Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
CAYLUS (Anne-Claude Philippe, comte de)
(Keylus okunur) 1692 de doğmuş, 1765 de ölmüştür, Alman J.J. Winckelmann (1777 - 1768) ile modern Arkeoloji ve Sanat Tarihi bilimlerinin kurucularından sayılan Comte de Caylus, 18. yüzyıl, ihtilâl öncesi Fransa’sının önemli simâlarından biridir. Caylus, sanat çalışmalarını bilhassa tekniklerini araştırmağa hasreder, bir taraftan da çok zengin koleksiyonlar meydana getirirken, tam bir mesen (mécène) olarak yardıma muhtaç sanatçıları da korumuş, onların yetişmelerini kolaylaştırmış ve nihayet koleksiyonlarını hiçbir maddi karşılık beklemeksizin Fransa kralına hediye etmiştir. Comte de Caylus, Güzel Sanatların gelişmesinde büyük payı olan bir kimse olmakla beraber, onun bizi yakından ilgilendiren bir tarafı da vardır. Caylus gencliğinde, 1716 - 1717 yıllarında Osmanlı İmparatorluğuna bir seyahat yapmış, Anadolu’nun bazı köşelerini görmüş, hattâ buralarda garip bazı mâceralar geçirmiş, nihâyet İstanbul’da bir süre yaşamış, hattâ Edirne’ye kadar da gitmiştir. İşte bu bakımlardan Caylus da İstanbul kütüğüne geçmesi gereken bir isimdir.
Sahip olduğu ad ve ünvanlar ile adı: Anne-Claude Philippe de Thubières de Grimoard, de Pestels de Levis, comte de Caylus, Marquis d’Esternay, baron de Bransac, de Landorre, de Rivezac, de Montlaur olan Caylus, Fransa’nın eski ve çok asil ailelerinden in...
⇓ Read more...
(Keylus okunur) 1692 de doğmuş, 1765 de ölmüştür, Alman J.J. Winckelmann (1777 - 1768) ile modern Arkeoloji ve Sanat Tarihi bilimlerinin kurucularından sayılan Comte de Caylus, 18. yüzyıl, ihtilâl öncesi Fransa’sının önemli simâlarından biridir. Caylus, sanat çalışmalarını bilhassa tekniklerini araştırmağa hasreder, bir taraftan da çok zengin koleksiyonlar meydana getirirken, tam bir mesen (mécène) olarak yardıma muhtaç sanatçıları da korumuş, onların yetişmelerini kolaylaştırmış ve nihayet koleksiyonlarını hiçbir maddi karşılık beklemeksizin Fransa kralına hediye etmiştir. Comte de Caylus, Güzel Sanatların gelişmesinde büyük payı olan bir kimse olmakla beraber, onun bizi yakından ilgilendiren bir tarafı da vardır. Caylus gencliğinde, 1716 - 1717 yıllarında Osmanlı İmparatorluğuna bir seyahat yapmış, Anadolu’nun bazı köşelerini görmüş, hattâ buralarda garip bazı mâceralar geçirmiş, nihâyet İstanbul’da bir süre yaşamış, hattâ Edirne’ye kadar da gitmiştir. İşte bu bakımlardan Caylus da İstanbul kütüğüne geçmesi gereken bir isimdir.
