TR
Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
About
Istanbul Encyclopedia
Reşad Ekrem Koçu
Web Project
Entries
❯
Volume 4: Ba-Bay
BALABAN İSKELESİ, BALABAN İSKELESİ HANLARI, BEKÂR ODALARI, KAHVEHANELERİ, KAYIKHANELERİ
Üsküdarın kadimden beri deniz yolu ile gelen kömürünün, odununun ve çeşitli erzakının indirildiği iskele idi; civarı da iskelenin adı ile anılagelmiş olup yeri, zamanımızdaki araba vapuru iskelesinin bulunduğu nokta ile Şemsipaşa tarafına doğru uzanan sahildir. Üsküdarın son imâr faaliyetinde tamamen kalkmış, eski Balaban iskelesinden en küçük bir nişan kalmamıştır. Bu sahil parçası ondokuzuncu asır başında tanzim edilmiş bir Bostancıbaşı defterinde (B. : Bostancıbaşı Defteri). Üsküdarın büyük iskelesinden Şemsipaşaya doğru şöyle tesbit edilmiştir: Üsküdarın Büyük İskelesi - Beylik han ve kahveler - Debbağ Mustafa Ağanın Kayıkhânesi - Debbağ Mahmud Ağanın kayıkhânesi - yanında serapa on göz kayıkhane - Odabaşı Ömerin kahvesi - Balaban İskelesi - Hacı Hâfızın kayıkhânesi - Debbağ Ömerin kerimesi hâtunun yalısı - Terzibaşı vereselerinin yalısı - yanında dokuz göz kayıkhâne - Keseryelizâde Numanbey Yalısı - Tersane kâtibi Raşid Osman Efendi mahdumunun yalısı - Duhânı Ârif Ağanın yalısı - Ahmed Haseki kerimesinin yalısı - Şemsipaşa Camiişerifi. Görülüyor ki, bu sahil parçası boyu Şemsipaşaya yakın altı yalı müstesna, serapa kayıkhâne ve kahvehânelerle kaplıdır. Yeniçeriler zamanında, Balaban iskelesi ve civarı, Üsküdarın bir haşarat yatağı idi. Sekenesi, hammal, kayıkçı ve kalyoncu b...
⇓ Read more...
Üsküdarın kadimden beri deniz yolu ile gelen kömürünün, odununun ve çeşitli erzakının indirildiği iskele idi; civarı da iskelenin adı ile anılagelmiş olup yeri, zamanımızdaki araba vapuru iskelesinin bulunduğu nokta ile Şemsipaşa tarafına doğru uzanan sahildir. Üsküdarın son imâr faaliyetinde tamamen kalkmış, eski Balaban iskelesinden en küçük bir nişan kalmamıştır. Bu sahil parçası ondokuzuncu asır başında tanzim edilmiş bir Bostancıbaşı defterinde (B. : Bostancıbaşı Defteri). Üsküdarın büyük iskelesinden Şemsipaşaya doğru şöyle tesbit edilmiştir: Üsküdarın Büyük İskelesi - Beylik han ve kahveler - Debbağ Mustafa Ağanın Kayıkhânesi - Debbağ Mahmud Ağanın kayıkhânesi - yanında serapa on göz kayıkhane - Odabaşı Ömerin kahvesi - Balaban İskelesi - Hacı Hâfızın kayıkhânesi - Debbağ Ömerin kerimesi hâtunun yalısı - Terzibaşı vereselerinin yalısı - yanında dokuz göz kayıkhâne - Keseryelizâde Numanbey Yalısı - Tersane kâtibi Raşid Osman Efendi mahdumunun yalısı - Duhânı Ârif Ağanın yalısı - Ahmed Haseki kerimesinin yalısı - Şemsipaşa Camiişerifi. Görülüyor ki, bu sahil parçası boyu Şemsipaşaya yakın altı yalı müstesna, serapa kayıkhâne ve kahvehânelerle kaplıdır. Yeniçeriler zamanında, Balaban iskelesi ve civarı, Üsküdarın bir haşarat yatağı idi. Sekenesi, hammal, kayıkçı ve kalyoncu bekârları olup kayıkhânelerin üstündeki bekâr odalarında, civardaki bekâr hanlarında ve kahvehânelerde yatıp kalkarlar, hanlardaki ve kayıkhâneler üstündeki odalarına uygunsuz takımından avret ve oğlan