Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
BAKKAL
İstanbulda ve bütün Türkiyede bakkallık, bakkaliye ticareti diğer bütün esnafta ve ticarî sahada olduğu gibi Tanzimat devrine kadar “Gedik” denilen tahdide tâbiydi (B. : Gedik); yani bir adam, sermayesi ne olursa olsun istediği zaman istediği yerde bir dükkân bulub bakkallık yapamazdı; İstanbulda gerek çarşılarda gerek mahalle içlerinde bakkal dükkânları yerleri ile tesbit edilmişti; devlet semtin ihtiyacını takdir ve esnaf ile ehalinin müracaatını kabul ederek yeni bir bakkal dükkânı gediği ihdas etmedikçe mevcud bakkal esnafına bir yenisi katılamazdı. Yine bütün esnaf gibi bakkallar da pîrleri, yiğit başıları ve devletçe tayin edilen Kethüdâları ile bakkallar loncasında sağlam kefalet altında idiler; devletçe konulan narhlara ve esnaf nizamnamelerine riayet, ve bilhassa hileli terazi ve dirhem kullanmaktan mutlaka ictinaba bu kefalet ile de ayrıca mecbur idiler.
Gümrük nizamınca her bakkalın yanında kaç çırak bulundurabileceği de tayin edilmişti; çıraklar da kefalet altında alınırdı (B. : Bekâr Uşakları).
İstanbulda bakkallık, tanzimat devrinde gediklerin lâğvı tarihi olan hicrî 1278 (1861) tarihine kadar yalnız müslümanların elinde idi. Bu tarihten sonradır ki, evvelâ kendi evlerinde dahi türkçe konuşan Karamanlı ortodoks Türkler (B. : Karamanlılar) bakkal oldular.
İstanbul Ka...
⇓ Devamını okuyunuz...
İstanbulda ve bütün Türkiyede bakkallık, bakkaliye ticareti diğer bütün esnafta ve ticarî sahada olduğu gibi Tanzimat devrine kadar “Gedik” denilen tahdide tâbiydi (B. : Gedik); yani bir adam, sermayesi ne olursa olsun istediği zaman istediği yerde bir dükkân bulub bakkallık yapamazdı; İstanbulda gerek çarşılarda gerek mahalle içlerinde bakkal dükkânları yerleri ile tesbit edilmişti; devlet semtin ihtiyacını takdir ve esnaf ile ehalinin müracaatını kabul ederek yeni bir bakkal dükkânı gediği ihdas etmedikçe mevcud bakkal esnafına bir yenisi katılamazdı. Yine bütün esnaf gibi bakkallar da pîrleri, yiğit başıları ve devletçe tayin edilen Kethüdâları ile bakkallar loncasında sağlam kefalet altında idiler; devletçe konulan narhlara ve esnaf nizamnamelerine riayet, ve bilhassa hileli terazi ve dirhem kullanmaktan mutlaka ictinaba bu kefalet ile de ayrıca mecbur idiler.
Gümrük nizamınca her bakkalın yanında kaç çırak bulundurabileceği de tayin edilmişti; çıraklar da kefalet altında alınırdı (B. : Bekâr Uşakları).
İstanbulda bakkallık, tanzimat devrinde gediklerin lâğvı tarihi olan hicrî 1278 (1861) tarihine kadar yalnız müslümanların elinde idi. Bu tarihten sonradır ki, evvelâ kendi evlerinde dahi türkçe konuşan Karamanlı ortodoks Türkler (B. : Karamanlılar) bakkal oldular.
