Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
BÜYÜ, BÜYÜCÜLER
Dünyanın her tarafında olduğu gibi, asırlar boyunca büyük şehir İstanbul’un günlük hayatında da milyonlarca insan büyüye inanmış, sayısız hesabsız büyücüler, felâketler veyâ saadetler hazırlamak için büyüler yapmış, ellerinden tüyler ürpertici işler çıkmışdır.
İstanbul’da halk ağzında büyü için “yapan da, yapdıran da kâfirdir” denilir, fakat bir kadının kocasına, bir erkeğin karısına, bir adamın malına göz koyanlar dâima bulunmuş, âile geçimsizlikleri, akrebe benzetilmiş akrabâ, hattâ bâzan siyâsî ihtirasların esirleri, kadın veyâ erkek, ricalden ve kibardan ve ayak takımından, büyüyü yapdıranın da kâfir olacağını unutmuşlar, büyücü aramışlar, ve aradıklarını İstanbul’un bir köşesinde her zaman için bulmuşlardır. Öyle ki, büyücü tipi, halk hayatının mâkesi olan hayal oyunlarına geçmiş, meddah hikâyelerinde yer almışdır.
İstanbul’daki halk inanına göre, büyücü müslüman ise, yapdığı büyü çözülebilirmiş; büyücü hıristiyan ise, yapan ölüp de eli toprakda çürümedikçe çözülmezmiş; ikincisine kâfir büyücü denilir idi.
Büyücülerin kendilerine müracaat edenlere yapdırtdıkları bâzı büyüler şunlardır:
Kadını kocasından, erkeği karısından, veyâ iki dostu yekdiğerinden, evlâdı babasından anasından, ana babayı evlâdından, sâdık bir bendeyi efendisinden, hattâ bir vezîri pâdişahdan soğutmak...
⇓ Devamını okuyunuz...
Dünyanın her tarafında olduğu gibi, asırlar boyunca büyük şehir İstanbul’un günlük hayatında da milyonlarca insan büyüye inanmış, sayısız hesabsız büyücüler, felâketler veyâ saadetler hazırlamak için büyüler yapmış, ellerinden tüyler ürpertici işler çıkmışdır.
İstanbul’da halk ağzında büyü için “yapan da, yapdıran da kâfirdir” denilir, fakat bir kadının kocasına, bir erkeğin karısına, bir adamın malına göz koyanlar dâima bulunmuş, âile geçimsizlikleri, akrebe benzetilmiş akrabâ, hattâ bâzan siyâsî ihtirasların esirleri, kadın veyâ erkek, ricalden ve kibardan ve ayak takımından, büyüyü yapdıranın da kâfir olacağını unutmuşlar, büyücü aramışlar, ve aradıklarını İstanbul’un bir köşesinde her zaman için bulmuşlardır. Öyle ki, büyücü tipi, halk hayatının mâkesi olan hayal oyunlarına geçmiş, meddah hikâyelerinde yer almışdır.
İstanbul’daki halk inanına göre, büyücü müslüman ise, yapdığı büyü çözülebilirmiş; büyücü hıristiyan ise, yapan ölüp de eli toprakda çürümedikçe çözülmezmiş; ikincisine kâfir büyücü denilir idi.
Büyücülerin kendilerine müracaat edenlere yapdırtdıkları bâzı büyüler şunlardır:
Kadını kocasından, erkeği karısından, veyâ iki dostu yekdiğerinden, evlâdı babasından anasından, ana babayı evlâdından, sâdık bir bendeyi efendisinden, hattâ bir vezîri pâdişahdan soğutmak için, büyü hedefi olan kimsenin üzerine domuz yağı sürmek.
Bir âile yuvasının ağız tadını bozmak için o evden şeker çalıp bununla büyücüye büyü yapdırmak.
Bir kimsenin körü körüne emir altına alınması için, kendisine, büyücü elinde terbiye edilmiş eşek veyâ öküz dili yedirmek.
