Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
ÇİNİLİ KÖŞK
Fatih Sultan Mehmedin, dolayısı ile Onbeşinci asır türk yapı sanatının İstanbulda büyük yadigârlarından biridir.
Değerli tarih muallimlerinden merhum Efdalüddin Tekiner Çinili Köşk hakkında şunları yazıyor:
“Çinili Köşk âhenk ve tenâsüb ve zerâfet hasebiyle elhak âsârı mimâriyemizin mâbehül iftihârıdır. Dâhilen ve hâricen rakik ve zarif tersimâtı ve rengin ve lâtif elvânı hâvi minakârî tuğlalarla pûşide idi; bu tuğlalarla çini ıtlak olunduğundan köşkün tesmiyesi o tuğlalarla izâfetledir. Müverrih Tursun Beyin tarihinde: “Tavbı ekâsire üzere” inşa olunduğu beyan olunan Sırça Köşk işte bu Çinili Köşktür. Köşkün bir odasında Tavuslu Çeşme denilen bir çeşmenin iki tarafında manzum bir kitâbe vardır” çeşmenin sol tarafında:
Hazreti hâkaanı âlem Han Murâdı kâmuran
Pâk tâb’u sâf dil serçeşmei sultâniyan
Emridüp Sırça Saray içre cen âli çeşmeler
Hâki pâyi devletine can gibi oldu revan
Ol şehi âlem ki bu aynül hayâtı candan
Hıdr veş bin bir yaşar itdikçe dâim nûşican
Cilveler eyler safâ ile kenârı âbde
Mâi kevser nûş ider gûyâki tâvûsi cihan
Böyle her yerden akıtmaz idi hâkipâyine
Olmasa Bahri (?) eğer ki san’atında pehlivan
Selsebil âsâ görüb Âsârîi dâî o dem
Didi bir târih ki serçeşmeî şâhî cihan
“Sağ tarafında:
Çeşmelerden kim lebâbeb pür ola bu havzu can
Cûş ...
⇓ Devamını okuyunuz...
Fatih Sultan Mehmedin, dolayısı ile Onbeşinci asır türk yapı sanatının İstanbulda büyük yadigârlarından biridir.
Değerli tarih muallimlerinden merhum Efdalüddin Tekiner Çinili Köşk hakkında şunları yazıyor:
“Çinili Köşk âhenk ve tenâsüb ve zerâfet hasebiyle elhak âsârı mimâriyemizin mâbehül iftihârıdır. Dâhilen ve hâricen rakik ve zarif tersimâtı ve rengin ve lâtif elvânı hâvi minakârî tuğlalarla pûşide idi; bu tuğlalarla çini ıtlak olunduğundan köşkün tesmiyesi o tuğlalarla izâfetledir. Müverrih Tursun Beyin tarihinde: “Tavbı ekâsire üzere” inşa olunduğu beyan olunan Sırça Köşk işte bu Çinili Köşktür. Köşkün bir odasında Tavuslu Çeşme denilen bir çeşmenin iki tarafında manzum bir kitâbe vardır” çeşmenin sol tarafında:
Hazreti hâkaanı âlem Han Murâdı kâmuran
Pâk tâb’u sâf dil serçeşmei sultâniyan
Emridüp Sırça Saray içre cen âli çeşmeler
Hâki pâyi devletine can gibi oldu revan
Ol şehi âlem ki bu aynül hayâtı candan
Hıdr veş bin bir yaşar itdikçe dâim nûşican
Cilveler eyler safâ ile kenârı âbde
Mâi kevser nûş ider gûyâki tâvûsi cihan
Böyle her yerden akıtmaz idi hâkipâyine
Olmasa Bahri (?) eğer ki san’atında pehlivan
Selsebil âsâ görüb Âsârîi dâî o dem
Didi bir târih ki serçeşmeî şâhî cihan
“Sağ tarafında:
Çeşmelerden kim lebâbeb pür ola bu havzu can
Cûş ider dil meylidüb akar ana rûhi revan
Kılsa devletle bu câyi izzete ol şehmişin
Burcî âbi gûyiyâ menzil ider şemsi cihan
Tahtı devlet sadrı izzet kasrı rifat câyi has
Hak mübârek eyleyüb gelsün o şâhi kâmuran
Su gibi evsâfı şâhı ezber etmişdir meğer
Ağız açub çeşmeler elhan ile okur revan
Katrei cûdile nola bendesin ihyâ ide
Zindedir çün âbı lütfiyle o şâhın insü can
Seyridüb Âsârîi dâî didi ilham ile
Târihini pâki rânâ çeşmei şâhî cihan
“Tarihlerin ikisi de Sultan Murad (Murad III) devrini tutmuyor.
