Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
BOŞNAK AĞA
Üsküdar’ın halk şöhretlerindendir, zengin bir bağçıvandı, 1885 - 1890 arasında hâfızası yerinde, vücûdu zinde seksenlik bir pîr idi, uzun boylu, gür beyaz kaşlarının altında kara gözlerinin ışığı hâlâ yerinde, yürürken asâ kullanmaz, kendisini bildi bileli kılık ve kıyâfetini hiç değişdirmemiş, çuha poturlu koca kuşaklı, cebkenli, fes üzerine ağabânî sarar bir hoş sohbet zarif adamdı. Destancılıkla şöhret bulmuşum, uçarı gençlik zamanım, işret etmediğim, tütün içmediğim, büyüğe hürmet etmesini de bildiğim için beni evlâdı gibi severdi. 1805 ile 1810 arasında doğmuş olacağına göre gençliği yeniçerilik devrinde geçmiş, kendisinin de o zamanın bütün o boylardan delikanlıları gibi ocağa kaydedilmiş olması lâzım gelirdi, Yeniçerilik üzerine öyle hâtıralar, fıkralar nakleder idi ki, bir yere kaydetmediğimize bin peşîmânım; bana: “Oğlum bu başdan geçenleri, bu gözlerin gördüklerini anlatsam bir çırpıda kırk destan yazarsın” derdi.
Yeniçerilerin kaldırıldığı yıl 19 yaşında imiş, akran ve emsâli arasında da parmakla gösterilir dilber bir delikanlı imiş, sonra kendi mülkü olacak bir bostanda da yanaşmalık edermiş. Esnafdan zengince bir adamın henüz on yaşındaki pek güzel kızı bu bostana âilece seyran kasdi ile geldikleri bir gün genç yanaşmaya gönül vermiş, bir hafta sonra da boğçasını al...
⇓ Devamını okuyunuz...
Üsküdar’ın halk şöhretlerindendir, zengin bir bağçıvandı, 1885 - 1890 arasında hâfızası yerinde, vücûdu zinde seksenlik bir pîr idi, uzun boylu, gür beyaz kaşlarının altında kara gözlerinin ışığı hâlâ yerinde, yürürken asâ kullanmaz, kendisini bildi bileli kılık ve kıyâfetini hiç değişdirmemiş, çuha poturlu koca kuşaklı, cebkenli, fes üzerine ağabânî sarar bir hoş sohbet zarif adamdı. Destancılıkla şöhret bulmuşum, uçarı gençlik zamanım, işret etmediğim, tütün içmediğim, büyüğe hürmet etmesini de bildiğim için beni evlâdı gibi severdi. 1805 ile 1810 arasında doğmuş olacağına göre gençliği yeniçerilik devrinde geçmiş, kendisinin de o zamanın bütün o boylardan delikanlıları gibi ocağa kaydedilmiş olması lâzım gelirdi, Yeniçerilik üzerine öyle hâtıralar, fıkralar nakleder idi ki, bir yere kaydetmediğimize bin peşîmânım; bana: “Oğlum bu başdan geçenleri, bu gözlerin gördüklerini anlatsam bir çırpıda kırk destan yazarsın” derdi.
Yeniçerilerin kaldırıldığı yıl 19 yaşında imiş, akran ve emsâli arasında da parmakla gösterilir dilber bir delikanlı imiş, sonra kendi mülkü olacak bir bostanda da yanaşmalık edermiş. Esnafdan zengince bir adamın henüz on yaşındaki pek güzel kızı bu bostana âilece seyran kasdi ile geldikleri bir gün genç yanaşmaya gönül vermiş, bir hafta sonra da boğçasını alıp delikanlının kulübesine kaçmış, toy oğlan da kabul etmiş, ve o gece karı koca oluvermişler; ertesi sabah keyfiyeti bostan sahibi ağasına nakledince adamcağızı bir telâş almış, kızın babasına gidip keyfiyeti anlatmış; nazlı kızlarının yalın ayaklı hırpânî bir yanaşmaya kaçabileceğini aslaa hatırına getirmemiş olan zengin adam derhal hükûmete müracaat etmiş, boşnak delikanlısını ayrıca “yeniçeri eşkiyâsındandır” diye de ihbar etmiş, ki yeniçerilerin amansız bir şekilde tâkib edilip de yakalandıkları yerde hemen başlarının vurulduğu devirdir. Oğlanı çal yaka alıp götürmüşler, o hengâme arasında küçük kız bir fırsatını bulub kaçmış, Üsküdar İskelesinden bir kayığa atlamış, kayıkçının ayaklarına kapanarak kendisini Beşiktaş sarayına götürmesini istemiş, kayıkla tam saraya yaklaşdıkları sırada İkinci Sultan Mahmudu pencereden deryâ seyrederken görmüşler, kız kaldırdığı gibi kendisini pâdişâhın gözlerin önünde denize atmış, pek tabiî hemen kurtarılmış ve pâdişâhın emri ile huzura çıkarılmış; Sultan Mahmudun ilk sözü:
— Söyle bakalım Aslı Hâtun Keremi’nin başındaki derd nedir? diye sormak olmuş.