Bir kimsenin türlü sıkıntı ızdırab, zârûret ile kahrolması için kasablardan koyun veya sığırın kürek kemiğini alıp bunun üstüne felâketi istenilenin adını yazdırtarak kurumuş bir ağacın dalına asmak. Bundan ötürüdür ki kasablar hâlâ, müşterisine kürek kemiğini bir bıçak veyâ satır darbesi ile kırmadan vermezler, hattâ İstanbul kasablarının çoğu, bu kemiği, üzerindeki eti iyice sıyırdıkdan sonra dükkânda alıkoyar, müşteriye vermez kırdıkdan sonra kendi çöp tenekesine atar.
Nifak ve fesad için, nerede çıkması isteniliyorsa oraya yılan suyu dökmek. Bir yılan öldürülür, suya atılır, üç gece tutulur, o suya yılan suyu denilir.
Bir âile yuvasını dağıtmak için, tartılmamış bir mikdar darı alıp misafir gibi o eve gitmek, ve gizlice bir köşeye serpmek. Buna halk arasında “Dardağan Darısı” denilir.
Bir eve ölüm şeâmeti için, keza misafir gibi girerek bir köşeye lif tohumu serpmek.
Ömür kısaltmak için, o kimsenin boy ölçüsü alınmış bir pamuk ipliğine 41 düğüm vurmak.
Bir kimseyi hastalık ile inim inim inletmek için, bir sabun parçasına adını yazdıkdan sonra isminin her harfine bir iğne saplayarak bu sabun parçasını bir kör kuyuya atmak.
Bütün bunlar yapılır iken büyücüler bir takım dualar okurlardı, veyâ öğretip okuturlardı.
Bâzı büyü şekilleri de vardır ki, nezâhetini ve imânını muhafaza eden bir kalem asla yazıp târif dahi edemez. Galiz bir cehil ile şenâet ve denâet eseridirler.
Halkın büyük bozmak için baş vurduğu en basit tedbirler de şunlardır:
Yedi mushafı şerif ağırlığı kadar su ile boy abdesti almak.
Tartılmamış maydanos tohumu atılmış su ile boy abdesti almak.
Evin eşiğine ayni kapıda toplanmış ana kız sidiği dökmek.
Evin eşiğine tartılmamış sirke dökmek.
Yılan gömleğini ateşe atup dumanı ile tütsülenmek.
Rahmetli büyük dostumuz Sermed Muhtar Alus, büyü ve büyücüler üzerine bize şu notları tevdi etmişdir:
“Çok eskilere gidemem, bildiğim 1890 - 1900 arasıdır; büyü, en fazla cinsiyet cilvelerine, şirin gözükme, sevgi, sevilenin kayıdsızlığı, vefâsızlığı, ihâneti gibi keyfiyetlere münhasırdı. İster helâlînden olsun, ister haramından. Meselâ toy bir şabıemred mahallede komşunun hoppa kızını kafes aralığından göre göre seviverir, yemez içmez, eridikçe erir; oğlan tarafının etekleri tutuşurdu:
— Evlâdımızı büyü ile bu kılığa soktular, kahrolsunlar, Köprü üstünde dilensinler inşallah!
“Kız tarafında da şu kanaat:
— Anası karı, anne annesi kocakarı zavallı genci kıskandı; vırlaya vırlaya hayali fenere çevirdi; sürüm sürüm sürünsünler!
“Yine bir başka mahallede, ev hali bu ya, karı koca arasıra atışırlarken hanım hırgürü arttırmış; çıngır çıngır bağıra bağıra veriştiriyor. Beriki süt dökmüş kedi. Gelinin şirretliğini duyan kaynanada, büyük kaynanada çeneler işler:
— Oğlumuz olacak öküz bunları işitiyor da dudak bile kımıldatmıyor... Ben olsam lâhzada kadının pastırmasını çıkarırdım!
