Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
BAYRAM
Yılda iki dinî bayram, biri üç gün, îydi fıtır (Ramazan, şeker bayramı), diğeri dört gün, iydi adhâ (kurban bayramı) İstanbulda, asırlar boyunca yerleşmiş, an’anelere sâhib olmuş merâsım ile tes’id edilegelmiştir.
Ayak takımından âyan ve eşrafa varınca, en mutevâzı çatı altından saraylara, kâşânelere, kadın erkek, pîrü civan bu dinî meserret günlerinin tes’îdine haftalarca evvelinden hazırlanmıştır; İstanbulun en garib sâkininin, hemşehrisinin köşesinde dahi bayramlık tertemiz bir esvabı bulunmuştur. On yedinci asrın büyük şâiri Şeyhülislâm Yahya Efendi bir gazelinde İstanbulun bu bayram havası için:
Ana küçük büyük bir câmei zîbâyı hazırlar
Aceb makbûli âlemdir, aceb mergûbdur bayram!
diyor; ve ayni gazelde, kalenderâne hürriyetle taassubdan sıyrılarak bayramı âşıkların çileden çıkaran bir mahbuba benzetiyor:
Münevver tal’ati ferhundesi bir hûbdur bayram
Güneş yüzlü hilâl ebrûlu bir mahbûbdur bayram
Görünür rûzedarı hicre ancak yılda bir kerre
Çok eğlenmez gider bir dilberi mahcûbdur bayram
Zamanında değil her kûşe hâyü hûyden hâli
Civânı fitnecû mahbûbu şehrâşûbdur bayram.
Mehmed Âkif de:
Pür handedir âfâk, cihan başka cihandır
Bayram ne kadar hoş, ne şetâretli zamandır!.
diyerek bayram günlerinde yaz olsun, kış olsun, İstanbul’un günlük hayatının daimâ değişdiğini, büyük...
⇓ Read more...
Yılda iki dinî bayram, biri üç gün, îydi fıtır (Ramazan, şeker bayramı), diğeri dört gün, iydi adhâ (kurban bayramı) İstanbulda, asırlar boyunca yerleşmiş, an’anelere sâhib olmuş merâsım ile tes’id edilegelmiştir.
Ayak takımından âyan ve eşrafa varınca, en mutevâzı çatı altından saraylara, kâşânelere, kadın erkek, pîrü civan bu dinî meserret günlerinin tes’îdine haftalarca evvelinden hazırlanmıştır; İstanbulun en garib sâkininin, hemşehrisinin köşesinde dahi bayramlık tertemiz bir esvabı bulunmuştur. On yedinci asrın büyük şâiri Şeyhülislâm Yahya Efendi bir gazelinde İstanbulun bu bayram havası için:
Ana küçük büyük bir câmei zîbâyı hazırlar
Aceb makbûli âlemdir, aceb mergûbdur bayram!
diyor; ve ayni gazelde, kalenderâne hürriyetle taassubdan sıyrılarak bayramı âşıkların çileden çıkaran bir mahbuba benzetiyor:
Münevver tal’ati ferhundesi bir hûbdur bayram
Güneş yüzlü hilâl ebrûlu bir mahbûbdur bayram
Görünür rûzedarı hicre ancak yılda bir kerre
Çok eğlenmez gider bir dilberi mahcûbdur bayram
Zamanında değil her kûşe hâyü hûyden hâli
Civânı fitnecû mahbûbu şehrâşûbdur bayram.
Mehmed Âkif de:
Pür handedir âfâk, cihan başka cihandır
Bayram ne kadar hoş, ne şetâretli zamandır!.
diyerek bayram günlerinde yaz olsun, kış olsun, İstanbul’un günlük hayatının daimâ değişdiğini, büyük şehre neş’e saçıldığını kabul ediyor.
Asrımızın başında, Balkan Harbi ile Remelindeki geniş topraklarımız elden çıkınca, birinci Cihan Harbinde de İmparatorluğumuz kesin olarak tasfiye edilince, İstanbulun eski bayram havası da kayboldu. Artık bayramlar haftalarca öncesinden başlayan hazırlıklarla karşılanmıyor, usûlen kutlanıyor.
