Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
BALIKCI, BALIKCILAR, BALIKCILIK
Eskiden, asrımız başında Birinci Cihan Harbine kadar ayrılırdı; yılın dört mevsiminde ve bilhassa kışın gece veya gündüz, deniz üstünde sıhhatlerini ve hattâ hayatlarını istihkar ederek, türlü meşakkate, zahmete göğüs gererek rızıklarını balık avında arayanlara “Balıkcı”; balıkcıların tutup getirdikleri balıkları Balıkhânede yapılan mezaddan satın alarak dükkânlarda yahut sokak sokak dolaşıp satanlara da “Tablakâr” derlerdi. Zamanımızda ikisine de balıkcı diyoruz.
Dükkân sahibi olsun, seyyar, ayak esnafından olsun, tablakâra balıkcı demek, bizce Büyükşehir İstanbulun hemen hepsi merd, fedakâr, mihneti kendine zevk etmiş denizci evlâdları hakikî balıkcıların hakkına tecavüz gibi geliyor. Balığı balıkhânede balıkcıdan alıp bir çarşı boyunda veya sokaklarda satan tablakâr, ne balığı ve ne de denizi sever, günlük alış verişini, kazancını düşünen alelâde bir mutavassıttır; daha kârlı bir iş bulduğu anda tereddüt etmeden o yola sapar.
“Balıkcı”, balıkcı doğar ve balıkcı ölür; içlerinde büyük teşkilât kurmağa muvaffak olmuş, kırk, elli ve hattâ daha fazla tayfa besleyen zengin reisler vardır, kılık ve kıyafetlerini dahi değiştirmeğe tenezzül etmezler, yaşları ve sıhhatleri elverdikçe, denizin bütün meşakkatini tayfalariyle paylaşırlar; bayalık göstermez. Reis ve yetişkin oğlu, biri yaşl...
⇓ Devamını okuyunuz...
Eskiden, asrımız başında Birinci Cihan Harbine kadar ayrılırdı; yılın dört mevsiminde ve bilhassa kışın gece veya gündüz, deniz üstünde sıhhatlerini ve hattâ hayatlarını istihkar ederek, türlü meşakkate, zahmete göğüs gererek rızıklarını balık avında arayanlara “Balıkcı”; balıkcıların tutup getirdikleri balıkları Balıkhânede yapılan mezaddan satın alarak dükkânlarda yahut sokak sokak dolaşıp satanlara da “Tablakâr” derlerdi. Zamanımızda ikisine de balıkcı diyoruz.
Dükkân sahibi olsun, seyyar, ayak esnafından olsun, tablakâra balıkcı demek, bizce Büyükşehir İstanbulun hemen hepsi merd, fedakâr, mihneti kendine zevk etmiş denizci evlâdları hakikî balıkcıların hakkına tecavüz gibi geliyor. Balığı balıkhânede balıkcıdan alıp bir çarşı boyunda veya sokaklarda satan tablakâr, ne balığı ve ne de denizi sever, günlük alış verişini, kazancını düşünen alelâde bir mutavassıttır; daha kârlı bir iş bulduğu anda tereddüt etmeden o yola sapar.
“Balıkcı”, balıkcı doğar ve balıkcı ölür; içlerinde büyük teşkilât kurmağa muvaffak olmuş, kırk, elli ve hattâ daha fazla tayfa besleyen zengin reisler vardır, kılık ve kıyafetlerini dahi değiştirmeğe tenezzül etmezler, yaşları ve sıhhatleri elverdikçe, denizin bütün meşakkatini tayfalariyle paylaşırlar; bayalık göstermez. Reis ve yetişkin oğlu, biri yaşlı öbürü şehbaz tayfadan ayırd edilmez. 1956 senesinde Şilede, bu kasabanın kayalar kenarına kayıkhaneler üstüne kurulmuş en pitoresk yapısı olan bekâr uşağı balıkçı odalarını ziyaretimizde namlı reislerden Mustafa İpek’i delikanlı oğlu ile beraber, sırtlarında eski fakat temiz birer mintan ve paçaları sıvanmış partal pantalonlarla, yalın ayak pırpırı, yaklaşan balık avı mevsimi için ağ tamir ederlerken bulduk.
Boğazın içinin amatör balıkcılarından ve Kanlıca eşrafından merhum A. Câbir Vada “Boğaziçi Konuşuyor” adındaki eserinde Boğaz balıkçılığına imkân ölçüsünde bir yer vermişdir; balıkçılık üzerine müstakil bir eser kaleme alacak malûmata sahip olduğunu tahmin ettiğimiz bu zatın bilgisini kalem diline vermeden ufûlü hakikaten büyük kayıptır; maalesef emsali de pek çoktur, bu arada İstanbul sularını ve Marmarayı pek iyi bilen ve amatör olta balıkçılarının en cesurlarından biri olan Çubuklu’lu heykeltraş Râtib Âşir Acudoğu da tek satırlık hâtıra bırakmadan ve bilhassa yalnız kendisinin bildiği en zengin mercan yataklarını tesbit edip İstanbul balıkcılarına hediye etmeden göçüp gitmiştir. Eski ve muhakkak ki değerli bir olta balıkçısı olup bulnduğu meclislerde ve İstanbul radyosunda bol bol konuşan Eşref Şefik Atabey bu ansiklopediye kendi hal tercümesini yazmak için bilinmesi gereken bazı malûmatı yazmamıştır, balıkcılık üzerine notlar, hâtıralar kaleme alacağını aslâ tahmin edemeyiz. Bugün İstanbul suları balıkçılığı hakkında bir şeyler biliyor isek hepsini İstanbul balıkhânesine neykeli dikilecek koca adam Karakin Bey Deveciyan’a borçluyuzdur.
Boğazın halen en usta olta balıkcısı, en güzel tekne ile en mükemmel av takımlarına sahip kıymetli diş hekimi Dr. Sîret Dosdoğru da böyledir, Deveciyanın muhalled eserine pek çok şey ilâve edebilecek olan bu zat da öyle tahmin ediyoruz ki tek satır yazacak değildir.
