Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
ÇİFTETELLİ
“Türk halk oyunlarından biri. Vücudun baş, gerdan, omuzlar, göğüs, göbek ve kalçalar gibi kısımlarını hareket ettirerek kadınlar tarafından oynanır. Genel olarak dem tutan bir yaylı ya da nefesli saz taksimi ile, ya da ağır ve çok kıvrak olan özel havası ile oynanır. Pek yaygın ve eski bir halk oyunu olup hemen her eğlence ve düğünlerde yer alır.” (Türk Ansiklopedisi).
Hilmi Rit ve Necâti Başara gibi salâhiyetli kimseler (B.: Başara Necati; Rit, Hilmi) bu oyunun İstanbuldan çıkıp yayıldığı ve an ikiyüz yıllık mâzisi olduğunu söylemektedirler; Ayrıca bir de tamâmen İstanbula mahsus “Bahriye Çiftetellisi” vardır (B.: Bahriye Çiftetellisi).
Eski tiyatromuzun kantocu kızları da Çiftetelliyi sahneye çıkarmışlardı; ünlü bir aktris - dansöz tarafından çiftetellinin sahnede oynanması tiyatroda halkı coşturur; o devrin tulumbacı ağzı ile fori denilen büyük tezâhûrata sebeh olurdu Şu hicaz çiftetelli Kanto Viktorya Hanımındır:
Severim ben çiftetelli
Haydi haydi çalsana çalsana
Başlayayım başlayayım ben raksa
Oynayayım bir çiftelli
Gerdan gerdan gerdan
Kırarak kırarak
Nazlı nazıl endaz atarak
Güzler süzerek nigâh iderek
Endaz atarak zilleri çalarak
Meftunum meftunum ben iki telliye
Baygınım baygınım ben çiftelliye
Şu çiftetelli kantosu da Peruz Hanımındır:
Aman be delikanlım çık be meyd...
⇓ Read more...
“Türk halk oyunlarından biri. Vücudun baş, gerdan, omuzlar, göğüs, göbek ve kalçalar gibi kısımlarını hareket ettirerek kadınlar tarafından oynanır. Genel olarak dem tutan bir yaylı ya da nefesli saz taksimi ile, ya da ağır ve çok kıvrak olan özel havası ile oynanır. Pek yaygın ve eski bir halk oyunu olup hemen her eğlence ve düğünlerde yer alır.” (Türk Ansiklopedisi).
Hilmi Rit ve Necâti Başara gibi salâhiyetli kimseler (B.: Başara Necati; Rit, Hilmi) bu oyunun İstanbuldan çıkıp yayıldığı ve an ikiyüz yıllık mâzisi olduğunu söylemektedirler; Ayrıca bir de tamâmen İstanbula mahsus “Bahriye Çiftetellisi” vardır (B.: Bahriye Çiftetellisi).
Eski tiyatromuzun kantocu kızları da Çiftetelliyi sahneye çıkarmışlardı; ünlü bir aktris - dansöz tarafından çiftetellinin sahnede oynanması tiyatroda halkı coşturur; o devrin tulumbacı ağzı ile fori denilen büyük tezâhûrata sebeh olurdu Şu hicaz çiftetelli Kanto Viktorya Hanımındır:
Severim ben çiftetelli
Haydi haydi çalsana çalsana
Başlayayım başlayayım ben raksa
Oynayayım bir çiftelli
Gerdan gerdan gerdan
Kırarak kırarak
Nazlı nazıl endaz atarak
Güzler süzerek nigâh iderek
Endaz atarak zilleri çalarak
Meftunum meftunum ben iki telliye
Baygınım baygınım ben çiftelliye
Şu çiftetelli kantosu da Peruz Hanımındır:
Aman be delikanlım çık be meydana
Topuk vura vura meydan aman
Bıçkın ayakların tâlimi yaman
İçimde ateşi başımda duman
Çalsana çalsana todi çalsana
Gönül verdim dostlar ben şu aslana
Aygınım baygınım çiftetelliye
Mestâne mestâne raksı şûhâne
Dal fesinden salmış sırma kâkülü
Düşmüş samur kaşa fesin püskülü
Yanmış de Peruz savrulur külü
Çalsana çalsana todi çalsana
Civanım karşına beni alsana
Aygınım beygınım çiftelliye
Çifde çıkdık işte iki telliye
Ya lelelim lelli mah yelelellim.
