Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
AŞCI DEDENİN HÂTIRALARI
Aşçı Dede lâkabiyle mâruf Kandillili Hacı İbrahim Bey adında bir İstanbullunun, cemiyet ilmi ve tarih bakımından fevkalâde kıymetli, has mânada orijinal hâtıra defterleridir ki, İstanbul Üniversitesi kütüphanesinde Türkçe yazmalar arasındadır; biri noksan olmak üzere iki nüshadır (B.: İbrahim Bey, Aşçı Dede); İstanbul Ansiklopedisinin en kıymetli mehazlarındandır. Bu Ansiklopedinin müellifi Reşad Ekrem Koçu, bu defterlerin bir hülâsasını Haber gazetesinde “Bir Mevlevinin Hâtıraları” başlığı altında neşretmiştir. Üniversite veya Tarih Kurumu tarafından notlar ilâvesi ile kitap halinde yayınlanması millî kütüphanemize zengin bir kaynak kazandıracak olan bu eserden, aşağıya nakledilen satırlar, bir kıymet belirtmek için alınmıştır:
Süleymaniye Mektebi Rüşdiyesi — 1257 (M. 1841) tarihinde Süleymaniyede vâki Mektebi Rüşdiyeye girdim. Ol tarihte Dersaadette iki Rüşdiye vardı. Birisi Sultanahmet camii şerifi ittisâlinde, diğeri Süleymaniye camii şerifi ittisâlinde. Bunların nâzırı meşhur İmamzâde merhum idi. Ders ve yazı hocaları mükemmel ve müteaddit idiler. Lâkin Sultanahmet mektebinin maaşı olmayıp ancak yeşil oda, sarı oda, mavi oda namlariyle müteaddit odalar olup lâikile imtihan verenler öyle odalara naklolunurlardı. Ve hem de bu mektepte olan şakirdan paşazâde, beyzâde olup öyle ...
⇓ Devamını okuyunuz...
Aşçı Dede lâkabiyle mâruf Kandillili Hacı İbrahim Bey adında bir İstanbullunun, cemiyet ilmi ve tarih bakımından fevkalâde kıymetli, has mânada orijinal hâtıra defterleridir ki, İstanbul Üniversitesi kütüphanesinde Türkçe yazmalar arasındadır; biri noksan olmak üzere iki nüshadır (B.: İbrahim Bey, Aşçı Dede); İstanbul Ansiklopedisinin en kıymetli mehazlarındandır. Bu Ansiklopedinin müellifi Reşad Ekrem Koçu, bu defterlerin bir hülâsasını Haber gazetesinde “Bir Mevlevinin Hâtıraları” başlığı altında neşretmiştir. Üniversite veya Tarih Kurumu tarafından notlar ilâvesi ile kitap halinde yayınlanması millî kütüphanemize zengin bir kaynak kazandıracak olan bu eserden, aşağıya nakledilen satırlar, bir kıymet belirtmek için alınmıştır:
Süleymaniye Mektebi Rüşdiyesi — 1257 (M. 1841) tarihinde Süleymaniyede vâki Mektebi Rüşdiyeye girdim. Ol tarihte Dersaadette iki Rüşdiye vardı. Birisi Sultanahmet camii şerifi ittisâlinde, diğeri Süleymaniye camii şerifi ittisâlinde. Bunların nâzırı meşhur İmamzâde merhum idi. Ders ve yazı hocaları mükemmel ve müteaddit idiler. Lâkin Sultanahmet mektebinin maaşı olmayıp ancak yeşil oda, sarı oda, mavi oda namlariyle müteaddit odalar olup lâikile imtihan verenler öyle odalara naklolunurlardı. Ve hem de bu mektepte olan şakirdan paşazâde, beyzâde olup öyle pek çok derse çalışmazlardı. Süleymaniye mektebi ise bir büyücek kubbeli taş mektep olup Sultanahmet mektebi gibi müteaddit odaları olmayıp ancak birinci hocaya mahsus bir ufak oda var idi. Hem de mektebin dört tarafında bulunan uzun rahlelere mahsus maaş vardı. Bu raflelerin her birini bir sınıf addederek sınıfı râbi ve sâlis ve sâni derlerdi. Meselâ mülâzimlerden ledel imtihan sınıfı râbia geçse onbeş kuruş maaş alır ve sâlis olsa yirmi kuruş alur ve sâni olsa yirmi beş kuruş maaş alur. Buradan ancak kaleme çırak buyurulurdu. Birinci hocamız meşhur Gürcü Numan efendi idi ki müşarünileyh İmamzâdenin damadı idi, ve gayet âlim, fazıl, mütteki bir zat idi. Beher hafta Salı günleri İmamzâde Efendi mektebe teşrif edüp çocukları imtihan ederdi. İşte leylü nehar efkârı derslere verüp bir de sofuluk gelip geceleri namaz ve niyaz ve derse bakmaklık ile meşgul olurdum.
