Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
BAL
Arıların çiçeklerden topladıkları maddelerle yaptıkları tatlı şey (Asel; Şehd). Bu Ansiklopedinin aziz dostu ve kalem arkadaşı Nâşid Baylav bize bu madde için verdiği notta şunları yazıyor :
“Bala, bal demek için arıların, gömeç gözlerine biriktirmiş oldukları tatlı maddeyi mutlaka çiçek usarelerinden alıp getirmiş olmaları şarttır. Bütün şifaî hassaları ile, lezzeti ile ve ıtrı ile hakikî bal budur; çiçek bağçelerinden ve çiçekli kırlardan mahrum yerlerde arıcılık yapılamaz, eğer kovan sahipleri, bal arılarının kovan çevresindeki uçuş takati içinde böyle nefis çiçekleri hâvi bağçeler, kırlar göremez ve arıları kovanların etrafına dizdikleri tatlı şerbet, pekmez ve saire ile beslerler, hayvancıklar da tatlı maddeyi çiçek göbekleri ve usareleri yerine böyle kap kacak içinden toplayıp gömeçler doldururlarsa, bu ballar da zayıftır, sahtedir, erbabı indinde katiyyen makbul değildir.
“Balı piyasaya arzeden kesilesice hilekâr eller su, süt, armut usaresi ile sulandırarak, yahut ayva peltesi, zamgı arabî nişasta veya un katarak tağşiş ederler”.
Zamanımızda İstanbul piyasasında hakikî saf balı bulmak imkânsızdır; Büyükşehrin sayfiyelerinde kovan sahibi dostlara başvurmak lâzımdır; meselâ Anadolu Demiryolu üzerinde Yunus Durağı gerisindeki çiftlikte Şeyhül muharrirîn Refî Cevad Ulu-nay’ın...
⇓ Devamını okuyunuz...
Arıların çiçeklerden topladıkları maddelerle yaptıkları tatlı şey (Asel; Şehd). Bu Ansiklopedinin aziz dostu ve kalem arkadaşı Nâşid Baylav bize bu madde için verdiği notta şunları yazıyor :
“Bala, bal demek için arıların, gömeç gözlerine biriktirmiş oldukları tatlı maddeyi mutlaka çiçek usarelerinden alıp getirmiş olmaları şarttır. Bütün şifaî hassaları ile, lezzeti ile ve ıtrı ile hakikî bal budur; çiçek bağçelerinden ve çiçekli kırlardan mahrum yerlerde arıcılık yapılamaz, eğer kovan sahipleri, bal arılarının kovan çevresindeki uçuş takati içinde böyle nefis çiçekleri hâvi bağçeler, kırlar göremez ve arıları kovanların etrafına dizdikleri tatlı şerbet, pekmez ve saire ile beslerler, hayvancıklar da tatlı maddeyi çiçek göbekleri ve usareleri yerine böyle kap kacak içinden toplayıp gömeçler doldururlarsa, bu ballar da zayıftır, sahtedir, erbabı indinde katiyyen makbul değildir.
“Balı piyasaya arzeden kesilesice hilekâr eller su, süt, armut usaresi ile sulandırarak, yahut ayva peltesi, zamgı arabî nişasta veya un katarak tağşiş ederler”.
Zamanımızda İstanbul piyasasında hakikî saf balı bulmak imkânsızdır; Büyükşehrin sayfiyelerinde kovan sahibi dostlara başvurmak lâzımdır; meselâ Anadolu Demiryolu üzerinde Yunus Durağı gerisindeki çiftlikte Şeyhül muharrirîn Refî Cevad Ulu-nay’ın çiftliğinde bulunduğu gibi.
Balın asırlar boyunca tababetteki yeri bu Ansiklopedinin mevzuu dışındadır. Peteği ile beraber veyü süzülmüş şekilde sofralara gelmiş, tatlı olarak, devâ olarak yenilmiş, şerbeti içilmiş, hamur tatlılarına, helvalara, reçellere, macunlara katılmıştır.
Basit bal şurubu bir kilo süzülmüş balın 250 gram saf su ile sulandırılması ile yapılır; bir de kurutulmuş kırmızı gül, süzülmüş bal ve 30 derecelik alkol ile yapılan “kırmızı gül şurubu” vardır.