İstanbul sularının namlı balıkcılarının hal tercümelerine, hayatlarına aid malûmat, hatırat, balıkcıların kılık ve kıyafetleri, balıkcı odaları; balıkcı sandalları, balıkcı kayıkları, alamana ve gırgır yapıcılar, en namlı ağ örücüler, ağ tamircileri, balıkcı kahvehânelerinin hususiyeti, İstanbulun balıkcı semtleri, mahalleleri; Boğazda, Boğaz dışında Karadenizde, İzmit Körfezinde, Murmarada, Hayırsız adaların sularında, Marmara adaları sularında İstanbul balıkcılarının faaliyeti zamanımıza kadar nisyan perdesi altında kalmıştır, zamanımızdan İstikbale de pek az, deryada katre yazılar kalacaktır ki onlardan biri de İstanbul Ansiklopedisinin “Balık” kompozisyonlu maddeleri ile balıkcılık üzerine sair maddeleridir.
A. Câbir Vada yukarıda adı geçen eserinde şu satırlar yazmakla, balıkcı hatıralarına ne kadar muhtaç olduğumuzu aydın olarak göstermektedir:
“Balıkcılığı kendisine maişet vasıtası edinen Boğaziçinin ilk balıkcıları rızıklarını denizden temin etmeğe başlarken yeni av mahallerinin keşfine ve avlama usulleri ile av âletleri icad etmeğe de gayret sarfetmişlerdir.
“Altmış senedenberi (eser 1941 de kaleme alınmıştı) ne evvelce keşfedilmiş av mahallerine bir yenisi zammedildi (Mesela R. A. Acudoğu keşfettiği mercan yatağı kayalarını ifşa etmeden vefat etti) ve ne de avlama usul ve âletleri ıslâh ve tekemmül ettirildi. Her ne kadar gırgır son zamanın bir buluşu ise de, bu da evvelce kullanılmakta olan alamana ağının denize daldırılan tarafının büzülerek toplanmasından başka bir şey değildir. Bununla beraber alamana ağının ancak kendi yüksekliği kadar olan derinliklerde kullanılmak mecburiyetine mukabil, gırgır ağının her derinlikteki suya salınabilmesi de mühim bir terakkidir.
Bu durgunluğun altmış senesi benim bildiğim zamandır. Birbuçuk asır, belkide daha evvelden beri aynı halin devam edegeldiği, bu uzun müddet zarfında hiçbir şeyin değişmemiş olması ile de sâbittir (müellif zannediyoruz ki: “Bu uzun müddet zarfında hiçbir şeyin değişmemiş olduğunu tahmin ediyoruz” demek istiyor).
“İnsanın deniz derinliklerine inerek orada iş görebilmesi imkânının tahayyül bile edilemediği bir devirde Boğaz balıkcıları ığrıb mahallerini keşfetmişler, Marmara denizinden Karadenize ve makûsen göç eden balıkların cinslerini tefrik, muhaceret mevsimlerini tayin ettikleri gibi, her birerlerinin cesametleri nazarı dikkate alınarak bunları avlamak için muhtelif şekil ve ebedda ağlar icad ve ağların sureti istimalleri ile su tazyiklerine ve atıp çekmeden tahassül edecek yıpranma ve örselemeye mâni olacak tedbiri bulub tatbit etmişlerdir. Balıklardan yerli olanların, tabiatleri icabı, yaşadıkları mahallerin kayalık, kumsal, veya çamur mu olduğunu mütalea ve bunların avlanmasına mahsus pek muhtelif ağlar, oltalar ve bu oltalara takılacak envâi zokalar keşif ve her balığın harisi olduğu yem cinsini de tayin eylemişlerdir.
“Zokaların ne gibi bir maddeden imâl edilmesi muvafık ve ehven olabileceği tetkik edildikten sonra zokaya verilmesi düşünülen biçimi elde etmek için hangi cismin elverişli olduğunu aramışlar ve bu cismi oyub zoka kalıbı haline getirebilmek maksadı ile sabûrâne çalışmışlardır.
Her cins balığın gece veya gündüz veyahud hem gece hem gündüz avlanma kabiliyetlerini de ayırdetmek suretiyle balıkların hilkatindeki esrarı da meydana çıkarmışlardır.
Eski balıkcıların vücud efna etmek ve mal sarf eylemek mukabilinde elde ettikleri keşiflere emeksizce tevarüs eden yeni balıkcılar, bunlara bir şey ilâve etmek şöyle dursun, ellerine geçmiş olanları bile hakkiyle istimal ve hüsnü idare edemiyorlar” (Boğaziçi konuşuyor, S. 131 - 133).
A. Câbir Vada’nın bu satırları üzerinden de ondokuz yıl geçmiştir. Bu ondokuz yıl İstanbul suları balıkçılığının, hattâ bütün Türkiye balıkçılığının felâket devri olmuştur. Asîl balıkçının kisvesi altında bir türediler güruhu peyda olmuş, balıkçılığın tecrübeye dayanan hünerli bir meslek, bin türlü maşakkate göğüs gerilerek, uğrunda servet ve hattâ hayat feda edilen ve hakikaten metin ve kahraman adam isteyen bir meslek olduğunu unutmuşlar, denizden kolay ve çabuk para kazanma yolunda gözleri dönmüş, devlet yasaklarına rağmen ve bu yasakların takibine memur olanların ihmal ve teseyyübünden faydalanarak küstah bir cür’etle bombacılığa ve zıpkıncılığa başlamışlar, hakikî balıkcının velinimeti olan balıkların İstanbul sularında huzurunu kaçırmış, yumurta yataklarını, inziva köşelerini mahvetmişler, balık nesillerini kurtararak İstanbul ve hattâ bütün Türk balıkçılığına câniyane suikasdde bulunmuşlardır (Zıbkıncılığın Boğaz balıkcılarına vurduğu ağır darbe için bu ansiklopedide Anadolukavağı maddesine bakınız. Sahife 829, sütun 2).
