Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
BÜYÜKDERE ÇAYIRI
Boğaziçinin çok namlı bir mesîresi, en büyük çayırlarından biriydi, içinden “Büyükdere”, yahud “Bakla Deresi” akardı; bu çayırın ulu çınarlarının şöhreti Avrupaya yayılmışdı ki bu çınarların arasında bir ağaç, milâdın onbirinci asrı sonunda 1. Haçlı Seferi serdârı Godfroy de Bouillon’un adına nisbetle anılırdı (B.: Büyükdere Çınarı). Hâlen bu çayırın yerinde İstanbul Vilâyetinin Büyükdere Bağçe Kültürleri İstasyonu kurulmuş bulunmaktadır, ulu çınarların hemen hepsi kesilmişdir; dere, halk ağzında “Büyükdere Fidanlığı” denilen bu zirâi istasyonun arâzisi içinden akmaktadır.
Onyedinci asrın ünlü Türk yazarı Evliyâ Çelebi Büyükdereyi tasvir ederken: “her biri gök yüzüne erişmiş ulu ağaçlar vardır, zeminine güneş tesir etmez bir cilvegâhdır” diyor ki, ismini kaydetmemekle beraber Büyükdere Çayırını kasdettiği muhakkakdır.
Evliyânın çağdaşı, adı da adına benzeyen ermeni yazarı Eremyâ Çelebi Kömürciyan da Büyükdereden bahsederken: “Büyükderenin nihâyetinde güzel bir yer olan Kırkağaç gelir” diyor ki bu Kırkağaç mevzinin Büyükdere Çayırı olduğunu zan ediyoruz. E. Ç. Kömürciyanın eserini türkçeye terceme ederek neşreden Hrand D. Andreasyan bu madde üzerine ilâve ettiği bir notda şunları yazıyor: “Büyükderenin nihâyetinde bulunan ve ağaçların topluluğundan dolayı Kırkağaç tesmiye edilen...
⇓ Read more...
Boğaziçinin çok namlı bir mesîresi, en büyük çayırlarından biriydi, içinden “Büyükdere”, yahud “Bakla Deresi” akardı; bu çayırın ulu çınarlarının şöhreti Avrupaya yayılmışdı ki bu çınarların arasında bir ağaç, milâdın onbirinci asrı sonunda 1. Haçlı Seferi serdârı Godfroy de Bouillon’un adına nisbetle anılırdı (B.: Büyükdere Çınarı). Hâlen bu çayırın yerinde İstanbul Vilâyetinin Büyükdere Bağçe Kültürleri İstasyonu kurulmuş bulunmaktadır, ulu çınarların hemen hepsi kesilmişdir; dere, halk ağzında “Büyükdere Fidanlığı” denilen bu zirâi istasyonun arâzisi içinden akmaktadır.
Onyedinci asrın ünlü Türk yazarı Evliyâ Çelebi Büyükdereyi tasvir ederken: “her biri gök yüzüne erişmiş ulu ağaçlar vardır, zeminine güneş tesir etmez bir cilvegâhdır” diyor ki, ismini kaydetmemekle beraber Büyükdere Çayırını kasdettiği muhakkakdır.
Evliyânın çağdaşı, adı da adına benzeyen ermeni yazarı Eremyâ Çelebi Kömürciyan da Büyükdereden bahsederken: “Büyükderenin nihâyetinde güzel bir yer olan Kırkağaç gelir” diyor ki bu Kırkağaç mevzinin Büyükdere Çayırı olduğunu zan ediyoruz. E. Ç. Kömürciyanın eserini türkçeye terceme ederek neşreden Hrand D. Andreasyan bu madde üzerine ilâve ettiği bir notda şunları yazıyor: “Büyükderenin nihâyetinde bulunan ve ağaçların topluluğundan dolayı Kırkağaç tesmiye edilen bu güzel gölgeli mevkî, bu havâlide ava çıkan pâdişahların ve daha sonra yerli ve Avrupalı zenginlerin rağbet ettiği bir mahaldi. İnciciyan da bu câzibeli köşeyi tasvir ederek Birinci Abdülhamidin ilk senelerinde sâhilden buraya kadar uzanan bir araba yolu yapıldığını, ağaçların yakınında eski pâdişah kasrı temellerinin ve kasra giden yolun kaldırım bakiyesinin görüldüğünü yazar; aynı müellif bu kaldırımın, Kefeliköy Çeşmesi ile beraber Birinci Abdülhamidin kapdanı Hasan Paşa tarafından tâmir edilmiş olduğunu da kaydeder” diyor.
Büyükdere Çayırının sahne olduğu en mühim vakalardan biri, Üçüncü Sultan Selimin tahtdan indirilmesine varan yeniçeri ihtilâlinin başlangıcında bu ihtilâle önayak olan yukarı boğaz kalelerinin muhafızlara laz yamakların bu çayırda yaydıkları meydan yemini nümâyişidir (B.: Büyükdere Çayırı Yemini).
İkinci Mahmud yeniçeri ocağını kaldırıp Asâkiri Mansûrei Muhammediyeyi kurduğunda bir yıl sarayını terketmiş, ve yeni kıtalarının başında evvelâ Râmi Kışlasında yatup kalkmış, sonra da bu Büyükdere Çayırında kurulan çadırlı ordugâhın başında bulunmak için oraya çok yakın olan Kalender Kasrında oturmuşdu.