Nâşid Baylav’ın kütüphanesinde, Hicrî 1017 (Milâdî 1608 - 1609) yılında Topkapu Sarayındaki Helvahânede Helvacıbaşı Mehmed Ağa tarafından hazırlanmış şuruplar, reçeller ve macunlar üzerine bir defter vardır. Bu fevkalâde kıymetli vesikada o yıl Padişahın (Birinci Sultan Ahmedin) nefsi nefisleri için ceviz, kavun, kabak, patlıcan, ağaç kavunu, karpuz, limon, frenk limonu ve çağla badem reçellerinin yapıldığı görülüyor. Kabak ve patlıçan hariç, diğerleri zamanımız reçelciliğinin terkettiği şeylerdir ve bunların arasında da o tarihte, reçel denilince ilk hatıra gelen vişne, kayısı, erik, şeftali ve çileğin zikredilmemesi gariptir. Helvahanede, yukarıda adı geçen reçeller için şeker ile beraber bal da kullanılmıştır; nisbeti de reçeline göre değişmiştir, meselâ kabak, kavun, karpuz, limon reçellerinde 1 okka şekere 750 gram bal, patlıcan, frenk limonu ve ağaç kavunu reçellerinde yarı yarıya, çağla badem reçelinde de bir okka şekere 250 gram bal katılmıştır.
Macunlardan Felâsefe, Erbaa, Itrafîli mübâreke, Bellût, Haşhaş, kızılcık, ayva, karabaş macunları ile Gülbeşeker yalnız bal ile yapılmıştır.
İstanbul tarihinde, dolayısiyle tarihimizde bu nefîs ve asîl tatlı madde, şânına asla lâyık olmıyan tecavüze de uğramış, havaya karşı yegâne mücerrid olarak kullanılmış, Padişah gazabına uğrayarak taşrada idâm olunmuş vezirlerin, tenkil edilmiş namlı şakilerin kesik başları, İstanbula teşhis ve teşhir edilmek üzere, sureti mahsusada gaayet sık dokunmuş, dışına tek katre sızdırmayan kıldan mâmûl bal torbaları içinde gönderilmiştir; at ile bir haftalık, on günlük yoldan gelen bu bedbaht başlar cellât eli ile baldan çıkarılıp yıkandıktan sonradır ki Bâbı Hümâyun önüne konularak İstanbul halkına teşhir edilmiştir (B. : Bâbıhümâyun).
1955 senesinde folklor bilgini, edib ve şâir Edirneli Râkım Hoca bu Ansiklopedinin nâçiz müellifine yazdığı bir mektubun içinde Rumeli Ağzı gaayet güzel iki halk türküsü göndermişti. Biri, Onyedinci asır ortalarında, Dördüncü Sultan Mehmed devrinde Köprülüzâde Fadıl Ahmed Paşanın onbeş yıl sürmüş olan sadâreti zamanında, Edirne ve civarında büyük heyecan uyandırmış kanlı bir aşk macerası üzerine söylenmiştir. Üç kıt’adan mürekkeb olan türküden mühim bir şekilde şunları öğreniyoruz :
Güzel bir delikanlı bir kız sever; ister, vermezler; delikanlının elinden bir kan çıkar, kızın babasını, yahut ağasını vurmuştur, kesmişdir; belki de kızı hemen başka bir gence vermek isterler, âşık rakibini öldürmüştür.
Genç kaatil atlanub kaçar, kardeşlerinden, arkadaşlarından yardım umar, fakat korkudan kimse gelmez, şiddetle takib edilir; takib edenlerle vuruşur, yakalanır; sadırâzama ne yapalım diye sorarlar, Fadıl Ahmed Paşa şefaatcıları dinlemeyip idâmını emreder ve kesik kellesinin kendisine gönderilmesini ister. Âşık gencin kesik başı bir bal torbası içinde vezire yollanır.
Dördüncü Mehmed devamlı olarak Edirnede oturmuş bir pâdişahdır; dolayısiyle devlet erkânı da Edirneye yerleşmiştir, İstanbul sadece ismen payitahtdır. Padişah ile vezir ve sair davetliler, yalnız, yaz ve sonbahar mevsimlerinde İstanbula sık sık gidib gelmektedirler. Bu vak’anın o mevsimlerde ve Pâdişâh ile vezirinin İstanbulda bulundukları bir sırada cereyan ettiğini tahmin ediyoruz; zira Edirnede bulundukları sırada olsaydı kaatil âşıkın başı, bal torbasına konmazdı; güzel ve hazin türkü şudur; maalesef bestesini bilemiyoruz :
Çifte kuburlarımı ağalar çakdım almadı
Çakdım almadı.
Dört yanıma bakdım ağalar, kimse kalmadı
Kimse kalmadı.
En küçük kardaşdan be ağalar imdad olmadı
İmdad olmadı.
Aman veziroğlu vezir yazık şânına
Aman aman yazık şânına.
