Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
CANBAZ CANBAZLAR
Türk lûgatında mürekkeb isim; canla oynayan, canı ile oynayan, canını tehlikeye koyan; ip üstünde ve sâir tehlikeli yollarda hünerler, mârifetler gösterip geçinen sanatkârlara alem olmuşdur, hak budur ki takıldığı o sanatkârlara lûgat mânası ile ve telâffuzundaki kıvrak âhenk ile de yakışmış isimdir.
Canbaz üzerine güzel bir darbı mesel vardır, herkesin kendi haddini bilmesi gerekdiği yolunda söylenir: “Canbaz ipde, balık dibde gerek”.
Bilhassa İstanbul’un artık mevcud olmayan eski büyük bayram yerlerinde, mesire çayırlarında, pek tantanalı olarak günlerce haftalarca süren şehzâdelerin sünnet düğünleri ile sultanların evlenme cemiyetlerinde, yer yüzünün muhtelif yerlerinden gelmiş canbazlar. Büyük şehirde, isimleri tarih kütüğüne geçecek hâtıralar bırakmışlardır.
Evliyâ Çelebi İstanbul esnâfından bahsederken Canbazlar hakkında da şunları yazıyor:
“Esnâfı bâzbazan (oyuncular) canbâzan pehlivânan — İstanbul’da hazır bulunan canbaz pehlivanlar on üç neferdir ki her biri ipden kemend atarak eflâke doğru urûc ettiklerinde feleki âlâde Hazreti İsâ ve Kerubeyan ile mükâlemeye çıkıyorlar zan edilir. Üsküdarlı Mehmed Çelebi, Magribli Hacı Nâsır, İskenderiyeli Hacı Ali, Harputlu Şaşı Hüsam, Bursalı Kübâdi, Arabkirli Kara Şücâ, Kamberoğlu, Kız Pehlivan, bunlar pâdişah huzûrunda terâzıli...
⇓ Read more...
Türk lûgatında mürekkeb isim; canla oynayan, canı ile oynayan, canını tehlikeye koyan; ip üstünde ve sâir tehlikeli yollarda hünerler, mârifetler gösterip geçinen sanatkârlara alem olmuşdur, hak budur ki takıldığı o sanatkârlara lûgat mânası ile ve telâffuzundaki kıvrak âhenk ile de yakışmış isimdir.
Canbaz üzerine güzel bir darbı mesel vardır, herkesin kendi haddini bilmesi gerekdiği yolunda söylenir: “Canbaz ipde, balık dibde gerek”.
Bilhassa İstanbul’un artık mevcud olmayan eski büyük bayram yerlerinde, mesire çayırlarında, pek tantanalı olarak günlerce haftalarca süren şehzâdelerin sünnet düğünleri ile sultanların evlenme cemiyetlerinde, yer yüzünün muhtelif yerlerinden gelmiş canbazlar. Büyük şehirde, isimleri tarih kütüğüne geçecek hâtıralar bırakmışlardır.
Evliyâ Çelebi İstanbul esnâfından bahsederken Canbazlar hakkında da şunları yazıyor:
“Esnâfı bâzbazan (oyuncular) canbâzan pehlivânan — İstanbul’da hazır bulunan canbaz pehlivanlar on üç neferdir ki her biri ipden kemend atarak eflâke doğru urûc ettiklerinde feleki âlâde Hazreti İsâ ve Kerubeyan ile mükâlemeye çıkıyorlar zan edilir. Üsküdarlı Mehmed Çelebi, Magribli Hacı Nâsır, İskenderiyeli Hacı Ali, Harputlu Şaşı Hüsam, Bursalı Kübâdi, Arabkirli Kara Şücâ, Kamberoğlu, Kız Pehlivan, bunlar pâdişah huzûrunda terâzıli terâzisiz, kubâdi pabuç ile, kimisi ellerinde birer dest ile, arkalarında birer himar ile, kimisi ellerinde yalın kılıç ile, velhâsıl ikiyüz pâre âlet ile arzı mârifet ider. Galata Kulesinin tâ zirvei âlâsındaki topa ayak basmış arab, acem, rum, hind, yemen pehlivanlarıdır. Suru hümâyunda, At Meydanında resenbazlık iden Üsküdarlı Mehmed Çelebi hattı şerif ile serçeşmei pehlivânan idi. Onun defteri ile dünyâda gezip dolaşan canbaz pehlivanlar cümle 200 neferdir, yamakları ile hesap edilir ise 2000 adamlardır. Pirleri Dâvudi Hablî ibni İmrülkays’dır; bu Dâvud, Hayber Kalesine resenbazlık ile çıkıp fethine hizmet ettiğinden Selman belini bağlayıp resenbazlara (ip canbazlarına) pîr yapmışdır”.
