Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
BOĞAZ
Türkce isim; “bir şeyin boğulmuş dar yeri, boğuk tarafı; insan vücûdunda boyun’un üst tarafı, gırtlağın ağzı; denizin iki kara arasında sıkışmış yeri; dağlar arasında geçid yeri” (Hüseyin Kâzım, Büyük Türk Lûgatı).
İnsan vücudundaki boğaz, İstanbulun halk ağzı deyimlerde ve büyük şehrin külhânileri ağzında geniş ve kıymet almış, mecâzî mânâlarla sohbet arasında çok geçen bir kelimedir.
Yeni güne yeni rızıkla yaşayan tabaka, ve yeni gününe bâzan o yeni rızkı da temin edemeyen hâberduşlar günlük hayatını kısaca “Boğaz kavgası” diye toplar; bu deyim aynı kavguda olmayanların ağzında da “mâîşet gaailesi, geçim derki, iş güç” mânâlarında kullanılır.
Her elime geçeni yiyene, durmadan yiyecek bir şey arayana “Pispoğaz” denilir. (Obur ile karışdırmamalı; B.: Obur).
Dâimâ en leziz yiyecek maddelerini, her şeyin en iyisini, turfanda şeyleri seçip almasını bilene de “Boğazına düşkün” denilir; bu deyimden de asla çok yiyicilik, oburluk anlaşılmaz; Hüseyin Kâzîm Bey bu deyimi Büyük Türk Lûgatında tek mânâ ile “pis boğaz” diye gösteriyor ki fâhiş hatâdır; bu mânâda kullananlar rahmetli üstâdın hatasına düşenlerdir.
Boğazlı, “çok yiyen, iştihalı”, dikkat etmelidir, “boğazlı” obur demek değildir, ekseriya gençler arasında kullanılır; misâl:
— O zaman gencim, boğazlıyım, yemin sana, bir övünde bi...
⇓ Devamını okuyunuz...
Türkce isim; “bir şeyin boğulmuş dar yeri, boğuk tarafı; insan vücûdunda boyun’un üst tarafı, gırtlağın ağzı; denizin iki kara arasında sıkışmış yeri; dağlar arasında geçid yeri” (Hüseyin Kâzım, Büyük Türk Lûgatı).
İnsan vücudundaki boğaz, İstanbulun halk ağzı deyimlerde ve büyük şehrin külhânileri ağzında geniş ve kıymet almış, mecâzî mânâlarla sohbet arasında çok geçen bir kelimedir.
Yeni güne yeni rızıkla yaşayan tabaka, ve yeni gününe bâzan o yeni rızkı da temin edemeyen hâberduşlar günlük hayatını kısaca “Boğaz kavgası” diye toplar; bu deyim aynı kavguda olmayanların ağzında da “mâîşet gaailesi, geçim derki, iş güç” mânâlarında kullanılır.
Her elime geçeni yiyene, durmadan yiyecek bir şey arayana “Pispoğaz” denilir. (Obur ile karışdırmamalı; B.: Obur).
Dâimâ en leziz yiyecek maddelerini, her şeyin en iyisini, turfanda şeyleri seçip almasını bilene de “Boğazına düşkün” denilir; bu deyimden de asla çok yiyicilik, oburluk anlaşılmaz; Hüseyin Kâzîm Bey bu deyimi Büyük Türk Lûgatında tek mânâ ile “pis boğaz” diye gösteriyor ki fâhiş hatâdır; bu mânâda kullananlar rahmetli üstâdın hatasına düşenlerdir.
Boğazlı, “çok yiyen, iştihalı”, dikkat etmelidir, “boğazlı” obur demek değildir, ekseriya gençler arasında kullanılır; misâl:
— O zaman gencim, boğazlıyım, yemin sana, bir övünde bir has okka ekmekden fırda artmazdı...
* Bir mahalle konuşması, dul kadın yetişkin oğlu ve ona hizmetle müftehir:
— İki arkadaşı geldi, boğazlı gençler mâşâllah Ahmedciğimle bir tepsi böreği temizleyiverdiler...
