Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
BAĞÇIVANLAR
İstanbul Bağçıvanlarını, Müslim ve Gayrimüslim, vüzera ve kübera saray ve konaklarının bağçelerinde çalışanlarla şehir içinde ve sur haricinde ve şehir etrafındaki bostanlarda işleyenler olmak üzere iki sınıfa ayırmak mümkündür.
Konak ve saray bağçelerinde çalışan bağçıvanlar, umumiyetle bekâr uşağı olup efendilerinin kefaleti altında bulunurlardı ve istisnasız, o kapunun arabacısı, seyisi, ayvazı gibi sair müstahdemleri ile beraber kendilerine tahsis edilen bir yanaşma odasında yatıp kalkarlardı; kapularından çıktıkları veya çıkarıldıkları takdirde de yeni bir kapu buluncaya kadar bir bekâr hanında kalırlardı.
Bostan ve bağçe işleyenlere gelince, Büyükşehrin sair esnafı gibi gedik usulüne tâbi idiler. Gedik sahibi bağçıvanlar, bostan ve bağçelerinde çalışan bekâr uşaklarına kefil olduktan maada, yanlarında çalışan yanaşma ve ırgatların sayısı da bağçe ve bostanlarının büyüklüğüne göre tesbit ve tahdit edilmişti. Gedikli Bağçıvanlarda, İstanbulda, pirleri ve yiğitbaşıları ile bir esnaf loncası halinde toplanmıştı ve bir de, hükûmet tarafından tâyin edilen “bağçıvanlar kethüsadı bulunmakta idi. Devlete verdikleri vergi de Tersanei âmireye tahsis edilmişti. Gedikli bağçıvanların vergisi Tersaneye senevî beş yüz nefer imdadiye olarak tesbit edilmişti; yani Tersanede daimî olarak çal...
⇓ Devamını okuyunuz...
İstanbul Bağçıvanlarını, Müslim ve Gayrimüslim, vüzera ve kübera saray ve konaklarının bağçelerinde çalışanlarla şehir içinde ve sur haricinde ve şehir etrafındaki bostanlarda işleyenler olmak üzere iki sınıfa ayırmak mümkündür.
Konak ve saray bağçelerinde çalışan bağçıvanlar, umumiyetle bekâr uşağı olup efendilerinin kefaleti altında bulunurlardı ve istisnasız, o kapunun arabacısı, seyisi, ayvazı gibi sair müstahdemleri ile beraber kendilerine tahsis edilen bir yanaşma odasında yatıp kalkarlardı; kapularından çıktıkları veya çıkarıldıkları takdirde de yeni bir kapu buluncaya kadar bir bekâr hanında kalırlardı.
Bostan ve bağçe işleyenlere gelince, Büyükşehrin sair esnafı gibi gedik usulüne tâbi idiler. Gedik sahibi bağçıvanlar, bostan ve bağçelerinde çalışan bekâr uşaklarına kefil olduktan maada, yanlarında çalışan yanaşma ve ırgatların sayısı da bağçe ve bostanlarının büyüklüğüne göre tesbit ve tahdit edilmişti. Gedikli Bağçıvanlarda, İstanbulda, pirleri ve yiğitbaşıları ile bir esnaf loncası halinde toplanmıştı ve bir de, hükûmet tarafından tâyin edilen “bağçıvanlar kethüsadı bulunmakta idi. Devlete verdikleri vergi de Tersanei âmireye tahsis edilmişti. Gedikli bağçıvanların vergisi Tersaneye senevî beş yüz nefer imdadiye olarak tesbit edilmişti; yani Tersanede daimî olarak çalışan beş yüz ırgıdın temini bağçıvanlara tahmil edilmişti. Bu ırgatları kaptan paşalık tutar, onar para üzerinden yevmiyelerini de bağçıvanlar kethüdası toplayıp memuru mahsusu marifetiyle ırgatlara dağıtırdı; beş yüz nefer ırgadın senelik yevmiyesi 88,500 kuruş tutardı. Fakat bağçıvanlardan Tersane iradiyesinin tahsili daima sızıntılara yol açar idi. Zaman zaman bağçıvanlar “Tersanemiz vardır!..” diyerek İstanbul Kadılığı tarafından konulan narha riayet etmezler, meyva ve sebzelerini narhtan üstün fiyatla satarlardı. Bağçıvanlar kethüdası tarafından tersane imdadiyesinin tahsili de hayli güç bir iş olduğundan gedikli bağçıvanlardan bazılarına da hakikaten gadredildiği muhakkak idi. Hicrî 1242 (M. 1826) yılında, bugünkü mânada belediyeye doğru ciddî bir adım atılarak bir ihtisab Ağalığı kurulur iken ve bir nizamnamesi tanzim edilirken bağçıvanların Tersane imdadiyesi de esaslı bir şekilde tesbit edildi. İstanbulun dört kadılığında (İstanbul, Galata, Eyyub ve Üsküdar kadılıklarında) kayıtlı ne kadar gedikli bağçıvan esnafı varsa, bağçıvanlar kethüdasiyle beraber ihtisab ağalığına çağrıldı. Tersane imdadiyeleri olan 88,500 kuruş bağçe ve bostanlarının büyüklüğüne ve dolayısiyle gedikli bağçıvanların servet ve kudretlerine göre aralarında bir sureti âdilânede taksim edildi; ve senede dört taksit ile bu parayı kethüdalarına teslim etmeleri tebliğ edildi; bundan gayri kendilerinden her ne isim altında olursa olsun gerek para gerek sebze veya meyva taleb edilirse vermemeleri ve taleb karşısında kalırlarsa hükûmete şikâyette bulunmaları bildirildi. Bağçıvanlar kethüdası, her taksiti toplayınca ihtisab ağalığına yatıracak, ihtisab ağalığı (belediye) de bu parayı tersaneye (kaptan paşalığa) verecekti. Buna karşılık, gedikli bahçıvanlar da, mevsimine, gününe göre, ihtisab ağalığı tarafından tesbit edilen narhtan fazlasına sebze ve meyva satamıyacaklardı.
