Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
BÜYÜKDERE (Türk Edebiyatında)
Şâir ve edibler de şiir, hikâye, roman, hâtırât yazılarında muhtelif vesîlelerle Büyükdere’den bahsetmişlerdir. Alâkalı manzume ve mensure’lerden misaller verelim.
Fennî, meşhur Sevâhilnâme’de, sevdikleri uğruna bir büyük dere gibi gözyaşı döktüğünü teşbih sana’tiyle anlatır:
Gözümün yâşına rahm itmediğiçün yârân,
Bir Büyük-dere gibi itmede her dem cereyân!
İzzet Efendi ise Sâhilnâme’sinin bir beytinde Büyükdere’yi tenezzüh yeri olarak, devrinin mutantan lisâniyle, vasfeder:
Tarab-efzâ olagör sahnı Tarabyâ’da müdâm,
Gâhice seyre Büyük-Vâdi’ye de eyle şiteb..
Safvet’in, Büyükdere - Çayırbaşı Câmi Çeşmesinin 1197 târihli kitâbe yazısı da şudur:
Kevser akdı Hüseyin aşkına hamd-ile içüb,
Döndü Büyükdere bu menbâ ile me’vâya,
Safvetâ söyledi bir bir teşnedil târihîn,
Çeşme yapdırdı duâ kıl Hasan Pâşâ’ya...
Ziver Paşa, Büyükdere’den gidilen Sultan Mahmud Bendi’nin 1254 târihli ve tâmiye’li kitâbesinde şöyle der:
Lâyık o şâhın hasre dek hayrâtı olsa câriye,
Bu âb-ı can’bahşâ ile ihyâ-yı ecdâd eyledi,
Ummân-ı feyz-i cûduna nisbetle çarh olmuş habâb,
Bu vasf ile ins-ü melek âsârını yâd eyledi,
Boğaziçi’nde Rumeli etrâfın ihyâ itmeğe,
Bu bend-i dilcûyi güzel mevkîde bünyâd eyledi,
Ehl-i sevâhil pek susuz kalırdı vakt-ı sayfde,
Ol sûyi sirâb itmeğe ihsânın imdâd eyle...
⇓ Read more...
Şâir ve edibler de şiir, hikâye, roman, hâtırât yazılarında muhtelif vesîlelerle Büyükdere’den bahsetmişlerdir. Alâkalı manzume ve mensure’lerden misaller verelim.
Fennî, meşhur Sevâhilnâme’de, sevdikleri uğruna bir büyük dere gibi gözyaşı döktüğünü teşbih sana’tiyle anlatır:
Gözümün yâşına rahm itmediğiçün yârân,
Bir Büyük-dere gibi itmede her dem cereyân!
İzzet Efendi ise Sâhilnâme’sinin bir beytinde Büyükdere’yi tenezzüh yeri olarak, devrinin mutantan lisâniyle, vasfeder:
Tarab-efzâ olagör sahnı Tarabyâ’da müdâm,
Gâhice seyre Büyük-Vâdi’ye de eyle şiteb..
Safvet’in, Büyükdere - Çayırbaşı Câmi Çeşmesinin 1197 târihli kitâbe yazısı da şudur:
Kevser akdı Hüseyin aşkına hamd-ile içüb,
Döndü Büyükdere bu menbâ ile me’vâya,
Safvetâ söyledi bir bir teşnedil târihîn,
Çeşme yapdırdı duâ kıl Hasan Pâşâ’ya...
Ziver Paşa, Büyükdere’den gidilen Sultan Mahmud Bendi’nin 1254 târihli ve tâmiye’li kitâbesinde şöyle der:
Lâyık o şâhın hasre dek hayrâtı olsa câriye,
Bu âb-ı can’bahşâ ile ihyâ-yı ecdâd eyledi,
Ummân-ı feyz-i cûduna nisbetle çarh olmuş habâb,
Bu vasf ile ins-ü melek âsârını yâd eyledi,
Boğaziçi’nde Rumeli etrâfın ihyâ itmeğe,
Bu bend-i dilcûyi güzel mevkîde bünyâd eyledi,
Ehl-i sevâhil pek susuz kalırdı vakt-ı sayfde,
Ol sûyi sirâb itmeğe ihsânın imdâd eyledi..
Bendi cedîdin Vâlide Bendinden a’lâ yapdırıp,
Bend-i atışdan âlemi lûtfetdi âzâd eyledi.
