Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
BAŞMAKCIGÜZELİ ALİ yahut KADININ FENDİ ERKEĞİ YENDİ MASALI
Tanzim ve nakledenin adı ile târihini tesbit edemediğimiz bir meddah masalıdır, emsâli gibi geçmiş asırların İstanbul hayatı bakımından büyük kıymet taşır. Bu masal 1953 de Hafta Mecmuasında R. E. Koçunun kalemi ile ve “İstanbul masallarının güzel kadınları” başlığı altındaki bir yazı silsilesi içinde şöyle nakledilmiştir.
Başmakcı Ali onsekiz ondokuz yaşlarında güzellik şöhreti İstanbulu tutmuşdur, oturduğu dükkân babadan miras kalmış, bekâr, toy, anası görücü geze geze şu kadar çift başmak eskittiği halde oğlan güzelliğine mağrur, bulunub târif edilen kızların birini beğenmemişdir. Bir gün dükkân komşusu:
— Aman oğlum, der, kadında güzellik arama, temiz süt ile iyi huy ara, ben kadının şerrinden efendinden pek korkarım..
Ali omuz silker:
— İlâhî Hacı Baba, saçı uzun aklı kısa tâifesinden korkulur mu... der.
Başmakcı Güzelinin bu sözünü o sırada çarşı içinden geçmekde olan Kırkçeşmeli Benli Behiye işidir, feleğin çenberinden kırk defa geçmiş, Şeytana pabucunu ters giydirmiş kadınlardan, “Alacağın olsun Başmakcıgüzeli, ben seni önümde dize getirmesini bilirim..” diye yürümüş. Bir kaç gün sonra da yanında âfeti devran bir kız ile Alinin dükkânına başmak almağa gelmiş.
Toy oğlan dilber müşterisine bir çift başmak beğendirir, ama yaşmak altında gözlerini kamaşdıran sîmâsına bakamadı...
⇓ Read more...
Tanzim ve nakledenin adı ile târihini tesbit edemediğimiz bir meddah masalıdır, emsâli gibi geçmiş asırların İstanbul hayatı bakımından büyük kıymet taşır. Bu masal 1953 de Hafta Mecmuasında R. E. Koçunun kalemi ile ve “İstanbul masallarının güzel kadınları” başlığı altındaki bir yazı silsilesi içinde şöyle nakledilmiştir.
Başmakcı Ali onsekiz ondokuz yaşlarında güzellik şöhreti İstanbulu tutmuşdur, oturduğu dükkân babadan miras kalmış, bekâr, toy, anası görücü geze geze şu kadar çift başmak eskittiği halde oğlan güzelliğine mağrur, bulunub târif edilen kızların birini beğenmemişdir. Bir gün dükkân komşusu:
— Aman oğlum, der, kadında güzellik arama, temiz süt ile iyi huy ara, ben kadının şerrinden efendinden pek korkarım..
Ali omuz silker:
— İlâhî Hacı Baba, saçı uzun aklı kısa tâifesinden korkulur mu... der.
Başmakcı Güzelinin bu sözünü o sırada çarşı içinden geçmekde olan Kırkçeşmeli Benli Behiye işidir, feleğin çenberinden kırk defa geçmiş, Şeytana pabucunu ters giydirmiş kadınlardan, “Alacağın olsun Başmakcıgüzeli, ben seni önümde dize getirmesini bilirim..” diye yürümüş. Bir kaç gün sonra da yanında âfeti devran bir kız ile Alinin dükkânına başmak almağa gelmiş.
Toy oğlan dilber müşterisine bir çift başmak beğendirir, ama yaşmak altında gözlerini kamaşdıran sîmâsına bakamadığı kızın gül penbe topuklu, parmakları ak sünbül koçanı ayaklarını seyre doyamaz, kızı bir an için câmehâbında tahayyül eder ve hayâlen serapâ uryan görür, çileden çıkar. Müşteriler gittikden sonra bütün günü o hayal ile geçirir, kız gece de rüyâsına girer. Yemeden içmeden kesilen Başmakcıgüzelinin yüzü gün günden solmağa başlar, âşıklık hâli budur. Fakat aradan çok geçmez, Benli Behiye yine görünür, bu sefer yalnızdır. Delikanlı hicab terleri dökerek sorar:
— Hanım teyzeciğim, geçenki teşrifinizde yanınızdaki küçük hanım kızınız mı idi?..
