Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
BASTON
Yürür iken dayanıb kuvvet almak için erkekler, bâzan da kadınlar tarafından taşınan ve sûreti mahsusa da bu iş için yapılmış değnek - sopa; husûsiyeti el ile tutma yeri, bir sapı bulunmasıdır; yere temas iden ucu daimâ ince olup yukarıya doğru kalınlaşır, sapı, bâzan üst ucunun kıvrılması ile vücuda getirilir; bâzan da altın, gümüş, fildişi, abanoz gibi şeylerden ayrıca yapılarak düz değnek kısma geçirilir. Baston saplarının içinde bir kuyumcu veya heyketraş elinden çıkmış yüksek sanat kıymeti taşıyanları vardır. Değnek kısmı da ağacına göre ayrıca kıymetlerini; gül ağacından, kirazdan, abanozdan, bambu - kamışdan, bastonlar en makbülleridir.
Memleketimizde, bu ara İstanbul’da baston kullanma on dokuzuncu asır ortalarında yayılmıştır; ondan evvel asırlar boyunca “asâ” kullanılmıştır; asânın bastondan farkı dümdüz bir dayanak değneği - sopası oluşu, bastonun ise tutulacak bir sapı bulunmasıdır; kullanan, bastonu sapından tutmağa mecburdur, asâ ise, el gelimi herhangi bir yerinden tutulur. Asaların içinde de ağacının cinsine, sâhibinin ictimâî mevkiine ve servetine göre gaayet kıymetli temiz sanat işi olanları, hattâ, boydan boya elmaslar, yakutlar, zümrüdlerle tezyin edilmiş murassâ asâlar vardır.
Tanzimatdan evvel asâ, erkek veya kadın, yalnız yaşlıların kullandığı bir dayanak ol...
⇓ Read more...
Yürür iken dayanıb kuvvet almak için erkekler, bâzan da kadınlar tarafından taşınan ve sûreti mahsusa da bu iş için yapılmış değnek - sopa; husûsiyeti el ile tutma yeri, bir sapı bulunmasıdır; yere temas iden ucu daimâ ince olup yukarıya doğru kalınlaşır, sapı, bâzan üst ucunun kıvrılması ile vücuda getirilir; bâzan da altın, gümüş, fildişi, abanoz gibi şeylerden ayrıca yapılarak düz değnek kısma geçirilir. Baston saplarının içinde bir kuyumcu veya heyketraş elinden çıkmış yüksek sanat kıymeti taşıyanları vardır. Değnek kısmı da ağacına göre ayrıca kıymetlerini; gül ağacından, kirazdan, abanozdan, bambu - kamışdan, bastonlar en makbülleridir.
Memleketimizde, bu ara İstanbul’da baston kullanma on dokuzuncu asır ortalarında yayılmıştır; ondan evvel asırlar boyunca “asâ” kullanılmıştır; asânın bastondan farkı dümdüz bir dayanak değneği - sopası oluşu, bastonun ise tutulacak bir sapı bulunmasıdır; kullanan, bastonu sapından tutmağa mecburdur, asâ ise, el gelimi herhangi bir yerinden tutulur. Asaların içinde de ağacının cinsine, sâhibinin ictimâî mevkiine ve servetine göre gaayet kıymetli temiz sanat işi olanları, hattâ, boydan boya elmaslar, yakutlar, zümrüdlerle tezyin edilmiş murassâ asâlar vardır.
Tanzimatdan evvel asâ, erkek veya kadın, yalnız yaşlıların kullandığı bir dayanak olmakla kalmamış, gerek saray ve gerekse devlet teşkilâtında, askerlerin kılıcı gibi, bazı makam ve memuriyetlerin alâmeti farikası olmuştur, meselâ bir çavuşbaşı ağa, yaşı ne olursa olsun, görevi başında bir asâ taşırdı.
Türkiyede asâyı bırakıp ilk defa baston kullanan zât, memleketimizde garblılaşma yolunda ilk kıyâfet inkilâbını yapan İkinci Sultan Mahmud olmuştur; ulemâ sınıfından ilk baston kullanan da, o devrin aydın kafalı hocalarından olup 1849 da vefat eden Kethüdâzâde Mehmed Ârif Efendidir. (B.: Mehmed Ârif Efendi, Kethüdâzâde). Derin bilgisi ve hudutsuz hürriyet aşkı ile ayrıca nüktedanlığı ve zarâfeti ile de zamanının pek mümtâz bir sîması olan Kethüdâzâdenin bastonu üzerine çok şirin bir fıkra nakledilir:
Bir gün Beşiktaş Mevlevihanesinde bir yobaz, Efendinin bastonuna takılmış:
— Bu frenk değneği de kimin?. diye sormuş. Zarif adam:
— Benim, demiş... Ben onu sünnet ettirdim, müslüman oldu!
