Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
BOĞAZİÇİNDE MEHTÂB ÂLEMLERİ
İstanbullulara birinden çıkıp öbürüne girdiğimiz İtalya ve Balkan Harbleri ile Birinci Cihan Harbinin ve Birinci Cihan Harbi sonundaki kara günlerin unutturdu zevkü safâ âlemlerinden biridir. Günlük geçim kaygusundan sıyrılmış, her tabakası kendisini tatmin eden bir refâha kavuşmuş bir imparatorluk merkezi İstanbul şehri halkının, yaz gecelerinin ay ışığı altında, kayıklara binerek, kaafileler hâlinde, yahud tek bir kayığın mahremiyetinde, sazla ve sözle ve içki ile, sîne bülbülü bir mahbub veyâ mahbube ile gümüşden bir kanala, yer yer birer gümüş havuza benzeyen Boğaziçinin sularında saatlerce dolaşması, öyle tahmin ediyoruz ki İstanbulun türkler tarafından fethi asrına, onbeşinci yüzyıla kadar giden bir mâzîye sâhibdir.
Gerilerindeki sırtlar korularla kaplı iki sıralı Boğaziçi yalılarının, sâhilsaraylarının, ve lebideryâdaki evlerinin, yaz gecelerinin feerik ay ışı altında uyudukları söylenemez; insanı uyutmamak için, gök yüzünün şâşaalı ışığı, ve onun Boğaz sularındaki murassâ aksinin yanında korulardaki bülbülleri de hatırlamak lâzımdır; bülbülleri ile meşhur Kanlıca ve İstinye Körfezlerinde bu nâğmekâr kuş, binlercesinin bir çağlayan hâlindeki sesi, asırlar boyunca kayıklardan vecid içinde dinlenmişdir. Bülbülleri coşduran tabiatın ihtişamı karşısında insan da susmamış, şii...
⇓ Read more...
İstanbullulara birinden çıkıp öbürüne girdiğimiz İtalya ve Balkan Harbleri ile Birinci Cihan Harbinin ve Birinci Cihan Harbi sonundaki kara günlerin unutturdu zevkü safâ âlemlerinden biridir. Günlük geçim kaygusundan sıyrılmış, her tabakası kendisini tatmin eden bir refâha kavuşmuş bir imparatorluk merkezi İstanbul şehri halkının, yaz gecelerinin ay ışığı altında, kayıklara binerek, kaafileler hâlinde, yahud tek bir kayığın mahremiyetinde, sazla ve sözle ve içki ile, sîne bülbülü bir mahbub veyâ mahbube ile gümüşden bir kanala, yer yer birer gümüş havuza benzeyen Boğaziçinin sularında saatlerce dolaşması, öyle tahmin ediyoruz ki İstanbulun türkler tarafından fethi asrına, onbeşinci yüzyıla kadar giden bir mâzîye sâhibdir.
Gerilerindeki sırtlar korularla kaplı iki sıralı Boğaziçi yalılarının, sâhilsaraylarının, ve lebideryâdaki evlerinin, yaz gecelerinin feerik ay ışı altında uyudukları söylenemez; insanı uyutmamak için, gök yüzünün şâşaalı ışığı, ve onun Boğaz sularındaki murassâ aksinin yanında korulardaki bülbülleri de hatırlamak lâzımdır; bülbülleri ile meşhur Kanlıca ve İstinye Körfezlerinde bu nâğmekâr kuş, binlercesinin bir çağlayan hâlindeki sesi, asırlar boyunca kayıklardan vecid içinde dinlenmişdir. Bülbülleri coşduran tabiatın ihtişamı karşısında insan da susmamış, şiiri ve mûsikisi ile ve sevgilisi ile mest, Boğaziçi sularına dökülmüşdür.
Yaz gecelerinde Boğaziçinin mehtâb âlemleri en revnaklı devrini ondokuzuncu yüz yılda yaşamışdır; daha doğru bir tâbir ile en zengin vesikalar o asırdan kalmışdır; Onsekizinci asrın ilk yarısında, Lâle Devrinde, Boğaziçine, “Şerefâbâd”, “Feyzâbâd”, “Hümâyunâbâd” gibi isimlerle kâşâneler yapılır iken zevkü sefâ, iyşü işret ve can sohbet ve muhabbetlerinde gecelerin gündüzlere eklendiğini kabul etmek lâzımdır.