İstanbul Kadısına gönderilmiş Hicrî 1221 Milâdî 1806 tarihli bir fermandan gedik nizamına ve kefalete rağmen bazı uygunsuz kimselerin İstanbulda bakkallık yolu ile büyük ölçüde dolandırıcılığa teşebbüs ettiklerini, gedik nizamına ve kefalet işlerine bakanların vazifelerinde dikkatli davranmadıklarını öğreniyoruz; fermanın bu maddeye taallûk eden kısmının bugünkü yazı dilimize çevrilmiş sureti şudur:
“... İstanbulda Balkapanı ve Galatada Yağkapanı tüccarları, zeytinyağı ve sabun tüccarları, Odunkapusu tüccarları, kuru yemiş ve pekmez ve pirinç tüccarları ve mumcu esnafı ile bakkal esnafının ellerine verilen farmanda tafsil ile beyan edilip açıklandığı üzere bakkallar sattıkları malları alıp yukarıda zikredilen tücaarlar tarafından sair beldelerden İstanbula getirdikleri türlü zahireyi Pazarbaşı ve Bölükbaşı ve Ustabaşıları delâletiyle alacaklardır (B. : Kapanlar; Balkapanı; Yağkapanı) ve bunlar bu malları kefilleri alınmış, rabıta altındaki bakkal esnafına dağıtacaklardır ve malın tevziinde sekizde bir bedelini esnaftan kolaylıkla tahsil edip tüccara vereceklerdir. Kefile rabtolunmayanlar bakkallık yapamaz. Ahvali meçhul bazı kimseler İstanbulda, Galatada. Eyyubda, Üsküdarda bakkal gediği tedarik ederek ve bu gediği aldıkları yerden (meselâ İstanbuldan Üsküdara, Üsküdardan Eyyuba) diledikleri yere nakil için Galata, Eyyub ve Üsküdar hâkimlerinden ve sair mahkemelerden ilâm ve hüccet alarak nizam şartlarına aykırı olan yeniden bakkal dükkânları açtıkları, Tüccardan malı aldıktan sonra kaçıp kayboldukları, tüccar malının bu suretle zayi olduğu öğrenilmiştir. Bundan böyle Âsitânei Aliyemde (İstanbulda) ve Galata, Eyyub ve Üsküdarda ve buralara bağlı yerlerde gedik nakletmek, yeniden gedik açmak, esnaf tarafından birbirlerine gedik satıp almak, borca karşı gedik terhin etmek gibi hallerde ancak İstanbul Kadıları huzurlarında alınan hüccet ve ilâmlar muteberdir. Bakkal taifesinden biri tüccardan satın aldığı zahirelerin akçesini vermekte cevir ve eza ederse (borcunu ödemede alacaklısı tüccarı üzerse) veya borcunu ödemeden ölürse, yahut iflâsını ilân ederse elinde mevcut olan malı ve veresiyeden alacakları Pazarbaşı ve saireleri tarafından ve mahkemece yazılarak satılacak, borçlarını ödemeğe yetmezse sahibi bulunduğu bakkal gediği İstanbul Kadısı huzurunda satılacak, onun bedeli yetmezse mütebaki borcu kefillerinden tahsil olunarak alacaklısı Tüccara verilecektir.
“Bundan böyle bu haller yine tekerür ederse, bakkal yolsuzluğu yüzünden tüccarın uğrayacağı zararı vazifelerini ihmal eden Pazarbaşı, Bölükbaşı ve Ustabaşılar ödeyeceklerdir.
Realist romancı Salâhaddin Enis (B. : Atabekoğlu, Selâhaddin Enis) “Bataklık Çiçeği” adındaki eserinin “Lambo Usta” başlıklı hikâyesinde İstanbulun bir Karamanlı bakkal tipini çizmeğe çalışmıştır; aşağıdaki satırları o hikâyeden alıyoruz :
“... Bütün hemşehrileri memleketlerinde evini, öküzünü satıp paralarını kemerlerine doldurduktan sonra günün birinde köyün şehre giden yollarında bir gölge halinde silinip kayboluyorlardı. Bu yol, onları İstanbula, paranın bol olduğu İstanbula götürüyordu.
