Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
BALIK SATICILAR, BALIK TABLAKÂR, MADRABAZLARI
Balıkpazarlarında, diğer çarşı boylarında dükkân sahibi, yahut başında tabla veya omuzunda askı ile sokak sokak dolaşır seyyar esnaftan, kendilerine yanlış olarak “Balıkcı” denilen balık satıcılar, balık tablakârları, balık madrabazları, bilâ istisna İstanbul ayak takımından ve çekirdekten yetişme külhâni, bıçkın olurlar. Yazın çoğu, hele çıraklar, pantalon paçaları sıvanmış, yalın ayak baldırı çıplaktırlar; belde pamuk ipliğinden kuşak, sırtında fildikos fanila, üstünde düğmeleri oldum olasıya iliklenmez yelek, mutlaka zülüflü, kâküllü, dudağında veya parmağında çıgara..
Ahmed Rasim bir dükkân önünü şöyle tasvir ediyor:
“Yırtık dudakları küfre amâde, maydanos turreli, bir eli böğründe asılı durur, etrafı fiyakalı bir dikizden sonra bağırır:
— Vay lüfer vay!.. Yirmiye bu... Yirmiye!..
“Refiki bu sesin çektiği ilk müşteriyi mandepsiye bastırmak ister; evvelâ :
— Vay lüfer va ... yyy!....
diye bir nâra atar, sonra müşteriye yaklaşır:
— Al efendi al... Sonudur!..
“Pazarlık kapusu açılınca balığın gözüne and içer ve çift okkasını otuza verebilir” (Şehir mektupları).
Tuttuğu mahdut miktarda balıkları kulaklarından bir ipe dizip kendi eliyle satan garip olta balıkcıları müstesna, balık madrabazının denizle ve balık avı ile hiç ilgisi yoktur, bu Ansiplopedinin “Balıkcı” maddesinde de be...
⇓ Devamını okuyunuz...
Balıkpazarlarında, diğer çarşı boylarında dükkân sahibi, yahut başında tabla veya omuzunda askı ile sokak sokak dolaşır seyyar esnaftan, kendilerine yanlış olarak “Balıkcı” denilen balık satıcılar, balık tablakârları, balık madrabazları, bilâ istisna İstanbul ayak takımından ve çekirdekten yetişme külhâni, bıçkın olurlar. Yazın çoğu, hele çıraklar, pantalon paçaları sıvanmış, yalın ayak baldırı çıplaktırlar; belde pamuk ipliğinden kuşak, sırtında fildikos fanila, üstünde düğmeleri oldum olasıya iliklenmez yelek, mutlaka zülüflü, kâküllü, dudağında veya parmağında çıgara..
Ahmed Rasim bir dükkân önünü şöyle tasvir ediyor:
“Yırtık dudakları küfre amâde, maydanos turreli, bir eli böğründe asılı durur, etrafı fiyakalı bir dikizden sonra bağırır:
— Vay lüfer vay!.. Yirmiye bu... Yirmiye!..
“Refiki bu sesin çektiği ilk müşteriyi mandepsiye bastırmak ister; evvelâ :
— Vay lüfer va ... yyy!....
diye bir nâra atar, sonra müşteriye yaklaşır:
— Al efendi al... Sonudur!..
“Pazarlık kapusu açılınca balığın gözüne and içer ve çift okkasını otuza verebilir” (Şehir mektupları).
Tuttuğu mahdut miktarda balıkları kulaklarından bir ipe dizip kendi eliyle satan garip olta balıkcıları müstesna, balık madrabazının denizle ve balık avı ile hiç ilgisi yoktur, bu Ansiplopedinin “Balıkcı” maddesinde de belirttiğimiz gibi günlük alış verişini, kazancını düşünen alelâde bir mutavassıttır; hattâ bayat balığı, ve hattâ kokmuş balığı müşterisinin gafletinden istifade ederek sürüp vermekten en küçük bir hicab duymaz. Hiç şüphesiz ki içlerinde esnaf şeref ve haysiyetine dikkat edenler vardır, fakat İstanbul halkı emniyetinin suiistimaline o kadar sık uğramıştır ki yine Ahmed Rasimin güzel bir yazısı ile balık madrabazının hilekâr yüzü edebiyatımıza mal olmuştur; üstad “Gülüp ağladıklarım..” adındaki eserinde “Oynar.. oynar!..” başlıklı bir parçada bize bu tipi çizmiştir (Kendisi Balıkpazarında bir meyhânenin sokağa bakan cephesindeki bir masa başında oturmuştur; balıkcı dükkânı meyhanenin tam karşısındadır. Bu dükkânın Lüleci Sokağında Koçonun yahut Doktorun meyhanesi olması gerekir; o tarihte kimin tarafından işletildiği meçhulümüzdür):
“Oturduğum yerin karşısındaki balıkcı (balık satıcı madrabaz), sattığı kalkanlardan birinin ense tarafına bir makine yapmış. Tâ Romanyadan buraya kadar tahtelhıfız geldikten sonra balıkhânede, dükkânda günlerce durmuş, geceler geçirmiş olan zavallı mürdei bî haberi oynatub duruyor.