Memleketimizin büyük işlerinden biri olan İstanbul suları balıkcılığı üzerine 20 mayıs 1960 cuma günü Yenimahallede bu köyün bilgisine güvenilir genc balıkcılarından Samim Emânet ile konuşuldu; aşağıdaki notlar bu konuşmada tesbit edilmiştir:
İstanbul sularında ağır, çetin, fakat zengin iş olarak hakikî balıkcılığı temsil eden gırgır balıkcılığıdır. Gırgırcılığın yerleşip kökleşdiği balıkcı köyleri hemen tamamen Yukarı Boğazdadır. Şehrin Marmara kıyısında, bu bakımdan büyük balıkcı semti olarak yalnız Kumkapu vardır, Yukarı Boğaz balıkcıları iş hacmi bakımından yalnız kumkapuluları kendi ayarlarında tutarlar. Yukarı Boğazda ve Boğaz dışında Karadeniz kıyısında namlı balıkcı köyleri Büyükdere, Sarıyar, Yenimahalle, Rumelikavağı, Karibce, Rumelifeneri, Rumeli Karaburunu, Kilyos, Şile, Anadolufeneri, Poyraz ve Anadolukavağı köyleridir. Bunlara İğneada, Malatra ve Serves balıkcılıklarını da katmak lâzımdır.
İstanbul sularında İstanbul balıkcılarından gayri Anadolu yakasından İzmit Ereğlisi, Çınarcık ve Gemlik, Rumeli yakasından da Selimpaşa Köyü balıkcıları da avlanırlar; bunlar “Adabalıkcıları” adı altında toplanır, onların tuttukları balık da İstanbul Balıkhânesine gelir.
1960 yılında Yukarı Boğazda 120 çift gırgır bulunuyordu; aileleri efrâdı haric, bu gırgırlarda çalışan binnefs balıkcılar 3300 canın üstünde idi.
Gırgır 4-5 oturaktır, bir küreğini bir balıkcı çeker. Bir kürekci sırası, yani her oturak bir manga itibar edilmiş; iki balıkcıdan mürekkeb mangalar kadimden, eski alamana kayıklar devrinden devam edegelen bir anane ile başdan kıça doğru “Baş Manga”, “Varıl Mangası”, “Domuz Mangası”, Suguryacılar”, “Hamlacılar” isimlerini taşır. Başda direkdeki çanaklıkda balığı gözleyen “Direkci” dir. Ekseriya direğe reisler çıkar. Kayığın kıçında da dümen-palayı tutan “Palacı” bulunur, normal olarak üç nefer de ihtiyat alınırsa bir gırgırın balıkcı kadrosu onbeş kişidir. Gırgırlar balığa dâima çift kayık çıkdığına göre bir balıkcı reisinin en az bir çift gırgırı ve dolayısı ile 30 nefer de tayfası bulunur.
Günlük toplu hayatda ve balıkda küçük iş taksimi yapılmıştır: Baş Mangadakiler yemek pişirir, Varil Mangasındakiler suyu temin etmiştir, israfı önleyerek suyu onlar verir, açıkda balıkcının susuz kalması elîmdir; Domuz Mangasındakiler yemek pişirmek için, kışın denizden karaya sığınmak icab ettiğinde odun, çalı çırpı bulup ateş yakarlar, son zamanlarda domuz adı şirin bulunmamış, bu mangaya “Boş Manga” denilmeğe başlanmıştır; suguryacılar denizden ağ çeker, hamlacılardan sağ hamlacı kurşun alır, sol hamlacı ona yardım eder; palacı balık çevrilirken pala-küreği bırakır, ağ döker, son derecede sür’at, çâlâki, kuvvet, dikkat isteyen en mühim işlerden biridir, palacı dâima usta balıkcıdır, onun içindir ki balıkdan diğer tayfaya nazaran iki pay fazla alır. Kıç kıça duran iki ggırgır yekdiğerinden ayrılarak ve balığı çevirerek ağ dökmeğe başladıklarında (B.: Alamana) ağın kurşunlu kenarı karar tarafına, mantarlı kenarı da açıkdan yana bırakılır.
Gırgırlar, yukarıda da kaydettik, balığa çift olarak çıkar; ağ iki kayığa yarı yarıya taksim edilerek kayıkların kıç tarafına konur, orta parçası iki kayık arasında askıda kalır, kayıklar birbirine daha kısa bir iple bağlandığı için bu ağ parçası hiç gergi görmez, serbestce, denize değmeyecek şekilde sarkar. Baş kayık başı istikametinde, ikinci kayık onu kıçın kıçın tâkib ederek ilerlerler.
Yirmi yıl evveline kadar gırgırlar balığa kürekle açılırdı, zaman kaybını önlemek için kayıkları açığa motorlar çekip götürmeğe başladı, fakat balık çevrilip ağ bırakılırken, ağ kayıklara çekilirken motorlar seyirci kalır olduğundan koca motor teknesinden de istifade düşünüldü, çift gırgırla balığa çıkılması ananesi bırakılarak bir motor, bir gırgır çifti yapıldı, ağın üçde ikisi motora, üçde biri de kayığa kondu.
Gırgır balıkcıları kadimdenberi, sair işlerdeki gündelik, aylık yerine “Pay” usulü ile çalışırlar. Bu usül, bir ruh asâletini temsil eden balıkcının ecîr olmadığını ifâde ihtiyacından doğmuştur, tayfa sermâye sahibi reisin uşağı değil, iş arkadaşıdır, kazancdan hissesini alır.