“Çinili Köşkün gerek medhalinin şeklinden ve gerek taksimâtından İran usulî mimarisinde olduğu görülür; nitekim Tursun Bey de “Tavrı ekâsire üzere” diyor.
Köşkün medhali üzerinde nakşedilmiş girift yazı ile yazılı kitâbe lâyıkı ile okunamamışdır, son satırında 877 senesinde tamamlandığı söylenmektedir.
“Tursun Bey bu Sırça Sarayın karşısında da “Tavri Osmani üzere” bir köşk yapıldığını yazıyor; Fatih Sultan Mehmed tarafından burada yaptırılan bu ikinci köşkün şimdiki Âsârı Atîka Müzesi binâsının yerinde olduğunu zannediyoruz: müze binâsının şimal ucunun temelleri kazılır iken çıkan eski temel enkaazından ve çinilerden anlaşılmışdı.
“Bizde ilk âsârı atika müzesi bu Çinili Köşkde kurulmuşdu” (Efdalüddin, Topkapusu Sarayı Hümayunu; Osmanlı Tarih Encümeni Mecmuası).
Çinili Köşkün müze ittihâzı tarihi 1876 dır, 12 kasım tarihli Sabah gazetesi: “Âsârı atîka pek yakında Çinili Köşke nakledilecekdir” diye yazmaktadır.
Tarih üzerinde çalışanlardan ve o yolda pek büyük hizmetlerde bulunmuş İbrahim Hakkı Konyalı da Çinili Köşk için şunları yazıyor:
“Çinili Köşk Fatih devrinin bütün hususiyetlerini muhafaza ederek bize kadar gelebilen en kıymetli bir eserdir; bu güzel binâya Sırça Saray da denilir. Köşkün içi ve dışı sırçalarla, çinilerle kaplandığı için bu isimleri almışdır. Köşk Âsârı Atikâ Müzesinin karşısındadır.
“Köşkün medhaline iki taraflı mermer merdivenle çıkılır.medhalin önü ve iki tarafını 14 aded köşeli mermer sütunun yükselttiği bir revak örter. Revakın dış tarafını istalâktitler ve altındaki mozayıklar süsler. Saray damının etrafını sekizer şualı yıldızlar oyulmuş taş bir korkuluk dolaşır.
“Merdivenin tam karşısında beşik örtüsü şeklindeki mermerin altında iki kanadlı kapı ile üstünde alçı çerçeveli tek pencere göze çarpar. Kapının yarısından yukarısı, bütün medhal, kemer içleri ve yanları tamamen mozayık çinilerle kaplanmış, kapının üstü ile medhalin iki yanları da farsça bir tarih kitâbesi ile süslenmişdir. Yazıları mavi çiçekli ve hendesi şekilli mor zemin üzerine yazılmışdır. Kapı ve pencerenin üstlerinde ve yanlarında yaldızlı ve kehkeşanlı bir semâ bütün renkleriyle tanzim edilmişdir. Binânın dış cebheleri de vaktiyle tamamen mozayıklarla kaplı idi. Eski devirlerin büyük bir cinâyet diye vasıflandırabileceğimiz ihmalleri yüzünden bütün bu kıymetli mozayıklar dökülmüşdür. Bazı pencerelerin kenarlarında birer zırh halinde dolaşan mozayıklar eski ve muhteşem çinilerin bakiyesidir.
“Köşkün Gülhane Parkı tarafındaki deniz cebhesi daha ihtişamlı ve heybetlidir. Sırça Köşkün dışı gibi, içi de tamamen mozayıklarla süslü idi. İçerde yalnız bir odanın ve kemerlerin çinileri kalmışdır.
“Çinili Köşkün kapısının üstünde ve yanlarında dolaşan kitâbeye gelince, aslında iki satır halinde iken üç ve daha fazla satırlar gibi görülen bu sarmaşık ve girift yazının önünde ben tam üç buçuk sene çalışdım ve tam dört yüz altmış küsur yıldan beri kimsenin okuyamadığı bu yazıyı okudum; şu satırları yazdığım anda (1943), dört buçuk asırlık bir sır düğümünü çözmüş olmanın zevki içindeyim. Şu kanate vardım ki bu farsca mozayık kitâbeyi bir yazan kalem sâhibi, bir istif eden hattat, bir de kasrın bânisi ikinci Sultan Mehmed doğru okumuşlardı. Hattat tezyin zaruretine inzimam eden yersizlik endişesi ile tarih kitâbesinin kelimelerini öylesine birbirine karışdırmış ve öyle istif etmişdir ki kendisinden sonra onu bir daha kimse okuyamamışdır. Bu kitâbenin metni bütün tarih kaynaklarında ve eski edebî metinlerde yokdur. Zirâ, çini üzerine geçdikten sonra bir daha okunamamışdır. Yıllarca sürmüş bir emekle tarafımızdan çözülmüş olan kitâbe metni şudur:
“Bünyânı muallây pâyei in kasrı felek kadr ki zi fartı ulüv dest der kemeri Cevzâ zened ve hadîdi sahateş ber evci farki Ferkadan ve sakfı keyvânı âlâ şeref bahşed mânendi kubbei zümridin zi âsûmânı serin ki bekitâbei kevâkib tezyin yâbed ve sahnı pîrûze zemin ki be ezhârı gûnâgûn ve nukuuşi bûkalemûn nüzhetcâyi huldi berin kerded be ferri izzeti devlei Hâkaani ve yümnî himmeti sâyei Yezdânî be hükmü innel nebâni tahkî himmetel bâni şeref itmam yaft der evâhiri Rebiülâhir der tarihi sene seb’a ve ceb’in ve semâne mie.”