Kadın zâten böyle bir suâli beklemekdedir:
— Torunumdur evlâdım, der, kızımın kızı, neye sordun?..
Başmakcı güzeli hemen kadının ayaklarına kapanır, bir görüşde âşık olduğunu söyliyerek Allahın emri ile o kıza talib olduğunu niyâz ile bildirir. Behiye:
— Senin gibi kızkını nâmusu ile kazanan güzellikde yektâ bir nevcinvâna kız vermeyecekler de kime verecekler, git babasından iste, yalnız, bir acâib adamdır, seni imtihana kalkar, dikkat et, “benim kızım sarsak, çolak, topal, bir gözü kör, ağzından burnundan salya sümüğü akar bir bîçâre mahlukdur” der, sen ısrar eder, her kusuru ile makbulümdür dersin, semt halkı da tenbihlidir, sorar isen onlar da deli herifin sözlerini tasdik ederler, kimseye kulak verme, ne de olsa büyük analık, kızın kısmetini körletecek diye korkuyorum..
Başmakcıgüzeli Ali ertesi gün tertemiz esnaf kıyâfeti ile kadının târifi üzerine Akbıyıkda eşrafdan Hacı Bekir Efendinin konağına giderek huzûra çıkar, el öperek kızına tâlib olduğunu arz eder. Hacı efendi Aliyi, külâhının kenarından çıkmış bir tutam civan perçeminden ayaklarının tırnaklarına varnca şöyle bir süzer, oğlan bir içim su, kıl kadar kusursuz bir mahbub dilâver, el hak ki kendisine evlâd yerinde damad olmağa lâyık bir şehbaz:
— Aman oğlum, der, benim dâri dünyada bir kızım var ama hem kem, hem kör, hem çolak, hem topal...
— Her hâliyle makbulümdür efendim...
— Ağzından salyası akar...
— Makbulümdür efendim...
— Kulağı duymaz, dili anlaşılmaz...
— Makbulümdür efendim...
Hacı Bekir Efendi içinden: “oğlan servetim için bu belâya katlanacak.. O kızın cefâsını çekerken ben onun sefasını sürerim, damad adı ile evlâd edinir, âhir ömrümü şu güzel yüz karşısında mâmur ederim” diye geçirerek:
— Günâhı boynuna, ben de sana kızımı verdim.. der.
Oğlan huzurdan çıkınca evvelâ konak halkı, sokakda semt halkı etrafını sarar:
— Aman delikanlı kendini ateşe atarsın.. derler.
Ali kaşlarını çatar:
— Ben işimi bilirim der, caydıramazsınız...
Ertesi gün bin altına nikâh kıyılır, haftasına da düğün olur. Fakat Başmacıgüzeli zifaf odasına girib de köşede oturan gelinin duvağını kaldırınca yıldırımla vurulmuşa döner, kız öyle bir garib mahluktur ki salyangoz yanında süğlün ve kurbağa âhû olur. Ali ancak o zaman kadın fendine uğradığını anlar. Feryâd idüb kaçsa ve kızı boşasa boşayamaz, nikâh bin altınadır ki evini ve dükkânını cümle eşyası ve malı ile satsa ancak bin altın tutar. Dünya başına zından, Hacı Bekir Efendinin konağı da cehennem olur, karısının koynuna girmekden ölüm yektir.
Gözü etrafı görmez, ağzını bıçak açmaz, konakda kimseye renk vermez ama erir biter, gün doğarken sokağa fırlar, bütün gün dükkânda ağlar, yatsıdan sonra konağa döner, odasına kapanır, kendimi deryâya mı atsam, yoksa şu tavana mı assam diye düşünür, çarşılı da kararını verir: “Ali verem olacak” derler.