Sahip olduğu ad ve ünvanlar ile adı: Anne-Claude Philippe de Thubières de Grimoard, de Pestels de Levis, comte de Caylus, Marquis d’Esternay, baron de Bransac, de Landorre, de Rivezac, de Montlaur olan Caylus, Fransa’nın eski ve çok asil ailelerinden iniyordu. 1692 de doğdu. Annesi Marguerite de Vilette, Fransız edebiyatına geçmiş Agrippa d’Aubigné’nin soyundandı. Aynı zamanda, kral üzerinde çok büyük nüfus sahibi, gözde Mme de Maintenon’un yeğeni idi. Hayranlık uyandıran zekâsı ve zarif güzelliği ile Fransız saray çevresinde parlayan annesi için, “onun bulunduğu meclislerde insan can sıkıntısı duymağa, hattâ nefes almağa vakit bulamazdı” deniliyordu. Babası Comte de Caylus ise “Şarap içmekten şaşkınlaşmış bir insandı” ve “ölümü bütün yakınlarını sevindirmişti”. Henüz onbeşinde iken genç Caylus Fransa Kralı XIV. Louis’e takdim edilmiş ve böylece orduda subaylık fermanını elde etmişti. Malplaquet savaşına katılarak görülmemiş bir süratle rütbeleri atlayan Caylus, kısa zamanda kendi adı ile tnınan bir alayın albay rütbesindeki kumandanı oluvermiştir. Hiç şüphesiz bu başdöndürücü yükselişte kral gözdesi Mme. de Maintenon’un büyük payı vardı. Kralın, onu dizleri üzerine oturtarak, “Düşmanlarımdan birini öldüren, işte benim küçük Caylus’um” diyerek saray erkânına tanıtması meşhurdur. Katalogna ve Freiburg seferlerine iştirak eden Caylus, Rastadt sulhü ile askerliği bırakmak zorunda kaldı. Önce bir İtalya seyahati yapan genç Caylus, dönüşünde alayını başkasına devrederek askerlikten tamamen uzaklaşmış ve merakı eski eserler ile sanat araştırmalarına çevrilmiştir. İşte bu sırada Jean Louis d’Usson, marquis de BONAC, Fransa krallığını temsilen İstanbul’a elçi olarak geliyordu. Genç Caylus onun elçilik heyetine katılarak yola çıkmış ve böylece Osmanlı İmparatorluğuna gelmiştir.
Caylus’un koleksiyoncu, san’atkâr, sanat münekkidi ve Fransız sosyetesinin simâsı olarak çeşitli yönlerden incelenmesi bu yazının çerçevesi dışında kalmaktadır. Çeşitli yazıları ve kitapları ile olduğu kadar, garip halleri ile de ilgi çeken Caylus, 1716 Temmuzundan, 1717 Şubatına kadar süren Türkiye seyahatinin kısa bir yol jurnalını da yazmıştı. Fakat bu küçük seyahathâme daha o vakit el yazma bir defter halinde tertiplenmişken ortadan kaybolmuştur. Kırmızı meşin ciltli bu küçük defter ancak iki yüz yıl sonra ortaya çıkmış ve Paris’de Milli Kütüphane tarafından satın alınmıştır. İsviçre Millî Kütüphanesi Eski Kitaplar bölümü şefi Dr. Paul – Emile Schazmann, bu defteri inceliyerek, tamamını, “Voyage de Constantinople, par le Comte de Caylus” başlığı altında Paris’de çıkan Gazette des Beaux - Arts adlı dergide 1938 yılında birkaç makale halinde yayınlamıştır. Vaktiyle İstanbul’da Odalar Camiinde kazı ve araştırmalar yapan, Kıztaşının doğru ölçülerini alan, mimar ve arkeolog, Paul Schazmann (1871 - 1946) ın oğlu olan P. E. Schazmann, bu keşfi ve yayını ile böylece İstanbul seyahatnameleri koleksiyonuna bir yenisini katmış bulunmaktadır. Yurdumuzda pek rastlanmıyan ve bir derginin içinde âdeta kaybolmuş bulunan bu seyahatnameyi burada etraflıca tanıtmayı faydalı görüyoruz.
