra nihâyet şiirini şöyle tamamlar: Galibâ Fennî temâm eyliyecektir zevki Adalar seyrine düşmüş o perinin şevkî Pertev, Nedim’in pek meşhur bir gazelini tahmîs ederek şöyle der: Adalar seyri muvakkat hem de zevk olmaz müdâm Çamlıcâ dağında ben tutmam diraht âsâ mekâm Bâki nüzhetgâhlardan dâ virem bir bir peyâm “Göksü bir nâhoş hevâ şimdi Çubuklu pek zihâm “Sevdiğim tenhâca çedirsek mi Sa’d-Âbâd’e dek” Ada şâiri Tahsin Nâhid, “Kış” şiirinde o yerin bir gecesini, his ve tahayyülünü uzun bir manzûme hâlinde ve zamanının diliyle resmeder. Bir şarkısında ise, çamlıkta gördüğü güzele ânîde duyduğu meftûniyeti anlatır: Ada’nın çamlığında nisyandı, Onu gördüm... Ne hoş hıramandı, Karşıdan baktı, gözlerim yandı Şarkın âhu kadınlarındandı. Gözünün anladım siyâhından Göğsünün gizli gizli âhından, Kalbe mesti veren nigâhından; Belli aşkın kadınlarındandı. Yine bir beytinde sevdâyı, iki semt arasında, mecaz ve teşbih san’atıyla süsler: Aşkı tâ ezelden biz bilegeldik, “Aşıklar yolu” ndan biz “Dil” e geldik! Tevfik Fikret, “Beyaz Yelken”’inde bir hâtırasını nakleder: Bak şu zevrakçe-i dil-ârâmın Cünbüş-i iltifât - yaverine; Pek muvâfık sükûnu akşâmın, Ooh, ey neş’e, sen kanadlansan Bu kadar belki dilber olmazsın! Yaslanıp şöyle dûş-i emvâca — Sanki meczûb u mest ü müstagrak, Bir serâb-ı kebûde aldanarak, — Gidiyor şâ’irâne, tenhâca; Aâh bilsem, götürdüğü halecan Hangi sevdâlı kalbe â’iddir! Bu şetaaretle işte Marmara’nın Bir perî-i küşade - şehperidir; Şuh pervâne-i müzehheridir Pâk ü nevvâr olan şu manzaranın. Gece mersâ-yi nâz olur mutlak Ona âguuş-i aşkı bir Ada’nın. Bir vakitler gönül ederdi hayâl Sütbeyaz bir deniz, beyaz kayalar, Mâ’i lâkin heman beyaza çalar Bir semâ, sonra bir beyaz sandal. Biz o sandalda yâr-ı cânımla Dolaşırdık beyaz seherlerde. Şimdi yâdetdirir o hulyâmı Ne zaman geçse pîş-i çeşmimden Böyle saaf u sefid bir yelken. Bana tasvir eder o sevdâmı Bir beyaz kuş ki nevha - perverdir. Bir beyaz leyl-i maâh - perverde. Mehmed Celâl, “Ada’daki Peri”’sinin portresini çizdikten sonra devam eder: Ey hüsnü mukaddes, tayrın eyle semâya, Göz yaşlarım atma fakat hâk-i fenaya, Gülşenleri terkeylemez elbette çiçekler, Uçsan bile bir gün Ada’dan başka fezaya Bir fikir uçurursun kanadından şuaraya, Sahilleri tenvire iner çünkü melekler.. Mustafa Reşid, “Şarkı”’sında bir ayrılışla hüzünlenir: Ada’dan gitti seninle bütün ezvak u safa Çamları aldı gam ey nadire-i hüsn ü beha Her taraftan geliyor bad-ı hazanla şu seda Görecek mi göz o nadir gülü bir kere daha Mâbed-i aşkım olan Dil’de her akşam ey yâr Anıyor and-ı geçen her dem-i zevki, dil-i zâr Şunu tekrar ediyor dil ile birlikte hezar Görecek mi göz o nadir gülü bir kerre daha. Hüseyin Siret, “Ada’dan Dönerken” yeis ve melâl ile doludur: Bırakıp gidiyorum Ada’yı ilk teşrinde, Sen yeşil bir kıyısın, ben dalgayım enginde Göz yaşlarım dolaşır yorulmuş eteğinde Ben ağlarım uzaktan iniltimi dinlersin. Mevsim