Eski adı ile Bulgurlu Dağı, zamanımızdaki ismi ile Küçük Çamlıca Tepesini ve etrâfını kaplamış kadim büyük bir ormanın bakiyesidir; Kısıklıdan Bulgurluya giderken sağ kola düşer; etrafı duvar ile çevrilmiş, cennet misâli bir yerdir. Yüz ölçüsünü öğrenemedik, binlerce dönümlük arâzide azıcık tahribât görmüş güzel bir korudur. Rivâyet edildiğine göre merhum Dr. Lütfi Kırdar’ın zamanında Subhi Paşa veresesinden 120.000 liraya, yâni yok bahâsına İstanbul Belediyesi tarafından satın alınmışdır; hâlen Belediyenin malıdır. Korunun târihçesini ve hakiki durumunu Belediyeden tahkik etmek imkânı bulunamadı. Tepenin hattı bâlâsına inşâ edilecek ve Üsküdar, Haydarpaşa ve Kadıköy iskelelerine kendi nakil vâsıtaları ile bağlanacak büyük bir turistik cihannümâ otel, yalnız İstanbul için değil, yeryüzünde eşsiz bir müessese olur. Oradan, göz önüne öyle bir İstanbul panoraması serilmişdir ki, kalemle aslâ târif edilemez, gündüz ayrı gece ayrı ihtişamdadır; oteli çevirecek korunun letâfeti de ayrı. Yıllardanberi hâli üzere durmaktadır. Kanaâtimizce, burada okul veya hastahâne kurmak veyâ herhangi bir mîri müessese yerleştirmek, dolayısı ile buradan istifâdeyi tahdid etmek, İstanbullunun günlük hayatında hakkı olan bediî zevklerinden eşsiz bir parçasına tecâvüz olur. Elinde demir asâ, ayağında d...

Eski adı ile Bulgurlu Dağı, zamanımızdaki ismi ile Küçük Çamlıca Tepesini ve etrâfını kaplamış kadim büyük bir ormanın bakiyesidir; Kısıklıdan Bulgurluya giderken sağ kola düşer; etrafı duvar ile çevrilmiş, cennet misâli bir yerdir. Yüz ölçüsünü öğrenemedik, binlerce dönümlük arâzide azıcık tahribât görmüş güzel bir korudur. Rivâyet edildiğine göre merhum Dr. Lütfi Kırdar’ın zamanında Subhi Paşa veresesinden 120.000 liraya, yâni yok bahâsına İstanbul Belediyesi tarafından satın alınmışdır; hâlen Belediyenin malıdır. Korunun târihçesini ve hakiki durumunu Belediyeden tahkik etmek imkânı bulunamadı. Tepenin hattı bâlâsına inşâ edilecek ve Üsküdar, Haydarpaşa ve Kadıköy iskelelerine kendi nakil vâsıtaları ile bağlanacak büyük bir turistik cihannümâ otel, yalnız İstanbul için değil, yeryüzünde eşsiz bir müessese olur. Oradan, göz önüne öyle bir İstanbul panoraması serilmişdir ki, kalemle aslâ târif edilemez, gündüz ayrı gece ayrı ihtişamdadır; oteli çevirecek korunun letâfeti de ayrı. Yıllardanberi hâli üzere durmaktadır. Kanaâtimizce, burada okul veya hastahâne kurmak veyâ herhangi bir mîri müessese yerleştirmek, dolayısı ile buradan istifâdeyi tahdid etmek, İstanbullunun günlük hayatında hakkı olan bediî zevklerinden eşsiz bir parçasına tecâvüz olur. Elinde demir asâ, ayağında demir çarık İstanbulu kırk yıl semt semt dolaşan bir kimse, gece ve gündüz ayrı ayrı, Bulgurluda Subhi Paşa korusunun hattı bâlâsından İstanbulu temâşa ettikden sonradır ki, “Ben İstanbulu gördüm!..” diyebilir.