Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
BAYAZID CAMİİ AVLUSUNDA RAMAZAN SERGİLERİ
İstanbulun büyük camilerinin şadırvanlı iç harem avlularında, her yıl Ramazan ayı devamınca birer sergi-pazar kurulurdu; sergi-pazara katılan esnaf da gedikli idi, her yıl avlunun ayni noktasına yerleşirdi; en alâsından, en nefîsinden, en güzelinden, en kıymetlisinden olmak şartı ile yiyecek içecek, tütün, ağızlık, tesbih, kumaş, eşyâyi zücaciye ve kitab satılırdı. Cami sergi - pazarlarının kurulması ne zaman başlamıştır bilmiyoruz; bu Ansiklopediye tadımlık fakat pek kıymetli notlar tevdi eden Eyyublu Şevki Bey: “Kadimden beri kurulurdu” diyor, fakat “kadim” kelimesini takvim ile kıymetlendiriyor. Tanzimatdan önceki devirde bu sergiler hakkında en küçük bir kayde rastlamadık. İç harem avlularında sergi - pazar kurula gelmiş camiler Eyyub Camii Kebîri, Fâtih Camii, Bayazıd Camii, Ayasofya Camii, Yeni Camii, Kasımpaşada Kaptanpaşa Camii ve Tophânede Kılınc Ali Paşa Camiidir; bunların arasında da Bayazıd Camii sergileri cümlesinden zengin, üstün olagelmişdi. Zamanımızda bu sergi - pazarlar artık kurulmamaktadır.
Değerli edîb ve İstanbul âşıklarından merhum Rûşen Eşref Ünaydın “Ayrılıklar” adındaki eserinde (neşri tarihi 1923) “Bayazıd Sergisi” başlıklı yazısında son Bayazıd sergilerinin pek güzel bir resmini çizmektedir, Ünaydının aşağıdaki satırları artık bir târih vesikası olmuşd...
⇓ Devamını okuyunuz...
İstanbulun büyük camilerinin şadırvanlı iç harem avlularında, her yıl Ramazan ayı devamınca birer sergi-pazar kurulurdu; sergi-pazara katılan esnaf da gedikli idi, her yıl avlunun ayni noktasına yerleşirdi; en alâsından, en nefîsinden, en güzelinden, en kıymetlisinden olmak şartı ile yiyecek içecek, tütün, ağızlık, tesbih, kumaş, eşyâyi zücaciye ve kitab satılırdı. Cami sergi - pazarlarının kurulması ne zaman başlamıştır bilmiyoruz; bu Ansiklopediye tadımlık fakat pek kıymetli notlar tevdi eden Eyyublu Şevki Bey: “Kadimden beri kurulurdu” diyor, fakat “kadim” kelimesini takvim ile kıymetlendiriyor. Tanzimatdan önceki devirde bu sergiler hakkında en küçük bir kayde rastlamadık. İç harem avlularında sergi - pazar kurula gelmiş camiler Eyyub Camii Kebîri, Fâtih Camii, Bayazıd Camii, Ayasofya Camii, Yeni Camii, Kasımpaşada Kaptanpaşa Camii ve Tophânede Kılınc Ali Paşa Camiidir; bunların arasında da Bayazıd Camii sergileri cümlesinden zengin, üstün olagelmişdi. Zamanımızda bu sergi - pazarlar artık kurulmamaktadır.
Değerli edîb ve İstanbul âşıklarından merhum Rûşen Eşref Ünaydın “Ayrılıklar” adındaki eserinde (neşri tarihi 1923) “Bayazıd Sergisi” başlıklı yazısında son Bayazıd sergilerinin pek güzel bir resmini çizmektedir, Ünaydının aşağıdaki satırları artık bir târih vesikası olmuşdur:
“Artık bir daha görülemeyecek şeyler, bâzı bâzı zihinde öyle izler bırakıyor ki göz önünde duran şeyler bile o muhayyiledeki hâtıraların kuvvetini hâiz olamıyor: o zaman sanki baş, geçmiş günlerin nâşını taşıyan tabuttur!