Böylece bir hafta geçer, bir gün Ali dükkânda dalgın otururken dükkâna Benli Behiye çıkar gelir:
— Damad efendi oğlum, nasılsın, karınla hoş musun?..
Oğlan yerinden fırlar, kadının boğazına atılıp boğsa hakkıdır:
— Beni bu ateşe niçin attın!. diye bağırır.
Behiye:
— Cehlin için, der, seni ateşe atan benim ama kurtaracak olan da ben.. hemen kalkar bir hattata gidersin, alâ sülüs yazı ile “Kadının fendi erkeği yendi” diye bir levha yazdırırsın, dükkânının kapusuna asarsın, sonra işi bana bırakırsın, seni hem obelâdan kurtaracağım, hem de torunum olan sevdiğin kızı helâlinden koynuna koyacağım...
Başmakcıgüzeli levhayı yazdırıp altın yaldızlı çerçive içinde dükkânının kapusu üstüne asacağına söz verir, yemin eder. Benli Behiye.
— Cuma günü konakdan bir yere ayrılma, Hacı Efendinin yanına git, hürmetle otur, zuhûrâtı bekle.. diye tenbih eder.
Cuma olur, Hacı Bekir Efendi selâmlıkdaki divanhânesinde eşiyle dostuyla otururken damad içeri girer, güler yüzle el öper, Hacı “Benim güzel damad belâsına alışdı, işte bende onun safasını sürmeğe başlayacağım” diye memnun olur. Tatlı bir sohbet kapusu açılır. Derken Akbıyıkdaki konağın önüne Ayvansaray kıbtilerinden kadınlı erkekli, çoluklu çocuklu elli altmış kişilik bir kaafile gelir. Allı güllü şalvarları, oyalı yemenileri, kara ferâceleri, aba poturları, şakaklarında çiçekleri, fesleğenleri, hepsi süslenmişlerdir, ellerinde kemanlar, kemençeler, defler, ziller, darbukalar, zurnalar, bir surcuna faslı ile köçek oğlanları ve çengi kızları oynatmağa başlarlar. Hacı Efendi:
— Bu nedir yâhû, bunlar da nereden çıkdı, ne isterler?.. diye bir uşak gönderir, sordurur.
Kaafilenin başı kıbti kılığında Benli Behiyedir, ağzında sakız, avuclarında kına, yanağında lâden ben, kaşlarında sülük rastık, gözlerinde kuyruklu sürme, süt anası gibi göğsü açık, memeler sallanır, bir elini beline dayar, öbür eli havada:
— Ben Ayvansarayda Lonca çeribaşının karısı kırk kocadan arda kalmış Billurgöbek Benli Behiyeyim, der, sizin damadın halasıyım, çapkın oğlan bizden habersiz evlenmiş, saray gibi konağın damadı olmuş, yeni öğrendik, safamızdan ne yapacağımızı şaşırdık, akrabalarımız ile tanışmaya geldik, tanışalım, görüşelim, öpüşelim, koklaşalım...
Bu haberi alan Hacı Bekir Efendi baygınlıklar geçirir, Başmakcıgüzeline:
— Doğru mudur? diye sorar.
Oğlan kızarır, bozarır, hicabından boynunu büker:
— Doğrudur efendi baba, der, ama kızınız benim makbulümdür!..
Hacı Bekir Efendi evvelâ derhal yüz altın göndererek loncalıları konak önünden uzaklaşdırır, kızının bin altın nikâhından vaz geçer, boşaması için üstelik Aliye beşyüz altın verir.
Başmakcıgüzeli Ali evvelâ dükkânın kapusuna mâhud levhayı asar, sonra da dilber Sâfinazı helâlinden sînei muhabbete basar.
Theme
Folklore
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM040595
Theme
Folklore
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Description
Volume 4, pages 2197-2199
Theme
Folklore
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.