Yakın geçmişe kadar çiftetelliyi, kadınlar, kızlar, düğünlerin harem bölümünde, kendi aralarında oynamışlardır; orta tabakadan ve bilhassa ayak takımından gerdan kırarak, göğüs ve omuz titreterek, parmaklarını şaklatarak oyun oynamasını (Çifte telliyi) bilmeyen kadın ve kız yok gibiydi. Aynı tabakaların erkekleri, mürâhik oğlan ve delikanlıları için de böyle idi. Düğünlerde, düğünlerin kadın ve erkek meclislerinde, köçek oğlan ve çengi kızları, saz takımları ile beraber, İstanbulda istisnâsız, Sulukule ile Ayvansarayda Lonca çıkarmışdır (B:: Ayvansaray’da Lonca), yâni kıbti olmuşlardır; köçek oğlanlara çoğunluk ile rum ve arada yahudi, ermeni ve ayak takımından türk şıkırdım gençler de katılmışdır; fakat meclisin havasında coşkunluk yeli esmeye başlayınca düğün halkı içinden delikanlılar, kıranta erkekler oyun meydanına atılıvermişlerdir, ve içlerinde köçeklere parmak ısırtacak kadar cilveli oynayanlar dâimâ bulunmuşdur; aynı manzara düğünlerin harem âleminde de görülmüşdür. Bu bakımdan mehdi İstanbul olan çiftetelli, şehvetengiz figürleri ile, merdâne erkek oyunları olan bar, halay, horon ve zeybek oyunları gibi, millî danslarımız arasında yer alır. Hele oyun meydanına çıkan kız veya oğlan, boy, bos, endam, el ve ayak, kesimi ve yüz nakışları ile güzel de olursa oyununu seyredenleri mest etmiştir. Onun içindir ki güzel kızlar ve güzel oğlanlar, düğünlerde oyuna çıkmaları için dâimâ ısrarlı teklif ve hattâ tazyik karşısında kalmışlardır. Böyle âlemlerde meydana çıkıp, çiftetelli oynamak hiç de ayıp sayılmadığı halde hicâbı gaalib gençler çiftetelliyi oynayamamışlar, aşırı ısrar karşısında, gerdan kıramadan, göğüs titretemeden, göbek çalkalayamadan şöyle bir dolaşıp, yarım yamalak parmak şaklatıp çekilmişlerdir.
İstanbulun eski tulumbacılık âleminde ise bir gencin, hele güzel bir delikanlının oyun, çiftetelli bilmemesi âdeta bir noksan sayılırdı; çiftetelli, tulumbacılık şânını tamamlar gibiydi: aşağıdaki satırlar, Üsküdarlı halk şairi Âşık Râzi’nin bu yolda yazılmış bir manzûmesidir:
Bir nazlı elif dedim Mustafamın boyuna
Ayak öptürmeyince çıkmaz çapkın oyuna
Salmış gümüş topuğa Mustafam kuşağını
Çiftetellide gel gör İstanbul uşağını
Savurub sırma saçak kâkülünü Mustafam
Tulumbacı şânını oynuyla ider itmam
Güzel çakır Mustafa oyna hem çok çakışdır
Çatub ebrûlerini dilber yüze yakışdır
Kıvırdıkça şehbazım Mustafam gül goncesi
Nârâyı hey hey inler fulya bağçesi.