Hakk vâlidinin ruhunu Kevserle sirâb eylesin,
Havz-ı Cinân emsâlini dünyâda i’câd eyledi.
Ol’pâdişâhın bendinin itmâmına cevher gibi,
Bak bendesi Ziver, iki târih inşâd eyledi;
Kılsın bu dehri haşre dek reyyân cûy-i şevketi,
Hakaan-ı deryâ-mekrümet su bendi i’câd eyledi..
Son devrin şâirlerinden Perîhan Taylan, bir Boğaziçi şiirine şu kıt’a ile son veriyor:
Büyükdere ufkunda süzülüp Sarıyer’e,
Çırçır’ın tadına var bir bardak iç de hele...
Duâ et ki güzellik katılsın güzelliğe,
Bir işveli dilbere benziyor Boğaziçi..
Sarıyer, Göksu, Küçüksu, Hisarlar ve Çamlıca’ya dair çok sayıda manzum yazı olduğu halde nedense Büyükdere hakkında pek fazla şiire tesadüf edilememiştir.
Nesir yazılarına gelince:
Nâbi-Zâde Nâzım, “Zehrâ” adlı romanında Boğaziçi’ni uzun tasvirlerle çizdikten sonra Büyükdere önlerine gelen bir seyyahın tecessüsünü anlatmağa çalışır:
“Büyükdere hizâlarına yaklaşıp da İncirköyü’ne doğru sâhile muvâzi harekete geçince evvelce meftûn olduğu levha büsbütün değişir. Sağlı sollu iki geçe tepeler arasından akıntı boyunca akıp gittiği sırada ne tarafa bakmak, ne tarafa daha ziyade hayrân olmak lâzımgleceğini bir türlü tâyin edemez. Zâten onun için olduğu yerde kalmak da mümkin olamaz ki her noktası mecma’ envâ-i bedâyî bir panorama tavsifine şâyan olan bu iki sahil üzerinde tesadüf ettiği bunca menâzır-i fevkalbeşeriyenin mâneviyetinde husûle getirdiği halecân-ı şâikane sevkiyle gûyâ kanatlanıp uçacakmış veya havalanıp bulutlara kadar çıkacakmış gibi çırpına çırptna oradan oraya koşmaktan kendisini alması mümkin değildir. Boğaziçi bir “dilber-i tabiî” kadar sevimlidir demiş olsak, letâfetini tasvir ve icmâl etmiş olamayız...”
Mehmed Raûf, hikâyelerinden başka “Eylûl” ünde Büyükdere’yi dekor olarak alır:
“Sandalcı yelkenlerini açıp tekne rüzgârın önüne dökülünce dubaya doğru sür’atle akmağa başladılar. Büyükdere’nin üstünden güneş onları rahatsız ettiğinden Suad şemsiyesini açtı. Bu siyah, beyaz ve kurşunî renklerden şemsiyeye, çarşafa, peçeye, eldivene, bu kadın şeylerindeki inceliğe rûhunun derinliklerinde göresi gelmiş gibi titreyen bir tutkunlukla bakıyor, sonra Suad’in küçük, bir küçük kuş denilecek ellerinin şemsiyeyi tutuşundaki şiire hayrân olarak perişân kalıyordu...”
Safvet Nezihi romantik bir devrin gönüllerde yer eden “Zavallı Necdet” romanında bir tenezzüh başlangıcını şöyle anlatır:
“Ağustos içinde bir cuma günü gökyüzü arza sanki ateş püskürüyordu; o derece sıcak ki, sabahleyin evimden kendimi dışarıya attığım zaman biraz rüzgâr, bir tâze saf hava bulabilmek için Köprü’nün üzerine koşmuş, Rumeli Gazinosunda oturmuştum. Halk akın akın geliyordu. Şişman efendiler kırmızı çehreleri üzerinden fâsılasız akıp duran terlerini durdurabilmek için muttasıl mendilleriyle yüzlerini silmekte, bilet alabilmek maksadiyle gişenin önünde hâsıl olan izdihamı yarabilmeğe uğraşmakta iken diğer bir çok sesler:
— Mesar Burnu mevki... Büyükdere ikinci mevki...
Sözlerini etrafa saçmakta idiler. Dolup dolup gitmekte olan Şirketi Hayriye vapurları sıcağın şiddetinden bunalmış olan bir sürü halkı saf bir hava, serin bir rüzgâr bulabilmek ümidiyle Boğaziçi’nin muhtelif yerlerine taşıyorlardı. İzdihamın arkası alınmıyor, yine bir çok hanımlar, efendiler, madamlar, mösyöler geliyorlardı. Bence de onlara karışmak arzusu uyandı...”