Ey dered pişgâhî huldi naîm
Haramet keşte muhterem çü harîm
Ez letâfeti havâyi buk’ai tü
Kaade yühyil izâme ve hiye ramîm
Ez kerâmeti pîşgâheş kıblei erbâbı mülk
V’ez seadeti âsitâneş kıblegâhı ehli din
Matlai hurşîd rif’at meşriki subhi murad
Nûri çeşmi âsûmanü ziyneti rûyi zemin
“Tercemesi: Felek kadar yüksek olan bu kasrın yapısı öyle kurulmuşdur ki, fazla yüceliğinden sanki elini Cevzâ Burcunun kemerine, beline atmışdır. Onun sahasının en alçak yeri Ferkadan Yıldızının tepesine ve Zühalin çatısına şeref verir. Zümridin kubbesi parlak gökler gibi yıldıztan kitâbeleri ile ziynet bulmuşdur. Firûze zemini de çeşid çeşid çiçeklerle ve bûkalemûn nakışlarıyla muhalled olan cennet bağlarını andırır. Hakanlık devlet ve izzetinin kuvvetiyle ve Tanrının yüksek himmeti yümnü bereketiyle bu binâ 877 yılı rebîülâhırının sonlarında itmam şerefine mazhar oldu ki, yapılar dâimâ yapanın himmetini hikâye eder.
Senin kapının içi nimetlerle dolu olan Cennetin önüdür
Senin haremin Kâbe gibi muhterem olmuşdur
Senin kurulduğun yerin letâfeti havâsından
Çürümüş kemiklere âdetâ can gelir
Bu kasrın önü kerâmetinden dolayı mülk erbâbının (hükümdarların) kıblesi
Eşiğinin kutlu oluşundan dolayı din ehlinin kıblegâhı
Yücelik güneşinin doğduğu ve murat sabahının ışığıdı yer
Gökyüzünün göz nuru ve yeryüzünün ziyneti...
“Bu kitâbeye göre Çinili Köşk hicrî 877 ve milâdi 1472-1473 yılında yapılmışdır. Fatih Sultan Mehmedin rikâbında İstanbula girenlerden Tursun Bey meşhur tarihinde bu kasrın mimarı olarak bizzat Sultan Mehmedi göstermişdir, yani kasrın plânını Fatih Sultan Mehmed hazırlamışdır.” (İbrahim Hakkı Konyalı, İstanbul Âbideleri, Yedi Gün Yayınları, 1943 ?).
“Değerli bilgin Ekrem Hakkı Ayverdi “Fatih Devri Mimârisi” adlı büyük eserinde Çinili Köşk hakkında şu malûmatı veriyor:
“Bir istirahat ve zevk kasrı olmakla berâber gördüğü vazîfeler meyânında oyunlara temâşâgâh olmakda vardır; hünernâme’nin (XVI. Asır sonu) tavsîfine nazaran köşkün önündeki “Ağa Çayırı” denilen büyük sâhada atlı cirid ve at koşusu gibi sipâhilik gösterileri yapılır ve ön taraftaki revakdan padişâh ve erkânı hükûmet bu tezâhüratı seyrederdi, revak tribün vazîfesini görürdü.
“Alçak tarafda, şimdiki Gülhâne Parkında büyük bir havuz, cenubda Sürre Alayı Köşkü, şimâlinde Üçüncü Mehmed Köşkü bulunuyordu.
Pâdişahlar Çinili Köşke dâima ehemmiyet vermişler, zaman zaman tâmirler yapmışlardır; Üçüncü Murad nefis bir şelâle-çeşme ilâve etmiş, hepsi de havuza ve koruya karşı zevkü safâ sürmüşlerdir.