“Nihayet dersimiz izhar’a çıkıp fakirde on beş kuruş maaş olan sınıfa çıktım, Artık para hevesi de bir başka şeydir. Geceleri saat beşe ve altıya kadar derse bakıp sabahları dersten evvel arkadaşlarımıza müzakerecilik ederdim. Yani onlara derslerini okutup hoca efendi gibi ders takrir ederdim; işte bu da bir başka meraktır. O kadar değilse de hemen aşka yakın gaayet tatlı bir şeydir.
“Geçenlerde Adana valisi olup vefat eden meşhur Ziya Paşa merhum, zaten Kandillili olup Kandilli mahalle mektebinde dahi birlikte okumuş idik, işte bu zât de ol vakit Süleymaniye mektebinde idi ve hem de konakları oraya civar idi. Hemşehrilik bu ya, fâkîri ziyadesile severlerdi. Ol tarihte hemsin idik, yani on dört, on beş yaşlarında idik... Lâkin o, ol kadar zekî ve ol derece fatin idi ki âdeta süal ve cevapta birinci hoca Numan efendiyi durdururdu; binaenaleyh Numan efendinin ziyâdesile sevgili bir dânesiydi. Hattâ bir gün İmamzade efendi mektepte imtihan ederken bizim dersimize nöbet gelüp; İzharcılar! deyü çağırdılar. İmtihana giderken Ziya Bey yanıma gelüp: İbrahim! Sen kapunun önüne otur, ben perdenin arkasından sana söylerim, imtihan verirsin! Yirmi kuruşluk sınıfa çıkarsın! dedi.
“Fakîr de canıma minnet memnun oldum ve öyle yaptım. Çocukların cevap vermediklerine cevap vermeğe başladım. İmamzâde memnun olup; aferin oğlum! deyüp öbürlerinin yüzüne tükürürdü. Sonra bir başka defa dahi süal olup her nasılsa mîrimümâileyh sesini bmiraz ziyâdece çıkarmakla İmamzade işidüp derhal Numan efendiye hitaben: Perdenin arkasında birisi var, çabuk şu hâbîsi tutup bana getirin! demesile havfımdan az kaldı ki pantolona salıvereyim. Numan efendi dışarıya çıkıp süal etti. Anladı ki Ziya Beydir, ele vermemek için: Kimse yok imiş! dedi. İmamzâde: Hayır efendim, ben işitiyorum! dedi. Tekrar çıkup: Efendim Ziya Bey bendeniz imiş! dedi. İmamzâde: Getirin şu hınzırı! dedi. Zârurî içeriye getirdiler. Falakayı getürüp Numan efendi önüne yaturup biçâre Numan efendi, elleri titriyerek yavaşça bir iki değnek urup oradan İmamzâdenin eteğini öpüp: Kulunuza bağışlayın! demesile af edüp falakadan kaldırdılar.
“Sonra İmamzâde fakîre hitaben: Seni sarı çiyan!, işte bu hafta ben seni sınıfı sâlise çıkaracak idim, bunun için çıkarmam.. Gelecek hafta seni imtihan edeyim de eğer imtihan veremez isen bak ben sana ne yapıyorum!. deyüp huzurundan dışarı çıktık. Lâkin şimdi Ziya beyin elinden yakamızı kurtaramıyorum. Sen bana sebep oldun dayak yedirdin diye. Ne ise özürler ile gönlünü aldık.
“Ders cihetinden Süleymaniyeliler, yazı cihetinden Sultanahmetliler birinci idi ama bizim içimizde hüsni gibi hattı güzel Ziya Bey var idi...”
