Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
“BOĞAZİÇİ KONUŞUYOR VE KANLICA TÂRİHÇESİ”
Bu ansiklopedinin büyük kıt’ada intişar ettiği ilk devresinde yakın dostlarından olmuş Kanlıca eşrâfından Abdurrahim Câbir Vada’nın sağlam bilgiye ve müşâhedeye dayanan, küçük fakat pek değerli eseri; Boğaziçi üzerine yazılmış en güzel kitablarından ve İstanbul Ansiklopedisinin güvendiği bir kaynak, her aydın İstanbulun mutlaka edinmesi gereken bu eserin satış sahâsında mevcûdu tükenmiş olup belki sahhaflarda bulunabilir.
“Boğaziçi Konuşuyor...! 1942 de Yedigün Mecmuası yayınları arasında, küçük boyda basılmış olup 167 sayfadır; fakat metni 8 punto harf ile diziliş ve resimsiz olduğu için hayli bilgi ihtivâ etmektedir. Yedigün Mecmuasının sâhibi, Hürriyet Gazetesinin kurucusu ve başmuharriri, ve İstanbul basının müntâz sîmâsı merhum Sedad Simavî’nin Kanlıcada yerleşerek bu Boğaz köyünde yarım asırdan fazla oturmakda olan A. Câbir Vada ile tanışması ve onu bâzı hâtıraların toplamağa teşvîki bu güzel kitabın nitekim müellif kısa mukaddimesinde bunu ifâde etmişdir.
Bu güzel kitabın başlıca bahisleri şunlardır: 1. Boğaziçi hakkında umumi bilgi (tabii, coğrafî notlar); Şimaldan Boğaziçine giriş; Sis işâretleri; Tahlisiye ve Roket mevkileri; Tahlisiye edevâtı, Boğaz medhalindeki köyler; Rüzgârlar; Boğazın uzunluğu ve köylerinin Köprüye (İstanbul Şehrine) mesâfeleri; Boğaziçinin dağları...
⇓ Devamını okuyunuz...
Bu ansiklopedinin büyük kıt’ada intişar ettiği ilk devresinde yakın dostlarından olmuş Kanlıca eşrâfından Abdurrahim Câbir Vada’nın sağlam bilgiye ve müşâhedeye dayanan, küçük fakat pek değerli eseri; Boğaziçi üzerine yazılmış en güzel kitablarından ve İstanbul Ansiklopedisinin güvendiği bir kaynak, her aydın İstanbulun mutlaka edinmesi gereken bu eserin satış sahâsında mevcûdu tükenmiş olup belki sahhaflarda bulunabilir.
“Boğaziçi Konuşuyor...! 1942 de Yedigün Mecmuası yayınları arasında, küçük boyda basılmış olup 167 sayfadır; fakat metni 8 punto harf ile diziliş ve resimsiz olduğu için hayli bilgi ihtivâ etmektedir. Yedigün Mecmuasının sâhibi, Hürriyet Gazetesinin kurucusu ve başmuharriri, ve İstanbul basının müntâz sîmâsı merhum Sedad Simavî’nin Kanlıcada yerleşerek bu Boğaz köyünde yarım asırdan fazla oturmakda olan A. Câbir Vada ile tanışması ve onu bâzı hâtıraların toplamağa teşvîki bu güzel kitabın nitekim müellif kısa mukaddimesinde bunu ifâde etmişdir.
Bu güzel kitabın başlıca bahisleri şunlardır: 1. Boğaziçi hakkında umumi bilgi (tabii, coğrafî notlar); Şimaldan Boğaziçine giriş; Sis işâretleri; Tahlisiye ve Roket mevkileri; Tahlisiye edevâtı, Boğaz medhalindeki köyler; Rüzgârlar; Boğazın uzunluğu ve köylerinin Köprüye (İstanbul Şehrine) mesâfeleri; Boğaziçinin dağları; Boğaziçinin Dereleri; Deniz ve kara mahlûkaatı, kuşları.
II. Boğaziçinin inkişâfı, Şirketi Hayriye Vapurları; bu vapurların bâzı ünlü kaptanları; Boğaziçinin nakil vâsıtaları, pazar kayıkları; HusûsÎ ve kiralık piyâdeler; Corci futaları.
