Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
BALKAPANI, BALKAPANI HANI
Osman Nuri Ergin “Mecellei Umumî Belediye” adındaki çok mühim eserinde Balkapanı hakkında şu malûmatı vermektedir:
“Günümüzde Mısırçarşısı denilen Sûki Cedid = Yeni Çarşı inşâ edilmeden kahve, şeker, pamuk ve emsâli (perâkendeci tüccar ve esnafa Balkapanında dağıtılırdı.
“Bal, şekerin bol olmadığı o zamanlarda (B.: Bal) onun yerini tutduğu için eskiden İstanbulda mebzûlen bulunurdu. Gerek yağ ve bal, gerek sâir bakkaliye emtiası gibi çeşitli ihtiyac maddelerinin depo edildiği ve satıldığı yerler, günümüzde binaları hâlâ duran İstanbuldaki Balkapanı ile Galatadaki Yağkapanı idi. (B.: Yağkapanı).
“İstanbuldaki Balkapanı ki, Mısırçarşısı ile Tahtakale arasında mustatil şeklinde, iki katlı, altında yağ yedeklerini ve bal potnalarını muhafazaya mahsus bodurumları bulunan şâyânı tedkik ve ziyâret bir binadır, Bizans devrinden kalmış olub İstanbulun fethinden sonra Fâtih Sultan Mehmed tarafından Ayasofya Camiişerifine vakfedilmiştir.
“Hicrî 1180 (Milâdî 1766 — 1767) senesindeki zelzelede Balkapanı Hanının sakatlanması üzerine tâmiri lâzım gelmiş, tâmir suretini bildiren ilâmda hanın tesisat ve taksimâtı hakkında da bâzı izâhat görülmüştür.
“Balkapanı Hanı Bizanslılardan kalma binâlardandır. Yapı tarzı ve Fâtih Sultan Mehmed tarafından Ayasofyaya vakfedilmiş olması da buna delâlet eder. ...
⇓ Read more...
Osman Nuri Ergin “Mecellei Umumî Belediye” adındaki çok mühim eserinde Balkapanı hakkında şu malûmatı vermektedir:
“Günümüzde Mısırçarşısı denilen Sûki Cedid = Yeni Çarşı inşâ edilmeden kahve, şeker, pamuk ve emsâli (perâkendeci tüccar ve esnafa Balkapanında dağıtılırdı.
“Bal, şekerin bol olmadığı o zamanlarda (B.: Bal) onun yerini tutduğu için eskiden İstanbulda mebzûlen bulunurdu. Gerek yağ ve bal, gerek sâir bakkaliye emtiası gibi çeşitli ihtiyac maddelerinin depo edildiği ve satıldığı yerler, günümüzde binaları hâlâ duran İstanbuldaki Balkapanı ile Galatadaki Yağkapanı idi. (B.: Yağkapanı).
“İstanbuldaki Balkapanı ki, Mısırçarşısı ile Tahtakale arasında mustatil şeklinde, iki katlı, altında yağ yedeklerini ve bal potnalarını muhafazaya mahsus bodurumları bulunan şâyânı tedkik ve ziyâret bir binadır, Bizans devrinden kalmış olub İstanbulun fethinden sonra Fâtih Sultan Mehmed tarafından Ayasofya Camiişerifine vakfedilmiştir.
“Hicrî 1180 (Milâdî 1766 — 1767) senesindeki zelzelede Balkapanı Hanının sakatlanması üzerine tâmiri lâzım gelmiş, tâmir suretini bildiren ilâmda hanın tesisat ve taksimâtı hakkında da bâzı izâhat görülmüştür.
“Balkapanı Hanı Bizanslılardan kalma binâlardandır. Yapı tarzı ve Fâtih Sultan Mehmed tarafından Ayasofyaya vakfedilmiş olması da buna delâlet eder. Ancak bal, sâdece kendi koca bir kapanı işgal edecek dercede mebzul bir madde olmayup esâsen gerek İstanbulda gerek Galatadaki kapanlarda baldan ziyâde yağ ve sâir bakkaliye emtiası hıfız ve tevzi edilmekde, Galatadakine de yalnız Yağkapanı denilmekde olduğu halde Bizanslılardan kalmış olan bu binâya Balkapanı denilmiş olması tedkike değer bir meseledir.
“İstanbul ve Boğaziçi adındaki tanınmış eserin müellifi Mehmed Ziya Bey bu binaya Bizanslılar zamanında “Balyos Kapanı” denildiğini ve burası şimdiki Rüstempaşa Camiinin yerinde kâin ve Venediklilere âid kilisenin şarab ve emsâli me’kûlâtının muhafaza edildiği yer olduğunu, Bizanslılar zamanında buraya bir terazi yahud kantar mevcut olup şehir esnafının elindeki terazi ve kantarların bununla ayar edilmekde bulunduğunu, ve Venedik Elçisine Balyos denildiği için bu hana da “Balyos Kapanı” denildiğini beyan etmektedir.