Bayramlar ve eski İstanbulda bayram günlerinin tes’îdi üzerine en güzel, derli toplu yazı, muallim ve muharrir Tâhirül Mevlevînin (Tâhir Olgun) kalemi ile, müessisi ve sâhibi bulunduğu dinî, edebî ve içtimaî “Mahfil” mecmuasının hicrî 1339 Şevval tarihli (Milâdi 1921) 12 numaralı nushasında intişar etmiştir. Bir şeker bayramı münasebeti ile yazılmış olan bu güzel makaleyi hemen aynen alıyoruz:
“Ramazanı Şerif gitti, Şevvâli mükerrem geldi, Cenâbı Hak kudûmunu ummeti muhammede müteyemmin ve hüsnü emsâlinin idrâki ile ihvânı dini muşerref eyliye. Malumdur ki şevvâlin birinci, ikinci, üçüncü günleri müslümanların yevmi sürûrudur. Bu günlere, imsak bırakılup iftar edildiği için “îydi fıtır”, ve şeker hediye edildiği, yenildiği için de “Şeker Bayramı” denilir. Müslümanlıkda bayram, hicretin ikinci yılı Şevvalinde başlamıştır.
Bayramın ilânı — Ramazanı Şerifin 29 uncu akşamı Şevval hilâli görülebildiği takdirde, ertesi günün bayram olacağı mahalle bekcilerinin çaldığı davul ile ilân olunur. Şevval hilâli görülemediği takdirde Ramazanın otuzuncu günü ikindi vakti toplar atılıp ertesi bayram olduğu halka bildirilir, ve bayramın üçüncü günü ikindi vaktine kadar namaz vakitlerinde top atılmasına devam edilir. Sultan Mahmbudu Evvelin devri saltanatında ve 1152 Ramazanının 30 uncu Cuma gününde (31 Aralık 1739) ogünün bayram olduğu sâbit olmasına binâen kuşluk vaktine doğru toplar atılmak ve dellal çağırtmak suretile bayram ilân edilmiş ve camilerde bayram namazı kılınarak sonra Cuma namazı kılınmışdır.
Bayram gecesi — Bayram gecesi, selâtîn camilerinin minarelerine kaftan giydirilir ve mahya olarak da bir hat, yol çekilir, bununla da Ramazanın yolculuğuna îmâ olunur.
“O gece İstanbulun hamamları sabaha kadar açık bulundurulur ve hepsi de tas tas üstüne denilecek derecede kalabalık olur. Çünkü bayramı temiz bedenle karşılamak âdet hükmüne girmişdir. Senede bir defa sıcak su yüzü gören ayak takımı bayram münasebeti ile istihmâma riayet eder. O gece kalabalık olan bir de şekerci dükkânlarıdır, zaten bu dükkânların en revaclı zamanı reçel ve şurub dolayısı ile Ramazan günleri, şeker ve şekerleme münasebeti ile de bayram gecesi ve günleridir.
Bayram namazı — Bayram gecesi sabaha karşı mahalle bekcileri davullarının tantanası ile halkı uyandırırlar. Sonra atılan toplarla sabah namazı vakti ilân olunur, minâreler üzerinden lâhûtî bir sedâ yükselir. Abdest nuru ile parlayan her yüz, zemini ubûdiyete kapanmak için camii şerife teveccüh eyler. Hattâ küçücük kalbinde büyük bir zevki îman bulunan müslüman çocukları da bayramlıklarını giymiş olarak babaları yahud velîleriyle birlikde camie giderler. Yalnız çocukların değil büyüklerin de bayramda temiz ve yeni elbise giymeleri sünnettir. Sabah namazı kılınır. Kalblerden hurûşa gelen tekbir ve tehlillerle kubbei semâ cezbedar olur. Sabah namazının hitamında bir hoca efendi kürsüye çıkıp bayram namazı vaktine kadar vaaız ve nasihatda bulunur. Bayram namazları Cuma namazı kılınan, yâni minberi ve hatibi bulunan camilerde edâ olunur. Bir de şehir haricinde cemaati kübrâ için yapılmış namazgâhlarda kılınır.