“Dün Bayazıd Sergisinde böyle düşünüyordum. Harem Avlusunun sıra kubbeleri altına kurdukları mâmûlâtı dâhiliye meşherlerine girdim.
“Tezgâhların üstüne top top elbiselik kumaşlar atmışlar; duvarlara eğer takımları asmışlar; ucuz ve sağlam ayakkabları, çoraplar, daha bir hayli cins kaba eşyâ rafları, masa üstlerini doldurmuş!.. Nazarların gûyâ bunları didik didik kurcalayan yaramaz bir çift eldi. Onlar vâsıtası ile bu basit şeyleri, heyhât, henüz bceeremediğimiz bu garbkârî yeni sanâyi yıkıyordum. Altlarından, içleri rengârenk tesbit dizileri ile dolu muattar cam kutular çıkıyordu. Ve narçin, nâke, kavkaa, ûdağacı, santral, anber, gül, abanoz, necef, şahmaksud, gergeden tesbihlerin mühevven şelâleleri arasından başına ağabânî sarık dolanmış, mahmur yüzünü sakalının değirmi bezazı sarmış müttaki edâlı kanaatkâr tâcirler beliriyordu. Sonra üstlerinde - baloların konfetilerini andırır yassı ve yuvarlak - nâneli, darçınlı, portakallı, limonlu şekerler rengârenk düğme yığınları gibi duran tezgâhları aradım. Hama ipeğinden mintan giyen esmer bir müslüman onlardan avuç avuç toplar, birbirini iten uruclu müşterilere muttasıl külâhlar dağıtırdı.
“Biraz ötede envâi bahârat satan adam aklıma geldi. İlk baharın belâgati bülbülün nağmesinde ise serginin belâgati de onun sesinde gibi bir şeydi. Onun önündeki kalabalığın mislini sonraları hatiblerin karşısındaki izdihamlarda gördük.
“Elinin ve dilinin sür’atine hayrandım: insanı yemeğe imrendiren, şuna buna iftar saatini özleten ne garib edâsı vardı! Bir eline kaşığı alırdı, öbürüne külâhı:
— Kokulu, kokulu!.. Kokulu bahar!. Çorba için, dolma için, köfte için, pilâv için kokulu, kokulu, kokulu bahar!..
“Medihkâr mukaddime aç zihinlerde sofra ve leziz yemek hayalleri uyandırırdı. Baharların kokusu canlarda tüterdi. Sonra ister müşterisi çıksın, ister çıkmasın:
— Darçın, karanfil, zencefil, havlican.... diye bir sürü bahar adı sayar, her isim değişdirişde başka bir kutuya el atar. İsimler bitince “kokulu.. kokulu” diye tekrar başlar; o da bitinceye kadar paket sarılmış, bağlanmış bulunurdu. O vakit muhakkak üç dört tâliblisi birden çıkardı. O adamın bir dakika boş durduğunu görmek mümkün olmazdı.
“Sonra o Çakmakcıların simidleri, Edirnenin devâi miskleri, Selânik’in ve Edirne’nin bâdem ezmeleri, Gelibolu sardalyaları, Kırkkilise hardâliyeleri, Kayseri pastırmaları cam üstüne yapılmış armalarla, levhalarla süslü mini zarif barakalarda bulunurdu.
“Hereke ve Karamürsel fabrikaları, kehrübâcılar, Reji idâresi orada Ramazana mahsus şûbeler açardı; hattâ Kütahya çinileri bile garb işi fağfur âvânilerin, moskofkârî mâden semâverlerin yanı başında Buhârâlı Âlimzâde Ticarethânesinin şûbesinde uzun hil’atli ve geniş sarıklı Türkistan tâcirleri tarafından satılırdı.