Baston ikinci Abdülhamid devrinde, yaş icâbı veya her hangi bir ihtiyac ile bir dayak olmakdan çıktı, kullananaı ayak takımından ayıran bir alâmeti farıka gibi telakki edildi, genç - yaşlı bütün memurlar baston kullandılar, hattâ gençler arasında baston, mavi camlı gözlükle berâber bir şıklık, alafrangalık icâbı bilindi; bâzı gençler, resimlerini bile ellerinde bastonları ile çıkartır oldular. Şıklık, alafrangalık yolunda baston şarkılara, kantolara girdi.
MUHAYYER ŞARKI
(Şevki Bey)
Bir belâkes âşıkı sâdık değil de yâ neyim
Çeşmî mestim bak bana ben şık değil de yâ neyim
Meh cemâlin vaslına lâyık değil de yâ neyim
Çeşmi mestim bak bana ben şık değil de yâ neyim
Nev zuhur gözlükler nâdide baston bende var
Giydiğim elbisei zîbâyı cânâ Mir yapar
Sen beğenmezsen benim şıklıkda emsâlim mi var
Çeşmî mestim bak bana ben şık değil de yâ neyim
NİHÂVEND ŞIK KANTOSU
(Virjini Hanım)
Ben şıkım gözleri süzerim
Beyoğlunda dâim şık gezerim
Karnavalda ben de maske giyerim
Matmazellerle kol kola dans ederim
Ben şıkım balolara hep girerim
Kaşı oynatır gözlerimi süzerim
Glase iskarpin modadır moda
Güzel matmazeller benimle baloda
Dansdan sonra eğlenirim büfede
Şıklıkda yektâyım gaayetle hoppayım
Pek şık gezerim hem de alafranga
Elde baston gözde gözlük moda
Gezerim dâimâ böyle baloda
NİHÂVEND ŞIK KANTOSU
(Şamram Hanım)
Pek çok şık gezerim hem çok gezerim
Etrafıma herdem gözler süzerim
Severim derler bâzı zevzekler
Hiç kimseye ben asla kulak asmam
Etrafıma ben asla bakmam
Şimdi modadır hem pek ar nuvodur
Gözde gözlük elde baston çekilir pardon
İskarpin glase elde yelpâze
Kendime isterim böyle mâşuka
Büyük bestekâr Şevki Beyin şarkısı ile iki sahne yosması Virjini ve Şamram hanımların kantonlarında gözleri gözlüklü ve elleri bastonlu şık beylere karşı tezyif seziliyor (B.: Balo; Mir, Terzi).
Şıklık alâmeti baston modası İstanbul’da yarım asra yakın devam ettiği halde, büyük şehirde zarif ve kıymetli bastonlar imal eden tek atölye kurulmamıştır, bütün zarif bastonlar Avusturya, Fransa veya İngiltereden gelmiştir; İstanbulda idhal malı en güzel bastonları satan en meşhur mağaza da Sultanhamamında İngiliz isimli bir rum, Robenson olmuştur.
İkinci Sultan Abdülhamid ince marangozlukda fevkalâde bir hüner sâhibi idi, Yıldız Sarayında hususî bir marangozhânesi vardı, burada kiraz ve gül ağacından kendi eliyle pek zarif bastonlar yapardı, Hattâ yunan harbinin İstanbul’a getirilmiş malûl gazilerine Yıldızda bir ziyâfet vermiş, yemekden sonra bir dayanağa muhtaç olan yaralı askerlere kendi yaptığı bastonları kendi eliyle hediye olarak dağıtmışdı.