“Bayram namazı iki rekâttır. Sâir namazlardan farkı bunun her rekâtında üçer fazla tekbir olmasındadır. Senede ancak iki defa kılındığı ve fazla tekbirleri bulunduğu cihetle cemaatden bazıları edâsında tereddüde uğrarlar. Avâmı şaşırtan ciheti, birinci rekâtda “Sübhâneke” den sonra üç tekbir alınıp ikisinde ellerin salıverilmesi ve üçüncüde bağlanması; ikinci rekâtda ise zammı sûreden sonra üç tekbir ile ellerin salıverilmesi, ve dördüncü tekbir ile rükûa varılmasıdır, şu harekâtı anlatmak için:
İki salla bir bağla, üç salla bir yat
denilmiştir ki, her kim söylemişse Allah razı olsun, bundan daha veciz bir târif yapılamaz.
Namazdan sonra — Camii şerif dahilinde bazı zevât yekdiğeri ile bayramlaşır. Bayramlaşma, el öpmek, el öpüşmek, musâfaha ve muânaka etmekle yapılır. Camiden çıkanlar da ulemâ ve meşâyihin, yahud sinnen ileri olanların ellerini öpüp dualarını alırlar. Evlere gelince alettertip el öpülür. Ebeveynin elini öpen çocuklar mahalledeki evleri dolaşırlar ve komşuların ellerini öpüp dua ile beraber bayramlık mendil alırlar, Çocuklar ailelerinin derecei kudretine göre yapılmış olan bayramlıklarını giyinirler ve yeni elbise içinde mâsûmâne bir tefâhürle gezinirler. Bir gün evvelinden giyinip kuşanmış olanlarla eskiden “Arife çiçeği ...... böceği” diye eğlenilirdi.
Bayramlarda kabir ziyâreti — Şimdilerde unutulmaya başlayan müstahsen bir usul vardır ki o da bayram namazından sonra ehli islâmın kabristana giderek yakınlarının kabirlerini ziyaret etmesidir. İstanbulda buna çok dikkat edilirdi. Sur dışındaki mezarlıklarda bayram sabahları epiyce kalabalık görülür ve selvilerin hazin hışırtıları arasında yanık yanık tilâvet sedâları duyulurdu.
Mevlevîlerin bayram namazından dönüşü — Topkapusu haricinde kâin Yenikapu Mevlevîhânesinde minber olmadığı için şeyhi ve dervişânı bayram namazlarını civarındaki Merkezefendi Camii şerifinde edâ ederler ve hitâmı salâtda cemaatle dışarı çıkıp türbe önünde kemâli tâzim ile dururlar, bâdehû Mevlevîhâne ve Merkezefendi Dergâhı şeyhi efendiler çıkarlar, mevlevî şeyhi Merkez Efendi huzurunda dua ve fâtiha eder, bâdehû gülbank çekilir, ve her iki şeyh bayramlaşdıkdan sonra mevlevîler dışarı çıkarlar, bir cem’i gafîr tarafından tâzim teşyi edilirler, surûru îydi izhar için ney ve kudüm çalarak Mevlevîhâneye avdet ve orada beynel ihvan muayede ile ihvânı din ve tarikat için dua ederler. Senelerden beri teamül hükmüne girmiş şu tarzı avdeti şeyhi irfanperver merhum Mehmed Celâleddin Efendinin zamanı meşihatinde “Mevlevî şeyhi bayram selâmlığı yapıyor!” diye sultan Abdülhamid merhuma jurnal edenler olmuş, fakat icrasına devam olunması hakkında irâdei seniye çıkmışdı. Hem bu resmi görmek hem de yakınlarının kabirlerini ziyaret etmek için gelenlerin çokluğundan Merkezefendi Camii ile kabristanında o gün fazla cemaat ve züvvar bulunurdu.
Tebrike gelenler — Bayramın ilk günü ilk tebrike gelen mahalle bekcileridir. Bekci Baba, otuz Ramazan çaldığı davulunu o gün de gümbürdeterek ve arkasında eli sırıklı bir de muavini bulunarak kapuları devreder. Her kapudan verilen bahşiş para olursa bekcinin cebine girer, mendil ve basma gibi şeyler ise sırığa bağlanır.