— Leşini yere serdikten sonra kaltağı talâkı selâse ile boşar, kapı dışarı dehlerdim!
“Altmışlık, çarpıntılı bir efendi, soluna yatayım diye yatakta hatuna arkasını dönmüş; uykuya varmış. Derhal günahına girilirdi:
— Aklı fikri kimde acaba? Kâğıt kavafı Sadberk şırfıntısı, adamcağızı büyüledi mi yoksa?
Etli canlı tuvaletine düşkün gelin hanım sofrada sarmısaklı yahniyi, yoğurtlu Tatar böreğini, kâse dolusu erik hoşafını gövdeye atmış; kımıldanamıyacak raddeye gelip mindere uzanmış, şekerlemede. Kulaktan kulağa fısıltılar:
— Kocasında gözü yok ki, Zibarıp gözleri kapalı mutlaka birini düşünüyor; Hafız Recebi mi, Hafız Samiyi mi seviyor nedir?
— Hüddamlı bir hocaya baktırıp anlasak!
— Mahmutpaşa mahkemesi avlusundaki Küpeli Araba büyü yaptırsak, tâzeyi soğutsak!
“Büyünün hedefleri muayyen, ona karşı korunacak kalkanlar çeşitliydi. Önce şirinlik faslından başlayalım: Keskin bir hocaya şirinlik muskası yazdırıp takılır; sürmeye şirinlik duası okunup gözlere çekilir; çevirgil duasiyle okunur; meram her kimi kasıt ise ismini 41 kere yazıp kâğıt mangalın dibine gömülür; desturun şekere tebevvül edip o şeker içeceği kahveye katılır; beneksiz siyah tavuk okutulup yedirilirdi.
“Olur a, araya kara kedi girmiş; kadın veya erkek evden kaçmış. Diral Dedenin düdüğü gibi kalanın yapacağı şu: Eşim de bencileğim yanıp tutuşsun, dayanamayıp gelsin diye 7 adet karabiber tohumu ile 7 tek Arnavut biberini ateşte yakar, defne yaprağına 9 tane (gel, gel) kelimesini yazıp tütsülenir.
“Baş göz oluşun, gerdeğe girişin 40 ıncı günü; balayları içindeler. O vakte kadar yıldız barışıklığı mükemmel, dörtbaş mâmur, sohbet ve muhabbet yolunda, fakat güveyde değişiklik var. Vâkıa önden tedbir almak unutulmamış. Nikâh kıyılırken kapının arkasındaki tâze, ölünceye kadar helâlînden ayrılmamak için iki elini kenetlemiş, örgülü saçını düğümlemiş. Erkek ise ellerini birbirine bağlamamağa dikkat etmiş; zira aksi şeytan ya bağlayıverirse...
Adam iyi hoş, halim selim, kuzu gibi iken birdenbire torbadakileri çıkarmağa başlar. Biraz celâlli, ağzı bozuk; ikide bir öfkeleniyor, atıp tutuyor, kantarlıları veriştiriyor.
“Onun da çâresi vardı: Ağzını, dilini tutmak için eşek dili yedirilir, rahata kavuşulurdu. İstersen sırtına bin, deh cüş diyerek dolaştır, boyun eğsin.
“Evleneli yıl olmuş, yolda yolcudan haber yok. Adamın suratı bir karış, kendisinin kısır olmadığına emin, isbâta hazır, ikinci karıyı alsın, dokuz ay on gün sonra toramanın sesini duyarsın, tâzeye bunu da çıtlatmış. İşte bu ahvalde evvelâ boy abdesti alup hüddamlı hocaya gidilecek, önünde diz çöküb göbek açılacak, hoca da, ağzının suyu aka aka bir şeyler yazacak. Heyecandan yanılırsa, mürekkebi yalamaya cevaz var..