yaprak dökümü, hep ağaçlar üşüyor Yaprak sanma her daldan soluk bir ah düşüyor Düşünceli dağlara karaltılar üşüyor Yol üstünde geç vakit böyle kimi beklersin Baş ucundaki yıldız sönük gece kandili Şu geçen beyaz bulut yaşlı hicran mendili Rüzgâr atmış havaya onu al da sevgili Derdinle ağlayanın gözyaşını silersin Sanırım dertli ishak garip garip öttükçe Bir kırık dal altından ney üfler hazan gece Beyaz atkı omzunda mehtap dinler sessizce... Ayrılık akşamıdır hazan gibi inlersin. Faik Âli Ozansoy, “Mehtap”’ı anlatır: Gecenin cezr ü medd-i envârı, Karışıp medd ü cezr- i deryaya İşte şüst ü şûy-ı reng-i ziya, Dinliyor zemzemat-ı esrarı. O melâl-i müebbed-i eşyâ; Girecek âlem-i melâike has Bir mükevkep behişt-i rüyaya Bu seraser serair istinas. Seb-i nurun bu hâb-ı nûşini Sallıyor mehd-i leyl içinde derin Bir sükût-ı muzi bütün şehrin Harekât-i hayat ü gûşişini Handedir, mevcedir, ziyadır hep; Öyle sandım bakınca Marmara’ya: Erimiş bir cihan-ı sîm ü zehep Nebean etmiş ansızın karaya. Çeşm-i hulya bu yerde nadide, Bin temaşa-yı kibriyaya dalar, Mehbet-i raz-ı leyl olan Adalar Bu müzehhep sema-yı hakide Gölgelerdir, sehabelerdir ki Mütezehhir ve şüste-i mehtap Sanki meclâ-yı ruh olan hâki Mâkes etmiş bir incilâ-yi şebap. Ahmed Refik, şiirlerinin çoğunda Ada’yı ve yaşayan hayatı hikâye eder: Sensizdim o akşam, Ada’nın ufku hep al’dı, Hasretle içim yandı, gözüm ufkuna daldı. Firkat ateş oldu, o gece sinemi sardı, Hasretle içim yandı, gözüm ufkuna daldı. Mâbûdem olan sen mi idin bezmi ezelden, Nûrunla tutuştum da vuruldum sana birden. Aşkım, emelim varsa bu dünyada bütün sen. Hasretle içim yandı, gözüm ufkuna daldı. Mest oldum o akşam, yüreğimden yaralandım; Tâ fecre kadar kızladı kalbim, seni andım Gün doğdu münevver bir ufuktan, seni sandım; Hasretle içim yandı, gözüm ufkuna daldı.  Nerde âhu bakışın, nerde o gözlerdeki nûr! Ada’dan sen gideli kalmadı gönlümde sürur Mâhitaplar, geceler etmede hasretle mürûr Ada’dan sen gideli kalmadı gönlümde sürur. Saçların, tatlı yeşil gözlerin hep oldu hayâl Öyle bir çöktü ki, bilsen içime hüzn ü melâl Demek artık seni görmek, seni öpmek de muhal Ada’dan sen gideli kalmadı gönlümde sürur. Aynı şâirin, Mısırlı İbrahim Efendi tarafından “Uşşak” makamında bestelenen güftesi şöyledir: Sen bu ufkun yegâne yıldızısın Ada’nın mâvi gözlü, şen kızısın. Hasta kalbimde tatlı bir sızısın, Ada’nın mâvi gözlü, şen kızısın. Ruha sevda saçar, güzel bakışın Cana canlar katar kadeh çakışın Ruhuma var ki öyle bir akışın Ada’nın mâvi gözlü, şen kızısın. Bir başka şarkısında ise hicranlıdır: Semalardan güneş hâlâ inmiyor İçim mahzun, gözümden yaş dinmiyor Ada sensiz yüreğime sinmiyor Gel de biraz, gözlerini göreyim, Mimozadan sana çelenk öreyim. Kumral saçlar işvelerle dökülsün Yeşil gözler bâdelele süzülsün Âşık gönlüm sana yansın, üzülsün. Gel de biraz, gözlerini göreyim, Pembe gülden sana çelenk öreyim. Hasretinden kan