Ahmed Hamdi Tanpınar, “Beş Şehir” adındaki seyahat notlarının İstanbul bölümünde çok tatlı bir üslûpla konuşur:
“Hasta veya sıhhatli, alaturka musikî rûhumuzun sâhibidir. Şu veya bu sebeplerle ondan ne kadar ayrılmak istersek isteyelim, o içimizde yaşıyor. Daha garibi peyzajımıza sinmiş rûhî hâletlerimize kendi şeklimizi vermiş... Bizi bir iç nizâmı gibi idare ediyor
Boğaziçi’nde hiç bir tepe, hiç bir koy bulamazsınız ki sükûn ve uzleti, onu rûhumuza dalga dalga boşaltmasın...
Kaç defa Bebek sırtlarında, Arnavutköyü’nün erken basan karanlığında, İstinye ve Büyükdere mehtablarında, Emirgân üstlerinde, Anadolu kıyısını Üsküdar’a bağlıyan yolun her köşesinde onun, sessizliğin bütün sazlarını çalarak peşim sıra yürüdüğünü, bir tarafında bir altın uçurum gibi derinleştirdiğini, ebedîleşmiş zaman çehresiyle içime yerleştiğini gördüm.
Hiç bir âşinaya tesadüf edemiyeceğimi sandığım yerlerde dâima karşıma o çıktı...”.
Rûşen Eşref Ünaydın, “Boğaziçi” eserinde şöyle diyor:
“Boğaziçi’nde Büyükdere’nin mehtâbı anılmıştır. Bir gece, onu doya doya görmeğe gittimdi. Vakit geç idi; denizde de, rıhtımda da gezen kalmamıştı. Meydan mehtâbındı. Bir kenarda durdum, onu seyrettim. Aydınlığı öylesine idi ki bir küçük deftere notlarımı yazabiliyordum ve yazdıklarımı seçebiliyordum. Şimdi de gene o defteri açıyorum.
Demişim ki: Boğaziçi’nin mehtablı gecelerde içimden bir ân bile aydınlığı eksik olmayan nâdir yerlerinden biri, belki de en bellibaşlısı Büyükdere Koyu’dur. Yûşâ’ın üstünden ya da bir kenarından akşam üzeri doğduğu andan Büyükdere sırtlarında battığı zamana kadar ayın ışığı, o Koy’un şu veya bu yanında hiç eksik olmaz...”
Sâmiha Ayverdi, İstanbul Geceleri’nde şiirli diliyle der ki:
“Boğaz, işreti peçe gibi yüzüne çekip, cihânı onun ardından seyreden akşamcılar için de köşeler ayırmıştı. Bunlardan Akıntıburnu’nun Tonozaltı meyhaneleri, mehtablı gecelerde visâline hasret çekilen dildâdelerden biri mertebesinde idi. İçine ay ışığı karışan deniz, tortusu durulan bir su gibi yavaş yavaş ağarırken, Boğaz’ın dilsiz dilinden binbir efsun dinlemek, hangi keyif ehlinin canına can katmazdı...
Gene Büyükdere’nin sulara atlamağa hazırlanmışcasına sahile sıra sıra dizilmiş olan meyhaneleri, asırlardanberi, eşiklerinden adımlaını atanların kadehlerine, içki ile beraber tabiat güzelliklerini de katagelmiş değil miydi? Belki gene buralarda, işretten de, tabiatten de ağır basan bir başka güzellik, onlara:
“Nîm sun peymâneyi, sâkî, temâm etdin, beni...”
dedirten ânlar yaşatmıştı...”
Bunlardan başka Ahmed Midhat Efendi, “Müsâhedât” ında; A. Câbir Vada “Boğaziçi Konuşuyor” isimli tedkik kitabında; Ercümend Ekrem Talû gazete sohbetlerinde Büyükdere’den de bahsetmişlerdir. Diğer bazı kitaplarda, gazete, risâle ve mecmua sahifelerinde mevzu ile alâkalı, müteferrik yazılara rastlanmıştır.
Biz şimdilik bu kısa örneklerle yetiniyoruz.
Hikmet Şinasi ÖNOL
Theme
Folklore
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Creator
Hikmet Şinasi Önol
Identifier
IAM060437
Theme
Folklore
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Description
Volume 6, pages 3242-3244
Theme
Folklore
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.