“Şimdilik karısını da yanına almağa lüzum görmemişti.. Her gün bir parça daha fazla ekmek yiyen, buna rağmen akşama kadar evin köşesinde pinekleyip ağzında sakızı geviş getiren bir mahlûkdan başka bir şey miydi? Hususiyle İstanbul, yalnız paranın değil, karının da bol olduğu bir memleketti..
“Lambo Usta tam dört senedir İstanbulun içerilek mahallelerinden birinde icrayı ticaret ediyordu. Mahallenin yegâne bakkalıydı. İçeri giren her müşteri, tezgâhı başında kirli yapraklı veresiye defterinin buruşuk sahifeleri karşısında iri şişkin karnı, iki geniş kıvrım teşkil eden yuvarlak ensesi, pos bıyıklarla mestur yağız esmer çehresiyle Lambo Ustayı her zaman meşgul bulurlardı. Böyle bitmez tükenmez neler yazıyordu? Bunu hiç kimse bilmezdi. Mahelleli içinde en cimrisi olan mümeyyiz mütekaidi Hacı İbrahim Efendiden tutunuz da kahveci İsmaile kadar herkes ona borçlu idi.
“Kısa bir zaman içinde mahallelinin taşıdığı zihniyeti pek kolaylıkla öğrenip anlamıştı: İstanbullular, mâlın iyiliğinden ucuzluğuna bakıyorlardı; müşterilerini gübre ile tayyiş eden ördeklere benzetiyordu.
“... Esrarı ticaretine kimse akıl erdirememişti. İki sokak aşırı bakkal Mihal’ın onikiye sattığını o mutlaka onbire veriyor ve müşterilerine hiç bir şey kazanmadığını, ancak sermayesine verdiğini söylüyordu. Onun bu ucuzculuktaki maksadı öteki mahallenin müşterilerini kendine celbedip bakkal Mihali iflâs ettirmek ve ondan sonra istediği gibi mahalleliyi haraca kesmekti.
Bu pek kolay iş değildi; bakkal Mihal gibi senelerdenberi küflenmiş, ev bark sahibi olmuş küplü bir bakkalı devirmenin kolay iş olmadığını kendisi de biliyordu.
“... Lambo Usta mahalleliye güleryüzle nüfuz etmekte idi... Son zamanlarda, mahalleliden bazı ileri gelenlerin muvafakat ve yardımı ile dükkânında bir de tezgâh açmışdı. Her ne kadar hükûmetten izin almamışsa da gizliden gizliye bu işi görüyordu... Mektep hocası Hacı Kerim Efendi her ne kadar mahalle Kahvesinde itiraz için ağzını açmışsa da Bekir Reis muhik ve mantıkî delâil ile Kerim Hocanın fikirlerini pek güzel red ve cerh etmişti : Mademki mahallede akşamcılar vardı, o halde bunların ötede beride meyhane meyhane dolaşıp gece yarılarına kadar çoluk çocuklarını sofra başında bekletmelerinden ise buracıkta işlerini görmeleri her halde daha muvafık değil miydi? Ak sakalı ile Hacı Nuri Bey bile bu fikrin doğruluğunu tasdik etmişdi. Esasen iş de gizli oluyordu. Lambo Usta, dükkânının iç tarafa kıvrılan mahzenini buna hasretmişti. Akşam olur olmaz Komiser Mehmed Efendiden tutunuz da Hacı Nuri Beye kadar akşamcılar birer ikişer iç tarafta isli bir lâmba altında içtima ediyorlar ve orada, bir kadehle işlerini pek güzel görüyorlardı.
“Esrarı ticarete vâkıf olan Lambo Usta, ayni zamanda mahallelinin hâleti ruhiyesini de pek güzel anlamıştı. Bunun için manzarası yağ küpleri, gaz tenekeleri, kahve çuvalları olan dükkâının bu gizli köşeciğini şöyle bir güleryüzlü, ak çehreli bir çırakla şenlendirmeği düşündü. Şüphesiz bu, müşterilerin celbi için pek muvafık bir fikirdi.
