Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
CELLÂD, CELLÂD OCAĞI
1826 tarihine kadar Osmanlı Devletinin, askerî disiplinle yetişdirilen ve bir Cellâdbaşı’nın nezâreti, zâbitliği altında devlet cellâdları bulunmuşdur; cellâdların İstanbuldaki kışla - koğuşları da Topkapusu Sarayı Hümâyununda Hamlacılar Ocağı denile Saray kayıkcılarının koğuşları yanında idi; Cellâd Ocağı, sarayın en büyük zâbitlerinden ve doğrudan pâdişaha bağlı Bostancıbaşı Ağanın emrinde idi; çok geniş ve mühim bir teşkilât olan Bostancı Ocaklarından biri ad olunmuş idi (B.: Bostancı, Bostancılar Ocağı, Bostancıbaşı Aa, İst. Ansiklopedisi S. 2976). Tarih kaynaklarımızda îdam hükümlerinin infâzı sahneleri anlatılırken bazan, “cellâd, bostancı, cellâd,” tâbiri kullanılmadan sâdece ve meselâ: “Bostancılar kemend atıp kârını tamam etti” gibi cümleler görülür; bir îdam hükmünü infâz edenler dâimâ Cellâd Ocağındaki bostancılar olmuşdur; çok geniş Bostancılar teşkilâtının diğer ocaklarındaki bostancı neferlerinin de cellâdık görevinde kullanıldığı, aslaa düşünülmemelidir (B.: Cellâd Mezarlığı).
Celâdbaşının “Yamak” unvanı altında bir muavini vardı, eğer îdam hükmünü bizzat cellâdbaşı infâz edecekse, yanına yardımcı olarak muhakkak yamağını alırdı; Cellâdbaşılar da ancak pek mühim kimselerin îdam hükümlerini infâz ederlerdi. Îdam mahkûmları arasında yalnız yeniçeri neferleri, yine k...
⇓ Devamını okuyunuz...
1826 tarihine kadar Osmanlı Devletinin, askerî disiplinle yetişdirilen ve bir Cellâdbaşı’nın nezâreti, zâbitliği altında devlet cellâdları bulunmuşdur; cellâdların İstanbuldaki kışla - koğuşları da Topkapusu Sarayı Hümâyununda Hamlacılar Ocağı denile Saray kayıkcılarının koğuşları yanında idi; Cellâd Ocağı, sarayın en büyük zâbitlerinden ve doğrudan pâdişaha bağlı Bostancıbaşı Ağanın emrinde idi; çok geniş ve mühim bir teşkilât olan Bostancı Ocaklarından biri ad olunmuş idi (B.: Bostancı, Bostancılar Ocağı, Bostancıbaşı Aa, İst. Ansiklopedisi S. 2976). Tarih kaynaklarımızda îdam hükümlerinin infâzı sahneleri anlatılırken bazan, “cellâd, bostancı, cellâd,” tâbiri kullanılmadan sâdece ve meselâ: “Bostancılar kemend atıp kârını tamam etti” gibi cümleler görülür; bir îdam hükmünü infâz edenler dâimâ Cellâd Ocağındaki bostancılar olmuşdur; çok geniş Bostancılar teşkilâtının diğer ocaklarındaki bostancı neferlerinin de cellâdık görevinde kullanıldığı, aslaa düşünülmemelidir (B.: Cellâd Mezarlığı).
Celâdbaşının “Yamak” unvanı altında bir muavini vardı, eğer îdam hükmünü bizzat cellâdbaşı infâz edecekse, yanına yardımcı olarak muhakkak yamağını alırdı; Cellâdbaşılar da ancak pek mühim kimselerin îdam hükümlerini infâz ederlerdi. Îdam mahkûmları arasında yalnız yeniçeri neferleri, yine kendileri tarafından öldürülürdü.
Cellâdbaşı da dâhil, Cellâd Ocağının bütün efrâdı istisnâsız hırvat dönmesi vey kıbti idi; îdam fermanı Bostancıbaşı Ağaya verilir; mahkûm mühim bir şahsiyet değilse infâzda Bostancıbaşı bulunmazdı.
Cellâdlar, îdam hükümlerinin infâzından başka, tevkif edilmiş bir sanığın söyletilmesi için işkence işi ile de görevli idiler; Cellâd Ocağında tüyler ürperten işkence âletleri vardı.