kapatırlar, hattâ o civardan geçmek gafletini gösteren ırz ehli kadınlarla taze delikanlıları ve çocukları cebren ve kahren sürükleyip kaldırırlar, içkili ve silâhlı bir hay ve huy içinde yaşarlar, kan dökülmedik gün olmazdı. Bu baldırı çıplak güruhun hemen hepsi, Üsrüdar muhafazasına memur Yeniçeri Ortalarından birinde kayıdlı olup kollarında veya baldırlarında da mensup oldukları Ortanın dövme nişanını taşırlar, en ağır ve şenî tecavüzlerin suçluları, bir müddet Balaban İskelesi batakhânelerinde gizlenir, Ocak gayreti ile saklanarak himâye görürdü. Gece ve gündüz hanların ve bekâr odalarının pencerlerinden serserilik ve haytalık eğlencesi olarak havaya tüfenk ve tabancalar atılırdı. Yeniçeri kollukları çorbaçıları arasında erbabı namustan olup bu haşaratı tedib kastı ile buralara girmeğe cesaret edecek kimse, sağ çıkamazdı. Balaban İskelesi kopukları, bütün Üsküdar için bir baş belâsı olup sık sık küçük çeteler halinde Üsküdar civarındaki köşkleri basarlar, bağları talân ederler, bağlarda fâhişeler ve uygunsuz delikanlılarla işret edip yol keserler, hattâ bazan beraber götürdükleri kadınları bile soyarlardı. Üsküdarda oturmuş olup Üçüncü Selim, Dördüncü Mustafa ve İkinci Mahmud devirlerinin Üsküdarını el yazması muazzam Vekayinâmesinde yer yer pek canlı tasvir eden Câbi Said Efendi Balaban İskelesi haşaratından çok acı bir lisan ile bahseder: “Üsküdar Büyük İskelesi ile Baban İskelesi yanında bulunan bekâr odalarındaki fuhşiyât haddi tecavüz etti, ırz ehline dahi el uzattılar, üzerlerine bir zâbıt varsa fesat olacağı muhakkaktı. Deniz kenarında fâhişelerin düşürdüğü çocukların ölüleri bulunurdu, denizden bazan da avret ölüsü zuhur ederdi. Börekci, sahlepci, gözlemeci, tablakâr bekâr uşakları odalarında avretlerle alış veriş ederler, bakkal çırakları da avretlerin istediklerini getirirlerdi, Balabanda, Galatadan çok mânâlar olurdu. Hammal ve kalyoncu odalarındaki bîâr sürtük fâhişeler geceleri sekizer onar sokaklarda kol gezer gibi dolaşırlardı. Üsküdar civarındaki köylüler bu karıları gece arabalara ve yük beygirlerine bindirip köylere, bağlara götürürlerdi, bağ köşelerinde bu yüzden yangınlar çıkardı, sahipleri âciz kalırdı.” Balaban İskelesinin hammal, kayıkçı ve kalyoncu eşkiyası, hicrî 1223 de (milâdî 1808), Alemdar Paşanın amansız şiddeti karşısında bir yılgınlık göstermişlerdi ki bu da pek az sürmüştü. Bu devrede Üsküdar muhafızı olan Kadı Abdürrahman Paşa, Balaban İskelesi kahvehânelerinden birini Sekban kolluğu ittihaz etmiş, kapusuna büyük bir fener asarak içine bir de yangın tulumbası koymuştu. Kadı Paşanın İstanbula kolaylıkla gidip gelmesi için, İkinci Mahmud tarafından kendisine yedi çifte ve dümenli bir yağlı piyade ihsan olunmuş, bu mirî kayık da Balaban İskelesi kayıkhânelerinden birine çekilmşti. Alemdarın şehadetinden bir müddet sonra, İkinci Mahmud, Yeniçerilerin en azgın serseri takımı ile uğraşmağa başlamıştı ki, Ocağın kanlı bir şehir muharebesiyle tamamen kaldırılmasına doğru atılmış ilk adımlardır. Bu mücadelenin en mühim vak’ası da, hiç beklenmedik bir zamanda verilmiş