Ahmed Râsim Kâğıdhâne yolunda bir kayığa dolmuş tulumbacıları şöyle tasvir ediyor:
“Tentesi gergin, kırmızı püsküllü, ön tarafında bir demet fulya dikili, kıçı sular içinde giden şu sandala bakın. Hele içindeki takım açanlara bir nazar edin. Tâ başda duran, kelle tıraş, keçe külâhlı, sırtında ipekli gömlek, kollar sıvanık, bileklere kadar dövme, karar esmer suratlıyı gördünüz mü?... İşte hem mahalle sandığında borucu, hem de Çukurçeşmede yorgancıdır. Adına, biraz hasisce olduğu için Çömlek derler.
“Gelin sıvıryaya. O ne kıvırcık yağlı saç be!... Andriya salata gibi!... Gözler sürmeli, süzük, sandıkdan kalma îtiyad, sağ omuz biraz aşağıda. Beyaz mendil bağlamış, fanilası tir tir, belinde beyaz kuşak, beyim uçuyor!... Bunu da atal olduğu için Horoz derler.
“Hamladaki habeşîyi yabana atmayın, belâlıdır hâ!... Dikkatle bakmayın, sulanır. Güllü al mintanın arasında bir şey gizlidir, kıyar hâ... İki defa yangında ölümden kurtulmuş, uşaklar buna İkikavrulmuş derler.
“Aman bakın... Allahı severseniz, bakın, ortada göbek atan siyâhîye bakın!... mâvi ipekden mendil kurdetten kıvırcık saçlarını yarı kapamış, yalnız gözlerinde oynar bir beyazlık var. Fanilâsı uygun, kırmızı kuşağın bir ucu sarkmış, çalkalanıp duruyor (çiftetelli oynamaktadır)... Yaşa Mangır!... Ölme Mangır!...
“Dinliyor musunuz?... Zilli maşa, çığırtma, darbuka... hepsi birden:
— Mangıra hampir!... hampir!... hampir!... diye el çırpıyorlar.
“Fakat bunların yanından geçmeye gelmez, geçerseniz, şu şık bet gibi insanı târize alırlar. Şık bey kızardı. İkikavrulmuş fena halde söyleniyor. Hepsi birden çalıp okuyorlar:
Aftosu beklerim beklerim
Deryâ deryâ gezerim
Of!.. o şık şık oğlan
Oğlan, o şık şık oğlan!
“Âferin Mangıra! Nârayı salıverdi: - Ah anam!... Mangırsa buradayım!...
“Ben dedim ya!... Hoca efendi lâf anlamıyor, bu sandalın yanından gitme, çatarlar. Hayır, illâ ki sırıtarak geçecek... Gördün mü şimdi?
Aşağıdaki mahallenin koca imamı
Yukarki mahallenin küçük imamı
Aman yâ lelli cânım yâ lelli
Yar yâ lelli yâ lelli!...
“Şu zarif, şu mütenâsib hanım da kayıkçıya beriden çek dese de bunların diline düşmese olmaz mı? Ne ihtiyatsız kadınmış! Alın efendim, buyurun!.. Bu sefer de dümen tutan Pırgıç başladı, yine makaamı değiştirdiler. Mangır hâlâ göbek atıyor:
Mahzun mahzun gezerim
Ber yâri sezerim
Dünyâları ezerim
Yandım aman yandım aman
Aç yüzünü geliyorum ben!..
“Bravo Dövme Mehmede!... herif atıyor: — Âh!... âh!... gözlerin kör olsun sen de bu derdden iflâh bulmazsın inşallah!...
“Efendi baba kurnaz, hiç yanaşır mı? Aman ne oldu!? Nazarım değdi, o da yanaşıyor!... Haydi bakalım, Mangır bir iş çıkar! Çıkardı ya!... Moruğun dızgalın gelin diyor... Bu alay beyleri adam mı geçirirler...
Sakallım aman aman
Ne disem yapar bana
Çarşılar yakın olsa
Fistanlar alır bana
Dam üstünde kediler
Mırnav mırnav dediler.