III. Kanlıca, eski ve yeni hududları; târihçesi; Âbideler: İskenpaşa Camii, Kanlıca hamamı, Tekke; Kanlıca Çarşısı; Çeşmeler: Sedli Çeşme, Babaali Çeşmesi; Mehmed Said Efendi Çeşmesi, Orta Çeşme, Mescid Çeşmesi, Dutdibi Çeşmesi; Çarşı Çeşmesi, Hacı Veys Çeşmesi, Halepli Çeşmesi, Mahmud Aziz Bey Çeşmesi; Yeni Çeşme; Kır gezme mahalleleri: Mirâbâd, Saffet paşa bağı, yazıcı çiftliği, Kavacık, Necip paşa bağı, ananevî Yûşâ teferrücü, Körfez mehtâb âlemi, Göksu âlemi; Kanlıca balıkcılığı; kılıç, lüfer, levrek, uskumru, iskorpit, izmarit, istavrit, istakoz, midye, balık avlama takımları; Kanlıca yalıları; Mahmud Celâleddin Paşa Yalısı, Hüseyin Hüsnü Efendi yalısı, Fuad Paşa Yalısı, Kezzâbi Hasan Efendi Yalısı, Fazlı Paşa Yalıları, Mektubcu Ali Bey Yalısı, Rasim Paşa Yalısı, Âsaf Paşa Yalısı, Sahaflar Yalısı, Rifat Paşa Yalısı, Ders vekili Yalısı, Seher Hanım Yalısı, Sedad Simavî Yalısı, Saffet Paşa Yalısı, Nevres Paşa Yalısı Mehmed Muhtar Bey Yalısı; Saraylı Hanım Yalısı, Şefik Bey Yalısı, Vecîhî Paşa Yalısı, Hurşid Efendi Yalısı.
Bu kıymetli eserde yalnız bu yalılar bahsi 30 sayfa tutmakdadır; ve pek kıymetli târihî mâlûmâtı ihtivâ etmektedir. Boğaziçinin her köyünden Abdurrahim Câbir Vada gibi birâlî himmet sâhibi İstanbullu çıkmış olsaydı Boğaziçinin târihi, hiç olmazsa son asır için, gereği gibi tesbit edilirdi. İstanbul Ansiklopedisi, A. Câbir Vada ile Sedad Simavî,nin isimlerini bu sütunlarda rahmetle yâd eder; ruhları şâd olsun.
Bu küçük kitabın müstesnâ kıymetini belirtmek için bir kaç parçayı aynen naklediyoruz.
Boğaziçi rüzgârları — “Boğaziçi rüzgârlarının isimleri, süratleri ve gözle görülen kudretleri:
1- Hafif, sâniyede 2 metre, yaprak oynatan
2- Kırıcık, sâniyede 4 metre, sürgün dalı eğen
3- Fırışka, sâniyede 6 metre, dal büken
4- Kuvvetli, sâniyede 8 metre, ağaç sallayan
5- Sert, sâniyede 13 metre, yaprak döken
6- Şiddetli, sâniyede 21 metre, ağaç deviren
7- Şiddetli, sâniyede 28 metre, ağaç deviren
8- Kasırga, sâniyede 34 metre, ev deviren
9- Hortum, sâniyede 40 metre, harab eden...
Boğaziçi köylerinin köprüye mesâfeleri — “Boğaziçi köylerinin vapur iskelelerinin köprüye mesâfeleri şunlardır:
Mil Metre
Üsküdar 2 3710,00
Kuzguncuk 2 3951,15
Beylerbeyi 3 6694,35
Çengelköy 4 7791,00
Vaniköy 5 8487,10
Kandilli 5 9367,75
A. Hisarı 6 11501,00
Kanlıca 7 13022,10
Çubuklu 7 13715,50
Paşabağçesi 8 16324,00
Beykoz 9 17527,75
A. Kavağı 12 23558,50
A. Feneri 16 31442,25
Vapur İskelesi yok
Beşiktaş 2 4359,25
Ortaköy 3 5936,00
Kuruçeşme 4 7605,50
Arnavudköyü 4 8531,30
Bebek 5 9367,75
R. Hisarı 6 11601,00
Emirgan 7 13356,00
İstinye 8 14469,00
Yeniköy 7 15674,75
Tarabya 9 17900,75
Büyükdere 11 20590,50
Sariyer 11 21703,00
Yenimahalle 12 22252,75
R. Kavağı 13 24152,10
R. Feneri 17 31720,50
Vapur iskelesi yok
Husûsî ve kirâlik piyâdeler — “Yeniköyde Prens Halim Beyin yalısındaki kayıkhânelede bir adedi bulunduğu rivâyet edilen (1942 yılında) üç çifteden başka mevcudu kalmayan ve her türlü sitâyişe şâyân bulunan piyâdelerin evsâfını hakkiyle îzah etmek ve bunları görmemiş olanlara tafsilat verebilmek hayli müşküldür.
