Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
ÇARŞAF
Türk lûgatında büyük örtü anlamında isim; günlük hayatımızda üç yerde kullanıla gelen örtülere bu isim verile gelmişdir; 1– Yıkanıp temizlenmesi güç olan yorganın baş, yüz, ağız, el, ayak ve vücud ile temas eden kenarlarına ve iç yüzüne muvakkaten dikilip kaplanan örtü, “Yorgan çarşafı”; kirlenen çarşaf değişdirilir, kirlisi kolayca yıkanır, yorgan dâima temiz kalır, 2 – Aynı durum, ihtiyaç karşısında yatak şiltesinin sarınıp örtüldüğü örtü, “yatak çarşafı”; 3– Müslüman yabancı erkek karşısında şer’î geleneğe uyarak örtünmek için kullandığı örtü, “tesettür kisvesi”.
Zamanımızda İstanbulun günlük hayatında yatak ve yorgan çarşafları en önemli yerini otel nizamnâmesinde almışdır, otellerde her yeni müşterinin yatağına, yorganına yeni yıkanmış çarşaflar serilip kaplanması mecbûrîdir; fakat bu sıhhî emre harfiyen riâyed eden otellerin yüzde nisbeti pek düşükdür, ekseriyâ otelden çıkıp giden bir müşterinin yatağından alınan çarşaflar, buruşuklukları ütü ile giderildikten sonra yeni gelen bir müşterinin yatağında kullanılır.
İstanbulun eski ev, konak hayatında gece yatısı misâfiri ağırlamanın başında misâfir yatakları, dolayısı ile yatak ve yorgan çarşafları mühim yer alırdı (B.: Gece yatısı misâfirliği). Zamanımızın günlük ev hayatında bu külfet çok hafiflemiştir.
Yatak ve yorgan çar...
⇓ Read more...
Türk lûgatında büyük örtü anlamında isim; günlük hayatımızda üç yerde kullanıla gelen örtülere bu isim verile gelmişdir; 1– Yıkanıp temizlenmesi güç olan yorganın baş, yüz, ağız, el, ayak ve vücud ile temas eden kenarlarına ve iç yüzüne muvakkaten dikilip kaplanan örtü, “Yorgan çarşafı”; kirlenen çarşaf değişdirilir, kirlisi kolayca yıkanır, yorgan dâima temiz kalır, 2 – Aynı durum, ihtiyaç karşısında yatak şiltesinin sarınıp örtüldüğü örtü, “yatak çarşafı”; 3– Müslüman yabancı erkek karşısında şer’î geleneğe uyarak örtünmek için kullandığı örtü, “tesettür kisvesi”.
Zamanımızda İstanbulun günlük hayatında yatak ve yorgan çarşafları en önemli yerini otel nizamnâmesinde almışdır, otellerde her yeni müşterinin yatağına, yorganına yeni yıkanmış çarşaflar serilip kaplanması mecbûrîdir; fakat bu sıhhî emre harfiyen riâyed eden otellerin yüzde nisbeti pek düşükdür, ekseriyâ otelden çıkıp giden bir müşterinin yatağından alınan çarşaflar, buruşuklukları ütü ile giderildikten sonra yeni gelen bir müşterinin yatağında kullanılır.
İstanbulun eski ev, konak hayatında gece yatısı misâfiri ağırlamanın başında misâfir yatakları, dolayısı ile yatak ve yorgan çarşafları mühim yer alırdı (B.: Gece yatısı misâfirliği). Zamanımızın günlük ev hayatında bu külfet çok hafiflemiştir.
Yatak ve yorgan çarşafları hâlen hâli vakti yerinde evlerde yazlık olarak patiskadan, kışlık olarak çözme bezden; yatılı okullarda, talebe yurtlarında, kışlalarda, ve ikinci, üçüncü sınıf otellerde amerikan bezindlen yapılır.