“Fakat zaman zaman yapılan tâmirat ile binâ epeyi şekil ve hüviyet değiştirmiş, hicrî 1292 (milâdi 1875) de müze ittihaz edilirken, ufak tâdilattan maada, buraya konacak eserlerin çıkabileceği bir haricî merdiven yapılarak revak içindeki merdiven körletilmiş, ve yanlarındaki açık eyvanlara muazzam demir parmaklıklar ve câmekân konup kapalı kısma ilhak ile binâ tanınmaz bir hâle ifrağ olunmuşdu. Son derecede itînâ ile ilâve olunan dört çift sütun ile de haçvârî dehlize başka bir şekil verilmişdi. Bodrumda ise eskisi battal edilerek, cebheye doğru dik bir merdiven ilâve olunmuşdu. Bünye kısımları kaabili tashih olduğundan ıslâh edildi ise de sağ eyvandan odalara, çinileri kırarak açılan kapuların tahribâtı müthiş bir yama halinde kaldı.
“Öndeki revak şöyle bir manzara arzetmektedir; alt kat beden duvarından 1,5 metre mesafede ve merdivenin iki yanında, beşerden on tane dört köşe mermer direk yer almaktadır; üstlerine atılan mermer lentolardan sonra da, on adedi aşağıdakilere döt tanesi de merdiven duvarına mevzu, ondört ince ve sivri, sekiz köşe üst direği yükselmektedir. Açıklıklar ortada 3,50, diğerlerinde müsâvâten 2 metredir. Taban ve başlıklar ufak silmeli ve köşeleri kıvrık şeklinde pahlı, ve bunların latlarında püsküllü kabartma kitâbeleri olup basit bir şekildedir. Yer hizasında koridordan iki yan merdivene geçilirken aranın darlığı ve tavanın basıklığından bir rahatsızlık hissetmemek gayri kaabildir. Bu tehlizin tavanı merdivenin vâsıl olduğu sahanlık ve bina iç seviyesinden 80 santim daha yüksek bulunmaktadır.
“Merdivenden kurtulup yukarıya çıkınca, alçakda kalan esas döşemeden 80 santim daha yüksek olan sekilerin üstüne konmuş korkulukların manzarayı tamamen kapatması huzursuzluk tesirini devam ettirmekde, fakat bir kere köşkün harimine girince ferah ve geniş nisbetlere ulaşılıp dışarda duyulan sıkıntılı tereddüd derhal silinmektedir. Bu hal revakın hakkında insanı düşünceye sevk eder. Bütün binayı dolaşan zemin katı silmesinin köşede yukarıya, 80 santimetre irtifâındaki sekiye kadar, yükselmeyip ufkî devam ettikden sonra ancak merdiven kapusu hizâsında kapu başlığı seviyesinde yükseldiği ve seki tavanı ile arasında dümdüz bir sathı boş bırakdığı, direklerin üstündeki kemerin ve üst kaplamasının yan duvarda aynı yüzde olduğu halde pilâsterle birleşmediği, şimal tarafındakinin ise pilâstrdan 15 santim taşdığı ve her ikisinin de binadan ayrı ve başka başka şartlar altında yapıldığı görülmektedir. Kemerlerin köfeki kaplama işçiliği yandaki esas kitâbeden pek kabadır ve taş ebadları daha ufakdır; halbuki bu münferit unsurların daha dikkatli işlenmesi lâzım gelirdi. Köfeki duvara giren mermer lentolar aynı cins malzemeden olmadığı için zemin katında birleşme noktası üzerinde durmak mevzuu bahis değildir. İnşaat esnasında da, çatı seviyesinde, direkleri arkaya bağlayan kemerlerin ve tonosların cebhe duvarına bindirme olarak yapıldığını da tatbiki yapan mimar Reşid Beyden duymuştuk. Bundan başka binadaki asma katda cepheye açılan pencereler bu tonozlar tarafından setredilmiş ve gergi demirleri, normal yürüyen bir inşaatta olduğu gibi, yastık taşına takılmayıp duvar delinerek iç yüzüne kılıçla yaslanmışdır.
“Başlık ve kaadileri de XV. Asır işine benzememekte, ve daha ziyade, meselâ bir Nuriosmaniye tipini andırmakta, pirinç bileziklerden de mahrum bulunmaktadır.
“Hülâsa edersek: a) Merdivene pek sıkıntılı bir şekilde varılması’ b) kapıyı kurtarmak için yapılan sekilerle en ferah olması lâzım gelen temâşa yerinin boğulması; c) kat kornişinin ütü örtülü bir yerde devam etmemesi lâzım gelirken devam ederek iğreti bir vaziyette kalması; d) yan kemerlerin duvarla birleşmemesi; e) çatı tonozlarının duvarla kaynaşmamış olması; f) asma kat cebhe pencerelerinin kapanmış olması g) gergilerin normal olarak konmayıp oyularak yerleştirilmesi, h) başlık ve kaaidelerin devrine uymaması; i) umumî olarak revakla asıl binânın inşaatının tecânüs arz etmemesi, yan pilâstrların devamı olan pencereli setir duvarından sonraki bütün revakın ve direklerin muhdes olduğu kaanatini hâsıl etmektedir.
