Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
BAHÂÎ EFENDİ (Ahmed)
Haytı işlenmemiş bir roman müsveddesi tomarı halinde; dünya rızık ve nimetlerinden nasibini İstanbulda aramış ve bu büyük şehirde kalmış bir garib, Bayazıd Kütübhanesi Müdürü İsmail Sâib Efendi merhumun tarifi ile şair, hattat, musikişinas ve bağçıvan; Azerbaycanlıdır, Hicrî 1290 etrafında (Milâdî 1872 - 1874 arasında) Tebrizde doğmuştur; babası o şehrin Ehrab Mahallesi halkından Mehmed Bâkırdır. Geçim sıkıntısı çeken bir ailenin evlâdı olduğu halde iyi muallim elinde sağlam bir tahsil gördü, henüz çocukluk çağında iken kendisine hattatlık yolunu açacak düzgün bir yazıya sahip oldu; 1310 da (1893) onyedi on dokuz yaşları arasında İstanbula geldi, İranlı tüccarlardan Aka Ahmed Şirazînin yanına kâtip olarak girdi, efendisinin aşırı sevgi ve itimadını kazandı; İstanbuldaki büyük zelzeleden sonra, çok korkunç olan Aka Ahmed Ticaret bahanesiyle İstanbuldan ayrılırken kâtibini de yanına aldı, İskenderiyeye gittiler; Aka Ahmed Hindistan yolu ile Şirz’a dönerken Tebrizli Ahmed Bahâî Mısırda tutulduğu sıtmanın yolda artmasından endişe ederek efendisinin izni ile İskenderiyede kaldı; İstikbali için ümidini İstanbula bağlamıştı, Büyükşehre dönerken bir müddet Girid’de kaldı, yazıyı ilerletmek için hattat “Müşkin kalem” in Uşaktan talebesi oldu, icâzetnâme, ve bu adadaki hattatların ananesin...
⇓ Devamını okuyunuz...
Haytı işlenmemiş bir roman müsveddesi tomarı halinde; dünya rızık ve nimetlerinden nasibini İstanbulda aramış ve bu büyük şehirde kalmış bir garib, Bayazıd Kütübhanesi Müdürü İsmail Sâib Efendi merhumun tarifi ile şair, hattat, musikişinas ve bağçıvan; Azerbaycanlıdır, Hicrî 1290 etrafında (Milâdî 1872 - 1874 arasında) Tebrizde doğmuştur; babası o şehrin Ehrab Mahallesi halkından Mehmed Bâkırdır. Geçim sıkıntısı çeken bir ailenin evlâdı olduğu halde iyi muallim elinde sağlam bir tahsil gördü, henüz çocukluk çağında iken kendisine hattatlık yolunu açacak düzgün bir yazıya sahip oldu; 1310 da (1893) onyedi on dokuz yaşları arasında İstanbula geldi, İranlı tüccarlardan Aka Ahmed Şirazînin yanına kâtip olarak girdi, efendisinin aşırı sevgi ve itimadını kazandı; İstanbuldaki büyük zelzeleden sonra, çok korkunç olan Aka Ahmed Ticaret bahanesiyle İstanbuldan ayrılırken kâtibini de yanına aldı, İskenderiyeye gittiler; Aka Ahmed Hindistan yolu ile Şirz’a dönerken Tebrizli Ahmed Bahâî Mısırda tutulduğu sıtmanın yolda artmasından endişe ederek efendisinin izni ile İskenderiyede kaldı; İstikbali için ümidini İstanbula bağlamıştı, Büyükşehre dönerken bir müddet Girid’de kaldı, yazıyı ilerletmek için hattat “Müşkin kalem” in Uşaktan talebesi oldu, icâzetnâme, ve bu adadaki hattatların ananesine uyarak “Mübarek kalem” unvanını aldı.