Mahallenin kızları
Sakallımı yediler
“Gidiyorlar. Ne âhenk, ne rakıs:
Ha ha ha!... mâşallah!...
Ha ha ha!... inşallah!...
Anayisi bayis de
Kavurması kıvırması da
Çalkaaa!...”
Fakat, düğün âlemlerinin ve tulumbacı cünbüşlerinin, mesirelerdeki âlemlerin dışında kurulan meclislerde mürâhik bir oğlan veya bir delikanlının oynatılması namus lekeleyici bir olay olarak bilinmişdi, şüyûn da oynayan çocuğun veya gencin altın adını daima bakıra çıkarmışdı. Ekseriya sonu zâbıta müdahalesine yol açacak şeni arzûlara bağlanan o meclislerde oynatılan çocuk veya delikanlı da çiftetelliye, oyun bilsin, bilmesin, sarhoş edildikten sonra cebren kaldırılırdı. Eskiden gazetelerin zâbıta vak’aları arasında, mahkeme cerideleri kayıdlarında bu çeşid vak’alaraa çok rastlanır:
“Kapanıdakikde (Unkapanında) beygir sürücüsü İranlı Ali ile Eskici Rifat ve Rumeli muhacirlerinden Şaban nam delikanlı 1301 senesi (1885) temmuzunda bir cumartesi gecesi Büyükdere çayırında İranlı Hâşimin kır kahvesinde sarhoş oldukları halde kıbti çocuklarını oynattıkları sırada Unkapanında tulumba yapıcısı Ahmed Ustanın oğlu olub biliğfal berâberlerinde büyükdereye götürüb mezkûr kahvede yanlarında oturmakta olan onyedi yaşındaki Râsim’i de oynatmışlar, bu oyun maddesinden muhacir Şaban ile aralarında zuhur eden münâzaada merkum Şaban kamasını bitteşhir Râsimi cebren kıra kaldırıb götürmeye cüret etmiş, vak’anın haber alınması ile bittâkib Rasim iki gün sonra bulunabilmiş ise de mütecâviz Şaban firar etmekle Beygirci Acem Ali ve Eskici Rifat haklarında icâbının icrâsı ve firarı muhâcir Şabanın taharrisi...” (Ceridei Mahâkimi Adliye).
“Fransız General Baritim Kumpanyasının Mak Mahon gemisi mürettebâtından Jako nam on altı yaşındaki gemiciyi biliğfal kayık ile Kâğıdhâneye götürüb orada sarhoş idüb çiftetelli oynatan ve iki gün iki gece Cendere Boğazında gezdirip kıbti çalgıcılarla eğlenceler tertib eden Firuzağalı Tulumbacı Arif ve liman hammalarından Siirtli Yusuf Pehlivan ve Kayıkçı Kara Pavli nâm şahısların cürümleri sübut bulunmakla üçer sene hapislerine...” (Ceridei Mahâkimi Adliye).
“1305” (1889) Temmuzunun 11 inci gecesi Fatih Rüşdiyesi talebesinden Cemil Efendiyi Ahırkapusu dışında Kahvehâneye götürüb meclisi işret kurub eğlenirler ve Cemil Efendiye rızâsı ile çiftetelli oynatırlar iken zâbıtaca basılıp derdest edilen menderenişin ve softagândan Rizeli Molla Hasan, Kazdağlı Molla Bekir, Seydişehirli Mustafa Hoca ve avâmı n8asdan Çırpanlı Âşık İbrahim haklarında icâbının icrâsı ile Cemil Efendinin mektebden tardına...” (Cerideki Mahâkimi Adliye).
Theme
Folklore
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM070963
Theme
Folklore
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Description
Volume 7, pages 3974-3976
See Also Note
B.: Başara Necati; Rit, Hilmi; B.: Bahriye Çiftetellisi; B:: Ayvansaray’da Lonca
Theme
Folklore
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.