“Kösele derili, çipil bakışlı Mekke arabları Yemen akiki tesbihler, deste deste misvakler ve kokulu hilaller satarlardı. Abdülgaffar Efendi gibi fârisîye, asabîye âşînâ, ruh ve lisan zarâfetine sâhib efendiden, ulemâdan birkaç tesbihci vardı ki envâi hacı yağı kokuları sinmiş dükkânları âdeta birer vükelâ, vüzerâ mecmai idi: dudakları dualarla kımıldayan sırma kordonlu, avniye kaputlu, kaloş kunduralı paşalar; redingotlu, uzun kırmızı fesli saray erkânı altın kamçılı nâdide tesbihler çekerek, yassı mahmur, yarı ibâdetkâr ağır ağır görüşürlerdi. Halk da o yan kubbelerin altında, her adımda bir yeni meşhere bakarak bir cereyan hâlinde çenber gibi döner, dolaşır, şadırvanda abdest alanlara sürüne sürüne orta kapulardan dolar boşanırdı.
“Hâsılı sergi, renkleri ve kokuları ile damağı da, dimâğı da, dünyâyı da, ahreti de kendinde tecelli ettiren bir müslüman seyrengâhı idi; Ramazan zevkinin gündüzkü zübdesi mâhiyetinde bir seyrangâh!...
“Fakat yılın birinde bir yel esdi eski sanatlarla eski kalacağı dağıttı. Yerlerinde senelerce sâde güvercinler kaldı. Daha ihtiyarlaşan tesbihciler tozlanmış ve boşalmış câmekânlarının başında bedbin ve mütevekkil, iki büklüm kaldılar. Tezgâhları da, kendileri de ağızlarındaki dişler de seyreldi.
“ Nihayet bu yıl, sergi bakımsız kalmış eski bir çiçek bağçesi gibi yeniden üremeğe, filizlenmeğe başlıyor: yine bir iki baraka, yine birkaç tesbihci, hattâ muhterem Gaffar Efendi de geçen takvâ eyyâmının nâdir bir hâtırası gibi meydana çıkdı. Yine bir nevi kalabalık Bayazıdın kararmış muazzam istalâktitli ve müzehheb sülüslü kapuları altından geçip harem avlusunda geziyor. Fakat heyhât, Sergi de sırçaları dökülen eski fağfurlar gibi olmuş: bir varlıkdan ziyâde bir varlıkdan ziyâde bir artık!..
“Fakat revnakı yoksa bile tesellisi var... Hiç olmazsa bu günlerden daha az kederli, daha az kasâvetli olduğumuz eski günleri bir melâl hâlinde andırıyor!.”.
Rûşen Eşref bu güzel yazıyı 1918 mütârekesinden sonra İstanbulun düşman askerleri işgali altındaki kara günlerde yazmıştır. Edîbin 1920 - 1922 arasında dolaşdığı Bayazıd Camii Avlusu Sergisi, son hükmü çok kuvvetlidir, bir varlık değil, bir artıkdı.
Eski Bayazıd sergilerinden hicrî 1303 Ramazanı (milâdî 1886 Haziranına rastlar) sergisini tasvir eden aşağıdaki notlar İstanbul Ansiklopedisine 1944 yılında Eyyublu Şevki Bey tarafından verilmiştir; pek kıymetli bir vesikadır. Bu kalem sâhibi İstanbullunun târif ve tasvir ettiği tezgâhlara, meşherlere birer numara koyuyoruz, bu numaralar ile Bayazıd Camii harem avlusunun yine kendileri tarafından çizilmiş bir kroki plânda yerlerini tesbit ediyoruz:
İç harem avlusunun batıya açılan kapusundan girildiğine göre:
1 — Sağdaki revâkın altında Feshâne Fabrikasının sergisi. Fabrika mâmulâtından fesler ile abalar, battaniyeler, vesâir kumaşlar, boyun atkıları satılmakda idi.
2 — Yine fes ve aba satılan başka bir sergi.
3 — Bu avlunun yazlı kışlı demirbaş esnafı olan arzuhalcilerin işgal ettiği yer.