İstanbula döndüğünde Yunan harbi başlamış bulunuyordu; Halk muzafferiyet haberleri ile dolu gazeteleri âdeta kapışarak alıyordu; genç Tebrizli bu fırsatı kaçırmadı, gazete idarehanelerinden müvezziliği toptan üzerine aldı, gazeteleri, kendisine küçük bir kâr hissesi ayırarak seyyar müvezzilere dağıttı, zamanımızın tâbiri ile serbâyi oldu; ve kısa süren bu harbin sonuna kadar kendisine mühim sayılabilecek bir sermaye temin etti; harb sonunda gazete satışı tavsayınca, çok zahmetli olan serbâyiliği bırakıp köprünün Üsküdar iskelesinde gazete, kitap ve bardak, tabak, kâse gibi zücâciye üzerine küçük bir dükkân açtı. Fakat veresiye verdiği bazı eşyanın bedelini istediği için kendisine kızmış olan bir Şirketihayriye kapudanı, bir gün vapurunu iskeledeki bu küçük dükkân üzerine bindirerek bütün sermayesinin mahvına sebep oldu. Bir sene kadar ağır sıkıntı içinde yaşadı. Mısırda görüşüp tanıştığı Ferecullahı Kürdî adındaki bir tabie rastlaması Ahmed Bahâîye sermayesiz bir iş sahası açtı; İstanbul umumî kütüphanelerinde bulunan el yazması nadir eserleri güzel yazısiyle kopye edecek ve mısıra basılmak üzere bu zate gönderecekti. Sabaheyin kapuları halka açılırken girdiği kütüphaneden, kapular kapanırken çıktı; ve bu çalışması ömrünün son günlerine kadar devam etti; çok dikkatli, bilhassa nesih yazısı çok güzel, istimsah ettiği nüshanın doğruluğuna güvenilir bir kopist şöhreti kazandı, üstelik son derece de kanaatkâr idi, Ferecullahi Kürdî ve diğer tabiler hesabına üçyüzden fazla eser yazdı.
Farsca yazı dili de gayet düzgündü, İstanbuldaki İraniler arasında da en mükemmel arzuhalci olarak tanındı; iş sahipleri için bedava denilecek bir ücretle yazdığı istidalardaki ifade ve yazı güzelliği İstanbuldaki İran Sefarethanesinin de nazarı dikkatini çekerek Ahmed Bahâî’yi kâtip olarak Sefarethaneye almak istediler, serbest hayatı, kütüphanelerin havasını tercih ederek memuriyeti reddetti; ve bilâkis ayda yirmi beş lire gibi cüz’i bir ücretle Bayazıd Kütüphanesinde hademe oldu; bu kütüphanenin âlim ve fâzıl Müdürü İsmail Sâib Efendi merhuma da sonsuz bir sadakatle bağlandı. Bu hizmetinde iken Hicrî 14 Zilkaade 1344 de sirozdan öldü; yatakta birbuçuk ay kadar zor ile yatmıştı, Merkezefendi kabristanına gömüldü.
Yukarıdaki malûmatı “Son Asır Türk Şairleri” adındaki eserinden aldığımız kıymetli biyograf Mahmud Kemal İnal bu kütüphane hademesi münevver sanatkârı “orta boylu, karabıyıklı, esmer, sessizdi” diye tarif ediyor; ve satırlar arasında yer yer “biçare adam”, “Tebrizli bir fakir acem”, “zavallı hizmetçi” gibi tâbirler kullanıyor ve:
“İsmail Saib Efendi bu adamın hal ve kaaline dair bir şey söylemediği gibi ben de konuşamadım, liyakatini öğrenemedim. Beni gördükçe nazarı niyaz ile bakar: — Ah.. ne olur, benim tercümei halimi ve işarımı da kitabına yazsa!.. dermiş” diyor. Biz buna inanmıyoruz. Son dem hayatına kadar burci nahvetde yaşamış biçare üstadın felekzede kıymetleri görüşü hep bu zaviyeden olmuştur. Şu satırlarda ağırdır, fakat okuyan daha ziyade muharririne acıyor: “Kemali memnuniyetle Saib Efendinin hüdamtı şahsiyesini ifa ve bu suretle nakden ve taamen intifâ ederdi”. Sık sık gördüğü bir adamın yemeklerini nereden yediğine dikkat ettiği halde değerini idrâk edememesi ve bir başkasının ikazına muhtaç olduğunu itiraf etmesi de bir biyograf için pek hazindir.