* Oğlumu oburlukla ittiham eden bir pehlivan babasına:
— Yo!.. çocuğa haksızlık etme, pehlivan dediğin boğazlı olur.
Boğazsız, “az yiyen, iştihasız”, bu da ekseriya çocuklar ve gençler hakkında, ve hemen dâimâ şikâyet, derd yanma yolunda kullanılır, misâl:
— Ahmedciğim kalıbına bakma, boğazsızdır, üç kalem pirzolayı zor yediririm...
Boğazı açılmak, “iştahsız iken iştihası yerine gelmek; misâl:
Allah râzı olsun şu doktordan, bir ilâç verdi, benim oğlanın boğazı açıldı; beniz saz gibiydi, biraz renk geldi, can geldi be...
Boğazına durmak, “yemek yerken her hangi bir sebeble tıkanmak; misâl:
Gaayet hızlı yemek yiyene: - Yavaş be kardeşim arkandan kovalayan mı var? Boğazına duracak be!..
Fakat ekseriyâ, bir hak gasbı karşısında, bilfiil yemek ile ilgisi olmayarak, gaasıba karşı inkisar beddû yerinde kullanılır; misâller:
— Yetim hakkıdır, yiyenin boğazında durur!..
* Yalın ayak, üstü başı lîme lîme rencber şu kadar ay bağçesinde çalışdığı lüks villâ sâhibi vurguncu türedi zenginden birikmiş ücretini alır iken bir çırpıda yüz lirası kesilmişdir:
— Benim yüz kâğıdımı kesme bey!.. o parada benim alın terim, köydeki karımın, evlâdlarımın hakkı var, boğazında durur senin!.
Hüseyin Kâzım bey bu deyimin mecâzî karşılığı için “bir şeye yaramamak, fayda vermemek” diyor; fakat yukarıdaki misallerimiz de aydın gösterir ki, mecâzî mânasında sâdece faydasızlık değil, akla gelmeyecek bir felâketin de muhâtab üstüne yorulması vardır.
Boğazdan geçmemek; yeri can evinde olan sevdiğinden ayrı düşmüş kişinin hâli, ki bir nefis kaygusu olan yemekde ve içmekde dâhi, bir an hatırdan çıkmadığı ifâde için kullanılır;
Bildim kötü alâmet
Püskülüm kopdü fesden
Bülbül misâl şakıyan
Yârim uçtu kafesden
Noldu va’di sadâkat
Sana bunca emeğim
Âh idersem yürekden
Sürünürsün meleğim
Değil baklava börek
Bir lokma bir fırdacık
Geçmiyor Boğazımdan
A bıçkın zâlim kaçık..
(Ali Çamiç Ağa)
Düşerse yârinden ayrı bir kişi
Boğazdan ne geçer, yahşidir işi.
?
Hüseyin Kâzim Bey bu deyim için: “yalnız yemeye kıyamamak, yemekden sevilen bir adama ayırıp saklamak” diye bir îzahda bulunuyor. Bizce bu, günlük muhabbetli hayatda yapıla gelen basit bir işdir; “Boğazdan geçmemek” deyiminde ne yemek ayırmak, ve ne de, bir sevgili tahatturu ile, yemeği yememek, yahud güçlükle, yemek manâsı vardır; kasıd, hicran ateşi tadılmış sevgilinin her an hatırda olduğunu ifâdedir.
Boğaza basmak; “bir kişiye bir işi, neye dayanırsa dayansın, tez elden ve tazyik ile yapdırmak”; misâller:
Biri kahvehanede anlatır:
— Bu gün git, yarın gel, nezâketden anlamaz herif, dün kafam attı, Beyim dedim, bir sözünle ben sana elden vermişim o parayı, vallahi de billahi de almadan gitmem dedim, boğazına basdım aldım....
* — Bakma benim mazlum durduğuma... ben hakkımı adamın boğazına basa basa alırım!..
