Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
BURSALI TANBÛRÎ AHMED ÇELEBİ HİKÂYESİ
Onsekizinci asrın namlı meddahlarından Sükkerî Salih Çelebinin anlattığı bir hikâyedir. Vak’a İkinci Sultan Osman zamanında İstanbulda geçer; hikâyenin, İstanbul Üniversitesi Kütübhânesinde türkçe yazmalar arasında bir risâledeki kısa notdan çıkarılan mevzuu şudur:
Câmıcem Hasan adındaki mahbûbunun bir kazâ neticesi ölümü acısı ile değeri değmeze satıp Bursadan İstanbula hicret eden Tambûrî Ahmed Çelebi Çatladıkapu içinde küçük bir ev alıyor. Erbabı tabiatten olduğu için gurbet yalnızlığından bunalıyor. Bir gün Ayasofya civarında “mecmai yâran” bir berber dükkânının önünden geçiyor. (Bu dükkân meddah tarafından, sedefkârı pîştahtası, trabzanlı sofası, nargile ve çubukları ile pek mükellef bir yer olarak anlatılacakmış!) Bu berber dükkânının süslerinden biri de Samurkaş Yusuf adında bir berber çırağıdır. Bursalı Ahmet Çelebi, bir gün kapıyı açıp içeri girmek cesaretini gösteriyor ve bir kenarda oturuyor. Dükkândakiler sanatkârı tanımadıkları için istihza ve istihfaf ediyorlar. Biraz sonra dükkâna mevlevi Derviş Ömer geliyor, fevkalâde itibar görüyor. Çeşitli çöreklerden kahvealtı çıkarılıyor.
Bir saz faslına müdahalesi yüzünden mevlevî derviş Ömer, Tanbûri’ye kızıyor. Dükkân sahibi olan berber sanatkârı dışarı atmak istiyor; fakat Ahmet Çelebi “çöğür mü sandın?” diye kendisini i...
⇓ Devamını okuyunuz...
Onsekizinci asrın namlı meddahlarından Sükkerî Salih Çelebinin anlattığı bir hikâyedir. Vak’a İkinci Sultan Osman zamanında İstanbulda geçer; hikâyenin, İstanbul Üniversitesi Kütübhânesinde türkçe yazmalar arasında bir risâledeki kısa notdan çıkarılan mevzuu şudur:
Câmıcem Hasan adındaki mahbûbunun bir kazâ neticesi ölümü acısı ile değeri değmeze satıp Bursadan İstanbula hicret eden Tambûrî Ahmed Çelebi Çatladıkapu içinde küçük bir ev alıyor. Erbabı tabiatten olduğu için gurbet yalnızlığından bunalıyor. Bir gün Ayasofya civarında “mecmai yâran” bir berber dükkânının önünden geçiyor. (Bu dükkân meddah tarafından, sedefkârı pîştahtası, trabzanlı sofası, nargile ve çubukları ile pek mükellef bir yer olarak anlatılacakmış!) Bu berber dükkânının süslerinden biri de Samurkaş Yusuf adında bir berber çırağıdır. Bursalı Ahmet Çelebi, bir gün kapıyı açıp içeri girmek cesaretini gösteriyor ve bir kenarda oturuyor. Dükkândakiler sanatkârı tanımadıkları için istihza ve istihfaf ediyorlar. Biraz sonra dükkâna mevlevi Derviş Ömer geliyor, fevkalâde itibar görüyor. Çeşitli çöreklerden kahvealtı çıkarılıyor.
Bir saz faslına müdahalesi yüzünden mevlevî derviş Ömer, Tanbûri’ye kızıyor. Dükkân sahibi olan berber sanatkârı dışarı atmak istiyor; fakat Ahmet Çelebi “çöğür mü sandın?” diye kendisini istihfaf edenlere ehemmiyet vermiyerek bir tanbur alıyor ve çalmağa başlayarak hünerini isbat ediyor. Ve o günden îtibâren dükkânın sayılan müşterileri arasına giriyor. Bu arada dükkânın müdâvimlerinden Ahmed Şah adında bir mahbub ile dostluk tesis ediyor. Çatladıkapudaki eve gidip işret ile zevku sefa ediyorlar. Ahmed Çelebi “izharı aşkı hakikî” ederek Ahmed Şaha gerçekten dildade olduğunu anlatıyor. Bu aşinâlıkta ezâ ve cefâ fasılları başlıyor. Bir gün yine berber dükkânında buluşup Atmeydanı, Nahilbend yolile Çatladıkapuya giderlerken Süleyman Ağaya (belki devrin Yeniçeri ağası) rastlıyorlar. Hürmetle selâmlıyorlar; Ağa selâm almıyor, zira o da Ahmed Şahın üftadelerinden imiş! Galiba bu arada Ahmed Şahla düşüp kalkmasının tehlikeli olacağını Tanbûrîye söyliyenler bulunuyor, fakat Tanbûrînin kulağına nasihat girmiyor. Bir gün Tanbûrî bir yalıya davet ediliyor. Burada hikâyeye hafif meşrep bir hanım efendi ile Acenbûs adında bir câriye karışıyor. Câriye Tanbûrîye âşık oluyor. Üç gün üç gece yalıya kapanıyor... Bu arada hamlacı Abbasın kayığı ile Tanbûrî, mahbubu Ahmed Şahı Hayırsız Adaya götürüyor. Küçük bir çadır kurup işret ediyorlar. Fakat Ahmed Şah: “Beni fevahiş yerine koyup tenha yerlere getirmeğe başladın!” diye kızıyor ve hançerini çekip kendisini vuruyor. Ahmed Çelebi kayık tedarik edip yaralı Ahmet Şahı da içine atarak Adadan dönüyor...
(Buralar muhtacı tafsil imiş!) Vakaya Çatladıkapı kayıkçıları karışıyor... Yolda Ahmed Şahın ölmediği anlaşılıyor. Meğer hançer münharif girmiş imiş!... Kendine geldiğinde Ahmed Çelebiden şüphelenmesine pişman oluyor. Eski samîmi dostluk yeniden kuruluyor.. Mahut yalıdaki hanımefendi ile buluşmalar devam ediyor. Bir gün hanımefendi Tanbûrîyi öldürtmek istiyor, câriye sevgilisini su yolundan kaçırıyor. Bu yolun bir ucu “Mahut Süleyman Ağa” nın yalısına çıkıyor. Acenbûs da kıyafetini tebdil ederek kaçıyor. Balıkpazarında Tanbûrî ile buluşuyor ve evleniyorlar... Hanımefendi de tövbekâr oluyor. Ahmed Şah ile evleniyor... Ahmed Şahın âşıkı Süleyman Ağa da kadın kıyafetine girerek hizmetlerinde pervâne oluyor. (Bu tip de, hikâyelerde erkeğin kadın kıyafeti altında rol alışına bir misal teşkil ediyor.) Bursalı Tanbûrî Ahmed Çelebi hikâyesini burada bitiyor. Bu dallı budaklı macerâlar, meddah ağzından, bütün tafsilâtı, dekor, tuvalet, örf, âdet ve muaşeret teferruatı ile zaptedilmiş olsaydı, bugün muhakkak ki eşsiz kıymette bir vesika olurdu.
Tema
Folklor
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Kod
IAM060310
Tema
Folklor
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Tanım
Cilt 6, sayfalar 3146-3147
Tema
Folklor
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.