Kız da:
— Benim kerâmetli pâdişahım, derdimizi bildin, dermanımız da sendedir... Diyerek mâcerâyı nakletmiş, ve bir gecelik henüz nikâhsız kocası boşnak gencinin yeniçerilik isnâdı ile mahvedileceğini arz etmiş. O celâllı padişah, küçük mâsum kızın hâline acımış, bunlara dokunulmmaasını, hemen nikâhlarının kıyılmasını, ve oğlanın çalışdığı bostanın pâdişah adına değer bahâsına satın alınarak tapu senedinin düğün hediyesi olarak bu kızın adına çıkarılmasını ferman etmiş.
Boşnak Ağa bu fıkrayı naklettiğinde bir harf dahi hilâfım yokdur diye yemin etmişdi. Delikanlı da bir şükran borcu bilerek Asâkiri Mansârei Muhammediyeye nefer yazılmış, Padişahın bir yıl müddetle Râmi Kışlasında oturduğu zaman, endâmının mevzun ve sîmâsının da letâfeti, ve ahlâkının da mazbut olması sebebleri ile Sultan Mahmudun hizmet neferleri arasına seçilmiş, süratle onbaşı, çavuş olmuş, ve alaylı olarak yüzbaşılığa kadar yükselmiş, orduda on iki sene hizmet etmiş, kendi arzûsu ile tekâüd olarak bostanında bağçıvanltğa başlamış; hattâ saltanatının son yıllarında Sultan Mahmud bir gün Bağlarbaşına giderken bunların pek mâmur gördüğü bostanlarına uğramış, Boşnak Ağayı görünce tanımış: “Seni ben Râmi Kışlasında iken hizmetimde bulunan neferlerden birine benzettim” diye sormuş, ve ancak o gün, o neferin, yeniçerilik töhmeti ile ölümden kurtardığı genç olduğunu, bostanın da, gözleri önünde ve aşk uğrunda kendisini denize atan kıza düğün hediyesi olarak hediye ettiği bostan olduğunu öğrenmiş, Boşnak Ağanın karısına o gün de iki yüz altın vermiş. Boşnak Ağa: “Öyle bereketli bir paraymış ki servetimin mayası karıma verilen bu iki yüz altındır” demişdi. Cenâbı Hak cümlesini garîki rahmet eylesin.
Şu kadar sene sonra İstanbul Ansiklopedisi için bir destan yazayım, şu fedakâr kızın ahvâli ile Boşnak Ağanın macerâısını, ve Sultan Mahmudun bu gariblere olan şefkatini o destanda hikâye edeyim dedim, ben de pîr oldum, zihinde küşâyiş kalmamış, kalemden bölük pörçük yedi kıt’a zor çıkdı, anladım ki bu günahkâr Vâsıfdan destancılık da geçmişdir, yazılanı yırtıp atmaya da kıyamadık (1948).
1. Kınalı kız bitirdi on yaşını
Kaçdı gitti evden alıp başını
Oğlan yanaşmaymış bostanda ama
Git de gör şehbazın samur kaşını
2. Kız demiş istemem yalıyla konak
Ne sünepe kâtip ne zengin bunak
Topuğu kütürder arslanıma bak
Seçdim oğlanların şahinbaşını
3. Deme sırtındaki çul çaput bana
Ben onları yıkar paklarım ana
Beyoğluymuş gibi bakarım ona
Bir kaşıkla yeriz bulgur aşını
4. Kulübe samanlık seyrandır bize
Öpüb ayağını yatarım dize
Uyur uyanırız dâim göz göze
Arar mıyım hiç şımşırak taşı
5. Parıl parıl parlar kişmir derisi
Pırpırılık şânı var albenisi
Ter bıyıklı tâze civan irisi
Yeni doldurmuş onsekiz yaşını
6. Zeberdest fetâdır sâhibi bâzû
Kara gözde berki muhabbet arzû
Arslan yavrusuna kınalı kuzu
İkimiz de bulduk can yoldaşını
7. Lâf anlat aç göz babama ana
Bırakın yakamı kıyarım cana
Kimse ilişmesin boşnak civana
Akıtma gözlermin kanlı yaşını
Vâsıf HİÇ
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Yazar/Üreten
Vâsıf Hiç
Kod
IAM060134
Tema
Kişi
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Tanım
Cilt 6, sayfalar 3021-3022
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.