Bu usul, devlet vergi sisteminin ve Tersane teşkilâtının esaslı islâhına kadar devam etti.
İstanbul Ansiklopedisinin aziz ve muhterem dostu Vâsıf Hoca merhum “Bağçeler ve Bağçıvanlar” hakkında 1946 yılında şu notları tevdi etmiş idi:
“Fakir ve orta halli kimseler bağçelerinin vüs’atına göre en leziz olan sâilerinin semeresini iktitaf etmek ve ektiklerini biçip yemek üzere biraz nâne, tere, dereotu, maydanoz, salata, turp eker; hele akşam yemeklerinde bir ağacın altına çoluk çocuk toplanıp neşvünema bulanlardan toplayıp miskler gibi koka koka taze taze yerler. Yerleri daha büyük olup zahmete katlanırlarsa domates patlıcan, kabak, biber, salatalık ve emsali sebzelerden de müstefid olurlar. Konak bağçeleri sahiplerinin istitaatı maliyeleri de müsait olacağından bir bağçıvan tutarlar, evvel emirde bağçenin tarh ve tanzimi şart olduğundan havuzlar ve kuyular kazdırılır, fiskiye ve sakız dolapları kurulur; çiçekler sulanır, mevsimine göre aşılar yapılır, güzel ve nadide meyva ağaçları dikilip meyvalar yetiştirilir; münasip bir mahalle kameriye yapılır, ortaya bir lâmba asılıp geceleri oturulur. Bağçe de büyükse her nevi sebze yetiştirilir, sepet koltukta sebzeci dükkâına gidip gelmek külfeti ortadan kalkar ve çiçeği burnunda sebzeler yerler. Bir de hususî çiçek bağçeleri vardır ki, envaı çiçekler yetiştirilip çarşıda, pazarda ve bağçede satılır, sahibi bilgisi nisbetinde istifade eder.
Bağçıvanlar Türk, Ermeni, Rum, Bulgar olup ekseriyet bağcılarda olduğu gibi Arnavutlardadır. Çiçek bağçelerinin kısmı âzamı Rumlar elinde gibi bir şeydir.”
Rind ve külhani şairlerimizin kalemlerinden çıkmış ve esnaf güzellerinin şânında yazılmış “şehrengi” namı ile maruf manzum risalelerde ve yine esnaf güzelleri üzerine yazılmış destanlarda bağçıvan güzellerine rastlanamadı; fakat hezel ve mizah yollu birkaç şey görüldü. Meselâ Süruri, meşhur hezeliyatında :
Bağçıvanın oğlu kim bir genç irisi tâzedir
Gösterüb dolma kabağın sâkı bî mû koymuş ad
diyor. Abdülâziz veya İkinci Abdülhamid devrinde kaleme alınmış olduğu tahmin edilen “Reşid Efendi Hezeliyatının Şerhi” ismindeki el yazması risalede de şöyle bir fıkra vardır:
“Petro derlerdi. Yedikule dışında bağçıvanın oğlu gayetle dilber urum oğlanı idi. Bedestanî Mehmed Beyefendi ki Tavukçu deyu mülâkkabdır, ağnıyadan Âşir Efendiye bir nadide sünbül soğanı ile bir gül fidanı gönderir, bu Pedro civan eliyle, Reşid Efendi merhum o gün konakta imiş, şu beyti söylemiştir:
Görüb Tavukçu Mehmedin yeni açmış sünbülünü
O bağçıvan güzeli unutmuş sandım kâkülünü
Bu beyit dahi gül içindir :
Süzme ayak, gümüş baldır, âyine sinei pâki
Koydum o gülün adını bendeniz “Civan Petraki”.
Tema
Folklor
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Kod
IAM040114
Tema
Folklor
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Tanım
Cilt 4, sayfalar 1799-1801
Tema
Folklor
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.