“Mahalle bekcisini tulumbacılar tâkib eder. Bunların vürûdu, çifte nekkaare ve zurna sesinden ve bir de her kapunun önünde atılan ve bahşişin verilmesi gecikince tekerrür eden:
— Tulumbacılar!. narasından anlaşılır.
“Tulumbacıların arkasından belediye süprüntü arabacıları gelir. Bunlar gaayet hakikatli kimselerdir, eyyâmı sâirede girmedikleri sokakları, yahud hiç uğramadıkları evleri bile bayram günü ziyaret ile bayram tebrikinde bulunmak nezâketini gösterirler. Daha sonra komşu çocukları gelip el öperler ve birer mendil veyahud birkaç kuruş bayram harclığı ile gönülleri hoş edilerek giderler. Daha sonra hısım akrabâdan gelenler ve yazma mendile sarılmış şeker ve yemiş getirenler olur.
“Kadınların bayram tebriki gezmesi öbür bayrama kadar sürdüğü halde erkekler arasında garib bir telâkki vardır, bayram günleri eskidikce tebrikin ehemmiyeti de azalacağı, binâenaleyh büyüklerin tebrik ziyaretini gecikdirmek edeb ve tâzime muhalif düşeceği vehmi hâsıl olmuşdur. Bunun için tebrikine gidilecek zevâtın en büyükleri birinci gün, mutavassıtları ikinci, daha dun mertebedekileri de üçüncü gün ziyaret olunur. Nedim bile meşhur gazelinde:
Pek umar teşrifi îydin ikinci gün Nedîm
Gündüzün olmazsa akşam olda da mâni değil..
demişdir. Tebrik ziyaretcilerinden çokları ihlas için değil, hulûs için gittikleri cihetle ev sahibi bulamazlarsa daha memnun olurlar ve isimlerini “bendeleri, kulları, çâkerleri” gibi elfâz ile birlikde züvvar pusulasına yazub dönerler.
Şeker ikrâmı — Bayram züvvârına evvelâ şeker ve sonra kahve verilmek âdettir. Eskiden şeker tepsisi misafirin önüne konulur ve misafir ondan istediği kadar yemeğe mezun bulunurdu; sonraları ise şeker tepsisi getiriliyor, züvvarın önünde tutuluyor, ve bir dâne alınır alınmaz çekilip götürülüyor.
Resmî dâirelerde bayram tebriki — Şeker bayramının dördüncü ve Kurban bayramının beşinci günleri devâir açılır ve hemen o günkü meşgale bayramlaşmaya hasredilir. Bir dâireyi teşkil eden kademlerden her birindeki memurlar evvelâ kendi aralarında bayramlaşırlar, sonra mümeyyizleri önde olarak müdüre giderler, müdürler de idarelerindeki efendilerin önüne düşüb müsteşara, nazıra götürürler.
“Ziyaretine gidilen zât, koltuğundan kalkub ayakda durur, iltifat göstermek isterse masasından bir iki adım ileri çıkmak lutfunda bulunur. Resmî muayedeler, küçüklerin kandilli temennâsından, büyüklerin vakuurâne mukabelesinden ibârettir.
“Erkân ve ümerânın ziyaretinden sonra kalem mümeyyizleri, refâkatlerindeki kâtibleri alıp kalem kalem dolaşırlar ve bayramlaşırlar. Nazırlardan bazılarının bayramlaşmayı pek haklı olarak men ettikleri de görülmüşdür (Tâhir-ül Mevlevî, Mahfil Mecmuası)”.
