Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
BOĞAZİÇİ YALILARI
Fetihden sonra Türk İstanbulun has sanat damgalarından biri, Boğazda, Haliçde ve Marmarada, deniz ile dudak dudağa inşâ edilen ve “Yalı” adı altında toplanan meskenlerdir; sâhibinin mevkî ve servetine göre bunlar, “lebideryâda” küçük bir balıkcı evinden ihtişâmı göz kamaşdıran kâşâneye kadar büyür, ve nihâyet pâdişahlar ile hânedan erkânının oturdukları sâhilsaraylarda haşmet ve azametin zirvesine ulaşır. Önemle tekrar ediyoruz, Boğaziçinin edebiyatında en küçük, mutevâzı olanları “lebideryâ hâne”, en azametlileri de “sâhilsaray” isimlerini almış, aslında tümüne âlem olan “yaylı” da, ikisinin ortasındaki kâşâneler için kullanılagelmişdir.
Boğaziçi edebiyatındaki kıymeti ile, has lugat mânâsı ile de hangi boydan binâ olursa olsun “Yalı” nın ilk hüviyeti bir ahşab yapı oluşudur, çoğu denizle iki türlüsarmaş dolaş olmuşdur, binâ, ya alt katından başlayarak, kısmen denize çakılmış kazıklar üstünde yükselmiş veyâ cebhe temeli hemen rıhtımı kenarından yükselerek, birinci katı eli böğründeler üstünde denize doğru bir çıkıntı, şahnişin yapmıştır; ve çoğunun altında kayıkhâneleri vardır, deniz de bu kayıkhânelerde, binânın içine girmişdir. Bu kıymet ve mânâlar ile, zamanımız yapı sanatının Boğaziçindeki eserleri, ki hepsi eski yalıların arsaları üzerinde yükselmişlerdir, ne kadar güzel, ...
⇓ Devamını okuyunuz...
Fetihden sonra Türk İstanbulun has sanat damgalarından biri, Boğazda, Haliçde ve Marmarada, deniz ile dudak dudağa inşâ edilen ve “Yalı” adı altında toplanan meskenlerdir; sâhibinin mevkî ve servetine göre bunlar, “lebideryâda” küçük bir balıkcı evinden ihtişâmı göz kamaşdıran kâşâneye kadar büyür, ve nihâyet pâdişahlar ile hânedan erkânının oturdukları sâhilsaraylarda haşmet ve azametin zirvesine ulaşır. Önemle tekrar ediyoruz, Boğaziçinin edebiyatında en küçük, mutevâzı olanları “lebideryâ hâne”, en azametlileri de “sâhilsaray” isimlerini almış, aslında tümüne âlem olan “yaylı” da, ikisinin ortasındaki kâşâneler için kullanılagelmişdir.
Boğaziçi edebiyatındaki kıymeti ile, has lugat mânâsı ile de hangi boydan binâ olursa olsun “Yalı” nın ilk hüviyeti bir ahşab yapı oluşudur, çoğu denizle iki türlüsarmaş dolaş olmuşdur, binâ, ya alt katından başlayarak, kısmen denize çakılmış kazıklar üstünde yükselmiş veyâ cebhe temeli hemen rıhtımı kenarından yükselerek, birinci katı eli böğründeler üstünde denize doğru bir çıkıntı, şahnişin yapmıştır; ve çoğunun altında kayıkhâneleri vardır, deniz de bu kayıkhânelerde, binânın içine girmişdir. Bu kıymet ve mânâlar ile, zamanımız yapı sanatının Boğaziçindeki eserleri, ki hepsi eski yalıların arsaları üzerinde yükselmişlerdir, ne kadar güzel, ne kadar zarif, ne kadar zengin olurlarsa olsunlar yalı değildirler, hepsi, Boğaz denizi boyuna dizilmiş villâlardır, Boğaziçinde yalı, ben gibi, bir kaç binâ olarak kalmışdır, yakın bir istikbalde onlar da yok olacaklardır.
İstanbulun yalıları Boğaziçine munhasir kalmamışdır, Haliç kıyılarıda isimleri târihimize geçmiş yalıların hâtıraları ile doludur. Bunun içindir ki türk yapı sanatında yalının mütâleası, bu ansiklopedide “Yalı” maddesine bırakılmışdır.