Çözme bezlerden yatak ve yorgan çarşaflarının pek azı İstanbulda küçük el tezgâhlarında dokunur, büyük kısmı İstanbul piyasasında başka yerlerden gelir, en makbul ve meşhurları Şile, Bursa, Balıkesir, Magnisa çarşaflarıdır.
Eski İstanbulun kibar hayatında ise yazlık yorgan ve yatak çarşafları bürüncükden yapılırdı (B.: Bürüncük); bürüncük çarşaflarda olsun, çözme bez çarşaflarda olsun, düz beyazların yanında en tatlı renklerle (kanarya sarısı, limon küfü, açık erguvânî, gül kurusu gibi) çubuklukları, satrançlıları dokunur.
Yatak ve yorgan çarşafları bu konuda iş yapan mağazalardan başka seyyar çarşafcı esnafı ve bilhassa boğaçacı kadınları tarafından satılır. (B.: Boğgçcı Kadınlar).
Kadın örtünme (tesettür) çarşafları – Müslüman kadınlarının örtünmeleri bir yatak çarşafını başları üstüne atmaları ile başlamışdır; ve asırlar boyunca böyle devam etmiş, gelmişdir, bu gün hâlâ Anadolunun köylerindeki durum bu haldedir. Büyük şehirlerde, ve dolayısı ile İstanbulda, müslüman kadını “yeldirme” ve “baş örtüsü” ile “ferâce” ve “yaşmak” denilen örtünme kisveleri kullanmışdır. (B.: Yeldirme; Ferâce, Yaşmak).
Ancak geçen asır ortalarına doğrudur ki evvelâ İstanbulda, sonra Anadolu ve Rumeli şehirlerinde üç parçadan mürekkeb bir kadın örtünme kisvesi kullanılmışdır ki buna da “çarşaf” adı verilmişdir; çarşafın üç parçasına isimleri: 1– Yüzü örten “peçe”; 2– Baş ile beraber gövdenin üst kısmını örten “pelerin; 3– Belden aşağı ayağa, topuğa kadar gövdenin alt kısmını örten “eteklik” dir.
Çarşafın taammümü, kadının sokakda örtülü gezmesi üzerinde çok mutaassıb, titiz olan İkinci Sultan Abdülhamid zamanındadır; ki o devrin ilk çarşafları, açık saçıklığa pek müsâid olan Ferâce ile Yaşmakın yanında çok kapalı kadın sokak kılığı olmuşdur; fakat 1908 meşrûtiyetinden sonra İstanbulun şık hanımları çarşafın kesimlerini de değiştirmişler, etekleri, pelerinleri kısaltmışlar, peçeleri inceltmişler, çarşafı pek süslü bir sokak kostümü hâline koymuşlardır, öylesine ki, çarşaf, açık saçıklık nükteleri için karikatürlere zengin bir konu olmuşdur.
Mehmed Zeki Pakalın “Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri” isimli alfabetik büyük eserinde çarşaf maddesinde Mehmed İzzet Bey adında bir muharririn “Rehberi Umûri Beytiye” adlı eserinden naklen gaayetle kıymetli mâlûmat veriyor; biz M. İzzet Beyin adı geçen eserini görmedik, o kıymetli satırları M. Z. Pakalın’dan naklen alıyoruz:
“Çarşaf (giyen kadın) siai hal ve kudretine göre tafta, saten dö liyon, saten düşez, lâhurâki, şayak, alpak gibi ipekli, yünlü, pamuk kumaşlardan biçilir, kesilir, arzûya, zamanın modasına göre çeşidi şekillerde yapılırdı.
“Giyime, kuşama hevesli olmayan, (kendini gösterme kaygusu olmayan) kadınlara çarşaflarını (hazırcılardan) alırlardı.
“Tâzelerin ağırbaşlıları siyah, lâcivert, mor, güvez, neftî, Avrupa mâmulâtı saten de liyon, saten düşez, saten lüks, tafta, krep döşin gibi ipeklilere rağbet ederler. Fazla âlâyişe düşkün, hoppa, hafif meşreb tâzeler de göze çarpıcı renkleri, aksonya mâvisini, türkuvazı, tirşeyi, camgöbeğini, erguvânîyi, leylâkîyi, yavrucağızını tercih ederler.
