Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
BALIKPAZARI MEYHÂNELERİ
Gedikli = Selâtin (ruhsatlı) yahut Koltuk (ruhsatsız, kaçak, gizli) Balıkpazarı meyhânelerinin şöhreti Fatih Sultan Mehmed devrine kadar uzanır; öyle ki, Türklerin İstanbulu fethinde Balıkpazarı ile Tahtakaleyi ve etraflarını kesif bir günlük alış veriş yeri ve eclâf tabakasının meyhâne ve harabathânelerle diz dize iskân ettikleri semtler olarak buldukları, ve havasını değiştirmedikleri muhakkaktır.
Uzak mazîsinin hatıralarını bilmiyoruz. Malûmumuz olan Fâtih Sultan Mehmedin nedimliği şerefine nail olmuş Şair Melihînin daima buralarda dolaşan namlı ayyaşlardan biri olduğudur (B. : Meyhâne: Melihî).
Onaltıncı asırda İstanbulda yaşamış şâir ve kendi adına nisbetle anılan bir şuera tezkiresi müellifi Kastamonu Lâtifî de Tahtakale, Balıkpazarı ve etrafını meyhânelerinin bolluğu bakımından Galataya benzetiyor; Onyedinci asrın büyük muharriri Evliya Çelebi ise, “Galata demek meyhâne demektir!” diyor.
İçki yasaklarında kapanmışlar, yasaklar kalkınca tekrar açılmışlar, ayyaş veya akşamcı her tabakadan müşterileri asırlar boyunca dolup boşalmış, kurulan kalenderler meclisleriyle zaman zaman edebî birer mahfil ve zaman zaman da hayta aşkları ve baldırı çıplak kavgalariyle kanlı vak’alara, cinayetlere sahne olmuş, namlı aşcıları, mahbub sâkileri ve köçek oğlanları, rum, ermeni, musevî ve kı...
⇓ Read more...
Gedikli = Selâtin (ruhsatlı) yahut Koltuk (ruhsatsız, kaçak, gizli) Balıkpazarı meyhânelerinin şöhreti Fatih Sultan Mehmed devrine kadar uzanır; öyle ki, Türklerin İstanbulu fethinde Balıkpazarı ile Tahtakaleyi ve etraflarını kesif bir günlük alış veriş yeri ve eclâf tabakasının meyhâne ve harabathânelerle diz dize iskân ettikleri semtler olarak buldukları, ve havasını değiştirmedikleri muhakkaktır.
Uzak mazîsinin hatıralarını bilmiyoruz. Malûmumuz olan Fâtih Sultan Mehmedin nedimliği şerefine nail olmuş Şair Melihînin daima buralarda dolaşan namlı ayyaşlardan biri olduğudur (B. : Meyhâne: Melihî).
Onaltıncı asırda İstanbulda yaşamış şâir ve kendi adına nisbetle anılan bir şuera tezkiresi müellifi Kastamonu Lâtifî de Tahtakale, Balıkpazarı ve etrafını meyhânelerinin bolluğu bakımından Galataya benzetiyor; Onyedinci asrın büyük muharriri Evliya Çelebi ise, “Galata demek meyhâne demektir!” diyor.
İçki yasaklarında kapanmışlar, yasaklar kalkınca tekrar açılmışlar, ayyaş veya akşamcı her tabakadan müşterileri asırlar boyunca dolup boşalmış, kurulan kalenderler meclisleriyle zaman zaman edebî birer mahfil ve zaman zaman da hayta aşkları ve baldırı çıplak kavgalariyle kanlı vak’alara, cinayetlere sahne olmuş, namlı aşcıları, mahbub sâkileri ve köçek oğlanları, rum, ermeni, musevî ve kıpti akalliyetlerinden saz takımları ile Balıkpazarı meyhânelerinin tantanası 1908 meşrutiyetine kadar devam etmiştir.
Gedikli veya koltuk, Balıkpazarı meyhânelerinin umumî dekoru ve havası, bütün eski İstanbul meyhanelerini de tasvir etmek üzere bu Ansiklopedide “Meyhâne” maddesinde tesbit edilmiştir.
Geçen asır sonlarında yaşamış muharrir Çaylâk Tevfik Bey “Meyhâne yahut İstanbul Akşamcıları” adındaki eserinde Balıkpazarı için ancak üç meyhâne ismi veriyor: Kafesli, Hançerli, Yahudi..
