Kanunî Sultan Süleyman zamanından kalma bir âdet olarak, ramazanların on beşinci günü, Hırkai Saadet ziyafeti vesilesile, İstanbulda bulunan yeniçerilerle sâir asker ocaklarına, on nefere bir tepsi üzerinden saray baklavası ikram edilirdi. O gün, başta yeniçeri ortaları olmak üzere asker sarayda Orta Kapudan içeri alınırlar, futalara bağlanıp saray mutfakları önüne dizilmiş olan baklava tepsileri karşısında bir sıra halinde dizilirlerdi. Askeri Babüssaadede bekliyen Silâhdar Ağa sağ koltuğunda Anahtar Ağası, ve sol koltuğunda Baş lala, önünde yedi nefer Çakırsalan ve arkasında Kilârcıbaşı Baltacısı ile Silâhtarağa Pâlûdecisi olduğu halde kapıdan çıkar, kendisini takip eden bu son iki nefer müstesnâ, diğer maiyetini kapı ağzında bırakarak baklava tepsilerinin bulunduğu yere gelir, adı nefer olarak yeniçerilerin birinci orta defterinde kayıtlı bulunan padişah için iki tepsi baklava alırdı. Sonra, her ortadan iki nefer gelerek, kendilerine ait baklava tepsilerini, futalarının düğüm yerinden yeşil boyalı sırıklara geçirirler, bütün asker baklavasını aldıktan sonra işâret edilir, Orta Kapı açılır, yeşil sırıklara geçirilirmiş baklava tepsileri dışarı çıkar, orada her ortanın ustası, sakası, mütevellisi, odabaşı ve karakollukçusu ve bayrakdarları baklava tepsilerinin önüne düşerek gürü...

Kanunî Sultan Süleyman zamanından kalma bir âdet olarak, ramazanların on beşinci günü, Hırkai Saadet ziyafeti vesilesile, İstanbulda bulunan yeniçerilerle sâir asker ocaklarına, on nefere bir tepsi üzerinden saray baklavası ikram edilirdi. O gün, başta yeniçeri ortaları olmak üzere asker sarayda Orta Kapudan içeri alınırlar, futalara bağlanıp saray mutfakları önüne dizilmiş olan baklava tepsileri karşısında bir sıra halinde dizilirlerdi. Askeri Babüssaadede bekliyen Silâhdar Ağa sağ koltuğunda Anahtar Ağası, ve sol koltuğunda Baş lala, önünde yedi nefer Çakırsalan ve arkasında Kilârcıbaşı Baltacısı ile Silâhtarağa Pâlûdecisi olduğu halde kapıdan çıkar, kendisini takip eden bu son iki nefer müstesnâ, diğer maiyetini kapı ağzında bırakarak baklava tepsilerinin bulunduğu yere gelir, adı nefer olarak yeniçerilerin birinci orta defterinde kayıtlı bulunan padişah için iki tepsi baklava alırdı. Sonra, her ortadan iki nefer gelerek, kendilerine ait baklava tepsilerini, futalarının düğüm yerinden yeşil boyalı sırıklara geçirirler, bütün asker baklavasını aldıktan sonra işâret edilir, Orta Kapı açılır, yeşil sırıklara geçirilirmiş baklava tepsileri dışarı çıkar, orada her ortanın ustası, sakası, mütevellisi, odabaşı ve karakollukçusu ve bayrakdarları baklava tepsilerinin önüne düşerek gürültülü ve şenlikli bir alayla kışlarına götürürler; tepsilerle futalar ertesi sabah saray mutfağına iade edilirdi. Bilhassa Yeniçerilerin Baklava Alayı her sene İstanbul halkının eğlencelerinden birini teşkil ederdi; tepsilerin geçeceği yollar, iki keçeli halk ile dolardı. Son baklava alayı, hiçrî 15 ramazan 1241 de (Milâdî 21 nisan 1826) Yeniçeri Ocağının kaldırılmasından bir buçuk ay evvel yapılmıştı. O gün, bir ihtiyar, yedi sekiz yaşındaki oğlunun elinden tutmuş, saray meydanına alay seyrine gelmişti. Yeniçerilerden bir kaçı: “Savul herif, yol üzerinde durma!” diye yakasından çekip tokatlamışlardı. İhtiyarın fevkalâde gücüne gitmiş: “Şu çocuk istedi de getirdim, böyle mübârek günde camiyi bırakıp da Allahın gazabına müstahak bu makuule mekruhları görmeği kim isterdi, İlâhi senden dilerim ki bu kavmi takımiyle dünya yüzünden kaldır, gelecek ramazanı şerife yetiştirme!” diye beddua etmişti.