Görgüsünün, bilgisinin ve zengin hâtıralarının, deryadan katra, pek azını kalem diline verebilmiş ve ölümü büyük kayıblardan biri olmuş Tâhir-ül Mevlevî’nin bu didaktik yazısının yanında, eski İstanbul bayramları üzerine en güzel konuşmuş muharrir, Büyük İstanbullu Ahmed Rasimdir; “Gülüp ağladıklarım...” adındaki eserinin “Eski günler” başlıklı bendindeki bir kaç satırla İstanbulluların bir yıllık hayatının panoramasını çiziyor:
“Düğünler, gelin seyirleri; gidiş, biniş, surre, mevlûd alayları; Kadir gecesi, üçaylar, Ramazan, bayramlar, aşûra, mâtemi irâniyan; Kâğıdhâne, Eyyub, Fulya Bağçesi; Tokmaklı Dede, Merkez Efendi, Cafer Baba ziyaretleri; Salıpazarına, Büyük Çarşıya, vapurla Boğaziçine gidiş; koç, horoz döğüşleri temâşâsı; beygir koşdurma, mâcun çevirme....”.
Bu satırlar ve devamı öyle bir renk ve hareket, bir hâyu hûy sağnağıdır ki bayramlar bir kelime olub kayboluvermişdir. Fakat ayni kalem bayramı sanat tezgâhına koyduğu zaman hurda teferruatı ile işliyor. Bayram yaklaşmaktadır, İstanbulda onbinlerce çocuk o şatâret günlerini bilerek bilmeyerek iple çekiyor; muharir, Darüşşefakada okumuşdur, hayatın merâretini küçücük iken tatmişdır, kesif halk tabakasının günlük hayatının yakından âşinâsıdır; çocuk için bayram evvelâ yeni esvab, yeni pabuçdur. Ölmez eser “Şehir Mektubları”nda bir parça bu âşinâlıkla yazılmışdır:
“Çocuklar bir daha söylüyorum, sözüme dikkat edin, beni dinleyin, bayram geliyor, ruba isteriz diye sızlanın, söylenin, mırıl mırıl mırıldanın, somurtun, homurdanın, kifâyet etmezse sıcak odadan çıkıp avluda gizli gizli ağlayın sofraya oturmayın, yemeği herkese zehir edin. Babanız kızsın, size dayak atsın siz yine aldırmayın, fakat dayak acısı ile ağlayın. Büyükananız meraklansın, küçük kardeşiniz size bakarak o da başlasın arada komşunun oğlanını da azdırın. Analarınız boyunlarını büksünler.
— Efendi! Bey! Çocuğu mahzun ediyoruz, desinler, evde kavga çıksın. Babanız:
— Almayacağım!.. diye bağırsın. Kadın valde atılsın:
— Bizim damad kadar cimri görmedim!. diye söylensin, bir patırdı da böyle kopsun. Fakat unutmayın hâ! Yine siz tepinin, sızlanın, evi çın çın öttürün. Mahud yayık seslerle:
— Ruba isterim!. diye var kuvvetinizle bağırın. Feryâd edin, ağlar iken tebdili makam ederek, duvara doğru dönerek uluyan, gözünüzden yaşlar insin, hıçkırıklar, hığ hığlarla kaameti azdırın, yoksa başka türlü ruba alınmaz. Geçen bayramki elbise ile kalırsınız. Elli altmış para gündeliğe kulak asmayın. Onlar gelici geçici şeylerdir. Çabuk biter. Yirmi paralık bilya, otuz paralık lâstik top, on paralık boğaça vesselâm. Yine siz tehî dest, sırtı çıplak, yalın ayak kalırsınız. Sonra karışmam. Şimdiler evvelki zamanlarda olduğu gibi mekteb kapamaları da yok (Kapama, bir çeşid esvab. Eskiden bazı vakıf mekteblerde hayır sahibinin vasiyeti üzeirne bayramlarda çocuklara birer kat kapama verirlerdi), bayramda bir yere çıkamazsınız. Dönme dolab, salıncak, ecel beşiği, atlı karaca, Feleğin merkebi, Mercanın atı, Top Süleymanın arabası, mâcuncu fırıldağı sizin için hazırlanıyor. Şekerciler, fıstıkcı hacılar, koz helvacı, keten helvacı, köşedeki attar, karşımızdaki bakkal kudûmuza intizar ediyorlar. Ha göreyim sizi tepinin, sonra halanıza, teyzenize, büyük