Adını maalesef bilmiyoruz. İkinci Sultan Mahmud zamanında imamlık vâzifesinin şerefini, bu celâlili pâdişâhın mâsum bir istek ile de olsa, verdiği yersiz bir emre karşı, celâdetle korunmasını bilmiş şahsiyet sâhibi bir imam efendidir. Aşağıdaki hâtırayı, hâlen tek el yazma nushası İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi dekanlık kütübhânesinde bulunan Câbi Said Efendinin muazzam vekaayi nâmesinden alıyoruz: İkinci Sultan Mahmud hicrî 1227 ramazınının 23/24 üncü gecesi (30 eylûl /1 ekim 1812) kayık ile Beşiktaş da Dereağzı denilen yerde saray kapucularından Genç Ali Paşa zâde İbrahim Beyin yalısı önünden geçiyordu. Yalıda teravih namazı kılınıyordu, namazı kıldıran imamın sesi pâdişâha pek tatlı, pek halâvetli geldi. Ertesi gece Beylerbeyi Camiine giden pâdişah, kapucubaşı İbrahim Beye bir haseki göndererek terâvih namazı kıldırmak üzere güzel sesli imamı Beylerbeyine getirtti. O tarihde, eski İstavroz Kasrı yıktırılmış ve bağçesi parçalanarak eşhâsa satılmış, Beylerbeyi sarayı henüz yapılmamışdı. Pâdişah bu köye namaz için gelmiş idi. Beylerbeyi Camiin imamı itirâz etti: — Ben bu Camiin imamı iken ehli olduğum vazifemden çıkarılmadıkça burada pâdişahımıza başkası namaz kırdıramaz!.. dedi. Silâhdar Ağa ile diğer bendegân: “İmam Efendi, size yine ikrâm olunur, ihsânınızı alırsınız...

Adını maalesef bilmiyoruz. İkinci Sultan Mahmud zamanında imamlık vâzifesinin şerefini, bu celâlili pâdişâhın mâsum bir istek ile de olsa, verdiği yersiz bir emre karşı, celâdetle korunmasını bilmiş şahsiyet sâhibi bir imam efendidir. Aşağıdaki hâtırayı, hâlen tek el yazma nushası İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi dekanlık kütübhânesinde bulunan Câbi Said Efendinin muazzam vekaayi nâmesinden alıyoruz: İkinci Sultan Mahmud hicrî 1227 ramazınının 23/24 üncü gecesi (30 eylûl /1 ekim 1812) kayık ile Beşiktaş da Dereağzı denilen yerde saray kapucularından Genç Ali Paşa zâde İbrahim Beyin yalısı önünden geçiyordu. Yalıda teravih namazı kılınıyordu, namazı kıldıran imamın sesi pâdişâha pek tatlı, pek halâvetli geldi. Ertesi gece Beylerbeyi Camiine giden pâdişah, kapucubaşı İbrahim Beye bir haseki göndererek terâvih namazı kıldırmak üzere güzel sesli imamı Beylerbeyine getirtti. O tarihde, eski İstavroz Kasrı yıktırılmış ve bağçesi parçalanarak eşhâsa satılmış, Beylerbeyi sarayı henüz yapılmamışdı. Pâdişah bu köye namaz için gelmiş idi. Beylerbeyi Camiin imamı itirâz etti: — Ben bu Camiin imamı iken ehli olduğum vazifemden çıkarılmadıkça burada pâdişahımıza başkası namaz kırdıramaz!.. dedi. Silâhdar Ağa ile diğer bendegân: “İmam Efendi, size yine ikrâm olunur, ihsânınızı alırsınız, şevketli efendimizin bu gece camie gelmesi bu imama terâvih kıldırmak içindir” dediler ise iknâ edemediler; o gece pâdişaha terâvih namazını, müverrihin tâbiri ile cebren ve kahren Beylerbeyi Caminin asıl imamı kıldırdı. Sultan Mahmud sesin beğendiği imamla terâvih namazını ancak daha ertesi gece Beşiktaşda Tekerlek Mustafa Efendi Camiinde kıldı; fakat garibdir ki bu imamın sesi, iki gece evvel kayıkla geçerken dinlediği kadar tatlı gelmedi, fakat imama yine iltifâtı şâhânede bulundu. 1500 kuruş ile bir bağçe esvab ve çamaşır verdirterek: “Sây üzre olsun!.. (çalışsın) dedi.