“Peçelerin kalınlı inceli çeşidleri, tülümsüleri, ajurluları, nakışlılar çıkdı. 1900 den önce gugurik tâbir edilen tepe topuzu, o tavsayınca arka topuzu moda oldu. Topuzun üstünden pelerinin yukarısı iki yana dikili çifte kordelâ ile başa bağlanır; altına peçe sokularak şakaklardan, enseden iğneleri, saçlar gür değilse arasına bir askı çorab takılır, altın bombesinin içine ipincecik telden örülmüş bir yumak konulurdu.
“Meşrûtiyetden sonra şık hanımlar üst üste iki peçe bulundurmaya başladılar, ister ikisini de indirir, isterse birini kaldırıp birini bırakırdı.
“Pelerinler ilk zamanlarda parmak uçlarını örterdi, sonra bele kadar kısaldı, daha sonra dirsek hizasına çıkdı.
“Eteklik önceleri harmanlı, geniş, bol idi, kloş etek modası çıkdı, yarım kloş oldu; tamâmen daraldı, rob etekliği oldu. Etekliğin eteği yere kadar iner, ayağı kapatırdı, hattâ adım atarken bir kenarından elle tutulup azıcık kaldırmak lâzım gelirdi; sonra diz kapağı altına kadar kısaldı; (Hafif meşreb kadınlarda hattâ diz kapağının da üstüne çıkdı.
“Kumaşlar çarşaflık adı ile aranır, en âlîleri Beyoğlu, Bahçekapusu, Sultanhamamı mağazalarında bulunurdu.” (M. İzzetden naklen M. Z. Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri).
İstanbulda kadının sokak kisvesi olarak çarşafın kesin yerleşmesini Sermed Muhtar Alus şöyle anlatıyor:
“İncecik papazî yaşmakların altından, gerdanın, göğsün; aralığından kâküllerin, zülüflerin, kaşlarla gözlerin, tabak gibi görünmesi, renk renk canfes feracelerin caddelerde, mesirelerde erkeklerin taşkınlıklarına vesile olması yüzünden bu kıyafet bir müddettir mimlenmişken, 1889 da sunturlu bir vak’a patlak veriyor; aylardan ramazan, mevsim bahar, Şehzade Camisi mukabele, vaız dinlemeye üşüşen hanımlarla dopdolu. Akşama doğru kâfile kâfile dağılırlarken, billûr yaşmaklı, filizî feraceli, gelinlik bir nigâr, annesi ve teyzesiyle beraber avlunun kapısından çıkmış; Süleymaniye’ye sapan Taşteknelerdeki evlerine gidecekler. Oldukça da muteber kişiler. O iki hatun, dördüncü ordu tahkim-i hudut ve Anadolu istihkâmat ve inşaatı komisyonu reisi Mirliva M. Paşanın baldızı, taze de büyüğünün kızı.
“Üç dört külhanbeyi kızcağıza musallat oluyor, peşine takılıp söz atıp möz atış, sokulup çimdik mimdik derken, kadınlar çıkışmaya başlayınca uçarılar işi azıtıyorlar. Billûr yaşmağı, filizî feraceyi paramparça ediyorlar. Feryat ve figanı duyan polisler yetişiyor, yakalanan herifler haydi karakolu. Etraf mahşer, nigâr korkudan baygın.
“Hafiyenin biri derhal Yıldız’a jurnal dayamış. Hâdiseyi duyan Sultan Hamit derhal iradeyi basım yaşmak feraceyi yasak etmiş.
“Bu yasak umuma mahsustur. Saray takımı, sultanlar, kadın efendiler, hazinedarlar, saraylılar; kalburun üstün gelen rical haremleri, faraza sultan kaynanaları, görümceleri bayram, Hırkaişerif alaylarında; Kâğıthane gezintilerinde yine o kılığa girerek lândonlara, kupalara kurulup piyasalara katılırlardı.