“Ziya Beyin bu ifâdeleri tedkike muhtacdır. Bu kilisenin Venediklilere âid ve munhasır olduğunu sureti katiyede bilemiyor isem de böyle olsa bile yalnız bir kilise papazlarının şarablarını muhafaza için bu kadar cesîm binâ inşa edilemeyeceği tâbiîdir. Balkapanının Bizanslılara âid umumî binâlardan olması lâzım gelir.
“İnşa tarzı ve cesâmeti itibarı ile, sonra Osmanlılar devrinde kullanıldığı gibi Bizanslılar devrinde de hâl vazifesini görmekte idi. İstanbulun ticaret mahalli bu civarlar olduğu, adı geçen bina ise bilhassa taşradan gelecek emtiaya tahsis edilmiş bulunduğu, ve konsoloslar munhasiren ticaret umûru ile iştigal ettikleri için İstanbulda bulunan ve ekseriyetle tüccardan intihab edilmiş olan Venedik ve sâir devletler konsolosları da bu handa ikâmet ederlerdi. Balyos yahud Balyoz her nekadar Venedik elçisine âlem olmuş ise de İtalyancada umumiyetle büyük konsoloslara da balyos denilmekde olduğundan bu tâbiri Venedik sefirine hasır ve tahsis etmek de doğru olmaz.
“Balkapanı hanında balyos denilen konsolosların ikaamet etmekde oldukları şununla da sâbittir ki, fetihden sinra Osmanlılar zamanında da burada “Şehbenderi takrir” nâmı ile birisi bulundurulurdu. Evliya Çelebinin ifâdesine nazaran gayet mün’im ve mûtemed bir zât olan bu memur cemii vüzerâ, ulemâ, sulehâ ve mollaların poliçe kâğıdı hizmetinde olup cümle diyârın tüccarı bunların kabzai tasarrufunda idi.
“Bizanslılar devrinde bile meşhur olan kantara gelince, Mehmed Ziya Bey bu kantar hakkında da şayanı dikkat bazı izah vermektedir. Ancak kantarın üzerindeki tarih mumâileyhin kaydi vechile 15 L. Şevval 1184 (M. 1770) olmayub 15 L. 1282 (Miladi 1866) dir. Kantarın diğer kolunda ay ismini gösteren bazı rumca harflerle beraber 1866 târihi milâdîsinin mahkûk bulunması da bunu teyid eder. Bahis olunan tarih, kantar müruru zamanla cürümüş olan kol tahtasının en son tecdid edildiği tarihdir ki, ondan evvel daha pek çok değişmiş olacağı tabiîdir. Bu gibi binâlara kapan denilmesine sebep ancak mezkûr kantarlar olduğu için muhafazaya şayan âsârı ântikadandır. (B.: Kapan, kapanlar).
Osman Nuri Ergin kıymetli mecellesine Balkapanının bazı nizamlarını ve buraya gelen emtianın ne suretle tevzi edildiğini gösderen vesikalar koymuştur, aşağıdaki satırlar bu vesika suretlerinden çıkarılmıştır:
İstanbul kadısına hitaben yazılmış hicrî 1107 (M. 1598 — 1599) tarihli fermandan:
“Kadimden beri İstanbula gelen bal, yağ, don yağı, zeytin yağı, pamuk, keten, şeker, kahve, sabun, pasdırma, peynir, fındık, tuz vesâir eşya Fatih Sultan Mehmedin Ayasofya Camii şerifine vakfeylediği Balkapanı dimekle mâruf olan handa hıfzolunur.
“Bunlardan Matbahı Âmireye (= saray, pâdişah mutfağına) lâzım oldukca İstanbul kadısı olanlar tarafından Matbahı Âmireye teslim olunur.
“Bu mevâdın hâlen beylikciler tarafından iskelelerdeki mirî mabzenlere indirildiği, bir mikdarını Matbahı Âmireye verdikten sonra geri kalanını bakkallara ve madrabazlara satdıklarını, malların Balkapanına gelmesi yüzünden hazineye zarar verildiği ve Ayasofya Vakfına gadir olduğu görülmüştür. Bundan böyle bu maddelerin getiricisi olan tüccar mallarını Balkapanına indirecektir; bakkal ve madrabazlara Balkapanından tevzi edilecektir. İskelede beylikciler ve pazarbaşılar tarafından tevzi edilmeyecektir.”
İstanbul kadısına hitaben yazılmış hicrî 1138 (M. 1725 — 1726) tarihli fermandan:
“İstanbul fukarâsından nice dul ve yetimler pamuk ipliği eğirip satmakla geçinirler. Hallaclar pamuğu narhından fazlasına sattığı için bu zavallılar hallaclardan şikâyet etmişlerdir. Hallaclar kethüdası ve ihtiyarları çağırılmış, onlar da, bu yakınlarda taşralara çok pamuk gitti, tüccar tamah edip pamuğu kantarını onbeş kuruşa çıkardılar, biz de üzerine kârımızı koyup satıyoruz. Eğer eskiden olduğu gibi pamuklar Balkapanında hıfzolunsaydı ve başka yerlere gönderilmeseydi ve narhına riayet olunsaydı pamuk ipliği ile geçinen acezeye eskiden verdiğimiz fiata pamuk satardık demişlerdir.