Pay, tutulan balığın Balıkhânede satış tutarının balıkcılar arasında taksimidir. Paya reislerin masrafları ile bekâr uşağı balıkcıların reis tarafından temin edilen ve Mağaza denilen bekâr odalarının kollektif masrafı da dahildir. Türkiyede Sürmene Payı, Rize Payı ve Boğza Payı denilen üç pay usulü vardır. Boğaz Payı İstanbul balıkcıları tarafından kabul edilmiş usuldür, satış bedeli 85 paya ayrılmıştır, bir çift gırgırda 15 er candan 30 balıkcı bulunduğunu kabul edersek Reis 3 pay, iki palacı 3 er pay, sair tayfa da 1 pay alırlar, yani reis de dahil bütün balıkcıların ücret payları 37 pay tutar, reisin ağ, kayık, sair balıkcı alâtı masrafları, bunların daimî bakım, tamir masrafları da ücret tutarı kadar 37 pay itibar edilmiş, 1 pay mağaza payı kabul edilmiştir, 10 pay da motor payı ayrılmıştır, ücret payları tutarını B ile, motor payını da X ile gösterir isek Boğaz Payının riyâzî ifadesi şu olur :
B balıkcı payları + B reisin mal payı + 1 mağaza payı + 10 motor payı = 85 pay.
Boğaz Payında balık satışı tutarı 85 hisseye ayrıldığı halde Sürmene Payında 140-145 hisseye, Rize payında da 110 - 120 hisseye ayrılmıştır. Sürmene payında 1½ , 1¾ gibi hisseler vardır, ora balıkcılarınca hakların bu suretle daha iyi ödendiğine kanaat edilmiştir.
Ağlar balıkcı köylerinde ve semtlerinde kadimden beri balıkcı kadınları ve kızları tarafından örüle gelmiştir, balık dönüşlerinde tâmirleri ise balıkcılar yapar. Yeni örülmüş ağlardan gırgır ağları bezir yağı ile, dalyan ağları da çam fıstığı kabuğu ile boyanırlar.
Memleketimize Almanya, Portekiz, İtalya ve Japonyadan makina ile örülmüş ağlar da gelmektedir. Bu ağlar son zamanlarda gırgırlarda yerli örgü ağlara tercihan kullanılmaktadır, örgü zamanı tasarrufu mühimdir ve muhakkak ki bir balık ağı fabrikası, bilhassa İstanbul için büyük bir ihtiyactır. Yine son zamanlarda pamuk ipliği balık ağlarının yerini naylon ağlar almağa başlamıştır.
Zamanımızda İstanbul sularının en büyük balıkcı tekneleri olan gırgırların yapıldıkları tezgâhlar Poyraz Köyünde, Rumelikavağı Köyünde ve Halicde Ayvansaraydadır; zamanımızın gırgır yapıcı ustaları da Poyrazda kalafat Kardeşler, Ali Riza Usta, Şevki Usta, Rumelikavağında Ahmed Cebi Usta, oğlu Mehmed Cebi Usta, Maksud Girid Usta, İnce Mustafa Usta, Ayvansarayda da Hurrem Usta Kemal Usta, Muhsin Ustadır.
Balıkcı motoru tezgâhları yalnız Ayvansarayda bulunup namlı ustaları yine Hurrem Usta ile kardeşi Mehmed Ali Usta ve Şerefeddin Ustadır.
Son elli yıl içinde İstanbul sularının rahmeti rahmana kavuşmuş en namlı gırgır reisleri şu zâtlerdir:
Anadoluhisarlı Yavaş Hasan Reis, Anadolufenerli Ârif Reis, Anadolufenerli Ahmed Reis, Karibceli Hacıyusufun Ahmed Reis, Karibceli Hacıyusufun Mahmud Reis, Sarıyarlı Soluk Mustafa Reis, Rumelikavaklı Delipaşa Reis, Sarıyarlı Dadaş Mahmud Reis, Sarıyarlı Beyazoğlu Bihzad Reis.
Son elli yılın namlı reislerinden olub halen kendisini emekliye ayırmış, elini balıkcılıkdan çekmiş olan zâtler de şunlardır: Yenimahallelili Ferhad Reis, Yenimahalleli Mustafa Reis, Sarıyarlı Mahmud Çınar Reis, Gemlikli Ali Reis, Çınakcıklı Mehmed Ağseren Reis.
Eski nesilden 1960 yılında iş başında reislik yapmakda olanlar: Anadoluhisarından Sadık Reis, Anadolukavağından Kemal Altın Reis, Rumelikavağından Hafız Mahmud Reis, Çınarcıkdan Yahya Ağseren Reis, Gemlikden Ali Reisin oğlu İbrahim Toplu Reis, İzmitereğlili Hayri Reis, İzmitereğlili Bekir Reis, Yenimahalleden Hasan Deniz Reis
Yenimahalleden İshak Deniz Reis, Yenimahalleden Kara Temel Reis, Sarıyardan Şaban Reis, Sarıyardan Ali Şengül Reis, Büyükdereden Mehmed Deniz Reis, Kumkapudan Fıran Reis, Kumkapıdan Husik Reis, Kumkapıdan Ârifin Mehmed Reis, Kumkapıdan Kör Hakkı Reis, Kumkapıdan Âsım reis.
Yeni nesil genc reisler de şunlardır: Sarıyarda Ömer Kıran Reis, Yenimahallede Hüseyin Menekşe, İsmail Çınar, Samim Emânet, Hayrullah Yüzer Reisler,Rumelikavağında Dursun Emânet, Riza Terzi, Mustafa Karadeniz Reisler, Poyraz Köyünde Niyazi Torlak, İsmail Torlak, Hayri Türkmen Reisler, Rumelifeneri Köyünde Yaşar Yalçın ve Ahmed Gerçek Reisler.
Bütün bu isimler arasında unutulmuş namlı reisler olacağı da muhakkaktır. Bizi bu madde üzerinde aydınlıktan Yenimahalleli Samim Emânet Reisin bu vesile ile İstanbul Balıkcılığına kıymetli hizmetini bilhassa belirtiriz.
Büyük himmet sahibi Karakin Bey Deveciyan 1915 senesinde neşredilmiş “Balık ve Balıkcılık” adındaki ölmez eserinde İstanbul sularındaki dalyanlar ile voli yerlerini gerekli tafsilât ile tesbit etmiştir (B. : Dalyanlar, Voli Yerleri); İstanbul Ansiklopedisinde de tafsilât “Dalyanlar” ve “Voli Yerleri” maddelerinde verilmek üzere buraya yalnız isimleri ile mevkilerini alıyoruz.