bir emirle Üsküdarda Balaban İskelesinde, İstanbulda Bağçekapusu ile Yemiş arasında ve Galatada, Tophanede, Salıpazarında bulunan kayıkhânelerin, kahvehânelerin, ve bekâr odalarının yıktırılıp kaldırılmasıdır (B. : Bu semt isimleri ile Melekgirmez Sokağı; Hidâyet Camii; Yeniçeriler). Cevdet Paşa, Tarihinin Hicrî 1226 (Milâdî 1811) vekayii arasında Balaban İskelesi temizliğini şöyle tasvir ediyor : “Üsküdarda Balaban İskelesi arasında ve debbağhane civarında ve sahili deryaya karip diğer köşe ve kenarlarda bulunan bekâr odaları ötedenberi Darülnedvei eşkiya ve erâzili eşhâsa me’vâ olup bu esnada bazı eşkiya bir kaç ehli ırz hatunları cebren mezkûr odalara götürmek üzere yoldan çevirecek olduklarında Üsküdar ehâlisi tecemmü ve tahlisi ile keyfiyeti Babıâliye arze ve ihbar etmeleri üzerine bu odaların hedim ve imhası için ısdar buyrulan fermanı âli mucibince hemen Bostancıbaşı, Sekbanbaşı ve Mimar Ağa, Mahı Recebin üçüncü Çarşamba günü Üsküdara geçip ikiyüz kadar bekâr odalarını hedim ve imha etmişlerdir. Gariptir ki bazılarında çocuklu kahbeler için beşikler zuhur etmişti. Odaların bu veçhile hedminde eşkiyayı merkumenin ekseri firar ve ihtifa etmişler ise de bazıları ele geçirilerek cezayı sezaları icra kılınmıştı”. O devri yaşamış olan Câbi Said Efendi ise Vekayinâmesinde, bu vakadan bahsederken kâfi amele ile bir baskın yapıldığını, bekâr odaları yıkılırken Padişahın Yıldızdan dürbün ile temaşa ettiğini yazıyor. Dilinden ondokuzuncu asır ortalarında yazıldığı anlaşılan fakat nakledilen vak’a onyedinci asır ortasında bir anarşi devri olan Dördüncü Sultan Mehmedin çocukluk yıllarında geçen “Yelkenci Yusuf hikâyesi” nin üçüncü faslında Üsküdardaki Balaban İskelesi tasvir edilmiştir. Manzara tamamen Cevdet Paşa ile Câbi Said Efendinin anlattıklarına benzemektedir; şöyle ki: Galatanın hesaba gelmez azametli servete sahip armatörlerinden Trabzonî Hüsam Reisin Hasan ve Ağa ile şöhret bulmuş oğlu Ali Bey uygunsuz takımı ile düşüp kalkma hatası yüzünden babasının kendisini katledeceğinden korkup Üsküdara kaçar ve orada Balaban İskelesinde Sultan Hanında namlı şakîlerden Arnavud Zeynelin odasına sığınır. Balaban İskelesinin diğer namlı bir zorbası ve elli dokuzuncu yeniçeri ortasının Odabaşısı “zehri kaatil” Karabekir Ağanın himaye ettiği Hançerigüzel Mustafa adında bir kayıkçı şehbazı Reiszâde Aliyi Arnavud Zeynelin pençesinden kurtarmak ister, hâmisi ile beraber Sultan Hanını basarlar. Balaban İskelesindeki bir Handa yapılan bu kanlı döğüşün tasviri yanında en müthiş kangster filmleri çocuk kavgası gibi kalır. İkinci Sultan Mahmudun çok şiddeltli takibatından ve nihayet Yeniçeri Ocağının kaldırılmasından bir müddet sonra Balaban İskelesi kahvehâneleri ile kahvehâne ve Kayıkhâneler üstündeki bekâr odaları tekrar inşa edilmiş, Balaban İskelesi ve civarı yine ayak takımının doldurduğu bir semt olmuştu. Üsküdarlı halk şâiri Vâsıf Hoca merhum İkinci Abdülhamid devrinin Balaban İskele kahvehanelerini İstanbul Ansiklopedine tevdi ettiği notlarda şöyle tasvir ediyor : “Eyyamı sebâvetimizde Balaban İskelesinde