Müverrih Cevdet Paşa, kendi adına nisbetle anılan meşhur târihinin sekizinci cildinde hicrî 1222 (milâdî 1807) yılı vak’aları arasında Üçüncü Sultan Selimin devrini tasvir ederken şunları yazıyor:
“Sultan Selim Han zâten tenezzüh ve eğlenceye mâil ve ünsü ülfete şîftedil olduğu halde kurenâsı da anı işgaal içün dâimâ seyri sahrâ ve zevkü safâya sevk ederlerdi. Halk dahi bu dürlü şeylere meyyâl olduğundan İstanbulda seyrü safâ çoğaldı ve Boğaziçi seyirci kayıkları ile doldu. Geceleri Mehtâb eğlenceleri Sultan Ahmedi Sâlis zamanındaki çırağan sohbetlerine fâik oldu; ve şiir ve inşâya, ve fenni mûsikiye rağbeti hümâyunları olduğundan zürefâ ve şuerâ meydan aldı; ve fenni mûsiki pek ziyâde revac buldu. Elhâsıl rusya seferi gaailesi bertaraf oldukdan sonra bir kaç sene asrı saltanatları Sultan Selimi Sâni devrine bir misâl, ve İstanbul, Kâğıdhâne, Boğaziçi, Çamlıca mesîreleri seyircilerle mâlâmâl olup eshâbı zevkü temâşâ, bî dağdagaü keder ve bilâ şâibei havfü hater, gündüzün bu misilli câyi ferahfezâlarda gezer, ve yaz geceleri kayıklara binüb hânende ve sazendelerle mehtab seyrine giderdi. Hiç bir yerde zâbitan tarafından seyircilerin eğlencesine keder verecek ve zevkü safâsına halel getirecek bir muamele edilmezdi. İstanbulun pek güzel bir âlemi ve Boğaziçinin alelhusus mehtab gecelerinin en parlak bir devri idi. Tâifei rindan şöyle dursun, fırkai riyâ fürûşan bile bu devrin neş’esine dayanamayub nice eli opülecek meşâyihi vâlâ cenab mustağrakı neş’ei âlemi âb, ve nice sofii sâfî siyret geçinen zevât makaamı pîrimuganda merâkibi devrei meyi nâb olmuşdu”.
Üçüncü Sultan Selimin devri kanlı bir ihtilâl ile kapandıkdan sonra Boğaziçinin mehtâb âlemleri, belki bir müddet için o çılgın seyrini durdurdu, fakat asla unutulmadı; İkinci Sultan Mahmudun yeniçeri ocağını kaldırmasından sonra, harb gaaileleri içinde dahi yeniden başladı; Abdülmecid devrinde ayni hal ile devam etti. Yine Cevdet Paşa, İkinci Sultan Abdülhamide “Mârûzât” adı altında verdiği yazılarda, târihi raporda Abdülmecid devrini tasvir sırasında şunları yazıyor:
“O zaman Boğaziçi cennetden bir numûne idi. Hele mehtab geceleri denizin yüzü seyirci kayıkları ile resmi alınacak bir şekil ve mâhiyetde idi. Mâlûm a, en güzel mehtâbı olan Bebek Koyu ile Büyükdere Koyudur. Halk gümüş selvi temâşası için kimi Büyükdereye giderler, ve kimi Bebek sâhillerine inerlerdi. Gümüş selvi mazmunları şâirlere sermâye oldu, buna dâir güzel şiirler söylerlerdi.
“Mâdem ki her şeyin doğrusunu söylemek iltizâm olundu, artık kendi hâlimi de olduğu gibi arz etmeliyim. Kulları, dâimâ Bâbıâlice lâyiha ve mazbata kaleme almakla meşgul olduğum halde, fazla kalan evkaatımı da te’lifi kütüb ve risâile hasrederdim. Bununla berâber İstanbulda böyle zevkü safâ rüzgârları esmeğe başlayınca kulları da bütün bütün hâriç kalmadım. Şairlikden fâriğ olmuş iken gümüş servi mazmunu ile şiir söyliyerek yine şâirlere ve mehtabcılara karışmakdan geri durmadım”.
Boğaziçindeki mehtâb âlemlerinin son faslı İkinci Abdülhamid devrine rastlar, ki bu son devrin hâtıraları, zamanımızın mecmua ve gazetelerinde pek çok anlatılmışdır. Bu yazıların bir kısmı kulakdan dolma çala kalem yazılmışdır, soğuk ve mübtezel mubalagalarla doludur. İkinci Abdülhamid devrinin Boğaziçi mehtâb âlemleri üzerine en zengin, en güzel hâtıralar çağdaş türk edebiyatının pek kibar bir sîması olan Abdülhak Şinasi Hisar’ın kaleminden çıkmışdır, “Boğaziçi Mehtabları” adını taşır. Bu güzel kitab, İstanbul Ansiklopedisinin bu maddesinin bir devam imiş gibi, bir kütübhânede ansiklopedimizin yanında yer alacak eserdir. (B.: Boğaziçi Mehtabları; Hisar, Abdulhak Şinasi)
Güzelliği türk şiirinde övülmüş olan Boğaziçinin mehtâb âlemleri de nazım diline geçmiş, çoğu Üçüncü Selim ve İkinci Mahmud devrine âid olmak üzere şarkılar yazılmış, bestelenmişdir.