“Merak bu ya!.. Dükkâna kadar gittim, balıkçıya :
— Şu balığı kaça veriyorsun?.. dedim. “Tanıdık olduğum için yüzüme gülerek baktı, dedi ki :
— Aman Bey baba!.. Onu isteme, buradaki otuz balığı ben değil, o satacak.. Sana içeriden tazesini vereyim!..
— Demek bunu en son satacaksın?
— O artık satılmaz.. görmüyor musun, iki gündür burada oynayıp duruyor!..
“Tesadüf olacak ya!.. O esnada taşralı bir müşteri geldi. Anlar gibi göz gezdirdikten sonra oynar oynarı göstererek :
— Şu balığı tart!..
“Demesin mi?.. Balıkcı deyip geçmiyelim, hem kurnaz, hem hazır cevap:
— Affedersiniz.. Onu şimdi Beybabaya sattım!..
“Adamcağız sıranın ehemmiyetine kaail olanlardan olmalı ki:
— Öyle ise alt tarafındakini tart!.. emrini verdi.
“Balıkcı derhal balığı çividen indirdi, tarttı. Bağırırcasına ferah ferah iki buçuk okka dedikten sonra dükkânın loş yerinde bulunan tahta üzerine yatırarak satırı işletmeğe başladı. Bir ihtiramı mahsus olmak üzere sapa geçirmeyip kese kâğıda tıktı. Verirken:
— Ciğerini de koydum, mezesi kıyak kaçar!..
“Diyerek gaayet kızgın yağda tava edilmesini tavsiye etti.
“Tanıdık dedim a.. Ben yerime çekildim, dikkat ediyordum. Kim balık almağa gelir, oynar oynarı istesre gazino penceresi önünde oturan beni göstererek :
— Bey babaya sattım!..
“Diyor, beni şâhidi zor (yalancı şahid) makamında kâr ve nef’ine âlet ediyordu. İşte insanlık böyledir!.. Hâdimi menfaat olanı pek sever, onun daima yüzüne güler, balıkcı da her tartışını müteakip bana ihalei nigâh ederek gülümsüyordu. Ben artık kalktım, gidiyorum, bağırdı :
— Bey baba.. nereye?..
— Şöyle dolaşacağım..
— Yarım saat sonra gel, sana bir tâze balık vereyim!.. Âfiyetle ye!..
“Gördünüz mü? Şahidliğim yetmemiş gibi beni açıktan param ile mürteşi de ettı! Fesübhânallâh!.. Bizdeki bu hırsı intifâ ne kadar yumuşatıcı bir his!..”
Balık satıcılardan başta tabla veya omuzda askı ile seyyar olanları dükkânlardan daha ziyade şayanı emniyettir. Dükkân malı gibi ertesi güne kalacak çok malları yoktur, taşıdıkları balık, nihayet bir insan vücudunun taşiyabileceği ağırlıkta, âzamî elli kilodur, onu da akşama kadar nasıl olsa satar. Ve ekseriya hepsinin belli kapuları, müşterileri vardır; bayat, hattâ bayatlamağa yüz tutmuş balık vererek bu müşterilerini kaybetmek istemezler.
Zamanımızda bu seyyar balık satıcıların sandallı yeni bir tipi çıkmıştır; Balıkhâneden müzayede ile aldıkları balıkları tablalar içinde bir sandala doldurup, yanlarında bir çığırtgan oğlan, bir pırpırı delikanlı ile, üç beş, bazan daha fazla sandalla köprünün Kadıköy ve Adalar hattı vapur İskelelerine, Galata Rıhtımına gelirler, kendilerine hakikî bir balıkcı süsü vererek, hattâ bazan “Oltanın bunlar!.. Oltanın!..” diye bağrışarak satarlar. Yine unutmamalıdır ki gösterdiğimiz yerlerde sandalla gelmiş balığını satan hakikî oltacılar da bulunur; erbabı balıkcı ile madrabazı derhal farkeder; garib olta balıkcısında o gün hangi balık bol çıkmış ise ancak o bulunur, sandallı madrabazların sandalında ise bir balıkcı dükkânı çeşidi vardır.
Seyyar balık satıcı, balık kıt olduğu zamanlar, günlük rızkını başka yollarda arar, ayni pırpırı, külhâni kılık kıyafetiyle tablasını, mevsimleri ise, dut ile, marul ile doldurur. Daha kârlı ve devamlı başka bir iş bulduğu zaman da balık satıcılığını hiç düşünmeden derhal terkeder.
Balık satıcılar, balık madrabazları hakkında Üsküdarlı Vâsıf Hoca merhum şu notu tevdi etmiştir:
“Bunların içinde ancak kuvvetlice parası olanlar ve iş bilenlerdir ki balıkhâneden malı kendileri alırlar. Seyyar olsun, dükkân sahibi olsun büyük ekseriyeti balıkhâneden mal alamazlar.