lebi deryâda dört büyük kahvehâne vardı. Gaayet mükellef kahvehânelerdi, müşterisinin ekseriyeti kayıkcı, hammal, seyyar manav, fırın ve hamam uşakları, Tophâne, Tersâne ve nizâmiye neferleri, onbaşı ve çavuşları, dâirei belediye tulumbacıları olmakla beraber kalem kâtibleri, kişizâde beyler, efendiler de gelirlerdi. Camlı dolablar içinde gümüşlü billûr nargileler, fağfurî fincanlar, kehrûbâ ağızlıklı yasemin çubuklar, eski Tophane işi antika lüleler, dıvarlarda donanmâyi hümâyun gemileri resimleri, üç anbarlı kalyonlar, güzel yazı levhaları ve aynalar vardı; birinin ortasında da küçük bir mermer havuz ile fıskiye bulunduğundan “Havuzla Kahve” diye anılırdı. “İskemle yokdu, fırdolayı tahta peyke idi. Peykeler de üzerlerine bir döşek serilecek kadar genişdi. Kapunun iki yanında iki peyke efendi peykesi idi, hasır döşeli, üstüne şilteler atılmış, herkesi oturtmazlardı. Denize karşı olan cebheden girildiğine göre dip sol köşede kahve ocağı bulunmakta idi, pırıl pırıl sarı pirinc kaplı büyük mükellef ocaklardı, sağ köşe de berber için tanzim edilmişti. “Kahvelerin ön kısmı denize çakılmış kazıklar üstünde salaş taraça idi, yazın orada da yere serilen hasırlar üstünde oturulurdu. “Onbeş onaltı yaşlarında idim, Tersânede Haddehâneye gitdiğim zamanlar, Cuma günleri Balaban İskelesi civarında dolaşmasını pek severdim, türlü kılık kıyafetde insanlar ile bir meşheri garâib idi. O zamanın ihtiyarlarından Balabanın daha eski hâlini dinlemişimdir ki bugün kendim görmüş yaşamış gibi anlatabilirim. Meselâ Balaban Kahvelerinin Abdülmecid devrinde, Kırım Harbinden sonraki hâli, manzarası şudur: “Kahveci-berber ağaların hepsi sakallı, müeddeb, beş vakit namazında, ağabâni sarıklı, cebkenli, şalvarlı, gümüş köstekli, gömlekleri ve yazın pamuk ipliğinden kışın yünden el örgüsü çorabları bembeyaz, kar gibi temiz, ayak takımından müşterileri üzerinde nüfuz sâhibi, ciddî, vakarlı adamlardı. Çırak oğlanlar da tüysüz veyâ nevhat, hepsi gaayet melîhül vecih, kâküller, perçemler üstünde ters dönmüş fesliğen saksısı gibi dal fes, şalvarlı, kuşaklı, yaz ve kış kadîm kahveci nizâmı üzere çıplak ayaklı, ayaklarında şimşir ağacından takunyalarla tâvus misâli reftâr ider genclerdi. Hepsi Petürkeli idi, kardeş amıca, dayı, hala, teyze çocuğu yekdiğerinin yakın akrabası idi; geceleri de kahvehânede, efendi peykesinde, müşteri şiltelerini kaldırıp hasır üstüne serdikleri döşeklerinde büyük bir yorganın altında ikisi üçü koyun koyuna yatarlardı. Gündüzleri simidle çayla çöplenirler, akşamları da dört kahvede işleyen onbeşden fazla çırak bir tencere yemek pişirip o bir üvün yemeğe beraber kaşık çalarlardı. İçlerinden yaşça en büyüğü her sene biriken gündelikleri toplar, köye götürürdü. “Yatsı ezanında kahveler kapanır, gündüz müşterileri dağılırken gece müşterisi gelirdi. Onlar da köyde tarlayı, çifti, dağda sığırı, davarı bırakıp İstanbula gelmiş diyar garibi şehbaz yiğitler, genç irisi oğlanlardı. Keselerinde han parası olmadığından gündecilikten kurtulup aylıklı kapu buluncaya kadar bu Balaban Kahvelerinde yatıp kalkarlardı. Altlarında