Abdülmecid’in son yıllarında kalem hayatı — İmtihandan sonra hangi kaleme gitmek arzu edersiniz diye herkese sordular Fâkîre de sordular. Gönlüme ciheti askeriye geldi; çünkü askerlik Cenabı Hakka giden iki yoldan biridir. Seraskerlik kalemlerinden birine çırağ buyurulmamı niyâz eyledim. Beni müsteşar beyefendiye gönderdiler. O da beni o zaman ordular ruznamçe kalemi tâbir olunur kaleme gönderdiler, müdürü Nazmi Efendiydi; doğruca gidüp eteğini öptüm. O da beni İstanbul ordusu mümeyyizi Muhtar Efendinin maiyetine verdiler. Mektepten imtihan ile gelmiş olduğum cihetle diğerlerinden fark ve temyiz için yerdeki olan mindere oturtmayıp yukarıda olan minder üzerine oturttular. Sâir mektep arkadaşlarımızın ekserisi Babıâliye gittiler. Ezcümle Ziya Bey dahi Babıâliye çırağ buyurulmuştur. Ziya Bey Babıâliye bir başka ziya ve feyz bahşetmiştir vesselâm.
Seraskerlik levazim kaleminde müdürümüz Nazmi Efendiydi. Bu zat Üçüncü Orduyu Hümayun muhasebecisi oldu. 1272 (M. 1856 senesi Rusya muharebesinde Serdarıekrem Ömer Paşa merhuma ziyâdesile mensubiyet kesbederek âdeta serdar, Nazmi Efendi demek derecesine varmıştı. Bu kalem, İstanbul Hassa ordusile Anadolu ve Rumeli ve Arabistan ordularının elbise ve levazımatı sâire hesaplarının görülmesine mahsus olup her ordunun bir mümeyyizi ve beş altı maiyet efendisi vardı. Beni İstanbul ordusu mümeyyizi Muhtar efendinin maiyetine verdiler. O zamanlar, eniştem Beşir Ağanın Şehzadebaşındaki konağı daha satılmamıştı, hepimiz orada oturuyorduk. Mektebi Rüşdiyede “Mollacâmi” ye kadar ders görmüş ve oldukça lezzet almış olduğumdan dersi terk etmemek için Bayazıd Çamiişerifinde Kara Halil Efendi demekle meşhur fâzıl ve âlim bir zâtin dersine oturup “İzhar” okumağa başladım, İşte sabahları orada ders okuduktan sonra doğruca Seraskerlik kapusundaki kalemime gelirdim. Görmüş olduğum arabî kuvvetile kalemde pek çabuk iş öğrenüp görmeğe başladım. Muhtar Efendi beni fevkalâde sevdi. Müdürümüz Nazmi Efendi de ziyâdesile severdi. Rüşdiye mektebinden imtihanla çırağ buyurulduğumdan sâir efendilere tercih ederlerdi. Maaş cihetile de hatırlıydım. Birkaç seneler bu hal ile geçti. Büyük efendiler sırasına geçtim. Zaten sofu meşreb olduğumdan sakal salıvermiştim. Bunun asıl sebebi, kalemce âdeta mümeyyiz refiki gibi işlere bakardım. Hattâ her mümeyyizin birer “derdest” torbası vardı ki evrak bunun içindedir. Her sabah efendiler sandıktan çıkarıp mümeyyizlerin önüne koyarlar Mümeyyizler açıp kâğıtları efendilere dağıtırlar. Bizim mümeyyiz Muhtar efendi derdest torbasını bana havâle etmişti. Gerçi Muhtar efendinin refiki Aksaraylı “Yeniçeri Ağası” tabir olunur Mehmed Efendi namında sakalını boyar bir efendi idiyse de, biçâre hiçbir şeyden haberdar olmadığından, emekdarlığı hasebile öyle bir köşede otururdu; arasıra derkenar ederdi.