Bu genclikde nasıl kıydın tatlı canıma
Aman aman tatlı canıma.
Felek çenberini be ağalar deldim de geçdim
Deldim de geçdim.
Aşkın dolsunu be ağalar kaldırdım içdim
Kaldırdım içdim.
Kelleyi torbaya be ağalar koydum da geçdim
Koydum da geçdim.
Aman veziroğlu vezir yazık şânına
Aman aman yazık şânına.
Bu genclikde nasıl kıydın tatlı canıma
Aman aman tatlı canıma.
Evimin önünde be ağalar bir binek taşı
Bir binek taşı.
Durmayub akıyor be ağalar gözümün yaşı
Gözümün yaşı.
O yârın uğruna be ağalar keserim başı
Keserim başı.
Aman veziroğlu vezir yazık şânına
Aman aman yazık şânına
Bu genclikde nasıl kıydın tatlı canıma
Aman aman tatlı canıma.
İstanbul halk ağzında, hattâ münevver arasında günlük sohbetlerde bal üzerine darbımeseller ve deyimler pek çoktur; meselâ, çıkarı fazla bir iş, yahut dilediği gibi murada ereceği bir oynaş bulana:
— Bal alacak çiçeği buldu!..
deriz. Bilâkis, aslâ murada eremiyeceği bir dilberin peşine düşene, yahut umduğunu aslâ temin edemiyeceği bir işe atılana, sesimizin tonunu, edâsını değiştirerek yine :
— Bal alacak çiçeği buldu!..
deriz.
Gönül işi olsun, kese kaygusu olsun, hayat yolu rakipsiz kalmaz:
— Bal olan yerde sinek de bulunur!..
Temizliğin üstün titizlikle yapılması :
— Bal dök de yala!..
Menfaat yolunda fırsat kaçırmayan için:
— Bal dedin mi, banar!..
Kıymetleri, hünerleri, marifetleri olduğu halde âtıl kalanlar için :
Bal yapmaz arıya benzer...
Aldatıcı kuru vaidler karşısında :
— Bal demekle ağız tatlanmaz...
Bir işin istenildiği şekilde yürümesi, gelişmesi :
— Bal ile kaymak!..
Ve iki dilberin arasında gayet sıkı dostluk yine :
— Bal ile kaymak..
Çift yaratmış Cenâbı Hak
Biri baldır biri kaymak
Asesbaşı merhamet et
Kasem günahtır ayırmak
(Galatalı Hüseyin, Çardak Destanı)
Ve nihayet asırlar boyuncca devam edegelmiş bir aforizma, hem ferd hem de cemiyet ahlâkında büyük bir nakîsenin ifadesi :
— Bal tutan parmağını yalar..
Bal, İstanbulun hâneberduş kopukları, külhânîleri, yeniçeriliğin kaldırılmasından evvel de şehir eşkiyası haline gelmiş o kabadayı güruh arasında, bilhassa sarışın civanlar için lâkab olarak kullanılmıştır:
Uzunçarşı boyu güzeller kânı
Mahbublarla müzeyyen her dükkânı
Cümlesinden ilerüdür Bal Hasan
Dahi bilür cümle edeb erkânı
O güzelin perçemleri sırmadır
..................................................................
(Galatalı Hüseyin, Doğramacı Destanı)
Eski kopuk, külhânî argosunda “bal”, vuslat meyvesi yerine de kullanılmıştır.
Âşikâre muhabbetin pazarı
Dini kuru bilmez nâmusla arı
Üşüşürler dilberlerin balına
Şehir eşkiyâsı sarıca arı
(Galatalı Hüseyin, Çardak Destanı).
Arıların zehirli çiçeklerden yaptığı bala “deli bal” denilir; bu isim de İstanbulda yeniçeriliğin son devrinde kolay ele geçmiyen pençeli ve serkeş nevcivanlara alem olarak kullanılmıştır :
Delibal adı üstünde serkeştir
Peremeci civanı bir mehveştir
Dal fes ile yalın ayak pırpırı
İşi dâim deryâ ile güleştir
(Galatalı Hüseyin, Peremeci Destanı).
Uysal insanlara, tatlı dillilere, medihleri yolunda “bal gibi adam..” denilir. Bazan, Hakka karşı inad edip bir işi elinden çıkarmıyanlara tehdid yollu kullanılır :
— Bu evrakı imzalamam..
— Bal gibi imzalayacaksın!..
Tema
Diğer
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Kod
IAM040268
Tema
Diğer
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Tanım
Cilt 4, sayfalar 1942-1944
Bakınız Notu
B. : Bâbıhümâyun
Tema
Diğer
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.