İkinci Sultan Mahmud Tarabyayı ve Büyükdereyi pek severdi, yazları da ekseriya az bir maiyet halkı ile, Boğazın her yerine tercih ederek Tarabyada Kalender Kasrında geçirirdi; Lutfî Târihînde hicrî 1245 vekaayii arasında bu münâsebetle şirin bir kayıd vardır;
“Padişah Tarabyada oturduğu için bu yılın kurban bayramı tebriki merâsimi (1830 yılı haziranı içinde) Büyükdere Çayırında yapıldı. Şöyleki çayırda pâdişah için bir çadır kuruldu, sağ tarafında da ulemâ ve devlet ricâli için ayrı ayrı çadırlar kuruldu. (Protokol îcâbı) tebrikde bulunacak olan seher vaktinde çayıra geldiler. Hünkâr çadırının önüne ahşab bir mihrab ve bir minber konmuşdu, bayram namazı da açıkda çayırda kılındı. O çayır namazında ve tebrikinde İran elçisi de hazır bulunmuşdu”.
Abdülmecid devrinde İstanbula gelmiş İngiliz edibesi Miss Pardo, Büyükdere çayırını şöyle anlatıyor:
“Büyükdere vâdisi Boğazın Avrupa yakasındaki vâdilerin en büyüğüdür. Beş altı mil imtidâdında olup, manzarasının güzelliği ve târihi vak’ası ile mühimdir; Godfroy de Bouillon 1097 Ehli Salîbinde İzniki muhasaraya giderken bir mil genişliğindeki bu vâdinin çiçekli yeşilliğinde ordugâhını kurdu; şimdi ayni yerde Türk askerlerinin çadırlarını görmek bu hâtırayı canlandırıyor.
“Büyükdere çayırı pâdişahın da sevdiği yerlerden biri; yaz ayları açık havalı günlerde buraya pehlivan güreşi, cirid oyunu, genclerin sâir kuvvet ve güzel gösterisi oyunlarını seyrine geliyor.
“Vâdinin merkezine doğru dünyanın en büyük çınarı sayılan muazzam bir çınar ağacı var. Köküne yakın gövdesi 47 yarda muhitindedir (B.: Büyükdere Çınarı), 400 kademden fazla dâirevî bir sâhayı gölgelendiriyor. Bu azametli gövdeden on dört kalın dal çıkar ki bir kısmının gövde ile yapdıkları çatallar zamanla toprak altında kalmış, diğerleri ise zeminden 7-8 kadem yüksekde bulunuyor. Dallardan bir tanesi çok yükseklerde kırılmış, diğerinin içi, ateşle olsa gerek, tamamiyle oyulmuş ki kovuğa fırtınalı havalarda keçiler saklanırmış.
“Bir Fransız tabiiyecisi bu çınarın iki bin seneden daha fazla bir ömre mâlik olduğunu tahmin etmektedir. Bununla beraber hâlen tâze yapraklarla süslü ve en şiddetli fırtınalara karşı koyan ebedî gençlik kuvvetine mâlik dallar her tarafından fışkırır: Nesiller geçer sabî bir çocuk olur, çocuk delikanlı olur, delikanlı ihtiyarlığa göçer mevtâların üzerine toprak örtülür, yeni bir nesil ölenin yolunu tâkib eder, sonra başka, ve daha başka nesiller gelir, gider, fakat ayni ağaç zavallı fâni beşeriyetle alay ediyormuş gibi sap sağlam, dimdik, ve terü tâze halâ yaşar.”
İkinci Abdülhamid zamanında bir Kolağası Tayfur Ağa el yazısı olarak bırakdığı hâtıra defterlerinde Büyükdere Çayırında bir kır kahvesinden bahsediyor; namlı mesîrenin şehre uzaklığı dolayısı ile, burada bir kaç gün safâ sürmek için gelenlere, kahvecinin hasırlar üzerine gayet temiz yer yatakları sererek bir çeşid açık hava otelciliği yapdığını anlatıyor:
“Sene 1313 (1895). Hele fırsat el verdi, enîsi rûhum bir tenhaca mahalli dilkûşâde muhabbete riza göstermekle Büyükdere Çayırından münâsib mahal yokdur deyüb o yâri cefâ pîşe ile geçen mâhi temmuzun birinci çarşamba günü iskelede buluşup vapur ile Büyükdereye gidüb iskelesinden merkeb tedâriki ile çayıra gidip eyyâmı âdiyeden olmakla cümle etraf tek ü tenhâ idi; kırkahvesinde hasır döşetip ve yârim ile soyunub dökünüb ve kahveci dahi ehli keyfden olmakla bâde tedârik idüb yârim ile bâdenûş olup tamam keyf üzere muhabbet eyledik. Efendim o kahveci Silistire muhâcırı Mestan olup zencileyin âşıkların hâlinden anlar ehli dil âdemdir. Zâhirde kır kahvesidir ama eğer âşıkı sâdık ve yanında olan yâri rağbet gösterdikde gece dahi hasırlar üzere pâk döşekler serer ki Beyoğlunda olan benâm hotellerde dahi öyle döşek bulamazsın vesselâm”.
Büyükdere Çayırının yaz süslerinden biri de göçebe çingeneler idi. Bilhassa ayak takımı, bunların arasında da hayta gürûhu çayırdaki kır kahvelerinde gece sabahlara kadar süren işret sofraları kurarlar bir zurna ve bir külüstür kemanın âhengi ile yaş yaş, boy boy ve hepsi yalın ayaklı, tülü kafalı şoparları oynatırlardı. Bâzı mirasyedi beyler de cuma ve pazardan gayri gündüzleri gider, o kır kahvelerinde, donları, mintanları allı güllü, hepsi esmerin yosması, yırtık ve pervâsız çingene kızlarını oynatırlardı.
Muzaffer ESEN
Theme
Location
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Creator
Muzaffer Esen
Identifier
IAM060446
Theme
Location
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Description
Volume 6, pages 3249-3251
See Also Note
B.: Büyükdere Çınarı; B.: Büyükdere Çayırı Yemini; B.: Büyükdere Çınarı
Theme
Location
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.