döşekleri yok, üstlerinde bir mitil yorgan, onlar da çırak oğlan gibi ikisi üçü bir yorgan altına girerlerdi. Kahvehânelerden sabah ezanında çıkıp razzâkı âlem Hudâdır diye iş aramağa dağılırlardı. “Bu diyar garibi yiğitlerin üstünde ufaklık eksik olmazdı. Şehrî hâneberduşlarla taşralı bekâr uşaklarına geceleri melce’ olan İstanbulun diğer bütün sabahcı kahvehâneleri gibi Balaban İskelesi kahvehâneleri gibi Balaban İskelesi kahvehânelerinde de : — Pire itde, bit yiğitde.. fetvâsınca ufaklık yadırganmazdı. “Efendi peykelerinde kahvahâne çıraklarından gayri bekâr uşağı yatırılmadığı halde Balaban İskelesi Kahvehânelerine uğrayan bey ve efendiler ayak ve el bileklerinde, boyunlarında, enselerinde bir ton ton misafirin geldiğini yanığından his ederlerdi, ihtiyatlı olanlar evlerine gidince: — Bugün Balaban İskelesine uğradım.. diyerek kapu ağzında soyunur, çamaşır değiştirir, evin kadını kızı da sırtından çıkanların paçalarını, kollarını, yakalarını, dikiş yivlerini dikkatle gözden geçirirlerdi. Mezkûr kahvelerin bu şöhreti bizim zamanımıza kadar da geldi, evde ne zaman kaşınsam vâlide merhum: — Vâsıf, yine Balaban İskelesine gitmişsin!.. derdi. “Bizim gençlik zamanımıza kadar bu kahvehânelerin bir yatılı müşterisi de rind, derbeder, kalender halk şâirleri idi. İçlerinde deryâ gibi irfan sâhibleri bulunurdu. Efendi takımı da buralara bilhassa onlarla ülfet ve muhabbet için rağbet ederlerdi. Tophâne ketebesinden Üsküdarlı Âşık Râzi merhum ilk şiir zevkini Balaban İskelesi Kahvehânelerinde Tortumlu Uryânî adında bir şâirden aldığını söylerdi. Uryânî imzasız bir mektubla Mâlûmat Gazetesine bir gazel göndermiş, gazeteye derc edilmiş meçhul şâiri de sütunu mahsusunda bir bend ile dâvet edilmiş, muharrirlerimiz bu müsteid şâirle tanışmak istiyor denilmiş, Uryânî de manzum bir mektubla itizâr idüb mâlûmatcıları Balaban İskelesi kahvesine çağırmış, gazeteden Ahmed Rasim Beyi göndermişler, fakat Uryânîyi bulamamış, kalender şâir iki gün evvel İskender adındaki genc arkadaşı ile bir semti mechûle doğru Üsküdardan ayrılıb gitmiş. Uryânînin doğru Üsküdardan ayrılıb gitmiş. Uryânînin Mâlûmata gönderdiği manzum mektubun Âşık Râziden istinsah ettiğim sûreti şudur : Tâhir Beyefendimiz muhterem mîrim Yetmişini aşmış alîlim pîrim Dâvete icâbet vâcibdir disem Mânidir denizi aşmağa kisem Bulsak dahi kayık vapur parası Yüreğin denizle açık arası Bir gözleri âhû zülfü siyâhın Uuğrundadır çekdiği bu gümrahın Koca öküz gibi yeder ha yeder Beni o âfeti devran İskender Ey erbâbı kalem mürüvvetmendim O güzelin bâşı için efendim Bu cânibi teşrif itsün muhibban Mekânımız İskelei Balaban Âşıkız uryânız mesti müdâmız Rûyi dilber temâşası gıdamız Buyurun beylerim ey fahri kirâm Bir acı kahvemiz idelim ikrâm İdelim muhabbetle hatmi kelâm Dideniz bûs idüb cümleye selâm Tortumlu Uryânî Osman bin Himmet Rûzü şeb kârıdır tahdisi nîmet “Âşık Râzî de Balaban İskelesi Kahvehânelerini tasvir eden bir destan yazmıştır ki hâfızamızda kalan kıtalarını yazıyorum. Bu destan bizim genclik zamanımızdan evvelki Balaban Kahvehânelerinin tasviridir, Râzi