Caylus, gönüllü olarak katıldığı Türkiye seyahatine 30 Mayıs 1716 da Paris’den yola çıkmakla başlamıştır. Elçilik heyetini götürecek iki gemi, “Le Toulouse” ve “La Vestale”, 18 Temmuzda toulon’den hareket ederek, Malta üzerinden Türk sularına ulaşırlar. Caylus’un Türklerle harp halinde olan Venedikliler hakkındaki görüşleri hayli dikkat çekicidir. Ege denizi adaları hakkındaki kısa notlardan sonra, gemiler Sakız adası limanına demir atarlar. O sırada Caylus’a göre burada halkın ekseriyeti Rum olmakla beraber, bir miktar Ermeni ve dört bin kadar Türk yaşamaktadır. Türklerin beş mütevazi camileri vardır. Ayrıca, dört - beş yüz yeniçeri muhafızın bulunduğu çok kuvvetli üç kale mevcuttur. Sakız’da bir tersane de bulunmaktadır. Caylus buradan İzmir’e geçer. Caylus’un ilk işi Efes’e gitmenin çarelerini araştırmak olur. İzmir sokaklarında, o havalide çok kudretli olan Karakayalı (Caracayal) dediği bir aşiret mensuplarına rastlar. Bir yahudinin tercümanlığı ile onlarla bir anlaşma yapar ve Efes’e gider. Dönüşünde İzmir’de oldukça eğlenceli bir kaç gün geçirir. Caylus İstanbul’a vardığında Fransız elçiliğinde yerleşir. Burası, “Dünyanın en güzel manzarasına sahip yerlerinden biridir. İstanbul’da tabiat, başka herhangi bir yerden daha fazla olarak, insan gözünü okşayacak güzelliklerin hepsini bir araya getirmiştir. Evler ufak olduğundan fazla göze katmamakta, ancak aralarındaki ağaçlar ve yeşillikler, camilerin minareleri ile hoş tesir bırakmaktadırlar. Tek kelime ile, yol ne kadar yorucu olursa olsun, seyyah, manzaranın güzelliği ile bütün zahmetlerinin karşılığını elde etmektedir”.
Caylus İstanbul’da o sırada veba salgını olmasına rağmen her yere girer, çıkar. Bıyığı sayesinde yabancı olduğu anlaşılmamakta ve kıyafetini de değiştirmiş bulunmaktadır. Yanında elçiliklerde görevlendirilen yeniçerilerden biri olduğu halde her yeri dolaşır. Ayasofya Caylus’un kanaatine göre ancak “Türkler minareler ilâve ettikten sonra güzelleşmiştir”. Zaten Türk mimarisinde yalnız minareleri dikkate değer bulan Caylus, Yenicami dediği Sultan Ahmet camiindeki çinilerin binanın içine çok temiz bir görünüş sağladığını belirtir. Seyyah Atmeydanındaki anıtlardan Dikilitaş, Örme Obelisk ve Yılanlı (Burmalı) direk hakkında kısa bilgiler verdikten sonra Süleymaniye camiine geçer. Süleyman’ın türbesini yeşillikler arasında sâkin ve huzur verici bir çevre ortasında olarak görür. Bir barut teposundan daha iyi korunmuş olan Eski saray’dan da bahsetmeği ihmâl etmez. Eminönündeki Yeni Valide camiini de çok beğenir. Türklerin çok bilgisiz olduklarını ifade etmekle beraber, “kendilerine has bir mimarileri olduğunu” da söylemekten kendisini alamaz. Hattâ “Türklerin kendi icatları olan bir de sütun başlıkları vardır” diyen Caylus, böylece, hakikaten Osmanlı mimarisinin başlıca unsurlarından biri olan stalaktitli sütun başlıklarının orijinalliğini sezmiş olmaktadır.