“... Günün birinde çapkın çehresiyle güzel bir kabak çiçeği gibi açılan ve daha geldiği gün mahallelice Kaymak Yuvan tesmiye edilen bu çocuk, müşteriler üzerinde hakikaten iyi bir tesir yapmıştı... Tesiri de yalnız bu mahalleye münhasır kalmamış, az zaman içinde öteki mahallelere kadar sirayet etmişti. Yalnız Lambo Usta ince işlerin açığa vurulmayıp gizlice yapılmasında bir mahzur görmediğini müşterilerine çıtlatmıştı. Lâğım kokusunun intişar etmemesi için küngü kırmamak lâzımdı.
“Yuvan’ın vürudu mahalleli beyninde yeni bir kıylü kaal açmış, kahvede beynel rüfekaa ince telmihlere sebep olmuştu. Lambo Ustaca bunların hiç biri haizi ehemmiyet değildi. O ancak kasasına giren paraları bilirdi.
“... Lambo Usta maksadına muvaffak olmuştu. Artık öteki mahalleden bir çok müşterileri kendisine celbetmiş ve bu suretle bakkal Mihal’i solda sıfır bırakmıştı.
“... Bu galebe ne kendisinin, ne de dükkânının usul ve eşkâli hariciyesinde görülebilen bir tahavvül husule getirmedi... Pastırma yağı, peynir suyu ile siyah ve ağır kokulu bir meşin parçasına benzeyen göğüslüğünü, sinek tersleriyle âdeta kurum tutmuş camekânlarını bile temzletmedi... Yalnız kasa günler geçtikçe bir gebe kadın karnı gibi kabarıyordu.
“... kazancına rağmen ortada bir eksik vardı: kadın... iki tulum gibi sarkan memeleriyle ineğe benzeyen karısı gençliğinin bir hatası olarak boynunda kalmıştı... Köyde bile evlilik içinde bekâr hayatı yaşamakta idi... bununla beraber karısını getirmediğine müteessifdi...
Kadın mahrumiyeti içinde geçen gecelerde bütün çirkinliği ile beraber karısını arzu ediyordu. Filhakika ortada bütün mahallelinin yanıp tutuştuğu çırağı Yuvan vardı, lâkin Lambo mümkün değil ondan bir şey anlamıyordu. Halbuki Kaymak Yuvan mahallenin horozlarını başına topladığı gibi tavuklarını da birer birer çekiyordu... Hizmetçi kızlar iğne iplik almak bahanesiyle Yuvan’ın peşine takılıp dükkâna sürükleniyorlar, bîmânâ tevakkuflar ile dakikalarca makara, iğne seçiyorlardı... Yuvan’a karşı ruhunda gizli bir hased ve infial duyuyordu.
“... Kendisinin nesi eksikti?.. Yuvan tüysüz bir çocuk, lâkin kendisi tamam kuvvetli bir erkekdi. Fakat ah bu İstanbul kadınları... Sıkı bir yeldirme altında kıçlarını bir tencere gibi çalkaya çalkaya yürüyen bunlar, bütün bu hizmetçi kızlar, delik ve pis bir ayakkabı idiler. İçleri biraz koklanılsa...
“... Lambo Usta, adım atacağı yeri yoklamadan ayağını uzatır adam değildi. Arada bir din farkı vardı... Dikkat etmeli idi. Köşedeki penbe eve taşınan hariciye kalemi kâtiplerinden Necib Fehmi Beyin hizmetçisi Anika diğerleri arasında bir istisna teşkil ediyordu... Kendisi ile onun arasında muhabbete mâni bir sebep yoktu... Bu, bir açık kapu idi.
“Her ne kadar Anika Lambo Ustaya yüz vermemekte ise de yola getirmek zor bir şey değildi.
“Önceleri ılık bir hava gibi damarlarına nüfuz eden bu kızın aşkı kısa zamanda bir ateş gibi vücudunu sardı.