Dalyanlar
1 — Karaburun Dalyanı, Boğaz dışında, Karadenizde, Rumeli cihetinde
2 — Kilyos Dalyanı, Boğaz dışında Karadenizde, Rumeli cihetinde
3 — Uzuncaburun Dalyanı, Boğaz dışında, Karadenizde, Rumeli cihetinde
4 — Marmaracık Dalyanı, Boğaz dışında, Karadenizde, R. Fenerine yarım saat mesafede, Atlama Taşı denilen yerde.
5 — Öreke Taşı Dalyanı, Boğaz ağzında, Rumeli Feneri önünde
6 — Bağlaraltı Dalyanı, Rumeli Feneri ile Karibce arasında
7 — Büyükliman Dalyanı, Büyük Liman denilen yerde
8 — Karataş Dalyanı Mavromuluz denilen yerde
9 — Mavromuluz Dalyanı, Karataş Dalyanının az altında
10 — Sırataş Dalyanı, Rumelikavağı ile Mavromuluz arasında
11 — Otuzbirsuyu Dalyanı, Rumelihavağı önünde
12 — Tellitabya Dalyanı, Rumelikavağıüstünde, Pazarbaşı denilen yer ile Tellitabya arasında
13 — Pazarbaşı Dalyanı, Yenimahalle ile Pazarbaşı arasında
14 — Mesarburnu Dalyanı, Mesarburnu Karakolu yanında
15 — Bülbülsokağı Dalyanı, Büyükdere piyasası önünde
16 — Barutcubaşı Dalyanı, bundan eveelki dalyanın yanında
17 — Kirka Dalyanı, bundan eveelki dalyanın yanında
18 — Büyükdere Dalyanı, Büyükderede kalafatyeri önünde
19 — Çayır Dalyanı, Büyükdere Çayırı önünde
20 — Kefeliköyü Dalyanı, Büyükdere Çayırı ile Ağaçaltı mevkii arasında
21 — Kalender Dalyanı, Tarabya ile Yeniköy arasında
22 — Yeniköy Dalyanı, Yeniköy ile Köybaşı arasında
23 — İstinye Dalyanı, bu köyün önünde
24 — Bebek Dalyanı, vapur iskelesinin altında
25 — Küçükbebek Dalyanı, Küçükbebekde
26 — Salıpazarı Dalyanı, Salıpazarı deniz hamamlarının kurulduğu yerde
27 — Ahırkapu Dalyanı, Ahırkapu önünde.
28 — Kumkapu Dalyanı, Kumkapu Limanı önünde
29 — Yedikule Dalyanı, Yedikulede tabakhâne önünde
30 — Salistre Dalyanı, Fenerbağçe Burnunun arka tarafında
31 — Şabka Dalyanı, Caddebostanı yakınında
32 — Kiri Dalyan, Caddebostanı yanında
33 — Üsküdar Dalyanı, Mumhâne önünde
34 — Soğanadası Dalyanı, Irva ile Yomburnu arasında
35 — Çengelköy Dalyanı, kömür depoları önünde
36 — Vaniköy Dalyanı, vapur iskelesinin üst tarafında
37 — Kanlıca Dalyanı, körfezde
38 — Toptaş Dalyanı, Beykozun alt tarafında
39 — Karacaburun Dalyanı, Beykozun alt tarafında
40 — Beykoz Dalyanı, Beykoz önünde
41 — Kasır Dalyanı, Beykoz Kasrı önünde
42 — Umuryeri Dalyanı, Umuryeri önünde
43 — Anadolukavağı Dalyanı, köyün önünde
44 — Filburnu Dalyanı, A. Kavağının üstünde, Keçilik ile Filburnu Kalesi arasında
45 — Anadolufeneri Dalyanı, köyün önünde
1915 de bu 45 dalyandan Karaburun Kilyos, Uzuncaburun, Öreketaşı, Bağlaraltı, Büyükliman, Karataş, Mavromuluz, Sırataş, Otuzbirsuyu, Tellitabya, Pazarbaşı, Mesarburnu, Bülbülsokağı, Çayır, Kefeliköyü, İstinye, Bebek, Küçükbebek, Kumkapu, Yedikule, Şabka, Kiri, Beykoz, Umuryeri, Filburnu, Soğanadası dalyanları, ancak 27 dalyan kurulmakda, diğerleri muhtelif sebeplerle metrûk bulunmakta idi (Bütün bu dalyan isimlerine bakınız).
Voli Yerleri
1 — Büyükliman Volisi, Karataş Dalyanı ile Büyüklimanları hudutları arasında
2 — Sazlıdere Volisi, Karataş Dalyanı ile Mavromulo Dalyanı arasında
3 — Küçük Semerkaya Volisi
4 — Büyük Semerkaya Volisi
5 — Sarıkaya Volisi
6 — Kumsam Volisi
Bu dört voli yeri Mavromuloz Dalyanı hududu içindedir, teamüle göre voli çevrilir.
7 — Yenimahalle Voli yeri, vapur iskelesinin alt tarafında
8 — Saray Volisi, Sarıyarın Yenimahalle tarafında
9 — Çamur Volisi, Sarıyar önünde
10 — Sığ Voli, Mesar Burnu Dalyanına tâbi voli yeri.
11 — Kefeliköy Volisi
12 — Çakaldere Volisi
Bu iki voli yeri Kefeliköy Dalyanı hududu dahilindedir.