Bir yabancı gözü ile Boğaziçi yalıları ve Boğaziçinde lebideryâdaki evler hakkında en güzel yazı, Abdülmecid devrinde İstanbula gelmiş olan ingiliz edîbesi Miss Pardo’nun kaleminden çıkmışdır; ingiliz kadın yazar görüşünü şöyle anlatıyor:
“... burası, mâzîsine bağlı olmayan, istikbalden kayıdsız, yaşanan zamanın herşey olduğuna inanmış bir memlekettir. Türk, vaktiyle babasının da yapdığı gibi, yalnız kendisi için inşâ eder, kendisi için zahmet çeker, ve çocuklarını, sıraları geldiği zaman gaayet ciddî ve saf bir felsefenin inşâallah’ı ile beraber mücâdeleye terk eder. Servet, filhakîka garbda da îtimad olunamaz bir maddei tasarruf ve temellükdür, fakat şarkda, bâzan bir günlük varlıkdır. İşte böylece bir osmanlı bir servete mazhar olmak saadetine erişir ise, hemen parlak emellerine uygun, telvînâtı muvakkat, tezyînâtı pek fânî bir ikaametgâh inşâ ettirir, yahud satın alır ki bunun tâzelik ve güzelliği hattâ onun mesud günlerinden daha az pâyidâr olur. Eğer serveti elinden henüz gitmemiş ise boya ve yaldızlarını yeniletir, şedâidi havâiyenin tahribâtını tâmir ettirir. Fakat; ekseriyâ olduğu gibi servetini kaybetmiş ise, mâzinin lüks ve ihtişâmından arta kalan boyaları dökülmüş, solmuş bekayâ ile kanaat eder, ikaametgâhın henüz kaabili iskân olduğundan memnun görünür, ve zâil olan debdebenin yenilenmesi için ayni bir fırsatın gelmesini bekler.
“Bir müdekkik; kayığı Boğazın dalgacıkları üzerinden sekip giderken, her ikaametgâhın görünüşünden âile reisinin vaziyetini pek güzel anlayabilir. Saray mensûbîn ve güzidelerinin yalıları hakikaten pek geniş olub cebhelerine muhtelif renkler vurulmuş, hayli yaldız saçılmışdır. Haremin kafesleri parlak renklerle boyanmış, taraçalar çiçeklerle donanmış, mavi dalgaların yıkadığı mermer basamaklara bendegân sıralanmışdır. Rıhtımda sâhibini bekleyen kayık da al ve zerrîn parıltılar içinde bir peri kayığıdır. Duvarlarda arabesk tezyinât, ağaçların arasından küçük köşkler görünür, mûsikî sesleri suları aşarak eksik saadetin atmosferini önünden geçen zâire götürür.
“Nekbete uğramış bir bey ile azledilmiş bir devletli yalılarının azamet ve ihtişâmı ile öğünürlerse de yıpranma ve çöküntü eserleri çokdan görünmüşdür. Binânın üzerine sanki meş’um bir el konmuş, bunun tazyîkî altında bütün parlak renkler solmuşdur. Mermer rıhtımda yabanî otlar görülür, kırık ve çatlak camlardan rüzgâr girer, her köşede ihmal ve harâbînin eseri vardır.
“Hele sürgüne gönderilenlerin boş yalıları daha çok hüzün verir; otlar rıhtımı tamamen kaplamışdır, yabanî bitkiler ağaçlaşmış, menteşesiz panjurlar rüzgârda tahtalara çarpar; damlardan akan yağmur, metruk binânın soluk duvar nakışlarında kirli çizgiler bırakmışdır. Koridorlarda, sofalarda güvercinler yuva kurar, bağçede cırcır böcekleri ötüşür.
“Bâbıâlinin reâyâsı ermenilerle rumların yalıları ve lebideryâ evleri umumiyetle mat kırmızıya yâhud kurşûnîye boyanır. Türklerin hoşuna giden parlak renkler onlara yasakdır, yahudiler ise dış tahta kaplamaları kararmaya bırakırlar.
“Hiç bir yapı Boğaziçindeki tarzı kadar gayri muntazam ve garib olamaz. Türkler tabiatın samimî âşıkıdır, münâsib buldukları her körfezde veya burunda meskenlerini kuruvermişlerdir, ve böyle yapmakla Boğazda güzel bir manzara temin edilmişdir.
“Ayrıca, yalı boyu meskenlerin arkasındaki tepelerde, toprak münbit, korularla kaplı, târif edilmez güzellikde seyrangâhlar, mesîreler meydana getirmişlerdir.