Balıkhânede azametli sermayeye dayanan balık kabzımalları, kalantor balık madrabazları vardır. Balıkhâne kasasına büyük paralar yatırmışlardır, gelen balığı müzayedede onların adamları arttırırlar. Balıkcılar kayıklar ve motorlarla tuttukları balıkları Balıkhâneye getirince, Balıkhânenin aylıklı memurları olan Pazarbaşılar (balık müzayede memuru, balık dellalı), sandalla, kayık ile, motorla gelen balığı evvelâ şöyle bir gözden geçirir; balıkların cinsine göre, büyüklü küçüklü sepetler, çevalyalar vardır, balık onların içinde tartılır ve kiloları üzerlerine konulur, meselâ on kiloluk bir barbunya çevalyası toptan müzayedeye çıkar; müzayedede o balığın o günkü bolluğuna göre bir kıymet alır. Bazan da kabzımallar bir motor balığı toptan arttırıp alırlar; yani motor yükü müzayedeye konur. Pazarbaşının yanında bir kâtip vardır. Mal kimin üstünde kalmış ise Pazarbaşı:
— Vâsıfa!.. Mustafa Beye!.. Hayime!.. Nesime!.. Kevorka!.. Petroya!.. Yaz kâtip!.. diye bağırır. Vâsıf, Mustafa, Nesim, Hayim... Balıkhânece muteber madrabazlardır, kâtip mal hangisinin üstünde kalmış ise zimmetine yazar. Kabzımal da aldığı balıkları, faturaları ile bizzat işlettiği, yahut kendisine bağlanmış esnafın elindeki dükkânlara günderir kendisine bağlanmış esnaftan beş para almaz, Mal bedelinin faizi olarak satıştan yüzde on açıktan kâr alır. parası zayıf olan ufak tefek madrabazlar, kalantor madrabazların elinde faizci eline düşmüş gibidir, balık kabzımalı faizcinin azıcık insaflısıdır; bir balıkcı dükkânındaki mala ve o günün balık fiyatlarına bakanlar dükkân sahibinin büyük bir günlük kazanç sağladığını zannederse aldanır. Balık satılmazsa zarar dükkân sahibinin, kabzımal madrabaz malın sermayesi ile yüzde on kâr hissesini cayır cayır alır; ufak tefek balık alıcı ve satıcıların kalântor madrabazlar elinden çektikleri ciğerler paralar. Gün olur ki bütün kazancını kabzımala devreder, kendine kalan dükkân kirasını, çırak gündeliğini cebinden ödemekdir, heba olan gayretidir.
“Onun içindir ki ben bir balık satıcının bayatca, hani kokmamış da dil ve damak tadına düşkün olmayanlar tarafından yenilebilir şekilde ağırlaşmış balığı müşterisine tazedir diye tıkmasını mazur görürüm. pek insafsızına da Allahdan bulsun derim.
“Kalantor madrabaz balık kabzımalının tek faydalı rolü, Balıkhâne kasalarında yatan paralariyle, Balıkhaneye balık getiren balıkcıların paralarını müzayededen sonra koyunlarına koyup gitmeleridir. Günün bahtına, kaderine, ucuz veya pahalı, balığı alıcısız kalmaz.
“Bazan bu da olur, Balıkhâneye alıcının kudret ve takati üstünde balık gelir. Madrabazlar, balıkcı bedava verse mal almazlar. O zamanlar gazetelerde şu kadar bin çift torik, şu kadar ton balık denize döküldü diye okuruz. Bu sefer de heba olan balıkcıların gece sabahlara kadar deniz üstünde çırpınmaları, didinmleridir”.
Eminönünde Köprü başında sal üstünde balıkcı dükkânı
(Resim : Turan Açıkgöz)
Sağda: Seyyar balıkcı tipi, 1894
(Resim : fotoğrafdan Hüsnü eli ile)
Altta: Balıkpazarında midya - pavuryacı, 1908
(Resim: Kalem Mecmuasından)
Olta balığı satıcısı çocuk, 1949
(Resim : Sabiha Bozcalı)
— Şikâyet etme!.. Bak, başda gidiyoruz!..
— Evet ama millî ticarette sonda gidiyoruz!..
(Karikatür: Cemal Nâdir Güler)
Tema
Folklor
Emeği Geçen
Turan Açıkgöz, Sabiha Bozcalı, Cemal Nâdir Güler
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Kod
IAM040346
Tema
Folklor
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Emeği Geçen
Turan Açıkgöz, Sabiha Bozcalı, Cemal Nâdir Güler
Tanım
Cilt 4, sayfalar 2032-2036
Not
Görsel: cilt 4, sayfalar 2033, 2034, 2035
Tema
Folklor
Emeği Geçen
Turan Açıkgöz, Sabiha Bozcalı, Cemal Nâdir Güler
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.