“Üniversite Kütübhânesinin türkçe yazmaları arasında 2518 numarada “Hazîne sır tâkibi Salâhi Efendinin zabtı vekaayii yevmiyei cenâbı hazerti şehriyârî tarihidir” unvânı ile kıydlı ruznâmesinin 157 inci yaprağında şu mühim not vardır; bu günkü dilimize çevirerek naklediyoruz:
“115 senesi rebecinin altıncı Salı gecesi (30 Ekim 1737) bir kazâ eseri Has Bağçe içindeki Sırça sarayda yangın çıkdı.”
Salâhi Efendi Çinili Köşkde çıkan bu yangından bahsederken “Sırça Sarâyi köhne revak” tâbirini kullanmışdır ki, bundan, binanın önünde ahşab direkli bir revak ve üstünde çatı bulunduğunu anlıyoruz; ki bu da ekleme olan 1,5 metrelik kısmı nazarı itibara almaz isek geri kalan 3 metre genişliğinde ve iki yandan pencereli setir duvarları ile tahdid edilmiş sahanlık hizasında bulunabilir. Şu halde merdiven açıkda kalacağından normal ve ferah bir vaziyet almış olur. Bu revak yandıkdan sonra aynen ihyâ olunmamış ve Birinci Sultan Mahmud devrinde, veya daha sonra, direkler üstüne tonozla işlenip cebhedeki istilâktit korniş ileriye alınmış, ve döşemelerde ve medhalde zorakî ve gayri tabiî vaziyetler ihdas olunmuşdur.
“Cebhedeki ince su ile orta tonozdaki ufak madalyonda bulunan çinilere bakıp da bunların ilk inşaatda konulduklarına zâhib olunmalıdır; bu çiniler elli sene evvel konulmuşdur. 1290 (1873) senesine âid eski bir fotoğrafda cebhedeki çini su mevcud olmadığı gibi merhum Efdalüddin Tekiner Beyefendi (B.: Tekiner, Efdalüddin) döküntü parçalardan gelişi güzel konulan bu yapıştırmanın 1319 senesinde yapıldığını bizzat görmüşdür.
“Tarihî seyri içinde pek ehemmiyetli olduğundan etrafile izah etmek mecburiyetinde kaldığımız bu keyfiyet, Fatih devri binâsını, revaksız ve ahşab saçaklı olarak kabul ile müteâkib izâhâtı o çerçeve içinde vermeye bizi sevk etmektedir.
“Esas döşemesi zeminden 2.9 metre mürtefi olan binâ, murabbaa pek yakın bir müstatilden ibarettir. Yalnız garb tarafında beş dılılı bir çıkıntı müstatilen harice taşar. Haçvâri, kubbeli bir dehlizin sağ ve solunda birer açık eyvan (hayat), ilerisinde beş dılılı oda, dört köşesinde dört oda, medhal cebhesinde helâ, hizmet höcreleri ve çatı merdiveni bulunmakda, haricî merdiven, Arz Odasında olduğu gibi (B.: Arz Odası) binâ hizasını aşmaktadır.
“Bu taksimat bize T tipi cami plânını hatırlatmaktadır. Yeşil Camide, Yıldırım Camiinde orta avlu kubbesinden evvel bir medhal dehlizi ve yanında harirden medhalli ufak höcreler, ve cenah odaları olduğu gibi, Afiyonda Gedik Paşa Camiinde de açık yan eyvanlar mevcuddur. Aynı anâsırı burada biraz değişik tertible, ve mâbede nazaran daha mütevâzi ölçüler dahilinde bulmaktayız. Cebhesi daha beşerî, işlenişi daha ince, fakat esas aynıdır.
“Bütün cebheyi işgal eden 3 metre genişliğindeki sahanlığın sağ ve solu pencereli birer duvarla muhafaza altına alınmış, bu ayakların cebheleri mozayık çinilerle kaplanmışdır. Esas medhallerden başka helâya, hizmet odalarına ve çatı merdivenine açılan yüksek eşikli dört kapı daha vardır. Esas medhal mozayık çinilerle müzeyyen 3 metre derinliğinde sivri kemerli bir eyvanın içindedir. Kapınrın üstünde muahhar asırlara âid bir alçı pencere mevcuddur.