Saib Efendi merhum Tebrizli Ahmed Bahaî hakkında İnala verdiği varakada şunları yazıyor:
“Pederi ana cihetinden Sâdâtı Hüseyiyedendir. İraniler Seyyidin kitâbetinde manevî bir eseri yümnü bereket bulunduğuna mutekiddirler. Ahmed Bahâînin yazısiyle bir kit’a, beyit, bir satır dua edinmeği yümün addederlerdi. Bir de bağlılara yumurta üzerine vefk yazardı, tesiri görülürdü. Yirmi beş senedenberi kendini bilirim, hilâfı edeb ve namus hiç bir kelâm ve hareketi vaki olmadı.
“Musavver Terakki ve haftalık Malûmat gazeteleriyle bazı âsarı şer’iyesi neşredilmiştir. Türk musikisine merakı olduğundan bir neşidenin hangi makamdan okunduğunu derhal söylerdi. Geçirdiği bir zâtülcenbin neticesi olarak nefes darlığına uğradı, toprak kokusu alıp derdine devasaz olmak ümidi ile bağçeye ve çiçeklere merak etmiş ve kütüphane bağçesini gülüstan haline getirmişti. Ulvî, nezih, lâtif şeylere tab’an meyyal ve âşıktı.
Biriktirdiği bir kaç kuruşla Topkapu dışında bir bağçe ve kulübe almıştı. orada münzevî bir halde yaşamak emelinde idi. Bâdı gayret evrak huzurunu perişan eyledi”.
Gül dikeniyle sevilir; İnal büyük biyograftır; Tebrizli Ahmed Bahâînin “Yâdı Cânan” adındaki manzumesini kitabına alırken bu yazının “Terakki” de intişar etmiş olduğunu zikreden gazetenin bir notunu da koymayı ihmal etmemişti, şairin gazete bayiliği zamanına ait ne şirin hâtıradır:
“Şiirini neşrettiğimiz Ahmed Bahâî Efendi gayyur bir müvezzi olup hüsnühata dahi maliktir. İstidadı fevkalâdesinden dolayı kendini tebrik eyleriz.”
Şâirin gençlik çağında yazdığı bu uzunca şiir vatan hasretinin terennümüdür. Gün rızık peşinde dağdağa ile geçer, gece İstanbul ve bütün sakinleri karanlığa bürünüb derin uykuya daldığı zamandır ki gurbetteki Tebrizli vatanını ve oradaki sevgililerini düşünür :
.......................................................................
Sûyi diyâre yüz çevirüp eylerim nigâh
Yâdı vatan kılup çekerim hasretiyle âh...
Cûler misâli cûşü hurûş ile çağlarım
Hûnin şırişkimi akıtup rûye ağlarım
Mir’atı dilde cilve ider rûyi dilberim
Yâni ruhi birâderi bâ can berâberim
Bâ sad sürûr seyr ederek gül cemâlini
Keysûyi tâbdârını ebrûyi hâlini
Vehm âleminde bûs kılup destü rûyini
Kâh siyah dîdesini kâh mûyini
.......................................................................
Aşağıdaki beyitler de bir gazelinden seçilmiştir :
Neden ey âfeti can pîşi çeşminden nihan oldun
Unuttun âşıkı zârı rakibe mihriban oldun
Değil dildârden şekve kabâhat sendedir ey dil
Ki pîri akla sormazdan rehi aşka revan oldun
Bibl. : Mahmud Kemal İnal, Son asır Türk şâirleri.
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Kod
IAM040152
Tema
Kişi
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Tanım
Cilt 4, sayfalar 1833-1834
Bibliyografya Notu
Bibl. : Mahmud Kemal İnal, Son asır Türk şâirleri.
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.