“Boğaza, Osmanlı İmparatorluğunun devlet merkezi İstanbulun en büyük caddesi diyebiliriz, buradan geçen, iki kıyının lâtif panoramasının temâşâsına doyamaz. Lebideryâda evlerin, yalıların rıhtımlarını boğazın sür’atli akıntısı yıkarken havada bir temizlik doyulur, bu sayfiyeler bütün dünyânın takdirine mazhar olacak kıymettedir.
“Hattâ binâların çoğu, temeli denizde, önünde rıhtım olmadan yükselmişdir. Üst katları da umumiyetle temel hizâsını aşarak suya doğru çıkmışdır. Bâzan kötü cilvelerle karşılaşılır, deniz bir kaç kadem aşağıda bulunduğundan, cereyana kapılan bir gemi çok kere gemicilerin idâresinden çıkar, gelir, o deniz dudağındaki eve, yalıya çarpar, baş tarafındaki mahmuz, üst kadın pencerelerinden girer, bazan tavanı deler.
“Boğaziçi yalılarının içi umumiyetle ince bir zevkle döşenmişdir, gönül açıcı olmalarına dikkat edilmişdir. Duvarlara tabiî manzaralardan, yemiş ve çiçeklerden nakışlar yapılmışdır; hele tavanlar, son derece müzeyyendir. Kısacası bunlar peri sarayları gibi hayâlî, ve sırça gibi hemen kırılabilir nâzik binâlardır”.
Boğaziçi yalılarının bir kısmını içlerinden çıkan yangınlar kaldırdı; bir kısmı, Miss Pardo’nun da söylediği gibi sâhiblerinin nekbet devrinde muhtaç oldukları bakımı göremediler; gün günden harab olarak çökdüler. Birinci Cihan Harbi, Türkiyenin zincirleme girdiği üç harbin sonuncusu oldu, cihâni yakmış olan bu harb ateşi, memleketimizde, ve bilhassa büyük şehir İstanbulda âile bünyesini öyle parçaladı ki, yalıların içinde, bendegânı dağılmış kibar düşkünleri kaldı; cinlerin cirid oynadığı koca odalara, sofalara, harâbînin yanında yalnızlığın vahdeti çoktü; bir kısmı yazları oda oda kiraya verilerek, bu kirâ bedelleri yalı sâhiblerinin ancak rızkını, o da kısmen temin edebildi. Bu sefer daha dolgun kiracılar arandı ve bilhassa o son büyük yalılar tütün ve daha türlü ticâret emtiası depoları oldular. Büyük kısmı sâhib değişdirdi. Yeni sâhibler, Boğaziçi hayati an’anesi olmayan yeni zenginler idi, her şeyden önce, hem binâları büyük, hem arsalarını, bağçeleri büyük, hem de yalının gerisindeki sırtlarda uzanan korularını lüzumsuz boldular; yalılar yıkıldı, arâzisi parsellendi, parça parça satıldı. Sırf bu işler için Anadoludan İstanbula bir yıkıcı esnafı sermâyesi akdı; eski yalı arsalarında kömür depoları, tomruk depoları, fabrikalar yapıldı, ve böylece yok olan yalıların, yerlerini alan bu yeni tesislerle Boğaziçinin eski sîmâsı sür’atle değişdi, kayboldu.
Türlü sebeblerle yok olan Boğaziçi yalılarının bilonçusu pek büyük rakam verir; mîlâdî 1814 - 1815 yılları arasında tanzim edilmiş bir Bostancıbaşı Defterinde (B.: Bostancıbaşı Defterleri), Salıpazarından Rumeli kavağına, ve Anadolu kavağından Üsküdarda Şemsipaşaya kadar sâhiblerinin isimleri iletesbit edilmiş olarak, pâdişaha ve hânedan erkânına ait mîrî saraylar hâriç, lebideryâ evler dâhil, Rumeli yakasında 547 ve Anadolu yakasında 276, ki cem’an Boğazın her iki yakasında 823 yalı bulunmaktadır; kaba taslak aldığımız bu rakamların müfredâtı da şudur:
Salıpazarı Fındıklı arasında 10, Fındıklı Beşiktaş arasında 21, Beşiktaş Ortaköy arasında 31, Ortaköy Kuruçeşme arasında 37, Kuruçeşme Arnavutköyü arasında 30, Arnavudköyü Bebek arasında 33, Bebek Rumelihisarı arasında 39, Rumelihisarı Emirgân arasında 49, Emirgan İstinye arasında 21, İstinye Yeniköy arasında 15, Yeniköy Tarabya arasında 115, Tarabya Kireçburnu arasında 23, Kireçburnu Büyükdere arasında 31, Büyükdere Sarıyer arasında 66, Sarıyer Yenimahalle arasında 1, Yeni Mahalle Rumeli kavağı arasında 20, Rumelikavağından öte 15, Anadolukavağı Hünkâriskelesi arasında 7, Hünkâr iskelesi Beykoz arasında 30, Beykoz İncirköyü arasında 10, İncirköyü Paşabağçesi arasında 10, Paşabağçesi Çubuklu arasında 6, Çubuklu Kanlıca arasında 8, Kanlıca Anadoluhisarı arasında 40, Anadoluhisarı Kandilli arasında 18, Kandilli Vaniköyü arasında 31, Vaniköyü Çengelköyü arasında 24, Çengelköyü Beylerbeyi arasında 18, Beylerbeyi Kuzgun arasında 40, Kuzguncuk Şemsipaşa arasında 34 yalı.