“Esas kapı önündeki holün karşı duvarında sağlı sollu iki kapı ve iki yanda da odaların medhali bulunmaktadır. Bu holün döşemesinde 70 santimetre kutrunda büyük müseddes tuğlalar köşkün elimize intikaal etmiş hakiki döşeme kaplamalarından bir nümunedir, holün tuğla bünyesini, kürevî alîkalı ve kaburgalı kubbesini göstermektedir.
“Sağ ve sol odalar kaburgalı müsellesler üstüne oturan bir tam ve bir yarım kubbe ile örtülü altlı üstlü, altışar pencerelidir. Kapı üstünde, oda duvarı yüzündeki açıklığı ile hol tarafındaki karşılık getirilmeyerek çapraz büyük bir hava penceresi yapılmışdır. Bu iki odada duvarlar düz sıvalıdır; çini vardı da eski tadilâtda mı hazfolunmuşdur, bilmiyoruz; hiç bir nümune görülmüyor. Kapatılan ocaklar Yeşil Camilerdeki müşâbih bir şekilde ve alçıdan ihyâ edilmişdir. Sağ odada bodruma inen merdivenin başlangıcı vardır.
“Haçvâri orta dehlizin yanlardaki ve gerideki kolları kaburgalı müstenid yarım, ilerdeki kol tam kubbe ile, merkezî kısım istalâktitli kürevî alîkalara müstenit bir kubbe ile örtülüdür. Dehlizin altı höcresinde lâciverd ve firûze çini bakiyeleri bulunmaktadır.
“Açık eyvanlar tûlâni düz tonazla mestur olup duvarları 3 metre irtifâa kadar çini ile kaplıdır. En üstte üç sıra müseddes lâciverd ve altında firûze ince zırh, yine lâciverd su ve daha altında müseddes lâciverd levhalar ortasına 7 santim genişliğinde firûze zemin geçirilmişdir. Sağ eyvanın kemerinde çini kalmadığı halde soy eyvandakiler yerinde durmaktadır; burada höcerelerin içi de çini ile kaplıdır. Sağ taraftaki höcreler bozularak kapı hâline getirildiğinden tahrib edilmişdi. Duvarı yeniden yapılmış ise de çinisi konamamışdır.
“Parka nâzır sağ ve sol odalar, evvelkiler gibi birer tam birer yarım kubbe ile mesturdur. Duvarlar sağdakine 2 metre irtifaa kadar ince firûze zırhlı altı köşe lâciverd çini ile kaplıdır. Bu çiniler de içine az miktarda altın karıştırılmış bir nevi boya ile altın yaldız parlaklığı ve tesirini aynen hâsıl eden bir sır üstü tezyinâtı mevcud olduğu tek tük izlerden anlaşılmaktadır.
“Sol odada müselles ve müseddes şekillerin terkibi ile seyrine doyum olmaz güzellikde bir kaplama vardır. Höcrelerin içine kadar sağlam duran bu odanın bilhassa girintili kısımlarındaki altınlı nakışlar çok bâriz ve câzibdir.
“Odanın nihâyetinde Üçüncü Murad tarafından mermer şemse aynalı ve cebhesi kalemle yapılmış bir tavus resmi ile, yanları 12 beyitlik türkçe kitâbe ve sövelerine varıncaya kadar yalnız ve yağlı boya kalemle süslü bir çeşme yaptırılmışdır ki, tarih mısraı şudur:
“Didi bir târih ki serçeşmei şâhi cihan.”
999 (1590-1591)
“Her iki odada da eski ocaklar son sene yapılan tamirde, Yeşil Cami örneğine yakın bir şekilde açıdan ihya olunmuşdur. Orta dehlize doğru çapraz açılmış hava pencereleri bunlarda da mevcuddur.
“Çıkmalı orta oda beyaz ve firûze zırhlı altı köşe lâciverd çinilerle müzeyyendir. Ocağı yokdur. İstalâktitli kürevî alîkalara oturan kubbesi malakârî denilen kabartma rûmilerle müzeyyen iken bozulmuşdu; bodrumdaki eşinin aynı alınarak ihya edilmişdir. Bu kadar sıvama tezyinat diğer eserlerimizde pek görülmez ise de labrinin dinlendirici düzlüğü, onun hâsıl ettiği karışık tesiri siler. Zemin katında söveler umumiyetle çok geniş asabalı ve düz dişli mermerdendir.
“Bodrum katına gelince, plân itibariyle aşağı yukarı zemin katının aynıdır. Yalnız odaların toprağa temas etmemesi için yan dehlizler bırakılmış, medhal sağındaki oda da merdiven konması ile işgal olunmuşdur. Köfeki geniş merdivenden inince kubesi sekiz köşeli yıldızlı bir şebekeye oturan mahalle girilir. Bunun solundaki oda da kubbelidir, ve cenub cihetindeki dehlizde susuz bir kuyu vardır. Rivâyete nazaran içinde tahtelarz yollar bulunuyormuş. Aynı odada, merdivenle inilen derin bir mahzen ağzı daha görünmektedir; yüksekde bir havalandırma penceresi mevcuddur. Haçvârî orta dehlize yine iki kapı ile girilir. İki kapının ortasında bir çeşme, ve bunun üstünde de bir pencere vardır.