babanıza gidip el öpüp mendil ve para alamazsınız. Öteki mahallenin çocukları sizinle eğlenirler. Sâyinizin meşkûr olmasını isterseniz imsakden sonra sabaha karşı uyanub yine ağlayın. Oruc babanızın başına vursun. Divâne gibi evden fırlasın. Fakat bu kadar da kâfi değil, o fırlar fırlamaz siz de arkasından terliklerle fırlayıp: Eeee!. Eee!. diye ağlayın, arkasından yürüyün, Kovalarsa kaçın. Mahalle kahvesi önüne kadar ardı sıra gidin. Bekciyi gözetleyin, tutar hâ! Sakadan hazer edin, yakalar hâ! Bakkalı yabana atmayın, kurnazdır. Manavı nasıl olsa aldatırsınız. Koşar gibi yapub elma küfesine kendinizi verin, birkaç dane alınırsa mubahtır. İmam efendi tutmağa kalkışırsa hem kaçın, hem de iki yumruğunuzu birbirine urarak “elif be te se, cimdallı köse” yi okuyun, o size yanaşamaz. Kayyum işe karışacak olursa” kayyum başı, kayık başı “nağmei perdebîrûnânesini tutturun. O da mündefi olur. Müezzin yobazdır, hoş geçinin, o koşarsa yalvarın,” inşallah nam olursun, tutma beni” diye ricalarda bulunun. Lâkin bu arbeyi aşırır aşırmaz evde tavrı sükûnu ihtiyar ederek, mahzun gezinerek, ne derlerse onu yaparak, gündüzden iyice karnınızı doyurun, iktisabı kudret ederek akşama hazırlanın. Topa beş kala başlayın. Evde çömlek hesabına göre bayrama sekiz, büyük valdenin düğümüne göre dokuz, müneccimbaşı takviminde sekiz, mini mini takvimde dokuz gün var. Ne yapılacak ise bu esnâda yapılır. Sonra aralık ayında güme gidersiniz, kurban bayramına kalırsınız. Babanıza büyük tövbeyi, küçük tövbeyi şimdiden ettirin.
“Çocukluk hakikaten lâtifdir, sevimlidir. Ağlamalar can sıkar ama o hevesi mâsûmâneyi kırmaya gönül riza göstermez. Nasıl çocuklar benim kadar size yol gösteren var mı? Fakat şuna da dikkat edin, babanız:
— Yarın gidelim de alalım!. derdemez susun. Mütebessimâne yanına oturun. Boynuna sarılın, şapur şupur öpün. Gündelik istemeyin. Akşama iftarda uslu oturun, bir şey istiyor mu diye gözünün içine bakın. İlk işaretde alesta bulunun. Yalnız sabahleyin erkence kalkıp güzergâhda durun belki oruc keyfi ile unutur. Yüzünüzü, gözünüzü silin, kendinize biraz çeki düzen verin.
“Haydi derdemez lastiği giyip fırlayın. Yanında tin tin yürüyerek, bir şey istemeyerek, öteye beriye dalmayarak esvabcı dükkânına kadar gidin, ne alırsa beğenin. Boğçayı koltukladınız mı? Artık meydan sizindir. Horoz şekerine bayılırım! Koz helvasını severim. Bursanın kestanesi tatlıdır, tatlı limon, delip de emdin di, cana can verir. Portakalı nasıl bulursunuz? Vay babam!. Arnavud elmasına bakın. Kuru üzüm ile fındık size hasret çekiyor. Narlar nâr gibi kızarmış, ayıklayup da kahve kaşığı ile karşısına geçdin mi, safasına doyulmaz. Aman bayıldım, Medine hurması, parıl parıl parlıyor. Ne de güzel istif etmiş be! İnsan kutusu ile alub götürmek istiyor. Kavrulmuş fındık da misk gibi kokdu, artık dayanılmaz.
— Ver on paralık!
— Üzüm de vereyim mi?
— Ver! baba, üzüm de aldım, on para ver.
“İsteyin, artık kesenin ağzı açıldı, ufakdan giderseniz zararı yok. Ne o, endişe içindesiniz? Bayram gününe Hak kerim! Pederden çeyrek, büyük anadan ikilik, valdeden kuruş, babanızın anasından iki yüzlük alacaksınız. Teyze, hala, dayı ve amıcanınkiler de fazla. Ha göreyim sizi çocuklar” (Ahmed Rasim, Şehir Mektubları).