13 — Ağaçaltı Volisi, çakalderesi ile Kireçburnu arasında
14 — Kireçburnu Volisi, Ağaçaltı ile Kireçburnu Karakolu arasında
15 — Tarabya Volisi, Tarabya koyunda
16 — Yeniköy Tabya Volisi, Yeniköyde Köybaşı denilen yerde
17 — İstinye Volisi
18 — Karaburun Volisi, Karaburun Dalyanı içinde
19 — Sırataş Volısi, Sırataş Dalyanı içinde
20 — Mutbakönü Volisi, Otuzbir suyu Dalyanı hudud içinde, metrûk
21 — Bülbül Sokağı Volisi, Bülbülsokağı Dalyanı içinde
22 — Maltızçarşısı Volisi, Büyükdere Dalyanı içinde, metrûk
23 — Ermenikilisesi Volisi, Büyükdere Dalyanı içinde, metrûk
24 — Kalender Volisi, metrûk
25 — Anadoluhisarı Hamamiskelesi Volisi
26 — Çubuklu Volisi
27 — İstinyede Hafızpaşayalısı Volisi
28 — İstinyede Camlısokak Volisi
29 — İstinyede Çamuriskelesi Volisi
30 — İstinyede Değirmensokağı Volisi
31 — Bebek Volisi
32 — Kuruçeşme Volisi
33 — Ortaköy Camiarkası Volisi
34 — Ortaköy Camiönü Volisi
35 — Beşiktaşda Haraccıbaşı Volisi
36 — Beşiktaşda Altın Volisi
37 — Dolmabağçe Volisi, metrûk
38 — Fındıklı Camiönü Volisi
39 — Fındıklı Camiarkası Volisi
40 — Üsküdarda Mumhâne Volisi
41 — Üsküdarda Çöplük Volisi
42 — Üsküdarda Dereağzı Volisi
43 — Üsküdarda Şemsipaşa Volisi
44 — Çengelköy Vapuriskelesi önü Volisi
45 — Çengelköy Karakolhâne Volisi
46 — Çengelköy çöpiskelesi Volisi
47 — Göksu Kapaklık Volisi, Göksu ile Kandilli arasında
48 — Göksu Volisi, kasır önünde
49 — Kozaltı Volisi, Çubuklu koyu ile Burunbağçe arasında
50 — Burunbağçe volisi, Kozaltı ile Paşabahçesi arasında
51 — Toptaş Volisi, Toptaş ve Karacaburun dalyanları arasında
52 — İncirdibi Volisi
53 — Baş voli
54 — Dipocak Volisi
55 — Erik Volisi
56 — Kaplumbağataşı Volisi
57 — Sığ Voli
58 — Serviburun Volisi
Bu yedi voli yeri Umuryeri Dalyanı hududları içindedir.
59 — Kavak Volisi
60 — Macar Volisi
Bu iki voli yeri Anadolukavağı Dalyanı hududu içindedir.
61 — Gökkaya Volisi
62 — Filburnu Manyat Volisi
Bu iki voli yeri Filbrunu Dalyanı hududu içindedir.
63 — Poyraz Volisi, Poyrazköyü Kalesi ile Filburnu arasında
64 — Soğanadası Volisi, Soğanadası Dalyanı hududu içinde
(Bütün bu voli yerleri isimlerine bakınız).
İstanbul Ansiklopedisine defter defter, tomar tomar hatıra ve notlar tevdi ederek rahmeti rahmana kavuşmuş olan Üsküdarlı halk şairi Vâcıf Hoca merhum Balıkcı maddesi için de şu satırları yazmıştır:
“Olta balıkcılarını yakından tanıdım. Birer sandalları, büyücek bir çekmece kadar olta kutuları vardır. Bu kutu tâbir edilen küçük sandıkların içinde sekiz kattan on altı kata kadar örülmüş oltalar, her oltaya mahsus iğneler, iğneleri parlatmak için civa şişesi, elinin ıslaklığını silmeğe bez, sünger, oltaların ucundaki misinayı silip parlatmağa ince kâğıd, limon kâğıtları, bir desti su, sandalın suyunu atmağa ve tutulan balığı su içinde bulundurmağa mahsus Çamçak tâbir edilen bir nevi büyük tahtta maşraba, su üstü görülüp de alınabilecek bir madde için kepçe denilen ve yukarısı aşağısından daha genişçe örülmüş balık ağı mamûlâtından bir âlet ki aşağısı hamsi balığı yukarısı uskumru, palamut ve emsali balıkları almak içindir; buna hamsinoz derler.
“Oltacılarda her mevsim balığına mahsus âletler vardır. Kışın Çapari oltasi kullandıkları vakit suyun akıntısı, kuvveti ve balığın dişine yâni yiyişine göre onbeşten yirmibeş, otuza kadar iğne donatıb oltayı salıverirler, gördüğümüz veçhile kandille donatılmış gibi balık çıkar. Palamuta, oltanın tahammülü ve balığın kuvvetine göre iğne yerine zoka, ve zokaya ne siyah ne beyaz alacalıya meyyal hindi tüyünü zokanın dış kısmını örtecek derecede takılıp atar çeker atar çeker ki, artık balığın saldırışına göre çekilir. Tüyü hamsi ve daha ufak balık zanniyle kaparken zokayı yutar; “zokayı yuttu” darbımeseli meşhurdur. Torik de böyle tutuluyor; gördüğümüz bir küçücük sandaldaki altmış yetmiş kiloluk balıkçılar, ikiyüz elli kiloluk Orkinos balığını tutuyorlar. Bir torik balığının karnını yırtıp sırtından ensesinin dibine yani kulaklarının yanından çıkarılmak üzere hususî surette yaptırılmış büyük zokayı takarlar, yine karnını dikerler. Bu ava çıkarken üç arkadaş olması ve hepsinin dirice olması şarttır. Orkinos yemi tutunca — bu avda olta yerine ip ve İngiliz sicimi kullanılır — yol ister, yani sandalı alabildiğine sürükler; meselâ Üsküdar, Beşiktaş arasından Haydarpaşa,, Modaya kadar götürdüğü vakidir. Balıkcılar balığa tâbi olup kürekleri boşlar, aksi takdirde devrilmek muhakkaktır. Hayvan yorulup da durunca iki hattâ üç zıpkın vururlar. Bu âletin uçları ete girince çekerken açılır ne kadar canı yanar ki koca hayvan takatten düşer. Yukarıda arzettiğimiz hamlelerden daha kısa ve daha kuvvetsiz bir iki hamle daha yapar, nihayet teslim olur; sandalın yanına bağlar getirirler. Oltacılar, mevsimine göre Kızıl Adaların arkalarına, Yalova yakınlarına, Sedef adasına kadar avlanmağa giderler, geceyi Sivri adada geçirirler.