Îdam hükümleri de, ya âdiyen infâz, yahud işkence ile infaz şekillerinde verilirdi, işkenceli îdam ise, işkencenin şekli de fermanda zikredilirdi. Adiyen infâzın üç şekli vardı: Siyasî mahkûmlar sarayda, kendi evinde veya zindanda, bâzan da yakalandığı her hangi bir yerde yağlı kemendle boğulurdu; yeniçerilerden veya diğer asker ocaklarına mensub suçluların, fîlen askerî birliklerin başında bulunan kumandanların cellâd kılıcı - satırı ile boyunları vurulurdu; hırsızlar, serseriler, câniler (cinayetlerinin cezâsı işkenceli değilse) şehrin kalabalık bir çarşı boyunda İstanbul’da ekseriya, bugünkü Çarşıkapusu dedidiğimiz , eskiden de Parmakkapusu denilen yerde, bâzan suç yerinde, meselâ hırsızın soymamak için girdiği dükkânın kapusunda, asılarak îdam olunurlardı. İşkence ile îdam şekilleri ise ayrı ayrı korkunçdu: Elleri, ayakları kırılıp kesildikden, ve kulakları, burnu kesildikden sonra başını vurmak; göğsünün ve sırtının derisi yüzüldükden sonra başını vurmak; kazığa oturtmak; çengele atmak (B.: Çengel), çarmıha yüzü koyun yatırıp bağladıkdan sonra kıç kaba etlerini ve omuz başlarını bıçakla oyarak buralara büyük mumlar dikerek şehirde bir deve üstünde dolaştırarak halka teşhirden sonra başını vurmak.
Siyasî mahkûmların kemend ile boğuldukdan sonra bazan başları gövdelerinden kesilip alınarak Bâbıhümayun önündeki ibret taşının üstüne konulur ve halka teşhir edilirdi (B.: İbret taşı).
Cellâdların suçluları, sanıkları söyletmek için tatbik ettikleri bâzı işkence şekilleri de şunlardı: Saçlarını ustura ile kazıdıkdan sonra başına ateşde kızıl hâle gelmiş demir tas geçirmek; deri yüzmek; cımbızla sinir çekmek; kaynar suya daldırdıkdan sonra soğuk suya sokmak, oradan çıkarıp tekrar kaynar suya daldırmak; çıplak vücudu demir tel kese ile keselemek; tırnak, diş sökmek.
Bir devlet adamı îdama mahkûm olunca, ferman, kendisine bostancıbaşı tarafından eteği öpülerek hürmetle gösterilir ve teselli yollu sözler söylenir ve aptes alıp iki rekât namaz kılmasına müsaade olunurdu; bu tebliğ ekseriya da metanetle karşılanırdı. Meselâ Viyana bozgunundan sonra, Belgrad’da îdam edilen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, namazından sonra “vücudüm toprağa düşsün” diyerek odanın kilimlerini tpolatmış, uzun sakalını kendi eliyle kaldırarak cellâdın kemendi geçirmesine yardım etmiş ve cellâda “sanatını maharetle yap!...” demişti.
Taşrada, cellâd gönderilip îdam edilen siyasi mahkûmların, hükmün infâzından sonra başı kesilir, yolda bozulmaması için bal doldurulmuş bir kıl torba içinde cellâd tarafından İstanbul’a getirilir ve payitahtta yıkandıktan sonra teşhir ve defnedilirdi.
Osmanlı tarihinde en namlı cellâdlar, Onyedinci asırda cellâdbaşı Kara Ali, onun yamağı Hammal Ali ve Kara Ali’den sonra başcellâd olan Süleymandır. (B.: Ali, Cellâd Kara).
İki bostancı cellâd tipi
(Resim : Sabiha Bozcalı)
Tema
Diğer
Emeği Geçen
Sabiha Bozcalı
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Kod
IAM060773
Tema
Diğer
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Emeği Geçen
Sabiha Bozcalı
Tanım
Cilt 6, sayfalar 3426-3428
Not
Görsel: cilt 6, sayfa 3427
Bakınız Notu
B.: Bostancı, Bostancılar Ocağı, Bostancıbaşı Aa, İst. Ansiklopedisi S. 2976; B.: Cellâd Mezarlığı; B.: Çengel; B.: İbret taşı; B.: Ali, Cellâd Kara
Tema
Diğer
Emeği Geçen
Sabiha Bozcalı
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.