“Bundan böyle tüccarın İstanbula getirdikleri pamuk Balkapanına indirilecektir ve hallaclar kethüdâsı ve yiğitbaşıları mârifeti ile narhı üzerinden hallaclara tevzi edilecektir. Fazla taleb de olsa taşraya İstanbul ihtiyacını sarsacak mikdarda pamuk verilmeyecektir.”
Hicrî 1200 (M. 1786) tarihli fermandan:
“Ötedenberi tüccarın Yağ ve Balkapanına getirdikleri mallar esnafa nöbetle tevzi edilirdi. Bu sırada buna riayet edilmemiş ve bazı tücccara gadir olmuştur. Bundan böyle kapandaki tüccar malının, emin kâtibler mârifeti ile tanzim edilen deftere göre esnafa nöbetle tevzi edilmesine dikkat olunacaktır.”
Balkapanı mahzenlerinde hıfz edilen ticaret maddeleri büyük sermayelerin bağlandığı işler olduğu için Balkapanının toptancı tüccarları İstanbulun büyük zenginleridir, eski muharrirlerin tâbiri ile “Ankaa bezirgânlar” idi ve istisnasız hepsi müslüman, cümlesi bir ânane olarak hac farizesini ifa etmiş “hacı” idiler. En sıkı alâkaları da Mısır memleketi ile idi; Evliya Çelebi: “Balkapanı kale gibi büyük bir handır, Mısır tüccarları burada eğleşirler” diyor.
Bizansdan kalma bu şeddâdî binadan Fâtih Sultan Mehmedin Topkapu Sarayı arşivinde bulunan vakfiyesinde “Hâni Kadîmi Sultânî” diye bahsedilmektedir. Fâtih devrinde Bizanstan kalmış bütün binalar hakkında “Kadîm” sıfatı kullanılmıştır. “Kapan” kelimesi, Farscadan Arapcaya geçmiş “Kabkan” isminin Türk ağzı söylenişidir, ki kabkan, büyük terazi, kantar demektir.
Yukarıda değerli bilgin Osman Nuri Erginin de bahsettiği gibi İstanbul esnafının kullandığı bütün terazi ve kantarlar, Balkapanı hanındaki büyük mirî kantarda, kapanda ayarlanırlardı. Bu tarihî kantar kapudan girince heman saçağın altında bulunup Balkapanı hanın içinde çıkan son yangında maalesef harap olmuş, bir hurda külçesi haline gelmiştir. İkinci Abdülhamit devri sonlarına kadar Balkapanında tartı işlerine nezaret eden bir nizam ağası vardı: Getirilen terazi ve kantarları bu zat kontrol eder, ayarlar ve muayyen resmini alarak istimali için lâzım gelen ruhsat damgasını vururdu.
Balkapanı hanı toprak üstünde iki katlı; yer altındaki mahzenleri Bizanstan kaldığı gibi durmaktadır, fakat yukarı kısmı Fetihten bu yana devir devir tamir ve tâdil görmüş, kadîm simasını çok değiştirmiştir. Bazı odalarının üzerinde görülen hicri 1277 tarihinden de anlaşılıyor ki, Abdülaziz zamanında da mühim bir tamir görmüştür.
İstanbul Ansiklopedisinin değerli vefâkâr muhabiri Hakkı Göktür şu notu tevdi etmiştir:
“Bir avlu - meydan etrafında iki katlı olan Balkapanı Hanı 85 odadır; odalar kubbelidir; avlusunda 35 dükkân vardır; binânın, avlunun ve etrafındaki sokakların altı da muazzam bir mahzendir.
“Avlunun üstü eskiden kiremitli bir ahşab çatı ile kapanmıştı, 1952 de hanın içinden çıkan bir yangın 19 oda ile bu avlu çatısı yanmıştır, o tarihden beridir ki, avlunun üstü açıktır.
“Han kapusundan girildiğine göre tam karşıya gelen odaların üstünde “1278” tarihleri yazılıdır; rivâyete göre hicrî 1278 (= Milâdi 1861 — 1862) târihinde yapılmış olan bu odaların yerinde Hanın asıl büyük, âbidevî kapısı varmış, yüklü develer, Balkapanının 1952 yangınında yanıp harab olan meşhur kantarında yükleri ile beraber tartıldıktan sonra bu kapudan çıkarlarmış.
“Balkapanı Hanının altındaki mahzen Binbirdirek’in bir eşidir; rivâyete göre bu mahzenden Ayasofyaya bir yer altı yolu varmış (?). 1960 Haziranında bu meşhur mahzen boş kapalı idi, gezilip görülemedi.”
Balkapanı Hanı
(Resim: Turan Açıksöz)
Theme
Building
Contributor
Turan Açıksöz
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM040371
Theme
Building
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Contributor
Turan Açıksöz
Description
Volume 4, pages 2053-2056
Note
Image: volume 4, page 2053
See Also Note
B.: Bal; B.: Yağkapanı; B.: Kapan, kapanlar
Theme
Building
Contributor
Turan Açıksöz
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.