Boğaziçi köylerinin yerli kayıkcı, balıkcı ve bağçıvan halkının yazlı kışlı oturdukları iç evler ve lebideryâhâneler hâriç, bütün boğaziçi yalıları yazlık binâlar idi.
Bu ansiklopedide “Boğaz içinde seyrüsefer” maddesinde de kaydettiğimiz gibi yaza doğru yalı sâhiblerinin, yâhud yalısı olmayub da mevsimlik yalı kiralamış olanların, kışlık meskenlerinden Boğaza göçleri, ancak bir irâdei seniyye (pâdişah emri, izni) ile başlardı.
Devlet ricâli ve hassatan, mevkîleri icabı siyâsete karışan yüksek ulemâya, Boğaz içindeki yalıları yazlık zevkü sefâ ve dinlenme yeri oldukdan başka bâzan sürgün yeri de olurdu; azil edilir, İstanbul içinde bulunması mahzurlu görülür, sevilen ve hürmet edilen bir sîma ise, İstanbul dışına sürülmeyip Boğaziçindeki yalısında ikaamete memur olurdu, eğer mevsim kış ise, yazlık binâ yalıda hayli sıkıntı çeker, fakat İstanbuldan büsbütün uzaklaşdırılmadığı için bu yalı sürgünlüğünü yine bir nîmet bilirdi.
İstanbulun ayak takımı halkı ise, yaza doğru Boğaziçine yalıya gidenlere gıbta, hatta hased ile bakarlardı. Nakil vâsitaları da ucuz ve süratli olmadığı için, İstanbulun ayak takımı bir yalıya taşınıp yaz boyunca oturmak şöyle dursun, günü birlik bir Boğaz gezintisi dahi yapamazdı.On sekizinci asır sonları ile ondokuzuncu asır başlarında yaşamış külhânî meşreb şâirlerden Enderunlu Fâzıl Bey, bir İstanbul mahalle karısı ağzından hoppa kızına nasıhat yollu yazdığı hezel yollu meşhur bir manzûmesinin bir kıtasında:
Baban vireydi seni bulaykim mevâliye
Sâyende bizde taşınırız bâri yâliye
Baldırı çıplak olup oturtdurma hâliye
Ne pırpırıya eyle meyil ne paşâliye
Olma sokak süpürgesi hanım hanımcık ol
diyor.
Yukarıda Boğaziçinde yalıyı târife çalışır iken söylediklerimize bir kıymet daha eklemek gerekir, o da, yalının deniz ile olan mahremiyetidir. İstanbul Belediyesinin îmar projesinde, Boğaziçinin her iki yakasından boydan boya birer sâhil yolu geçirmek âdetâ sâbit fikir olmuşdur; bu iki yol, durmadan akacak motorlu nakil vasıtaları ile, Boğaziçinin müstesnâ husûsiyetini teşkil eden yalının deniz ile olan mahremiyeti arasına girecek, dolayısı ile Boğazda tek yalı kalmayacakdır. Bu iki sâhil yoluna «turistik yol» deniliyor; fakat unutulmamalıdır ki İstanbula gelen turistlerin muhayyilesinde Boğazın yalıları vardır.
Boğaziçi yalılarından isimleri târihimize geçmiş olanları, bu ansiklopedi, onlara tahsis ettiği müstakil maddelerde tesbit etmişdir.
Tema
Yapı
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Kod
IAM060013
Tema
Yapı
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Tanım
Cilt 6, sayfalar 2903-2905
Bakınız Notu
B.: Bostancıbaşı Defterleri
Tema
Yapı
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.