o devri yaşamış gibi anlatmıştır: Üsküdarda İskelei Balaban Meşhuru âfaktır ideyim beyan Lebi deryâ dizilmiştir kahveler Cümlesi kadimden mecmai hûban Dört mükellef kahvehâne yanyana Dıvar fağfûrî ortada ayna Nargile fıncanı lüle çubuklar Hele hiç kusursuz uşakdan yana Uşakların hepsi cennet gilmânı Ellerinde işve cilve fermânı Filiz Ali Gül Ali Benli Ali Unutma Ahmedle Kız Süleymânı Başında dal fesin sarkmış püskülü Gül yanak üstünde beni fülfülü Balaban Kahvesi altın kafesdir Uşaklar kanarya saka bülbülü Topuğundan kâkülünün teline Gümüş bileğine ince beline Özür kusur bulamazsın efendim Hele ateşcinin nâzik eline Şalvarların ağı sallanır yerde Bir âşifte nazar devâ bin derde Cümle Petürkeli bekâr uşağı Gicede beytûtet bu kahvelerde Ayaktakımıdır cümle müşteri Kimi iş sahibi kimi serseri Balıkcı kayıkcı hammalla dellâk Tophane Tersâne çavuş neferi Tâzerû mürâhik cümlesi bıçkın Gavvâsı olmuşlar deryâyı aşkın Gel eyle sohbetü muhabbet Râzi Garib garib durma köşede şaşkın Balabanda lebi deryâ kahveler Oturmuş âşıklar keyfin tâzeler Göze yasak yoktur bu temâşâda Bir yanı deryâ bir yanda tâzeler Kimi tûbâ kimi selvi civanın Ateşidir herbiri bir külhanın Kimi dökmüş kâkülünü alnına Kokla sünbül misal çekerse canın Gönül sohbet ister kahve behâne Selâm virdim tâzerû bir civâne Buyur ağam deyüb iltifat ile Oturttu yanına çeküb divâne Paslı gözlerime vuruldu cilâ İsmi şerifini sordum evvelâ Gulunuzun adı Mustafa dedi Mestâne bakışlı gözleri elâ Sanatın sorarak öğrendim rencber Ilgaz dağlarından gelmiş o dilber Ne güzeldir şâhin başında vahşet Gümrah saçları hiç görmemiş berber Dime yarım pabuç dime daltaban Garibdir bir tatlı sözüne kurban Şehri İstanbula bir aylık yoldan Taban debüp gelmiş şu şâhi hûban Balaban kahvesi garibler kânı Kadimden töresi âdet erkânı Bir kara mangırı viren şehbâzın Peykeler üstünde gice mekânı İstanbulun altun toprağı taşı Heybeyi çuvalı doldurub taşı Duyanlar güder mi sığır davarı Yirken sabah akşam tarhana aşı Kahveciler ehli nâmus müeddeb İstikaamet üzre tarikleri hep Pederâne şefkat ibzal iderler Garib yiğitlere rindâne meşreb “Bu kahvehâneler İkinci Sultan Hamidin son yılları ile Meşrûtiyetde emsâli her yerde görülen kayıkcı, arabacı ve tulumbacı kahveleri hâline inkilâb etti”. Balaban İskelesini uzakdan gösteren onsekizinci asır sonlarında yapılmış bir gravürde eski mükellef kahvehânelerden biri görünmektedir, fakat bu resimden bir fikir edinmek mümkün değildir. Üsküdarda Balaban İskelesi (Bir gravürden Sabiha Bozcalı eli ile Üsküdar Balaban İskelesinde Kahvehâne (Bir gravürden Sabiha Bozcalı eli ile)
Theme
Location
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM040276
Theme
Location
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Description
Volume 4, pages 1949-1955
Note
Image: volume 4, pages 1950, 1951, 1952
See Also Note
B. : Bostancıbaşı Defteri; B. : Bu semt isimleri ile Melekgirmez Sokağı; Hidâyet Camii; Yeniçeriler
Theme
Location
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
In collaboration with  
Rights Statement
Cookie Policy
LPPD