“Dünyanın her tarafında türlü şekillerle inşâ edilmiş deniz vâsıtalarındaki güzellik, piyâde kayıklarının zarâfeti ve inceliği karşısında pek sönük kalacağı iddia edilebilir. Diyebilirim ki, denize piyâde kadar yakışan başka bir nakil vâsıtasi indirilmemişdir; ve indirilemez.
“Hâlen teki bile bulunmayan piyâdeleri inşâ eden şalvarlı ustalar, bu kadar güzel ve nârin bir vâsıta Îcâd edebilmiş olmaları ile ne derece iftihâr etmişlerse tamâmen haklıdırlar.
“Piyâdelerin ihyâsı temenni edilemez (Niçin? İst. An). Çünki inşâlarından ziyâde onları sevk ve idâre edebilecek ve muhâfazası pek müşkül olan güzelliğini idâme ettirecek, ve hattâ kayıkhânesine çekip indirecek liyâketde hamlacı tedârikine bugünkü mâişet tarzları müsâid değildir. (Niçin? İst. An.).
“Piyâdeler tek, iki üç çifte olarak ıhlamur ağacı kerestesinden imal edilirdi. Denize temas eden kısmına “küherbâ yağı” denilen ve Bebekde Mustafa isminde bir sanatkâr tarafından gaayet ve mahrem olarak ihzar edilen vernik sürüler ve küpeştesinin hemen alt tarafındaki boya tahtası dahi arzû edilen renk ile 5-8 santim arzında boyanırdı. Küpeşte ile baş üstünde yine küherbâ verniği ile tılaa edilir ve kıç üstü düz renkli muşamba ile kapatılır idi.
“İhlamur iç astarı tabiî hâliyle bırakılır, ve buraların gerek kir ve gerek çiğ ve yağmurlar tesiri ile beneklenmemesi için her gün keler ile silinirdi. Keler, bir nevi köpek balığının derisindeki sert ve zımpara gibi dişli tarafına denir. Keler kürek topaçları ve palalarının temizlenmesinde de kullanılır.
“Piyâdelere harem bindiği zaman, muşamba ile kaplı kılıç üstü, kâmilen kapatılacak şeklide ve sâhibinin iktidârı nisbetinde, klabdan veyâ sırma işlemeli ve saçaklı, yün veya ipekden mâmul bir örtü ile tezyin etmek mustatil bir şekilde olduğu ve kıç güvertelerinin gittikce darlaşdığı cihetle, örtünün arka tarafa gelen iki ucu, piyâdenin sağ ve sol küpeştelerinden denize doğru sarkar. Rüzgâr tesîri ile havalanıp, örtünün biçimini bozmamasını temin için, bu uçların her birine 800-1000 gram ağırlığında pirinç ve nikelden ve hattâ gümüşden mâmul mahrûtî toplar bağlanır. Bu örtü piyâdelerin esas güzelliğini bir kat daha arttırırdı.
“Hamlacılara, biri çuhadan ve biri kalikot patiskasından birer dizlik, çuhadan ipek fermene işlemeli yelek ve salta, bürümcük hilâli gömlek, uzun konçlu sakız beyazı çorap, rugan gül fiyangolu yemeni ve fes verilmek mecbûriyeti vardı.
“Beyoğlunda İstiklâl Caddesinde Melek Sinemasına sapılacak köşede büyük “Mir ve Kotero” Terzihânesi vardı. Bu terzihâne zamanın vükelâsı ile vüzerâsına, mâbeyin erkânına, çok zengin kimselerle mirasyedilerle kumaş ve dikiş dahil olmak üzere 5 altına bir kostüm dikdiği tarihde bir hamlacı formasının kaç altına mal olduğunu anlamak pek faydalı görülmüşdür:
Altın Kuruş
3 50 Dizlik, yelek, salta için Lui çuhası (5 metre)
1 20 Dizlik için kalkot patiska (5 metre)
2 40 Bürümcük hilâli gömlek (2 aded)
0 80 Güllü rugan yemeni (1 çift)
0 60 Beyaz uzun çorap (2 çift)
0 20 Fes ve püskül (1 aded)
4 30 Çuha dizlik diktirilmesi ve fermene işçiliği
______________
13 00 altın
“Bu yekûn bir hamlacı formasının masrafıdır. İki ve üç çifte piyâdeleri olanlar bu mikdarın iki ve üç mislini ödemek mecbûriyetindedirler ki, piyâde sâhipleri, birinci sınıf terziye ısmarladıkları kostümlerini, kayıkcılarının formalarından daha ucuza tedârik ettiklerini rakamlar göstermekdedir.