Tevfik Bey için Balıkpazarıni iyi tanıyamamıştır diyemeyiz; öyle zannediyoruz ki küçük fakat çok kıymetli bir vesika olan risalesinde adını tesbit etmiş olduğu bu üç meygede zamanının Balıkpazarı meyhâneleri mevcudu değil, Balıkpazarında onun devrine kadar kalabilmiş son büyük gedikli selâtin meyhânelerinden üçünün ismidir. Zira Balıkpazarında, son demi hayatında dahi meyhânelerin sayısı bu rakkamın çok üstünde idi. Abdülaziz devrinde yaşamış olacağını tahmin ettiğimiz ve Üsküdarlı halk şâiri Vâsıf Hocanın “Sivaslı olduğunu işitmiştim” dediği Âşık İbrahim adında bir halk sâiri, zannederiz ki Vâsıf Hoca merhumun kalemiyle azıcık tashih görmüş bir Balıkpazarı destanında onsekiz meyhânenin adını veriyor: Taşmerdiven, Topuklu, Altınoluk, Hançerli, Zından, Cellâd, Kafesli, Camekân, Yahudi, Folluk, Mecnun, Ferhad, Şadırvan, Çadır, Bağçeli, Nesim, Tandır, Dalyan (Bütün bu isimlere bakınız).
Bunların arasında Çaylâk Tevfik Beyin bahsettiği üç selâtin meyhâne bulunmakla beraber, Tevfik Bey de Âşık İbrahimin Balıkpazarında gösterdiği diğerlerinden bir kısmını İstanbulun başka semtlerinde gösteriyor. Sivaslı Saz Şâiri, Balıkpazarında zülüf kemendine tutulduğu İlya adındaki Sakızlı muğbeçenin şânında, eşiğinden atladığı bütün meyhâneleri Balıkpazarına getirmiş olacaktır; fakat lisanındaki kat’iyet de şayanı dikkattir.
Emsâlinin en güzellerinden biri olan Âşık İbrahimin Balıkpazarı Destanını yalnız iki kıt’asını hazfederek naklediyoruz; Vâsıf Hocanın üzerinde kalem oynattığını tahmin ettiğimiz mısrâların sonuna bir * işareti konmuştur:
1. İstanbulda attım bahtıma zarı
Çıkdı karşımıza Balıkpazarı
Değmesün üstüne kem göz nazarı
Minelkadim cihan üzre adı var
2. Bu benderi tekfur kurdu kuralı *
Her sokak meyhâne iki sıralı
Görse pesend ider frenk kıralı
Her birinin bir isimle yâdı var
3. Biri “Taşmerdiven” biri “Topuklu”
Birinin adı “Altınoluklu”
Lonca sokağıdır “Hançerli” yolu
Ardında “Zından”’ı hem “Cellâd”’ı var.
4. “Kafesli”, “Câmekân”, “Yahudi”, “Folluk”
Balıkpazarına mahsus bu bolluk
Onbeşden fazladık gedikli koltuk *
“Mecnun”’u var hem dahi “Ferhâd”’ı var
5. “Şadırvan” yanında kurulmuş “Çadır”
“Bağçeli” denilen vakfı sultandır
Anın karşısında “Nesim”’le “Tandır”
“Dalyan”’ın cümleden üstün tadı var
6. Meyhâne lâfında vardır letâfet
Her birin içinde kaç resmi âfet
Göz göze muhabbet diz dize ülfet *
İzin vermiş koskoca bir kadı var
7. Getir getir sâki kendimden geçem
Kadehi çeşminle bir dolu içem
Girmesin araya söyle şu perçem
Beni berdâr itmeğe fesâdı var
8. (Bu kıta hazfedildi)
9. Mâvidir püskülü başda al fesin
Ruhlerindir reşk ettiği canfesin
Sakız gülü kokar sâki nefesin
Pazarlıkda sînenin küşadı var.