“Dehlizin merkezî kubbesi 12 dılılı bir yıldıza oturmakta olup üç tarafı kemer ve iç tarafı tonozumsu bir kubbe ile örtülmüşdür. Yıldızların hepsi de kaburgalıdır. Merkezî dehlizin sağ ve solundaki tonozlu mahaller yüksek birer pencereden hava almaktadır. Bunların da bir tâneinde kuyu vardır. Fark nâzır odalar da kaburgalı 12 dılılı yıldızlara müstenid kubbelerle örtülü olub yan dehlizleri, alt istinad duvarlarından sonra açılan ufacık pencerelerden hava almaktadır. Bu odaların önü açık olduğundan altlı üstlü dörder pencere ile aydınlatılmışdır.
“Beş köşeli oda 16 dılılı pek zengin bir yıldız tertibâtına, ve bu da, daha aşağı seviyede 8 yüksek sivri küre alîkaya oturmakta, küreler de zengin istalâktit petek ve düz kabartma kitâbe sırası ile müzeyyen bulunmaktadır. Kubbesi sıvama malakarî rûmî tezyinatla süslenmişdir. Bodrum katında zemin döşemesi umumiyetle 25 X 25 dört köşe tuğladandır. Hiçbir lambri olmayıp, her taraf sıvalıdır, üst katdan bir farkı da tavanın daha basık olması, ve içinde bir mahzen tesiri hissedilmesidir.
“Cebheler: Bugünkü hâli ile revakın iç cebhesindeki gergilerin altında uzanıp kenarda ve revak yanından aşağıya kadar sarkan 70 santim genişliğinde Selçuk üslûbu mozayık çini bir su, iki büyük kemer köşesinde sarı, Firûza, lâciverd, koyu yeşil ve patlıcan rengi ile yapılmış hatâyı tezyinâtı hâvi çini alınlıklar bulunmaktadır. Eyvanın keskin başlayan köşesi yukarda paha tahavvül etmektedir; bu kısma, hatâyî bir sap üstünde kûfi İsmi Celâl murabbaı ve nar çiçeği diyebileceğimiz çiçek motifi mozayık çini tekniği ile yapılmışdır. Kemerin içinde de firûze zemin üstüne lâciverd kenarlı beyaz çinilerle yine mozayık usulünde ve kûfî müsennâ hat ile “Tevekkeltü alâ hâlikî” ibâresi dört defa tekrarlanmışdır.
“Kemer aynası ise firûze zemine çapraz konmuş ve bazılarında dörtlü yıldızlar bulunan lâciverd zırhlı beyaz sularla, yine mozayık şeklinde, işlenmişdir.
“Kapı üstünü, üç tarafından 1 metre genişlikde ve etrafı çiçekli bir su ile muhat, inşâ kitâbesi işgal etmektedir. Kitâbenin iki sıra yazısı olub, birisi beyaz ve kalın celî sülüs, üstde bulunan ikincisi portakal rengi ve daha incedir. Sarı renklerden bir kısmı bozulmuşdur. Zemini lâciverd, yazıları girift hatâîlerin sapları firûze, yaprakları sarı, harflerinin gözlerinin içi patlıcan rengindedir.
“Kitâbenin altında yine bir kısım çini ve onun altında da damarlı güzel bir mermer kaplama bulunmaktadır. Yan kemerlerin müselles aynalarında kûfî hat ile “Allah Muhammed Ali” yazılıdır.
“Çinisiz olan iki müstatilî ve bir dairevî çukur zemin sıva ile örtülüdür. Bunların altında bir sıra tuğla bulunmaktadır.
“Yan cebheler, ön cebhedeki gibi, köfekiden, kitabeli bir su basmadan sonra, pencere söveleri ve aynaları ve pilastrları köfekiden çerçevelere taksim edilmiş, taşların yanlarına tam sırlı parlak zırhlar geçirilip ortaları yarım sırlı olarak tavsip edebileceğimiz kızıl cilâlı tuğlalarla kaplanmışdır. Bu kırmızı cilâlı tuğlalar bugünün prese tuğlasına müşabih olub pek parlak değildir, fakat rengini muhafaza eder. Konyada Karatay kubbesinde ve birçok minârelerde, İstanbulda Horhor’daki Kızılminârede kullanılmışdır. Üstlerine sıvalar vurulduğundan epey bozulmuş olan bu tuğlaların son tâmirde pek çoğu değiştirilmişdir. Fakat renk ve işçilik itibâriyle pek muvaffak olunamamışdır.