“Bu aşk sakin ve neşeli hayatında büyük bir değişiklik husule getirdi. Alaycı bir papağan gibi şaklayan Lambo Usta ıslak ve miskin bir hasta kargaya dönmüştü. Tezgâhının başında akşama kadar Anikasını bekliyordu... Hiçten sebeplerle onu dükkânında işgal ediyor, kıskançlık hissi altında Yuvan’ı hiçten behanelerle dükkândan uzaklaştırıyordu.
“Anika Lambo Ustanın kendisine tutkun olduğunu biliyordu. Onu tam burnundan yakalamıştı. Bililtizam eliyle veya kolu ile ona temas ediyor, bakkalı çıldırtıyordu. Kendisini dirhem dirhem satıyor, musahabeleri en lezzetli yerinde bırakıp eve geç kaldığını söyleyip dükkânı terkediyordu.
“... Şimdi Lambo Usta da müşteri ile beraber kadeh toka ediyor, ıstırablarını ispirtoya gömmek istiyordu. Artık şen, mültefit, kurnaz değildi.
“Bahar ve yaz böyle geçti. Anika, Lambo Ustaya teslim olursa bir müddet sonra kanı doymuş bu küplü bakkalın kendisini terk edeceğini fındıkçı ve orospu kadınlara hâs amelî muhakeme ile düşünüyordu.
“Lambo bir bataklık içine düştüğüne pek emindi. Binaenaleyh düğüm vuran bu adamın nazarında artık paranın da kıymeti kalmamıştı.
“Bir sonbahar akşamı hemşerileri Lambo Ustayı Karaman yollarında, bir eşeğin sırtına vurulmuş iki heğbe ortasında neş’esiz ve hasta, İstanbuldan köyüne dönerken gördüler..”.
Salâhaddin Enisin bu Karamanlı bakkal tipi her halde çok mübalâğalıdır. İstanbulun Müslüman mahalle bakkalları Karamanlı bakkalların veresiyecilikte gösterdikleri sonsuz cesaret karşısında gerilemişler, evlerinde konuştukları dil de türkçe olan bu Anadolu rumları İstanbul mahallelerinde açtıkları dükkânlarda veresiyecilikle tutunmuşlar, “veresiye defterleri üzerinde hiç kimsenin neler yaptığını bilmediği bitmez tükenmez bir meşguliyet ile durmuşlar” idi; fakat hiç biri Salahaddin Enisin anlattığı bir Lambo Usta olmamıştı.
Karamanlı bakkalların veresiye defterlerine sattıkları şeyin hem bedeli hem de mikdarını ilâveli yazdıkları hakkında yerleşmiş bir kanaat vardı. Bazıları da akıllarına esdikçe, müşterilerinin mutad alışverişlerine uygun, veresiye defterine bir okka gaz, bir okka pirinç ilâve ederdi. Hemen hepsinin bir müddet sonra tüyünü düzüp kalantorlaşması da bu veresiye defteri hırsızlıkları ile olduğu kanaati de umumî idi. Bir Karamanlı bakkalın Kadıköyünde koca bir apartmanın sahibi olan kalender meşreb ve âlîcenab bir paşazâdeden veresiye defterindeki borcu karşılığı aldığı 1930 ile 1933 arasında işidilmiş vakalardandır. Bu bakkallardan bir kısmı da eski küberânın vekilharcları ile ortak olarak veresiye defteri doldururdu. Evlerde, konaklarda da ayrıca defter tutulur, bakkal kendi defterindeki alacak fazlasını kabul ettiremeyeceğini kendisi de anlarsa suçu dâimâ çırağına yükler: “Çırak benim yazdığımı bilmemiş, bir