10. (Bu kıta hazfedildi)
11. Omuzlardan topuğa kesme billûr
San meygede içinde külçei nûr
Cebîninde levhi mahfuz okunur
İman sirkatinde nev icâdı var
12. Bol paça kadife poturun kara
Pek yaraşmış cânâ ak ayaklara
Ayakların öpdük olduk maskara
Âşıkın yâ hey deyû feryâdı var
13. Sakız mahbubusun ey cânım İlya
Yakışır mu nahvet sen selvi boya
Senin de ayağın irecek suya
Şebâbet kuşdur uçar kanadı var
14. Kâfirin oğluna esir müslüman
Getir ey sâki şarâbı erguvan
Okunsun urumca semâi divan
Lavtacı Hiristo bir üstâdı vardır
15. İşte meydan ey mahbubu âlicenâb
Pâ bürehne raksa çık itme hicâb
Topuk kütürdetüp taban ur şap şap
Cümlenin alkışda ittihâdı var
16. Meddah oldum bakma zâhid kusûra
Balıkpazarıdır efendim bura
Şu şehri İstanbul durdukca dura
Yevmi kıyâmete imtidâdı var
17. Bunu böyle yazdı Âşık İbrahim
Rehberimiz oldu Şeytânı Racîm
Tanrının bir adı Gafûrü Râhim
Gümrâh kullarına bir imdâdı var
Tanzimat fermanının ilânına kadar İstanbul meyhânecileri meygedelerinin büyüklüğüne göre “Ateşoğlanı” adı ile bir veya birkaç mahrub çırak bulundururlardı; vazifeleri zahiren demlenen müşterilerin çubuklarına ateş koymak olan bu güzel çocuklar aslında türlü cilvelerle, işvelerle müşterileri meygedeye bağlamak için kullanılırdı; bunun içindir ki tuvalet ve kıyafetlerine son derece itina olunurdu; kollar sıvalı, sîneler açık, kâküller, perçemler yerinde, saçlar umumiyetle uzun, omuzlara dökülmüş, ayaklar çıplak, çıplak ayaklarında, diğer bazı esnaf çıraklarında olduğu gibi kadife tasmalı takunyalar, başlarında da mavi püsküllü Cezayer fesleri. Hemen istisnasız İstanbulun bu mahbub meyhâne çırakları halkının yüz ve vücud güzelliği meşhur olan Sakız adasından getirtilirdi, Bundan ötürü “Sakız Mahbubu” diye de meşhur idiler. İşinin tam ehli bazı meyhâneciler bu Sakız mahbubu çıraklarına ayrıca raks dersleri de aldırtırlar ve meyhânede keyifler kıvamına geldiğinde, meyhâne meyhâne dolaşan köçek oğlanlar bulunduğu halde bu ateş oğlanları da köçeklik ederlerdi.
Âşık İbrahimin Dstanından öğreniyoruz ki Tanzimat Fermanının neşrinden sonra da Balıkpazarı meyhânelerinde Sakızlı ateş oğlanları kullanılmıştır, Sivaslı Halk Şâirinin kıyafetini tarif ile güzelliğini methettiği İlya da bunlardan biridir. Onsekizinci asır sonlarında yaşamış Enderunlu Vâsıf da Âşık İbrahimin “rehberimiz oldu Şeytanı Racîm” dediği gibi, ondan daha evvel bu sapık oğlanlar için :
Âdemi azdıran ol muğbeçei bâde fürûş
Nâsi şimdengerû idlâle ne hâcet iblîs..
Diyor; bir şarkısında da, insanı azdırma yolunda İblîse iş bırakmıyan o rum muğbeçeleri şöyle medhediyor:
Bir nev edâ rum dilberi
Yok misli mânendi perî
Sevdim o âhû peykeri
Âh ol nigâhı kâfiri
Eyler şikâr âhûleri
Ol nev nihâli bağı rum
Dilde komaz gerdi gumûm
Herkes ana yanmağa mum
Âh ol nigâhı kâfiri
Eyler şikâr âhûleri
İstanbul Balıkpazarı 1958 - 1959 arasında îmâr adı altında Menderes vandelizminin kurbanı oldu; tamamen yıkılarak tarihe intikal ettiği sıralarda eski meyhânelerinin artığı olarak ancak bir kaç dükkâna sahip bulunuyordu, bunların en namlıları da “Doktor”, “Boris” ve “Bodrum = Gaskonyalılar” idi (B. : Doktorun Meyhânesi; Boris: Bodrum).
Theme
Location
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM040343
Theme
Location
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Description
Volume 4, pages 2029-2030
See Also Note
B. : Meyhâne: Melihî; B. : Doktorun Meyhânesi; Boris: Bodrum
Theme
Location
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.