Bu sırada Sultan Edirne’de olduğundan bir yeniçeri ile Caylus Edirneye gtimek üzere yola çıkar. Hârikulâde bir kervansarayın bulunduğu Çekmecede konakladıktan sonra Trakya içlerine girer. Birçok köprüye rastlıyan Caylus bunları birer birer belirtir ve sözlerine ilâve eder: “Türkler bazan yapı yapmakla beraber, hiçbir vakit bakımla meşgul olmuyorlar.” Soğuk kış mevsiminde Edirne’den dönen Caylus, bir handa bir vebalının yanında yatar, ve bir berberin onu bitip tükenmiyen bir itina ile traş edişini de mânidar bir ifade ile anlatır. Dönüşünde Caylus, Fransız elçiliğinin yakınındaki Galatasarayının bir Ağasının garip bir hususiyetinden bahseder. İçoğlanların yetiştirildiği bu müessese idarecilerinden olan Ağa, elçilik mensuplarına para karşılığında kadın temin etmektedir. Caylus, fransızlar ile böyle kaçamak maceralara girişen bu kadınlardan, iki, üçünün “hakikaten güzel” olduklarını da itiraf eder. Bazı esircilerin, ellerindeki câriyeleri pey akçesi aldıktan sonra, güya bir kaç günlüğüne, “tecrübelik”, müşterilere teslim ettikleri, ve muayyen bir sürenin sonunda bunların müşteri tarafından geri teslim edilerek, bir ücret ödemesi ve kıza da bir hediye verilmesi suretiyle garip bir fuhuş şeklinin mevcut olduğu hatıra getirilecek olursa, Caylus’un bu hikâyesinin doğru olabileceği daha iyi anlaşılır. Caylus İstanbul’dan ayrılmadan çeşitli milletlerden haşerenin kaynaşdığı bu şehirde birçok cinayet ve yağmalara sebeb olan, korkunç bir yangın felaketi de görür. Yedi bin evin yandığı söylenen bu âfet sırasında, Bayezid havalisi yanarken Caylus, Beyoğlunda yangının aydınlığında en ince yazıyı okumanın mümkün olduğunu söyler. Bu, herhalde H. 1128 de vuku bulan Eski Saray çevresi veya Karaman Çarşısı yangınından biridir. Caylus, Karadeniz Boğazına da bir gezinti yaptıktan sonra 7 Kasım 1716 da geri dönen elçi Des Alleurs refakatinde yola çıkar. Dönüşte seyyah Trovaya uğramayı ihmâl etmez. Çanakkalede kaldığı günlerde ufak bir aşk macerası da geçirmek fırsatını bulur. Buradaki konsolosun evinde misafir olduğu sırada, ev sahibi olan Ağa’nın Gülbahar (Gulbac şeklinde yazar). adındaki câriyesi ile karşılaşır. Venedikli çirkin bir halayığın tercümanlığı sayesinde kızın derdini öğrenir. Efendisi olan ağa önceleri Gülbaharı severken sonra onu ihmâl etmiş ve civardaki başka bir ağanın kızı ile nikâhlanmıştır. Birdenbire gözdelikten basit câriye seviyesine düşen Gülbahar da buradan kaçmağa, ve Caylus’u dünyanın öbür ucuna kadar takibe hazırdır. Caylus bu kızın bu cüretine şaşmakla beraber, onu kaçırmağa karar verir. Bu iki gün gizli münasebetlerini devam ettirirler. Hattâ Gülbahar bunu, Ağanın nikâhlı karısından gizlemeğe de lüzum görmez. 15 Kasım günü Caylus bir gemi ile yola çıkar açıkta altı saat gemiye durdurup beklemelerine rağmen, bir kayıkla gelmesi gereken Gülbahar gözükmez.
Caylus’un küçük seyahatnamesinin bizi ilgilendiren kısımları işte bunlardan ibarettir. Fakat Caylus, daha uzun yıllar İstanbul’u hatırından çıkarmamıştır. XV. Louis tarafından Türkiyeye gönderilen Abbé Sevin adlı rahip 1728 de Saray’daki Bizans el yazmalarını incelemekle görevlendirilmişti. Sevin bu elyazmaları görememiş, fakat Fransa kralının kütüphanesi için altı yüzden fazla değerli el yazma toplamıştır. Abbé Sevin İstanbuldaki araştırmalarını Comte de Caylus’a mektuplar ile bildirmiş ve bunlar çok sonraları, Parisde, 1802 de “Letters sur Constantinople” (İstanbul’a dâir mektuplar) adı altında basılmıştır. Bourlet de Vauxcelles adlı bir rahip tarafından yayınlanan bu cildin 403 - 415. sahifelerinde, Caylus’un İstanbul seyahatnamesinin bazı kısımlarının iktibas edilmiş olması, bu elyazma seyahatnamenin daha o devirlerde tamamen meçhul olmadığını göstermektedir.
Semavi EYİCE
Ph. de Caylus
(Resim : Behcet Cantok)
Theme
Person
Contributor
Behcet Cantok
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Creator
Semavi Eyice
Identifier
IAM060696
Theme
Person
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Contributor
Behcet Cantok
Description
Volume 6, pages 3398-3401
Note
Image: volume 6, page 3398
Theme
Person
Contributor
Behcet Cantok
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.