4 — Akla gelen gelmeyen türlü şeyler satan küçük esnaf sergileri.
5 — Camii şerif kapusu yanında ibâdete girenlerin pabuclarını emânet ettikleri pabuccu barakası.
6 — Feshâne Sergisi önündeki yolun altında Bursalı Şekerci; Bursada imâl edilmiş şekerler ile bilhassa gaayet nefis türlü reçeller satardı, bir hunnab reçeli de pek meşhurdu.
7 — Onun yanında, yine yolun altında Baklava Revâni Sergisi. Hamur tatlılarında emsalsiz bir usta olan sergi sahibi tatlıcının adını tesbit edemedik, üstü nar gibi kızarmış bir güllaç yapardı ki ona mahsustu.
8 — Batı kapusunun solunda Buhârâlı Âlimzâde Ömer Efendinin Sergisi. Sofra takımları, kahve ve çay takımları ve sâir eşyâyi zücâciye sergisi.
9 — Güvercinlik. Serginin devâmı müddetince, câmi avlusunun dâimî sakinleri güvercinler, tâlim edilmiş gibi buraya çekilirler idi, ziyaretciler tarafından beslenir, dem çekerek kaynaşır dururlardı.
10 — Revak dışında, Âlimzâde Sergisinin önünde yol altında Şamlı Hacı İbrâhimin Sergisi. Fındık, fıstık, kuru üzüm, hurma, Şamın meşhur “mumcu” nâmı verilen kuru kayısı, uryânî eriği, bunların hoşaflık pestilleri, saraylardaki hadım ağaların iftarlarda sofralarında eksik olmayan hind mustahzerâtından zencefil reçeli, anebe turşusu, sakodâne vesair turşular, reçeller, helvalar satardı. Hele iftardan bir saat evvel fırından getirtip halkın önünde büyük bir kalbuz üzerine dökdüğü kebab fındığın misk gibi kokusu orucluları ziyâde imrendirirdi.
11 — Güvercinlik ile avlunun şimal kapusu arasındaki revak altı boydan boya Hüsameddin Beyin tütün sergisi. Bu zât Tütün Rejisi İstanbul Başmüdürlüğü başkâtibi idi; Reji idâresinin müsaadesi ile kâr ve zararı kendisine aid olmak üzere bu sergiyi kurmuştu; zevki selim sâhibi ve ticâret fikri olan Hüsâmeddin Bey kendi nezâreti altında hazırlatdığı tütün ve sigaraları üzerinde güzel bir sülüs yazı ile “Ramazânı Şerîfe Mahsus” ibâresi yazılı hususî kutularda satışa çıkarmışdı. Kilosu yüz kuruşdan yukarı derece üzerine hazırlatmıştı, 25 gram tütünü veya 20 adet sigarayı ihtivâ eden bu paketler fevkalâde rağbet görmüştü, sonra kiloluk tütün paketleri, 100 lük ve 500 lük sigara paketleri yaptırdı. Çok para kazandı, bunu gören Reji İdâresi üç dört sene sonra bu sergiyi Hüsameddin Beyden alarak kendisi açıp işletmeğe başlamışdı.
12 ve 13 — Şimal kapusunun yanında, revak dışında, yol altında ve tütün sergisinin önünde iki küçük tesbihci sergisi.
14 — Şimal kapusunun solunda revak altında, tütün sergisinin karşısında İranlı Şekerci. İrana mahsus bâzı şekerler ile nâneli, kakuleli helvalar, tatlılar, ceviz boa lühûku yapar satardı.
15 — Küçük bir tesbihci, ağızlıkcı sergisi.
16 — Kehrübâcıbaşı Ali Beyin ağızlık, tesbih, kehrübâ sergisi.