“Kadın veya erkeği her hangi bir şahıstan soğutmak kolaydı. O kimsenin elbisesine usulcacık domuz yağı sürülür, tesiri katmerli olsun diye yakasının altına yılan gömleği dikilirdi. Eğer yüz yüze gelmemeleri murat edilirse, çıkmaz Frenk mürekkebiyle daha iyisi kızgın kebap şişiyle iki tahta kaşığın içine isimleri yazılır, kaşıklar arka arkaya getirilip telle sarılır, mezarlığa gömülürdü. Yahut ikiz soğan ortasından ayrılıp bir viraneye, öbürü deniz aşırı mahalle atılırdı.
“Ortağın, kaynananın, eltinin —mâlum a ortak gemisi yürür, elti gemisi yürümez meseli meşhur— ocağını dağıtmak için evlerine dardağan darısı denilen ilgın tohumu serpince onları künfeyekûn edermiş. Şayet canlarına mevlût okumak dilenirse 41 toplu iğneyi sabun kalıbına batırmak battal kuyuya atmak birebirmiş.
“Her zehirin panzehiri, her derdin devâsı var. Büyü tutmamak, şerrinden hâlâs olmak için, çingenelerin iki gümüş çeyreğe sattıkları kurt kıçını taşımak, boyunda civa dolu fındık bulundurmak —kehleyi def’e de yarıyor— bakraca maydanoz tohumunu boca edip o su ile sabah akşam yüz yıkamak gayet faydalı imiş.
“Zar bozan, zor bozan, büyü boyan” tütsüsü denilen bir şey de var: Ana kız idrariyle kaynamış mısır püskülü ile tütsülenmek, leylek tersi kurusunu yemeğe serpmek derakap imdada yetişirmiş.
“İstanbul’un hakkuran kafeslerinde bu işlere vâkıf kocakarılar çoktu. Evlerinde müşteriler kaynaşan hüddamlı hocalar sayısızdı.” (S. M. Alus)
A. R. Gamsızoğlu da İstanbul Ansiklopedisine verdiği notlar arasında şunları yazıyor:
“Nereden geldikleri belli olmayan Arab, Kürt şîveli, sarıklı, Hint türbanlı bir takım hocalar, Nûriosmaniye Camiinin Çenberlitaş’a giden caddesi üstündeki dükkânlarda, halkın safvetinden istifâde ederek şirinlik muskası yazarlar, remil denilen kum falına bakarlar (B.: Remil, Remmal), çalınmış veya kayıp malları gûyâ bulurlar, karı koca ayırmak ve sâire gibi kötü işler için serbestçe büyü yaparlardı.” (A. R. Gamsızoğlu).
Zamanımızda büyücülük kamu ile yasak olduğu halde gizli faaliyetde bulunan büyücü ve üfürükcüler zaman zaman yakalanmakda, yerlerini de yeni cüretkâr sîmâlar doldurmaktadır. Cezâ müeyyedesi ağırca tehlikeli bir meslek de olsa, tabaka tabaka halkın bâtıl inanları devam ettikce muhakkak ki kârlı bir işdir; meselâ 16 Ocak 1962 tarihli Yeni Sabah gazetesinin birinci sahifesinde Ankara’da yakalanmış Mehmed Hoca adında bir büyücüden bahsedilmektedir ki, müşterilerine ölü insan eti yedirmişdir, korkunç bir şenâattir; Mehmed Hoca’nın benzerlerinin İstanbul’da da mevcud olduğu muhakkakdır.
Ressam Salih’in “Tarihden Çizgiler” albomundan mübalâğalı büyücü tipi
Ressam Salih’in “Tarihden Çizgiler” albomundan mübalâğalı büyücü tipi
Tema
Diğer
Emeği Geçen
Ressam Salih
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Kod
IAM060373
Tema
Diğer
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Emeği Geçen
Ressam Salih
Tanım
Cilt 6, sayfalar 3186-3189
Not
Görsel: cilt 6, sayfalar 3187, 3188
Bakınız Notu
B.: Remil, Remmal
Tema
Diğer
Emeği Geçen
Ressam Salih
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.