“Kadinneler, hanım nineler, çarşafla peçeyi “bid’at” saydıklarından pek yadırgamışlar, bunları örtünmemek için haftalarca, aylarca kapı dışarı çıkmamış, yavaş yavaş ısınıp alışmışlardır.”
“S. M. Alus’dan naklen M. Z. Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri).
Kibar, şık bir İstanbul hanımının yerine ve mevsimine göre giymek üzere en az üç dört çarşafı bulunurdu.
Gaayetle süslü, son moda çarşaflar altında ve yüzü kalınca bir peçe ile örtülü kadınların cilveli reftar ve türlü türlü edâ, çalım ile çapkın erkekleri peşlerine takdıktan sonra korkunç derecede çirkin, hattâ kuzgunî zencî çıkdıkları çok görülmüşdür.
Çarşaf, bâzı ahvalde erkeklerin kıyafet debdiline vâsıta olmuşdur; zâbıta tâkibi karşıısnda âdî veya siyasî suçluların çarşaf altında kaçdıkları söylenir.
Toplum hayatımızda müslüman türk kadınının tesettür, örtünme mecburiyeti kalkıncaya kadar kız çocukları 12-13 yaş arasında erkekden kaçmaya, sokakda çarşaf giymeğe başlarlardı, buna da “çarşafa girmek” denilirdi.
Misâfirliğe giden kadınlar gitdikleri yerde kapudan girince çarşaflarını çıkarırlar, misâfir çarşafları, onlar gidinceye kadar “çarşaf boğçası” denilen husûsi boğçalara konulurdu.
Memleketimizde kadının örtünme mecbûri kalktığı halde çarşaf yasağı konmamışdır; ender de olsa çarşaflı kadınlar hâlâ görülür, fakat kadın sırtında kalmış olan bu son çarşaflar ayak takımının giyegeldiği uzun bol etekli, uzun pelerinli, kalın peçeli, şayakdan yahud âdi bezden siyah çarşaflardır; bu çarşafları giyenler için de tereddüd etmeden garib bir muhâfazakârlık temerrüdüdür denilebilir, onlara karşı da: “kara çarşafla mücâdele” denilen bir tepki vardır. Çok dar gelirli âilelerin kadınları için sokak kisvesi kara çarşafın “settârül uyûb” olduğunu kabul etmek de insaflı hüküm olur.
Çarşaf karikatürde
“— Ah yaz gelse de biraz açılsak!..”
(Aydede, 1922)
Çarşaf karikatürde
“Âbidei Hürriyet”
(Râtib Tahir; Akbaba, 1923)
Çarşaf karikatürde
“Kilidle kafes iffete, ara tekeffül etmez”
(Kadının bacağına asılı kâğıdda: “Yarın aynı yerde buluşalım!..” yazılıdır)
(Ahmed Münif; Aydede, 1922)
Çarşaf karikatürde
(Yalçın Çetin; Akbaba, 1962)
Çarşaf karikatürde
“ — Bunlar mı?.. Penguen kuşları!..”
(Necmi Riza; Akbaba, 1962)
Theme
Folklore
Contributor
Râtib Tahir, Ahmed Münif, Yalçın Çetin, Necmi Riza
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM070508
Theme
Folklore
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Contributor
Râtib Tahir, Ahmed Münif, Yalçın Çetin, Necmi Riza
Description
Volume 7, pages 3757-3760
Note
Image: volume 7, pages 3757, 3758, 3759, 3760
See Also Note
B.: Gece yatısı misâfirliği; B.: Bürüncük; B.: Boğgçcı Kadınlar; B.: Yeldirme; Ferâce, Yaşmak
Theme
Folklore
Contributor
Râtib Tahir, Ahmed Münif, Yalçın Çetin, Necmi Riza
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.