ağlıyor yüreğim Hebâ oldu yazık bunca emeğim Benim senden budur en son dileğim: Gel de biraz, gözlerini göreyim, Ayağına yüzüm, gözüm süreyim. Ve diğer bir şarkı’dan: Açtıkça her bahar Ada’nın gonca femleri, Andım seninle çamda geçen tatlı demleri. Yandım vefasız aşkına, hep ölmek istedim; Sensiz, gör anla bendeki ye’sü elemleri. Ali Hadi’den bir kıt’a: Âfet gibi sardıkça bütün yâdımı gamlar, Yelpazelesi ruhumu şen Dil’deki çamlar, Mehtâb ile olsun bize gönder de selâmlar Yelpazelesin ruhumu şen Dil’deki çamlar. Yahya Kemal üstâdımızın pek malûm ve müstesna iki şiirini mevzû ile alâkası sebebiyle kaydetmeden geçemiyeceğiz: VİRAN BAĞ Adalar’dan yaza ettik de vedâğ Sızlıyor bağrımız üstündeki dağ, Seni hâıtrlıyoruz Viran Bağ! Yine bir sofrada hep şakraktık Gün denizlerde sönerken baktık Ve çobanlar gibi dallar yaktık. Biz şen, onlarsa muammalıydı, Birinin sözleri iymalıydı Birinin gözleri hummalıydı. Acı duymuş diye aşkın tadını, Hepimiz sevdik o solgun kadını Ve o gün râhibe koyduk adını. Uyuduk kırda, gezindik dağda, O yazın, ah o engin çağda, Geçti en son günü Viran Bağ’da. ESKİ MEKTUP Adalar’dan gelen bu mektupta, Oradan bir sihirli râyiha var; İşveler sezdiren bir üslûpta, Adalar’dan gelen bu mektupta. Ben o rüzgârla şimdi başbaşayım; Galiba yol göründü sevdâya; Kendi gönlümce bir saat yaşayım; Girmesin başka bir hayâl araya; Ben o rüzgârla şimdi başbaşayım. Halid Fahri Ozansoy, “Âşıklar yolunun yolcuları” ve Ada şiirleriyle de daima hatırlanacak eserler vermiştir. İşte üç ayrı dekor: ADA AKŞAMLARI I Siyah bir ürperişle denize dolar gece, Kandilleri pırıldar karşıda Heybeli’nin. Titrerim, bu sulara başbaşa eğilince, Bir gül gibi elime temasından elinin. Bir nefes bir Ada’dan geçer öbür Ada’ya, Dinlerim saatleri göğsünde saya saya, Sen yoksan doğsa bile bahçende bakmam Ay’a, Taş göğsünde uyurum bir kadın heybelinin. II Ay çamların dibine dökmüştü ışığını. Sandım ki beliriyor her taraftan hayalin. Kutularda içiçe gölgelerin yığını Sandım ki benim halim, sandım ki senin hâlin! Bizim de günlerimiz karardı bu sularda, Bir yığın gölge oldu aşkımız kuytularda, Bu aşkı yaratmada benim günahım var da Yok mu söyle biraz da kuzum senin vebâlin? III Burda, bu çamlara giden yolun başında Ben onu bekliyorum, meçhulün meçhulünü. Bir teselli bulmadan bir damla gözyaşında O yalnız uzletlere açmış yalnız gönlünü. Bilmem ki ki siyah mıdır, yeşil midir gözleri? Bilmem ki hatırlar mı görse bir gün bu yeri? Saklıyorum eline geçtiği gündenberi Bir çamın gölgesinde unuttuğu gülünü. IV Gün sönerken bir akşam baktım da ıssız Dil’e: — Yazık, dedim bu yıl da Adalar’da yaz bitti! Dalgalar köpürürken indim sonra sahile, Kalbim sanki içinden uğultular işitti. Ne kadar deniz gibi haykırmak istesem de Hislerim sıkışarak boğuluyor sesimde, Nice güller açılıp soldu da bir mevsimde Yolunu beklediğim hayâl geçmedi gitti! YANMIŞ BİR KÖŞKÜN TARAÇASINDAN Hayat bir sır gibi