17 — Revak dışında, yol altında, İranlı şekercinin önünde tesbihci meşhur hindli Abdülgaffar Efendinin sergisi. Bu zât saray mensublarının, bilhassa hadım harem ağalarının rağbet ettikleri mâverd, boya, anber, çeşitli kehrübâ ve narçin tesbihleri tedârik eder, yüksek fiatla bunlara satar, bu sâyede bir Ramazanda bir senelik geçim parasını toplardı. Hattâ bu sâyede Pendikde bir köşk bile satın almışdı. İkindi namazından sonra camiden çıkan harem ağaları bu sergide toplanır, hem tesbih alırlar, hem de sohbet ederlerdi.
18 — Küçük bir tesbihci sergisi.
19 — Küçük bir tesbihçi sergisi
20 — Mehmed Efendinin sergisi. Büyücek bir sergi idi. Bu Mehmed Efendi İhtifalci Ziya Beyin kaynatası, ressam ve astronom Ahmed Ziya Beyin de amcası idi. Mehmed Efendi ile Ahmed Ziya Beyin babası Çubukcu Riza Efendi pek hünerli iki kardeşdi; taklidi müşkil, pek zarif ve kıymetli şeyler yaparlardı: abanozdan kahve fincanları ve zarfları, tabib mismâları, yazı takımları, acem kirazından ve Ortaköy yasemininden çubuk ve ağızlıklar; Camie namaza gelen vükelâ ve rical Mehmed Efendinin sergisine muhakkak uğrar, oturur, sohbet ederlerdi; giderken de bir şeyler alırlardı.
21 — Bir küçük kehrübâ sergisi
22 — Cami avlusunun doğu kapusu (Kaşıkcılar veya İmâret kapusu) yanında ûd ağacı, bahârat ve hardaliye satan küçük bir sergi.
23 — Avluya İmâret kapusundan girildiğine göre solda Çayci Seyyid Efendi ile kardeşinin sergisi. Medine ve Mekke hurmaları, Yemen kahvesi, çiçek ve gül suyu ve maharat sergisi idi. Seyyid Efendi sergisine bir hindli çığırtkan almıştı, bahârat isimlerini kendi şivesile zincirleme sayar, sonunda da: “Kukuli kukuli kukuli bahar!..” diye bağırarak halkı güldürürdü, çok müşteri toplardı.
24 — Seyyid Efendinin sergisi yanında Hindli Hasan Efendinin Sergisi; bu sergide ipekli ve yünlü hind kumaşları, kibâra mahsus enfiye mendilleri, sarıklık hind dülbendleri ve mûteber islâmî eserlerin Hindistan baskıları satılırdı.
25 — Onun yanında Sahhaf Hilmi Efendi kitab sergisi: İslâmî mûteber eserlerle beraber elyazması divanlar, târihî risâleler, fevâid mecmuaları bulunurdu. Hilmi Efendi bir kitab bilgini, bibliyofil idi, nâdir eserler elinde hakikî kıymetini bulur, bunları da erbâbına gösterir ve satardı.
26 — Camii şerifin sol tarafdaki son cemaat yeri, boydan boya Hereke Fabrikası Sergisi. Fabrikanın ipekli ve yünlü kumaşları ile ipekli mendil ve çorapları, boyun atkıları, halı ve seccâdeleri satılırdı.
27 — Papucluk kulubesi.
28 ve 29 — Renkler dışında ve yol altında, ve yukarıda bahsetdiğimiz sergiler önünde akla gelen gelmeyen her türlü şey satılan küçük esnaf sergileri.
30 — Şadırvan önünde balmumlu balık yumurtası sergisi.
31 — Pastırmalı Dedenin alâ Kayseri pastırmaları sergisi.
32 — Seyyar esnaf olarak simidciler, çörekciler, tâze ekmekciler, pideciler, kadayıfcılar, güllaçcılar.
Bayazıd Camii Avlusunda 1886 Ramazan sergisinin krokisi
Tema
Folklor
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Kod
IAM040639
Tema
Folklor
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Tanım
Cilt 4, sayfalar 2235-2239
Not
Görsel: cilt 4, sayfa 2235
Tema
Folklor
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.