“Bütün cebheleri dolaşıp üst taraçanın korkuluğunu teşkil eden bir çıkıntılı yaprak ve gömme kitâbe ve üstünde sap ve yaprak sıralarından müteşekkil basit istalâktitli saçak kornişi yüzleri süsler.
“Arka cebhenin üst katı yan cebhelerin aynıdır. Bodurum katı cebhesinde köşe pilastr ve pencere sövelerinden maada bütün satıhlar lâciverd, firûze, beyaz ve kırmızı olmak üzere dört renkli çini ile mesturdur. Ön cebhede olduğu gibi bâzı lâciverd çiniler üstüne tatbik edilen beyaz yaldız vasıtası ile hakiki bir yaldızlı semâ âhengi meydana getirilmişdir. Pencere kemerleri rûmilerle müzeyyendir; köşelerde 40 santim kutrunda yuvarlak bir sütun, şâkuulî dizilmiş çinilerle kaplı imiş, ancak sağ tarafda 2 metrelik bir kısmı kalmışdır. Beş köşe çıkıntılı oda zemine yakın murabbaa inkilâb ettiğinden köşelere muazzam müsellesî bademler oturtulmuştur.
“Bu cebhenin iki yanında kitâbelerin cilâlı kırmızı tuğla ile karışık sırlı çini kaplamalarında kûfi ile “Muhammed Ali” ibâreleri birbirini kucaklar vaziyette tekrar edilmişdir.
“Muhammed” kelimesi yaldızlı parlak çinilerle, “Ali” lafzı daha donuk firûze renkle işlenmişdir. Diğer kısımlardaki desenler hendesî şekillerden ibârettir.
“Çatıya çıkan merdivenden bir asma kata geçilir. Kapı duvarı kalınlığında ve üst seviyesindeki bir dehlizden mukabil tarafdaki höcreye yol vardır. Yan cebhelerde üçüncü sırada görülen tek pencere bu odaları tenvir eder.
“Bina çatısı ilk inşâsında, tuğla zeminli ve kil tabakaları ile %2 meyilli bir imlâ üzerine yine iki kat tuğla kaplamalı, taraça idi. Son tamirde, taraçadan korkulduğundan, az meyilli kurşun örtülü gizli bir çatı ile örtülmüşdür.
“Çiniler: Çini hamuru fayans olmayıp kırmızı tuğla hamurundan ve mozayık kısımlarda, ve etraf çini zırhlarda kalınlığı 6 santime baliğ olmakda, içeriye doğru daralıp bazılarının arkasında ustuvâvî bir kısım bulunmaktadır. Levha hâlindekiler 3 santim kalınlıktadır.” (Ekrem Hakkı Ayverdi; Fâtih Devri Mimârisi).
Çinili Köşkün Osmanlı târihinde acı hâtıraları da vardır; şöhretli vezirlerden Dördüncü Sultan Murad zamanında Abaza Mehmed Paşa tevkifinden sonra burada hapsedilmiş ve burada idam olunmuşdur.
Çinili Köşk
(Resim: Ekrem Hakkı Ayverdi'nin Fatih Devri Mimarisi adlı eserinden)
(B.: Mehmed Paşa, Abaza).
Çinili Köşk (Ön cebhe)
(Resim: E. H. Ayverdi’den B. Cantok eli ile)
Çinili Köşk (tulâni kesid)
(Resim: E. H. Ayverdi’den B. Cantok eli ile)
Çinili Köşk (zemin katı)
(Plan: Mimar Reşid Beyden tâdilen E.H. Ayverdi)
Çinili Köşk (bodrum katı)
(Plan: E. H. Ayverdi’den B. Cantok eli ile)
Çinili Köşk (yan cebhe)
(Resim: Reşid Beyden tâdilen E. H. Ayverdi)
Çinili Köşk (arka cebhe)
(Resim: Reşid Beyden tâdilen E. H. Ayverdi)
Çinili Köşk
(Bir XVII. Asır minyatüründen B. Cantok eli ile)
Çinili Köşkde altın yaldızlı bir çini
(Bayan Mihribanın resimlerinden)
Çinili Köşkde altın yaldızlı bir çini
(Bayan Mihribanın resimlerinden)
Tema
Yapı
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Kod
IAM071024
Tema
Yapı
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Tanım
Cilt 7, sayfalar 3637, 4021-4032, 4036
Not
Görsel: cilt 7, sayfalar 3637, 4022, 4023, 4024, 4025, 4026, 4027, 4028, 4031, 4036
Bakınız Notu
B.: Tekiner, Efdalüddin; B.: Arz Odası; B.: Mehmed Paşa, Abaza
Tema
Yapı
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.