Yılda iki dinî bayrama Cumhuriyet devrinde şu millî bayramlar ilâve edilmişdir:
Millî Hâkimiyet Bayramı, 22-23 Nisan, bir buçuk gün
Gençlik ve Spor Bayramı, 19 Mayıs
Bahar Bayramı, 1 Mayıs
Toprak Bayramı, 12 Haziran
Denizciler Bayramı, 1 Temmuz
Zafer Bayramı, 30 Ağustos
Cumhuriyet Bayramı, 28-30 Ekim, iki buçuk gün.
Yurdumuzun düşman istilâsından kurtuluşunda, her şehrin kurtuluş tarihi o belde için millî bayram olarak kabul edilmişdir, İstanbulun kurtuluş bayramı da 6 Ekimde tes’îd olunur (B.: Millî Hakimiyet Bayramı; Denizciler Bayramı; Zafer Bayramı; Cumhuriyet Bayramı; İstanbulun Kurtuluş Bayramı).
Eski İstanbul hayatında meyhâne akşamcılığı, ayak takımı ve esnaf ile orta tabakadan bazı kimselerin şahsî itiyâdı olmakdan çıkmış, Büyükşehrin sanat ve edebiyat tarihçesinde bir fasıl teşkil edecek kadar zengin hâtıralara sâhib olmuşdur (B.: Meyhâneler; Akşamcılar). Cumhuriyet inkilâbından evvel Ramazanlarda bütün meyhâneler arife günü kapatılır, resmen kapanır, bir ay kapalı kalarak şeker bayramının birinci günü akşamı açılırdı; şeker bayramları İstanbul akşamcılarının ayrıca bir hürriyet bayramı, katmerli bayram olurdu. Büyük gedikli meyhânelerin sâhibleri müşterileri arasında sofrabaşı bildikleri kimselerin evlerine, bayram günü sabahı, mevsimine göre son derecede dikkatle, itinâ ile hazırlanmış bir koca tabak dolusu midya yahud uskumru dolması gönderirdi, bu dolmalara “Unutma beni dolması” denilirdi. Üzerleri tertemiz dülbendlerle örtülmüş dolma tabaklarını da, yine başından ayağına tertemiz giydirilmiş ve her biri cennet kaçkını denilecek kadar güzel çırak oğlanlar, “muğbeçeler”, “ateş oğlanları”, “Sakız mahbubları” getirirlerdi.
İstanbulun rind, kalender şâirleri, rindâne, kalenderâne yaşayan zevk ve safâ erbâbı bağlarda bağçelerde, kahvelerde hamamlardan âşıkaane sâdıkaane gezib tozdukları, dizdize, gözgöze oturup ülfet, muhabbet ve iyşü işret ettikleri mâşuklarından, oruc bozulacağı için, Ramazan ayı boyunca uzak kalırlardı. Bundan ötürüdür ki asırlar boyunca rind ve külkânî şâirler, bâdeye ve türlü türlü zevk ve safaya izin çıkan şeker bayramları şânında pek güzel beyitler, kıtalar, gazeller, şarkılar yazmışlar, pek şirkin cinaslar, nükteler, imâlar yapmışlardır. On yedinci asrın büyük şâiri ve hür kafalı din adamı Şeyhülislâm Yahyâ Efendinin bir nevcihana hitab eden şu beyti ne kadar güzeldir:
El vireydi nîmeti vaslın eğer bayramda
Gam yemezdi sâimi hicrânın ol eyyâmadek
Şu beyit de Hayâli Beyindir:
Hayâli mey fürûşun ayâğın öpmek mukarrerdir
Yüzün gördükde Bayram irtesi câmı musaffânın
Theme
Other
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM040685
Theme
Other
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Description
Volume 4, pages 2284-2288
See Also Note
B.: Millî Hakimiyet Bayramı; Denizciler Bayramı; Zafer Bayramı; Cumhuriyet Bayramı; İstanbulun Kurtuluş Bayramı; B.: Meyhâneler; Akşamcılar
Theme
Other
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.