de o yazmış..” diye özür dilerdi. Terâzide dâimâ bir kaç dirhem eksik tartmak, erzakın vasatını, hattâ âdisini verip fiatını dâimâ alâsının narhı üzerinden yazmak, arada veresiyede kaptırdıkları sermâyeye karşı bir nevi meşru tedbir sayılmış olsa gerektir. Karamanlı bakkal tipi ile bakkala borçlu İstanbullular üzerine mizah gazetlerinde çıkmış fıkra ve karikatürler pek çoktur. Bu yolda üsküdarlı halk şâiri Âşık Râzinin de alaylı bir manzumesi vardır :
Karamanın koyunu
Sonra çıkar oyunu
Bakkal Bodos çırağa
Aşılamış huyunu
Uymuş usta pendine
Bak çırağın fendine
Vekilharcı bağlamış
Zülfünün kemendine
Çetelesi defteri
Olmasa var ezberi
Üç satarsa beş yazar
Şeytan olmuş rehberi
Ya terâzi ya kantar
Oğlan bir parmak atar
Kaşla göz arasında
On dirhem eksik tartar
İşitmemekçün azar
Ednâyi alâ yazar
Böyle şehbaz çırağa
Aman değmesin nazar
Hicrî 1278 ramazının başında milâdî 1861 nisanı sonları Şehiremâneti tarafından Takvimi Vekaayiin 633 numaralı nüshası ile neşir ve ilân edilen bir narh defterinde bakkal esnafının satış fiatları şöyle tesbit edilmiştir :
Âlâ Sibir yağı okkası 23 kuruş
» çerviş yağı » 16,5 »
» mahlut yağ » 20 »
Pazarlarda satılan mahlut yağ » 18 »
Âlâ Reşid pirinci » 6 »
» Cenevre pirinci » 5 »
Aşağı Cenevre pirinci » 4,5 »
Âlâ Kandiye sabunu » 10 »
Hanya ve Retimo sabunu » 9 »
Midilli sabunu » 8,5 »
Âlâ nohud » 4,5 »
Aşağı nohud » 3,5 »
Kayseri pasdırması » 15 »
Pazarlarda satılan Rumeli pastırması » 6 »
Pazarlarda satılan Rumeli sucuğu » 6,5 »
Samatyanın baharlı döğme sucuğu » 20 »
Samatyanın kıyma sucuğu » 10 »
Âlâ desti pekmezi » 6 »
Fıçı pekmezi » 5 »
Âlâ zeytin yağı » 12 »
Mudurnu tulum peyniri » 11,5 »
Sofya tulum peyniri » 10 »
Âlâ Edirne kaşar peyniri » 15 »
Pazarlarda satılan ednâ kaşar » 10 »
Balkan kaşkavalı » 10 »
İzmir vesair böğrülce » 3,5 »
Trabzon fasulyası » 2,75 »
Varna ve Şumnu salamurası » 10 »
Âlâ bulgur » 3,5 »
Âlâ zeytin » 4 »
Aşağı zeytin » 2,75 »
Döğülmüş aşurelik buğday » 3 »
Âlâ güllâç » 16 »
Yerli adî mum » 16 »
Yerli mermer tozu nişasta » 7 »
Yerli evsat nişasta » 5,5 »
Edirne nişastası » 6,5 »
Hocabey, Selânik ve İstinyenin 1 No. un » 5 »
İstinyenin 2. No un » 4,5 »
Tekirdağın has un » 4 »
Yerli has makarna » 6 »
Yerli evsat makarna » 5 »
Çorbalık has şehriye » 6,5 »
Sandık ve sepetle Ceneve ve
Triyesteden gelen makarna ve şehriye » 10 »
Kimyon » 12 »
Dizi ve tâne soğan » 26 para
Mağazacı soğanı » 22 »
Kaba ve kırmızı soğan » 22 »
Yumurta adedi 14 »
Dördüncü Sultan Mehmed zamanında Hicrî 1091 (Milâdî 1680) yılında yapılmış esnaf nizamnamesinde bakkallar için yazılmış satırlar şunlardır :
“Müşterinin alacağı nesneyi eksik tartıp veren bakkalın hakkından gelinecektir.
“Teraziler boş dururken gözlerinin iki tarafı beraber olacaktır.