Bir de “Sık boğaz etmek” deyimi vardır, ayın manâdadır; şû fark ile ki, boğazına basmak’da, muhatab ekseriya uzak âşinâ, hattâ yabancı, “sıkboğaz etme” de ise dost, arkadaş, yakın, ana, baba, evlâddır; misâller:
Delikanlı, kendisine bir iş bulmayı vaad eden hâmiyi bir an evvel yerleştirilmesi için sık sık ziyâret eder:
— Oğlum bene sık boğaz etmeki seni iyice bir yere yerleştireyim....
* Komşu kadın konuşur:
— Haylaz oğlan her sabah babasını sıkboğaz eder; beş on kâğıd koparıp doğru kahveye vider; kumara...
Yabancıya karşı da kullanılır, memur aceleci iş sâhibine:
— Sıkboğaz etmeyin efendim, sizin işinizi yapıyorum işte...
Boğaza kadar, “çok, hadsiz hesapsız”, hemen dâima kötülükler hakkında kullanılır:
Herif boğazına kadar levs içinde
Pis karı yüzünden bozazıma kadar borca girdim...
Boğaz derdi, boğaz derdine düşmek; “geçim meşgalesi”; misâl:
— Boğaz derdinden eş dost arayub hatır sormaya, sohbete vakıt kalıyor mu?
Hüseyin Kâzım Bey “Büyük Türk Lûgatı’nda sadece: “yemek ve içmekden başka bir şey düşünmemek, pis boğazlık, oburluk etmek” diyor, ve Nâimâdan, Girid Cengi sırasında Venediklilerin Çanakkale boğazını abluka ettiği sırada devlet erkânın hâlini tasvir yolunda şu cümlesini alıyor: “Bu esnâlarda kıraz faslı olmağla âyân ve erkân Boğaz muhâsarası kaydını, unutub boğaz derdine düşdüler”.
Boğaz Cengi; Hüseyin Kâzım Bey “Oburluk, pis boğazlık” diyor; bu deyimin Oburluk ile de, pis boğazlık ile de ilgisi yokdur; yemeğin bir sini etrâfına dizilerek aynı sahana el uzatılıp yenildiği devirde, efrâdı kalabalık bir âile sofrasında, veya bir ziyâfetde, sofradakilerin, sahanda yemek bitip aç kalmamak için, lafa sohbete dalmayarak lokma atışdırmasıdır. Pek nazlı, çıtıpıtı, boğazsızlar hâriç böyle sofralarda, pis boğazlıkla hiç ilgisi olmayarak herkes boğaz cengine dalardı. O eski sofralar kalmadığı halde zamanımıza kadar yaşamış bir deyimdir; bir âile veya ziyafet sofrasında:
— Şimdi boğaz cengi var beyler!..
— Haydi bakalım, boğaz cengine çocuklar!.. denilir.
Her duyulanın, görülenin söylenmemesi gerekdiği yolunda “Boğaz dokuz boğumdur” denilir; aksi de; “boş boğazlık” dır; misâl:
— Be adam, sen yapı kalfasısın, nene gerek senin siyâset, particilik, hadi partiye girdin, tut elini, boğaz dokuz boğumdur demişler...
* — Yâhu... senin oğlanı bugünlerde hep karakolda görüyorum...
— Sorma.. geçenlerde bir köşk soyuldu, Ali kahvede bir hırsızı gördüm demiş, görmüş mü atmış mı bilmem.. şimdi yakalanan şübheli adamları ona gösterip bu muydu diye soruyorlarmış...
— Desene boşboğazlığının cezâsını çekiyor...
Boğaz tokluğuna; mecâzen menfaati, kârı gaayet kıt; ancak sermâyesini kurtarır iş; ancak yol masrafını karşılar az yevmiye, maaş; misâller:
— İşler nasıl?
— Bu aylar boğaz tokluğuna çalışıyoruz.
* — Mahdum beyin maaşı kaç?
— Sorma.. boğazı tokluğuna çalışıyor...
(B.: Boğazı tokluğuna, Boğaz tokluğuna).
Tema
Diğer
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Kod
IAM050754
Tema
Diğer
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Tanım
Cilt 5, sayfalar 2846-2848
Bakınız Notu
B.: Obur; B.: Boğazı tokluğuna, Boğaz tokluğuna
Tema
Diğer
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.