“Tek çifte piyâdeler 30 ilâ 45; iki çifteleri ise 90 ilâ 150 altın mukaabilinde satın almak mümkin ise de bunları kürek, döşeme, örtü ile techiz edebilmek de 10 ilâ 50 altın sarfı ile mümkin olurdu.
“Piyâde hamlacılığı şimdiki kayıkcılık ve sandalcılığa hiç benzemez. Hamlacı ilk küreğini hangi tavır ve çalımda denize daldırdı ise, gideceği yere kadar aynı tavrı muhâfaza ederek küreği çeker.
“Sâhilde bulunan bir kimse, amûden yaklasan veya kendisinden uzaklaşan iki ve üç çifte bir piyâdenin küreklerine baktığı zaman yalnız bir çift küreğin hareket ettiğini görür.
“Kezâlik piyâde seyrine cebheden bakan dahi, harekette bulunan küreklerin ayni seviyede ve aynı açıklıkda bulundurduklarını görür. Gûya küreklerin hepsi bir manivelâya bağlı olarak ileri, geri oynatıldığını zan eder.
“Yalı ve iskele piyâdeleri isimleri ile iki sınıfa ayrılan piyâdelerin, yalı piyâdesi hususîlere, ve iskele piyâdesi de umumîlere (kira ile tutulup binilenlere) verilmiş adlardır.
“Yaz mevsiminde Boğaziçinde oturan ve her gün İstanbula gidip gelmek mecburiyetinde bulunan ekâbir ve agniyâ, 1851 (Hicrî 1267) senesinde ihdas edilen “Vükelâ Vapuru”, ve 1854 (Hicrî 1270) senesinde faaliyete geçen Şirketi Hayriye vapurlarının sefere başladıkları tarihden evvel, kâmilen; ve bu tarihlerden sonra kısmen piyâdeleri gider, dönerlerdi.
“Yolculuk esnâsında birbirine tesâdüf etmeleri tabiî olan piyâdelerin yarışlarını seyretmek ve yarış neticelerinin münakaşasını yapmak Boğaz halkının eğlenceleri arasında yer alan husûsiyetlerindendir.
“Şirketi Hayriye vapurlarının çoğalması, piyâdeleri tedârik edecek ve daimî masrafına tahammül göstereceklerini o nisbetle azalması, bunların birer birer ortadan kalkmasına sebeb olmuştur. (B.: Beş Çifteler).
“Son piyâdelerin sâhiplerinden biri, nâdide çiçek yetişdirmek, eşi olmayacak güzellikde bağçe süslemek, gaayet mâhir av köpekleri beslemek, senede birkaç defâ sürgün avı tertib etmek gibi meraklarına inzimâm eden piyâde meraklısı Subhi Paşa zâde devlet şûrâsı âzasından Sâmi Beydir. (B.: “Boğaziçi, Mehtapları”).
“Bu zâtin iki aded üçer çifte piyâdesinin zarâfeti ve hamlacılarının formaları ile piyâdelerinin döşeme tezyinâtının fevkiinde Boğaziçinde piyade mevcud değildi.
“Piyâdesinin birini Kemahlı diğerini Rizeli hamlacılar kullanırlardı. Her cuma ve pazar günleri bu piyâdelere, bir zaman yaşmak, ferâce, bir zaman pelerinli çarşaflara bürünen hanım ve kızlarının, Göksü teferrücüne gitmelerinin temâşâsında güzellik ve asâlati tanzim edecek tantanaya çokdan vedâ edilmişdir.
“Ne çâre ki, felek bu ihtişâmın devâmına müsaade etmiyerek, tekmil Boğaziçini ve hattâ İstanbul halkını yeis ve kedere düşürecek felâketi ihzâr etmişdir. 26 eylûl 1902 (rûmî 1308)) cuma günü mûtad vechile üç çifte piyâdeleri ile Göksuya teferrüce giden hanımlar, grub esnâsında avdet ederlerken, oturdukları yalının alt tarafndaki sâhil çıkıntısını dönmek için hamlacılar tarafından yapılan manevre tesîri ile, içinde kızları Saniye ve Azizenin bulundukları piyâde devrilerek Azize Hanımın boğulmasına sebeb olmuşdur.
“Bu fâciadan sonra mikdarları esâsen azalmış olan husûsî piyâdeleri Boğaziçinde görmek büsbütün seyrekleşmişdir.
Tema
Diğer
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Kod
IAM050764
Tema
Diğer
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Tanım
Cilt 5, sayfalar 2874-2877
Bakınız Notu
B.: Beş Çifteler; B.: “Boğaziçi, Mehtapları”
Tema
Diğer
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.