“Oltacıların hepsinin sandalları yoktur, hattâ bazılarının oltası dahi yoktur, sandal sahibinin oltasını kullanır, yalnız denize çıkıp icrayı san’at olunamıyacağından sandal sahibi yanına bir arkadaş alır, biri kürek tutar biri balık tutar. İş olursa üç arkadaş çıkar, Hakkın ihsanına can gözünü açıp çalışırlar. Sondal sahibi insaflı bir adamsa arkadaşlarından sandal kirası almaz, aç gözlü ise bir pay da sandala çıkarır. Balık fazla çıkmağa başlayınca madrabazlar da çoğalır; motorla, sandalla hasılı bir vasıta ile sandallar arasında dolaşıp palık iştira eder. Ya balıkhâneye veyahut başka bir müşteriye devrederler. Sandalcı balığı kendi vasıtası ile Balıkhâneye nakletse daha fazla istifade eder, lâkin tutuş devamlı olursa bulunduğu noktayı bırakıp gidemez, gitmese yük çoğalmıştır, mahalline göre tehlike de melhuzdur, gitse tutuştan olur. Oltacıların sepetçilik ve paraketecilikleri de vardır. Sepetçilik istavrid, izmarid, istakoz, gelincik balıklarına mahsustur, sepeti her balıkcı yapamaz, o da ayrı bir sanattır.
“Sepetler, üstünde tahta kapak, altı birbuçuk karış kadar yukarıdan açık, birer metre ara ile birbirine bağlanır. Oniki sepete bir Tonoz derler. Livar denilen büyük bir sepet de tutulan balıkları içine atıp denize salıverilmek şartiyle muhafazaya hizmet eder. Sepetçilik de sandalın kıç tarafına tonozları işine göre istif ederler. Şubattan ağustosa kadar imtidad eden bu kabil işde gelincik, istakoz, çağanoz tutmak için sepetlerin içine ekmek ve kepekten yuğrulmuş top halinde hamur konulur. Bir kişi kürek tutar, bir kişi kıçtan sepet salıverir, yahut iki kişi çeker, bunlar da ayni oltacılar gibi para taksiminde hoş, nahoş bir yol tutarlar.
“Paraketeciler: yirmiden, otuzdan yetmiş seksen kulaca kadar birer sere ara ile misinayı iğnelerle donatırlar; barbunya tutmak için yem istavrit balığından takılır. İzmarid, istavrid, istakoz için batak kumluklardan kurt çıkarılıp takılır. mevsimi de mart ve nisan aylarıdır.
“Paraketeyi akşamdan oldukça lağım = yakın bir yere salıverip sabahleyin alınır. Bu iş de yalnız becerilemeyip iki üç kişiye ihtiyaç gösterir; zira hem kurt çıkarmak, hem yem parçalamak, takmak, bırakmak, çekmek, tutulan balıkları çıkarmak bittabiî yalnız olamaz. Söylenişe göre kırlangıç balığı hu çekermiş, bir çok oltacı ve ağcılar körlükle tutulanı denize atar, 1920 - 1922 arasında Çengelköyünde ölen Yuvan Reis bu merhametlilerden idi.
“Manyatcılık: Şehrimizin Anadolu ve Rumeli sahillerinde Evkaftan isticar edilmiş yahut vaktile bâ fermânı âli bir kimseye ihsan buyurulmuş voli mahalleri vardır ki kiracı ve sahipleri kendi mahallerinde icrayı san’at etmek hakkını haizdir; açıktan bir kayık gelip de orada voli çeviremez, yani takım taklavat taifalariyle gelip de hiç bir reis o noktada ağ salıverip balık tutamaz. Devamlı denilecek surette kendi yerinden balık uzaklaşır da diğer bir mahalde tekâsüf ederse kayığını alıp oraya gider, misafir sıfatı ile bir selâm verir, kendinden evvel sokulmuş kayıklar varsa sıra ile birer voli çevirirler.O voli yerinin sahibi isterse misafirlerden hak namı ile münasip bir para alır; lâkin almazlar, bugün bana ise yarın sana darbımeselince gün gelir herkes birbirine muhtaç olur kaziyesini düşünerek yine buyurunuz kelimesiyle uğurlar, Manyat demek kendi yerinde avlamaktır. 6 yahut 8 taifa bir reis, bir kıç yoldaşı (palacı); kıç yoldaşı dümen kullanır, ağı denize atmak vazifesini görür;, kayığa biner. Kayık kıyıda bağlı durur, hep birden küreğe asılırlar. Her volinin kendine mahsus çevrilecek bir hududu vardır; yarım daire çizerek ağı döğer. Kıyıda taifa ikiye ayrılır; çekmeğe başlarlar. Torba görününce yavaş yavaş, birbirlerine sokulurlar, o sayede makas denilen torbaya yakın kurşunu fazla yer, torbanın ağzını sıkıştırır, balığın ağdan çıkmasına meydan bırakmaz. Balıklar çavalyelere çıkarılınca madrabazlar müzayede ile alıp dükkâna, mahalleciye verir. Manyate iğrib dahi derler. Akşam olunca para pay edilir. Hasılâtın yarısını ağ ve kayık sahibi reis alır, yarısını taıfaya taksim eder. Eğer reis mal sahibi değilse, iki pay alır.
“Alamana: kıyılarda iş yazın gelmesiyle azalır, hiç gibi kalır. Manyat sahibi taifa düzer, ağlarını tamir eder. Balıkcı ıstılahınca tamire meramet derler. Olduğu yerden açılır, Kavaklar, Kartal, Adalar, Silivri her ne ise gider. Lâkin bu gidiş manyata benzemez, tayfanın komanyası sahibine aiddir. Balık tutulursa içinden masrufatı alır, kader yardım etmez de yüzü gülmezse masarifat havaya gider; uşaklar da çalışır, yediği kuru fasulye ve içtiği çorba ile kalır. Alamana ağları, manyatda kullanılanların başka türlüsü, daha büyüğüdür; çünkü açıkda çevirmek vardır. Kayığın baş oturağına dikilen bir direğin tepesinde gözcü balığı haber verir. Gece avcılığı olduğundan ateş yakılır, balık sokulunca hemen ağ denize atılır; ağ alttan torba gibi büzülür, çekerler.