1918 Mütarekesinden sonra İstanbul gençleri arısnda bambo - kamış bastonlar moda oldu, o devrin mizah mecmualarındaki karikatürlerde bu şık İstanbul küçük beyleri hem kamış bastonludur. Cumhuriyet devrinde baston kullanılmaz oldu, ancak alillerin elinde görüldü. Yakın temasımız olan muhitlerde, israr ile baston kullanmakda devam etmiş olanlar bu ansiklopedinin müellifi R. E. Koçunun babası muharrir Ekrem Reşad Bey merhum, rahmetli şair Hamamîzade İhsan, rahmetli muharrir Kâzım Sevinç, estet ve muharrir Nurullah Ataç ve Ord. Prof. Dr. F. Kerim Gökay olmuşlardır; son ikisinden Nurullah Ataç Ankara’da yerleşdikten sonra, F. K. Gökay da İstanbul Vâlisi ve Belediye Reisi olunca bastonlarını bırakdılar.
Hâlen İstanbul’da müstakil bir bastoncu Mağazası yoktur; zevk ile kullanılabilecek zarif bir baston bulunamaz; baston adı altında gaayet kaba, cilâlanmış bir takım sopalar satılmaktadır. Bilhassa kışın, köprü üstünde, vapur iskelelerinde alt uclarına sivri demirler çakılmış bu sopaları “kara buza baston!..” diye bağırarak satan bir takım seyyar esnaf görülür. Zabıtaca taşınması yasak edilmiş içi şişli, kamalı bastonlar da kaçak yapılıp satılmaktadır.
Sokakların gereği gibi aydınlatılmadığı, köşe başlarının, kaldırım sürü sürü köpeklerle tutulduğu eski İstanbulda baston, öyle zan ediyoruz ki yalnız süs ve şıklık alâmeti değil, bir ihtiyaç idi.
Aşağıdaki satırlar R.E. Koçu’nun 12 Mayıs 1956 da Her Gün gazetesinde çıkmış bir fıkrasından alınmıştır, muharririn bizzat gördüğü bir olaydır; yazarın sonunda verdiği hüküm fantezi de olsa bastonun fazileti âşikârdır:
“Sahne Sirkecide, araba vapuruna girecek kamyonların nöbet bekledikleri yerin arkası...On beş yaşında pırpırı birkopil, esmer, yüzü harikulâde güzel, vücudu keçi yavrusu gibi kıvrak, ayaklar yalın, pantalon partal, et üstündeki mintan lime lime, dev gibi bir delikanlının pençesine düşmüş, yerden yere çalınıp hırpalanıyor. Suçu nedir?. Bu müthiş dayağı hak etmiş mi? Meçhul! Burun deliklerinden alev çıkan gazablı delikanlıya kim cesaret edip de soracak!
“Soran çıktı efendim, eli bastonlu bir ihtiyar, hattâ yalnız sormak da değil, araya girip ayıracak oldu:
— Delikanlı... Yeter artık... Öldüreceksin... Vurma!..
Dedi ve kahramanca atıldı... Fakat:
— Çekil ulan moruk!...
Nârâsiyle beraber göğsüne bir muşta indi ve oracığa yuvarlandı ...
“Ejderhanın pençesinden kurtulan keçi yavrusu bu müdahaleyi fırsat bildi. Kaçtı mı? Hayır. Şimşek sürati ile ihtiyarın elinden fırlayan bastonu kaptı ve yine aynı süratle bastonu cellâdının başına indirdi. Delikanlı sersemledi.. Çocuk bir daha yapıştırdı. Dev sallandı. Başına ayni tam isabetle üçüncü baston darbesi inince de dizleri üstüne çöktü.. Bayıldı.
“ Muzaffer kopil bastonu yerden kalkmağa çalışan sahibine vererek:
— Baba!... Kaç ... kaç...
Dedi ve kendisi, çıplak ayakları koşarlı, uçtu gitti...
“ Bu çocuklar baston kullanacak efendim. ihtiyarları muştalayan, hürmet bilmeyen ve kendilerini döven, şefkat bilmeyen bir nesli yola getirmek için, diz çökertmek için baston kullanacak!.”
Bastonlu delikanlı, 1906.
(Resim: B. Şeren)
Theme
Folklore
Contributor
B. Şeren
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM040504
Theme
Folklore
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Contributor
B. Şeren
Description
Volume 4, pages 2161-2163
Note
Image: volume 4, page 2161
See Also Note
B.: Mehmed Ârif Efendi, Kethüdâzâde; B.: Balo; Mir, Terzi
Theme
Folklore
Contributor
B. Şeren
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.