uçmuş bir tepeden, Bu yalnız ruhlarla dlu harabeden. Burası yanmış bir köşkün taraçası, Her taşta ürpermiş bir yosun parçası. Su kemeri gibi altı dehlizinden, Bir dilim alıyor Ada denizinden. Kimlerin dolmuştu burada çilesi? Belki de eski bir paşa âilesi. Kaygusuz yaşardı bu köşkte bir zaman! Kaç yaz bu taraça çınlardı sazlardan! Âhenkle titrerken yukarda yıldızlar, Maşlahlı hanımlar, yeldirmeli kızlar, Kimbilir o zaman neler hissederdi! Ne hulya içinde utlar inilderdi! Ne hoştu nefesi kimbilir rüzgârın? Mercan terlikleri genç halayıkların Bu taşlar üstünde kimbilir ne tatlı Yumuşak seslerle uçardı kanatlı? Şimdi duyuluyor, derinden derine, Ölüm sessizliği o sesler yerine! TAHASSÜR Geçti mevsim: Şehre indik Ada’dan.. Ne kaldı bir yığın hâtıradan: Yalnız hayâlimdeki çamlar Martılar, sular ve ılık akşamlar... Geçti mevsim.. Şimdi ne çam kokusu, Ne çamlar altında hülya, Şimdi yağmur ve şehrin uğultusu... Şimdi ne renk var ne ziya.. Şimdi gözlerim kapalı, dalgın... Düşünüyorum baharını Ada’nın.. Düşünüyorum nisan yağmurlarından Çamların nasıl tazeleştiğini Nasıl serin serin yelpazeleştiğini... Düşünüyorum mehtapta denizi, Düşünüyorum seni, beni hepimizi... Ne kaldı o mehtap turlarından? Neede o açık arabaları Ada’nın? Nerede o kahkahanın Asfalt yollarda billûrlaştığı geceler Aşkın ve neş’enin taştığı geceler Nerede o mevsim? Yaşar Nabi, “Onar Mısra”’larının dördüncüsünde Ada’dan bahseder: Yeşil çamlar altında uyuyor şimdi Ada, Şimdi kımıldamıyor zaman bile yerinden. Ve apaçık gözlerin en derin bir rüyada, Ve güneş pırıl pırıl akıyor gözlerinden. Bilsen duracak gibi nasıl yavaş vurmada Kalbin öyle muntazam, kalbin öyle derinden, Yüzünü ipek bir tül gibi saran terinden Güneşi yudum yudum içtiğim şu lâhzada Ruhumuz yıkanıyor zaman sonsuz semada Fırtınalı, karanlık günlerin kederinden. Necdet Rüştü Efe hâliyle “Yaz ve Aşk” da şu kıt’ayı söyler: Pancurun açtı o kız mandalını, Güllerin kokladı sarkan dalını, Suya indirdi küçük sandalını Anladım günleri gelmiş Ada’nın. Taksın o güzel göğsüne al goncayı yâr da, Gelsin gezelim haydi füsunkâr Adalar’da. Nijad Tahsin Alpeh, geçmiş günü yâdetmektedir: DİL HÂTIRASI Görürüm sanki hayâlimde Dil’i Dalarım ismini andıkça senin; Koyu kirpiklerin altında derin, Gözlerim sisli bir engin yeşili.. Suyun âhengine sinmişti sesin, Rüzgâr estikçe saçın darmadağın.. Mevsimin sırrına ermiş dudağın, Ve sıcak, yaz güneşinden, nefesin.. Boğaz’ın neş’eli, tılsımlı sazı Şarkılar söyliyecek şimdi kime? Gözlerim sislenerek tâ içime Sızdı bir yaş gibi Dil hâtırası... Yusuf Ziya İnan, “Büyükada’da Aşk”’ını ve “Günlerin Gerisi”’ni hatırlar: O gülü koklarken gönlüm hep sarhoş Mâzinin içinde yuvarlanmakta. Ada’da her dalda, her kayalıkta Aşkımın hayâli o dolaşmakta. ★ Dönüşü yok zamanın, Giden gelmiyor geri; Çocukluğun süt-beyaz düşünceleri. Uykular bastırdı yılları artık Ağaran saçlarımdır ağırlığından; Küllenen mangalda ateş