Evliyâ’dan bir asır sonra yaşamış şâir Seyyid Vehbi, hicri 1132 (milâdi 1720) yılında Üçüncü Sultan Ahmed’in oğullarının 15 gün sürmüş muhteşem sünnet düğünü üzerine yazdığı meşhur Surnâme’sinde Şâhin adında bir hokkabaz canbazın hünerlerini şöyle anlatıyor:
“Düğünün birinci günü, düğün yeri olan Ok Meydanında mârifet gösterenlerden biri de, Mısır Vâlisi Ali Paşanın bu sünnet düğünü için sureti mahsusada gönderdiği Canbaz Hacı Şâhin ile Hacı Mehmed oldu. Arkadaşının eline verip havaya kaldırttığı bir çemberin içinden, uzakdan koşarak bir ok gibi geçen Hacı Şâin, sonra, bu çembere kendi beli kadar ince dört çenber daha ilâve ederek bir sıçrayışda dördünün birden içinden geçdi.
“Düğünün ikinci günü Hacı Şâhin çenberlerin içini fırdolayı hançerlerle donattı, üstüne de içleri su dolu fincanlar dizdi, yine koşdu geldi, çenberlerin içinden geçdi, ne hançerlere dokundu, ne de fincanları oynattı, herkes parmak ısırdı. Sonra yamaklarından on yaşında bir oğlanı bir sırığa çıkarttı, çocuğun eline su dolu bir desti verdi, sırığı yerden kaldırıp başına koydu, oynayıp sıçramaya başladı; sırık başında, üstündeki çocukla beraber dimdik dururdu, çocuğun elindeki destiden de bir katra su dökülmedi.
“İzmit’den gelen bir canbaz da ağzına bir yalın kılıç sokdu, sonra başı yere koymadan, ağzında kılıçla havada üç defa perende attı.
“Düğünün üçüncü gecesi ip canbazlarından altı yaşında bir kız, üzerine vücudunun her uzvunu bir tarafa bükerek bir takım hayvan taklidleri yaptı...”
Seyyid Vehbi bu yolda geniş tafsilât veriyor (B.: Şâhin, Hacı; Mehmed, Hacı).
Devletin resmî vak’anüvisi Râşid Efendi de kendi adına nisbetle anılan meşhur tarihinin beşinci cildinde bu sünnet düğününün tafsilâtına 50 sayfa ayırmışdır; aşağıdaki satırları oradan alıyoruz:
“Haliçde Aynalıkavak İskelesinden karşısındaki Fener İskelesine kalın, sağlam ve yüksek birer direk dikildi, ortalarında kalın denize de yan yana iki kalyon çekildi; Aynalıkavak ve Fener İskelelerindeki direklerin tepeleri ile bu kalyonların direk tepeleri arasına, deniz üstünde palamar tâbir edilen kalın halatlar çekilip gerildi ve bağlandı. Sâbık Mimarbaşı ağa (İbrâhim Ağa) atları kukladan sanatlı bir araba yapmışdı, arabanın içine bir kadın kıyâfetinde biri arabacı kılığında iki canbaz bindi, yine bir sanat ile arabası o kukla beygirleri sürerek araba ile ip üstünden denizi bir yakadan öbür yakaya aşdılar. Sonra o ip üstünde canbaz rakkaslar oyun oynadı, bunlardan bir rakkas oğlan, kendilerini Aynalıkavak Kasrından seyreden (B.: Aynalıkavak) pâdişahın huzurunda güzel bir perende ile denize atladı...”
Bu İstanbul Ansiklopedisi’nin mümtaz dostu Halûk Y. Şehsüvaroğlu Akşam Gazetesinde intişar etmiş ve “19. asırda İstanbul’da canbazlar” başlıklı bir makaalesinde şunları yazıyor:
“18. Yüzyıl sonlarında İstanbul’da yaşamış olan Üçüncü Selim’in hemşiresi Hatice Sultan’ın hizmetine giren mimar Melling (B.: Selim III.; Hatice Sultan; Meling) meşhur eserinde Pâdişahın deniz gezintileri ve gittiği yerlerdeki eğlencelerini etrafiyle şöyle anlatmaktadır:
“Nereye teşrifi Şahâne olursa oraya derhal çadırlar kurulur. Pâdişah orada yemek yer ve namazını kılar, bundan sonra oyun işareti verilir. evvelâ ip ve menzil canbazları mehâretlerini gösterirler. Menzil ipleri bir tepeden bir tepeye yahut bir ovadan bir tepenin üzerine gerilir, bu manzara halkı hem korkutur, hem de eğlendirir. Canbazlar bu iplere büyük bir cür’et ve çâlâki ile çıkarak oynarlar. Bu oyunlar on üçüncü, on dördüncü asırlarda Fransa Kralları şerefine tertip olunan düğünlerdeki eğlenceleri andırır” diyor.
“19. asırda ikinci Mahmud da canbaz oyunlarına büyük bir alâka göstermişti. Bu asır içinde İstanbul’a bazı mâhir canbazlar da gelmiş, bunlardan maadâ yerli oyuncular da halkın rağbetini toplamağa muvaffak olmuşlardı.
“1837 yılında İkinci Mahmud Rumeliye yapdığı büyük seyahat esnasında Silistire’de çok meşhur bir Avusturyalı canbazın hünerlerini seyretmiş ve canbazın İstanbul’a gelmesine müsaadede bulunmuştu.