“Gırgır: çifte kayık ikisi birden ağları salıverir, bunların ağları daha büyüktür, daha derin sularda çevirir. Yapılış tarzı ile bir makas gibi ağlar suyun içinde birbirine kilitlenir, mutlaka tutar, balığa rastlayıp da kaçırmasına imkân yoktur. Tayfaları daha çok, masrafı daha ğır ise de Hüda ihsan ederse kârı da o nisbette fazladır.
“Her iş mevsiminde geçtiği gibi balıkcılık da mevsimini gözler. Hava Karadenizden esmeğe, biraz kışlamağa başlayınca manyatcılar, oltacılar, “Gönder Allahım.. çoluğu çocuğu ile gönder!..” diye dua ederler. Bir iki gün doyuracak derecede çöplenip açılırlar. Baskın bir havada maazallahütealâ, sandal batar, kayık kapaklanır; olta kopar, ağ parçalanır. Hava iyice sakinleşinceye kadar kahve köşesinde ispinozlaşırlar.
“Bir de balıkcı mânisi hatırlarım:
Adam aman... zorba balık
Ağ yırtar, beden koparır, tutulmaz zorba balık
Balıkcılık sanatı doğrusu zor babalık...
“Bizim Üsküdarın en meşhur voli yeri Şemsipaşa Medresesinin önüdür. Burası bizim çocukluğumuzda maruf Kadayıfcı Hacı Hüsnünün voli yeri idi. Kendisi dükkânında meşgul bulunduğundan arada bir uğrardı; kayığı Agop Reis idare ederdi; burası bâberâtı âlîşan kala kala Hacı Hüsnüye kalmış; yabancı kayık faydalanamazdı. Balığın çok çıkdığı günlerde misafir sıfatı ile gelenler nöbetle bir voli çevirir, rezzâkı âlemin lûtfundan nimetlenüp giderlerdi.
“Tanıdığım namlı olta balıkcıları Arab Salâhaddin (1950 de sağ), Verem Cemil, Mahmud ve yeğeni İsmail, Kekeme Nuri (1950 de sağ), kardeşi Horoz Ali (1950 de sağ), Tatar Nurı (1950 de sağ), Sâim (1950 de sağ), Sarı İhsan (1950 de Sağ), Küçük Ahmed (1950 de sağ), Ziya Bey, Süleyman Bey, Arab Hasan, Yerebatanlı Küçük Ali (Doğancılar tulumbacılarından), Paşalı Halid, Kıprışıl Mustafa, Todori, Çolak Osman.
Hepsinin hızlı, acarı Kekeme Nuridir. En soğuk ve sert havalarda, sanki temmuz ayında imiş gibi ceketi, muşambayı atar, yün fanilâyı da çıkarır, ten fanilâsı ile denize açılır. En şiddetli soğuk, en dehşetli boralarda hiç bir balıkcının denize bakmak bile istemedikleri zamanda balığı bulur, tutar, getirir. Kardeşi Horoz Ali, metanetle cesarette Nurinin dengi değildir.
“Çolak Osman da öyle bir çolak idi ki, sağ kolu koltuk altına kadar yakın bükük, parmakları noksan ve bükük, fakat sol kolu sağlam, yalnız başına oltasını örer, kurd çıkarır, sandala biner, iskele açığında balığını tutar, ipe dizer, çarşıda dolaşıp bizzat satardı.
“Bu satırları yazdığımız sırada eskiden ehil oltacılardan olub hayli kocamış, balığa çıkmaz olmuş İrfan Reisi, Hımhım Osmanı ve Uzun Sarı Hüseyini de hatırlamak lâzımdır; İrfan Reis ığrıb sahibidir, Hımhım Osmanla Uzun Sarı Hüseyin de İrfan Reisin ağ merametcisi (tamircisi) bulunmaktadır.” (Vasıf Hiç, not, 1955).
Yukarı Boğazın gırgır balıkçıları balığa çıkış hazırlığında
(Resim : Sabiha Bozcalı)
Ağ tâmir eden Yukarı Boğaz balıkçısı
(Resim : Sabiha Bozcalı)
Ağ tâmir eden Büyükadalı bir rum balıkçı
(Resim : Kemal Zeren)
Gırgır direğinde balık gözcüsü
(Resim : Hüsnü)
Yukarı Boğazda bir motor - kayık çifti balığa giderken
(Resim : Turan Açıksöz)
Yukarı Boğazda balıkçı köyleri
(Mehmed Eşref merhumun İstanbul haritasından)
Limanda sandallarda olta balıkçıları
(Resim : M. Kayalar)
Ahırkapu sâhilinde olta balıkcısı pırpırı oğlan
(Resim : F. A.)
Halicde sandallarda olta balıkçıları
(Othmar’ın resimlerinden)
Tema
Folklor
Emeği Geçen
Sabiha Bozcalı, Kemal Zeren, Hüsnü, Turan Açıksöz, M. Kayalar, F. A.
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Kod
IAM040313
Tema
Folklor
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Emeği Geçen
Sabiha Bozcalı, Kemal Zeren, Hüsnü, Turan Açıksöz, M. Kayalar, F. A.
Tanım
Cilt 4, sayfalar 1989-2001
Not
Görsel: cilt 4, sayfalar 1989, 1991, 1992, 1994, 1995, 1997, 1998, 1999, 2000
Bakınız Notu
B.: Alamana; B. : Dalyanlar, Voli Yerleri
Tema
Folklor
Emeği Geçen
Sabiha Bozcalı, Kemal Zeren, Hüsnü, Turan Açıksöz, M. Kayalar, F. A.
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.