kalmadı. Gün indi batıya akşam vaktidir, Ada’da yankısı türkülerimin Aşkıma mersiye okuyor şimdi. Fikret Cenap Ege, “Şarkılar”’ının ilkinde mes’uttur: Bol palmiyeli Adalar’dan geldiniz Işıklı sımsıcak Yosun kokusu yayıldı şehre Sizdiniz sizin kokunuzdu bu Artık akşamların rengi değişti. Türk Musikisi’nde Ada mühim yer tutar. Bestekârlarımız bu mevzuu da ses ve tel kudretiyle işlemişlerdir. Tamburî Mustafa Çavuş, sevdiğine hasrettir, hıncını Ada’dan almak ister gibi bir edâ takınır ve hüzzam’la inler: Vefâ yoktur akan suda Ne hâl oldu bize bu da Hasret kaldım dilberime Yere batsın Büyükada. Diğer bâzı şarkılar: Mustafa Nafiz : (Sûzinâk) Gittin Ada’nın her şeyi, her zevki de gitti, Bir sam yeli, çamlardaki hülyâyı eritti. Rûhumda o yoksul gece, bağrımda melâlin Artık ne sesin var, ne Viran-Bağ’daki hâlin. Şerif İçli : (Müstear) Bir dalda öten biz iki sevdâzede kuştuk, Ağlardık o hasretten usanmış sesimizle. Bir gün yolumuz düştü Viran Bağ’da buluştuk; Hıçkırdık o dillerdeki sevdâ dolu izle; Leylâklar açan bahçenin üstünde uçuştuk. Yesari Âsım : (K. Hicazkâr) Uçsun Ada’dan gönlüme sinendeki gamlar, Yelpazelesin ruhumu şen Dil’deki çamlar. Mehtâb ile gönder bize binlerce selâmlar; Yelpâzelesin ruhumu şen Dil’deki çamlar. Alsam Ada’nın dilberini çamlara gitsem, Bir kaç kadehi neş’e ile, zevk ile içsem. Sarsam, dolasam, gonce gülü koklasam, öpsem, Bir kaç kadehi neş’e ile, zevk ile içsem. Osman Nihad : (Nihavend) Yine bu yıl Ada sensiz içime sinmedi, Dil’de yalnız dolaştım hep gözyaşlarım dinmedi. Ben de şaştım nasıl oldu yüreğime inmedi; Dil’de yalnız dolaştım hep gözyaşlarım dinmedi. Artaki Candan : (Hicaz) Adalar’da gezer durur edâlı, Bilmem o da bir yâre mi sevdâlı. Adalımın her bir hâli mânâlı; Pek güzeldir amma biraz belâlı. Şükrü Tunar : (Hüzzam) Ada’nın yeşil çamları aşkımıza yer olsun, Ne çare ayırdı felek kalblerimiz bir olsun. İpek saçından bir tel ver bana yâdigâr olsun; Ne çâre ayırdı felek kalblerimiz bir olsun. Kadri Şençalar : Şu karşıdan gelen esmer aşkıma ihânet etti, Geçen hafta söz verip de Ada’da bei bekletti. Sadi Erem : (Nikriz) Adalının konyak içtim elinden, Sarabilsem o dilberi belinden. Neler çektim o çapkının dilinden; Sarabilsem o dilberi belinden. Teoman Alpay : (Nihavend) Bahar geldi gül açıldı, Ruhuma neş’e saçıldı. Mâvi gözlü, sarışın kız; Gel gidelim Ada’ya biz. Ada’ya dâir şiir ve şarkılar elbette ki bunlardan ibaret değildir. Diğer bir kısmı bu ansiklopedide “Ada” maddesine alındığı gibi, ileride alâkalı bendlerde tekrar bahsetmek imkânı da mevcuttur. Hikmet Şinasi ÖNOL
Theme
Folklore
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Creator
Hikmet Şinasi Önol
Identifier
IAM060376
Theme
Folklore
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Description
Volume 6, pages 3198-3202
Theme
Folklore
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
In collaboration with  
Rights Statement
Cookie Policy
LPPD