“Canbaz o yıl içinde İstanbul’a gelerek ilk evvel hünerlerini ricâle, sefirlere göstermişti.
“Bu maksatla Haydarpaşa sahrasındaki Osman Paşa Kasrı önüne büyük çadırlar kuruldu. Buradaki alafranda sofraların tanzimi vazifesi de Gümrük Emini Tâhir Efendiye verildi.
“Oyunlar bir cumartesi günü başlamıştı. O gün Sadrâzam, Şeyhülislâm, Damat Paşalar, Kaptan Paşa ve bazı rical dâvetli idiler. Ertesi pazar günü ise eski Serasker Hüsrev Paşa, eski Kaptanı Derya Çengeloğlu Tâhir Paşa, Gümrükçü Osman Paşa, Bosna’nın eski Valilerinden Davut ve Ali Namık Paşalar, İşkodralı Mustafa Paşa, Akkânın eski Valisi Abdüllah Paşa, eski Hariciye Nâzırı Âkif Efendi, eski Defterdar Ali Necip Efendi ve İstanbul’da misafir olarak bulunan İran prenslerinden Hüdaverdi Mirza, devlet ricalinden Naşid Bey çağrılanlar arasındaydı.
“Pazartesi günü ise mazûl ilmiye ricali dâvet olundu. Ertesi haftanın pazarında İstanbul’daki yabancı elçiler Haydarpaşa’da hazırlanan faytonlarla oyun meydanına geldiler, kendilerine hususi bir çadırda “envai şekerleme, şükûfe ve türlü turfanda meyvalarla müzeyyen ve muntazam alafranga sofra tertibi ile haklarında merasimi dilsizi” icra edildi. Ve “anlar dahi memnun” kaldılar.
“O gün orada bulunan Sadrâzam Paşa da sefirlerle görüşmeler yaptı. Avusturyalı canbaz sanatında hakikaten mâhirdi. Seyircileri büyük heyecanlar içinde bırakan mehâretlerini muvaffakiyetle gösterdi.
“Oyunlardan sonra sefirler emirlerine tahsis edilmiş faydonlarla tekrar Haydarpaşa İskelesine dönüp oradan kayıklarla İstanbul’a geçtiler.
“Osmanlı sarayında muhtelif sanat ve eğlence kolları arasında canbazlık da yer alıyordu. Sarayda canbazbaşı ünvaniyle bir canbaz bulunur ve arzu edildiği zamanlarda hünerleriyle Padişahı eğlendirirdi. Canbazbaşının yanında şakirtleri de vardı. Bunlar oyunlarda kendisine yardım ederler ve usta olmak üzere yetiştirirlerdi.
“1844 senesinde sarayın canbazbaşısı Ahmed Ağa idi. O yıl içinde Ahmed Ağaya oyunları için lüzumlu olan kantar alâtı ve saire Tersane mevcudundan verilmişti.
Canbazbaşılara daha sonraki tarihlerde de rastlanmaktadır. Abdülâziz’in de Ahmed Ağa isminde bir canbazbaşısı vardı. Fatih’te Yenihamam civarında bir konağı olan Ahmed Ağa 1864 yılında ölünce konağı satılığa çıkarıldı. Büyük harem dairesinden başka on beş odalı selamlık kısmyile, mutfakları, büyük havuzları kuyuları harem ve selâmlık bahçeleriyle canbazbaşı konağı devrinin güzel binalarından birisiydi.
“19. asırda halk canbaz oyunlarını bahar mevsimlerinde seyretmeye başlardı. Bu mevsimlerde bâzı ermeni canbazlar o vakitler hoş ve büyük bir saha halinde bulunan Taksim Meydanında hünerlerini göstermeye başlarlardı.
“Galata Beyoğlu ve Taksim havalisinin inzibatı Kaptan Paşalığa aîd olduğu için her sene bahar mevsiminde canbazlar oyunlara başlama müsaadesini Kaptan Paşalıktan alırlar ve bundan sonra bütün mevsim sanatlarını icra ederlerdi. Halk akın akın bu oyunları zevkle seyretmeye giderdi.” (H.Y. Şehsüvaroğlu).
Zamanımızda yerli cambazlar İstanbul’da yüz güldüren rağbeti görememektedirler. Kabul etmelidir ki içlerinde hakikaten hüner sâhibi sanatkârlar vardır; fakat büyük şehirde yazın eğlence düşkünlerini plâjlar çeküp topladığı için canbazlar pek az seyirci bulabilmektedir, onlar çoluk çocuk takımı, kenar mahallelerin keseleri dar halkıdır. Bu durum karşısında, canbaz, ne kadar hüner sâhibi olsa, şatafatlı dekorlar temin edemediği için, zengin tabakayı seyirci olarak celb edememektedir.
Buna karşılık büyük zengin sirkler, sirk canbazları İstanbul’da dâima büyük rağbet görmektedir.
Theme
Folklore
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM060615
Theme
Folklore
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Description
Volume 6, pages 3362-3365
See Also Note
B.: Şâhin, Hacı; Mehmed, Hacı; B.: Aynalıkavak; B.: Selim III.; Hatice Sultan; Meling
Theme
Folklore
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.