Hicrî 1231, milâdî 1816 da vefat eden Ârif Mehmed Efendinin arezbar faslından bestelenmiş bir şarkısı:
“Va’detmiş idin ey güli ter vakti şitâde
Yaz gelse de olsak yalıda zevkü safâde
Geldi o zamanlar ki cihan feyzü nümâde
Mehtâb idelim ey mehi enver bu havâde
Deryâye çıkalım gece âyın onüçünde
Mestâne yat âguuşime zevrakçe kıçinde
Zevkin virelim dâdını bir Boğaziçinde
Mehtab idelim ey mehi enver bu havâde
Eylerse rutûbet gül ruhsârını pür nem
Şal sar başına def ola tâ rencişi şebnem
Şarkiyle sevâhil gezerek eyliyelim dem
Mehtâb idelim ey mehi enver bu havâde
Bir muğbeçenin dâvetidir gel olalım pâk
Hânend vü mutrible Tarabyâde tarebnâk
Ârif gülerek oyniyarak bî elemü bâk
Mehtâb idelim ey mehi enver bu havâde
Yine ayni şairin diğer bir şarkısı:
Bu şeb ey mehveşi nâyâb
Kerem kıl eyle terki hâb
Piyâdeyle gezüb yâb yâb
Efendim eylesek mehtâb
Boğaziçinde seyrânı
İdelim cânımın cânı
Oku geh şarkı gâh mâni
Efendim eylesek mehtâb
İkinci Sultan Mahmud tarafından Nihâvend faslından bestelenmiş bir şarkı:
Gel azm idelim bu gece Göksûya beraber
Âmâde kayıkda ney ü mey hem dahi saager
Üftâdelerin hayli zamandır seni özler
Mehtâba buyur mevsimidir ey mehi enver
Âlem ola tâ nûri cemâlinle münevver
Bû demleri beyhûde fedâ itmeyelim gel
Tenhâca gidip zevk eyliyelim irmişiken el
Agyâr duyub olmaya cânâ bize engel
Mehtâba buyur mevsimidir ey mehi enver
Âlem ola tâ nûri cemâlinle münevver
Nûşi meyi gülgûn ile sermest olalım tâ
Gül gibi açıl şevkile diller ola ihyâ
Bû mevsimi şâdide gel ey goncei rânâ
Mehtâba buyur mevsimidir ey mehi enver
Âlem ola tâ nûri cemâlinle münevver
Gitmezsen eğer böyle letâfetli havâda
Yârın başıma kakma benim vakti şitâda
Gel gel kerem et gitme aman semti inâda
Mehtâba buyur mevsimidir ey mehi enver
Âlem ola tâ nûri cemâlinle münevver
Şu gazel de Vâsıfdan iki sene evvel, 1822 de vefat etmiş olan kırımlı bir prensin, Halim Giray’ındır:
Mehcebînimle olub hemdem şebi mehtâbda
Çekdirüb Göksûyadek gitsem şebi mehtâbda
Âlemi âb içre açsa sînei sâfın o mâh
Garkai envâr olub âlem şebi mehtâbda
Cennetin ayni değil mi böyle süd lîman iken
Cûyi şîre benzemez mi yem şebi mehtâbda
Huldi sen tercih ide mişsin Boğazın zevkine
Vâizâ olmaz mısın mülzem şebu mehtâbda
Eyledim tebyîz tesvîdin Halimâ dünkü gün
Tab’a oldu bû gazel mülhem şebi mehtâbda
Aşağıdaki mısrâlar da 1789 da vefat eden mevlevî şâir Esrar Dedenin bir gazelindendir; ki Esrar Dedenin bu gazeli, Galata Mevlevîhânesi şeyhi ve asrının büyük şâiri Şeyh Galibin yanında sabaha kadar sürmüş bir mehtâb âleminin mestîsi içinde yazdığı açıkça görülüyor:
Feyza bak şûlei germiyeti ikaad eyler
Mevci tûfânı arak her ne kadar itse gulû
Peyrevi bülbülei câmı arak oldu hümây
Gubegû kulkuli mînâsını söyler kû kû
Meclisi dakk ü lak ü handei rindi mutrib
Gâh düm düm tek ü geh heyhey ü gâhi hû hû
Itdi teşrif kudûmiyle ol büti nağme serâ
Mutribi defzeni bî tâbü mecâli bâzû
Yârden sana şu peymâneki ihsan oldu
Mihri didâr idi Esrâr sabâha karşû
Sâyei hazreti Gaalibde Boğaz içre bu şeb
Zevki min tahtihil enhâr idi bana her sû
Hüsnü Kınaylı
“... ve nice eli öpülecek meşâyihi vâlâ cenâb...”
(Resim : Sabiha Bozcalı)
Theme
Folklore
Contributor
Sabiha Bozcalı
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Creator
Hüsnü Kınaylı
Identifier
IAM060004
Theme
Folklore
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Contributor
Sabiha Bozcalı
Description
Volume 6, pages 2885-2888
Note
Image: volume 6, page 2886
See Also Note
B.: Boğaziçi Mehtabları; Hisar, Abdulhak Şinasi
Theme
Folklore
Contributor
Sabiha Bozcalı
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.