“Kullandıkları kıyyeler de ayni olacaktır.
“Her şeyin iyisini ve fenasını ayırıp satacaklardır, fenayı iyiye karıştırmıyacaklardır.”
Garibtir ki yukarıdaki nizamnamede ve benzeri esnaf nizamnamelerinde, meselâ berber esnafının ve hamamcıların temizliği için türlü ihtarlar bulunduğu halde bakkalların temizliğe riâyeti için en küçük bir işaret yoktur. Bilâkis bakkalların pisliği öylesine tabiî görülmüştür ki, Onsekizinci asrın seçkin nâzımlarından Nâbî Efendi :
Çıkmaz ol çirk ki pîrâheni bakkaldadır!..
demekte tereddüd etmemiştir.
Bakkalların temizliğe riâyet mecburiyeti Cumhuriyet devrinde konmuştur diyebiliriz; fakat dikkatle tatbik ve teftiş edildiği söylenemez.
Dilimizde ve bilhassa İstanbul ağzında bakkal üzerine darbımeseller de vardır:
Bakkal ölünün borcunu diriye yükletir .
Bakkal bir müşteri için dükkân açmaz (B.: Şaşkınbakkal)
Bakkal kasab hep bir hesap..
Hikmeti sorulmaz, İstanbul bakkallarının, bilhassa mahalle bakkallarının, Maliyeye karşı tutumundan mes’ul olduğu kayıtlar hariç, müşterilerle veresiye muamlelerinin defterleri daima karma karışıktır, pis, yağlı, kopuk, yırtık, pâra aldıkları zaman, yahut hesapları yapraktan yaprağa geçirirken, karalanmış, çizilmiş, bakkalın kendisinden gayri hesapların içinden çıkmak şöyle dursun yazıları ve rakkamları dahi güç okur, hele rakkamlar, kuruş liraya karışır, hâneler hiza takip, satırlar iğri sütunlar yamuktur. Bundan ötürüdür ki her hangi bir mühmel yazıya, çok karalanmış, çizilmiş kayıdlara, mektuplara da bazan ihtar, bazan tezyif yollu “bakkal defteri!..” denilir.
Karamanlı Bakkal tipi
(Karikatür: Ahmed Münif; Akbaba, 1923)
Karamanlı Bakkal tipi
(Karikatür: Ahmed Münif; Akbaba, 1923)
Karikatürde Bakkal:
— Öyle bir eser okumak istiyorum ki heyecandan çıldırayım!..
— Bakkalın hesap pusulasını oku!
(Karikatür: Cevad Şakir; Akbaba, 1923)
Karikatürde Bakkal :
— Bu güzel havada niçin şemsiye açıyorsun?
— Aman sus!.. Bakkala on lira borcum var, görmesin..
(Karikatür: Muvaffak; Akbaba, 1923)
Karikatürde Bakkal :
— Terfiinizi tebrik ederim!..
— Teşekkür ederim ama, bilmiş ol, maaş eski fiatdan, yüzde yirmisi noksan!..
(Karikatür; Rıfkı; Aydede, 1922).
Tema
Folklor
Emeği Geçen
Ahmed Münif, Cevad Şakir, Muvaffak, Rıfkı
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Kod
IAM040250
Tema
Folklor
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Emeği Geçen
Ahmed Münif, Cevad Şakir, Muvaffak, Rıfkı
Tanım
Cilt 4, sayfalar 1923-1928
Not
Görsel: cilt 4, sayfalar 1924, 1925, 1926, 1927
Bakınız Notu
B. : Gedik; B. : Bekâr Uşakları; B. : Karamanlılar; B. : Kapanlar; Balkapanı; Yağkapanı; B. : Atabekoğlu, Selâhaddin Enis; B.: Şaşkınbakkal
Tema
Folklor
Emeği Geçen
Ahmed Münif, Cevad Şakir, Muvaffak, Rıfkı
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.