Günlerden bir gün, Müsteşar Beyin ağası, beraberinde Osman Bey namında bir çocuğu kaleme getirip müdür Nazmi Efendiye: — Bunu Beyefendi size kaleme çırağ buyurdu! diye bırakıp gitti. Müdürümüz dahi benı çağırıp:
— İşte Osman Beyi sizin orduya verdim, yer gösterin de otursun! dedi. Ben de önümdeki erkân minderinde yer gösterdim; oturdu. Osman Beye şöyle bir nazar ettim, bir şey değil, âdi bir kopil çocuktur. Fakat yazısı zararsızdı. Bir müddet sonra kâğıtları der kenar etmeğe başladı. Ben de bütün bütün mümeyyiz refiki gibi oldum. Bazı süal ve cevap için İstanbul ordusu meclisine girerdim. Nizamiye muhasebecisi Emin Efendi, müsteşar Nâfi Efendi ve sair kalem müdürleri iş için ekseriya çağırırlardı. Muhtar Efendi yalnız çubuğunu yakıp: — Benim elim ayağım İbrahim Efendidir. Cenabı Hak senden razı olsun oğlum! diyerek çok çok dua ederdi. Âdetâ baba oğul gibi olmuştuk. Konağı Üsküdarda Nuhkuyusunda idi. Ayni zamanda tekke idi, pederi şeyhti. Sonra vefat ederek Muhtar efendi yerine postnişin olmuşsa da kendisi kalemde mümeyyiz olduğundan yerine bir vekil tayin etmiştir. Tekkenin ismine “Kartalbaba Tekkesi” derlerdi. İşte beni yazın, ekseriya cuma geceleri alıp götürürdü. Cuma günleri de beraber kırlarda dolaşırdık. Cumartesi günü de beraberce kaleme gelirdik.
Yukarıda kaleme çirağ edildiğini söylediğim Osman Bey, beş altı ay içinde maaşallah birdenbire serpildi; boy bos ve bir başka güzellik peyda etti. Bir Yusufi Sâni oldu. Çocukluk arkadaşım Revânicizâde Mehmed Cemaleddini hatırlardım. Kalem mahalle mektebi değildi. Kalem odasındaki efendilerin her birinin deryâyı aşkta sekiz on kıt’a sefineleri vardı. Osman Beyi kendime yardımcı olarak yanıma aldım. Her gün sabahtan akşama kadar dizimin dibinde oturur, akran ve emsallerinin hiçbirile ülfet ve muhabbet etmezdi. Kendisi o vakit Saffetpaşa Tekkesinde bulunan şeyh efendiye mensup olup Nakşiye tarîkatından idi. Ben henüz bir tarîkata dahil olmadığımdan, Osman Bey bana Nakşiye tarîkatının ahvalinden bahsederdi. Onu mest ve hayran dinlerdim. Onun sözleri beni tarîkate girmeğe sevketti. Bu aralık Kandillide oturuyorduk. Kayık parası gibi masarifi zâide oluyor, hem de vaktile kaleme gelemiyorum diyerek o zaman maaşım da idareye kâfi olmağla Lâleli Camiişerifi karşısında çıkmaz sokak içinde bir ev kiraladım. Yalnız vâlidemle beraber oraya taşındım. Halimde yine bir perişanlık başladı. Dostların israrı ile bir şeyhe intisap etmeğe karar verdik.
Tekke hayatı — O zaman kürsü şeyhi Hasan Efendi Hazretleri, Halvetî tarikati şeyhlerinden ve fudalâdan bir zât olup hânesi Lâlelide meşhur Saatci Emin Efendinin dükkânının bitişiğinde, bakkalın üzerinde caddeye nâzır idi. Saatçi Emin Efendi de Şeyh Efendinin akrabasındandı. Evimin yakınlığı hasebile geceleri oraya devama başlamıştım. Her gece ders müzakere eder, ancak pazartesi ve cuma geceleri cemiyeti kübrâ ile evinde mukabelei şerife icra olunurdu. Şeyha intisap ile aşkımız sükûnet bulacak yerde zikrüllâhın harareti lâteşbih, afyona cilâ vermek için tiryakilerin şeker yemesine döndü. Saatçi Emin Efendinin Edhem Efendi namında ve benimle yaşıt bir oğlu vardı. Maliye hazinei celilesine devam ederdi. Bana da benzerdi, yani sarı sakallıydı. Lâkin Edhem Efendi tarihi nâzeninde gaayetle âşıkı sâdık âlim, fâdıl, söz bilir bir zat idi. Kalender meşreb idi. Beni çok sever, saatlerce yanına alıp muhabbet ederdi. İsmimi “Derviş İbrahim” koymuştu: — Derviş İbrahim.. Âşık!.. Nasılsın gel bakalım biraz aşktan dem vuralım!.. diye Saatçizâde ile saatlerce sohbet ve muhabbet ederdik ki, bir dakika bile gelmezdi. İşte bu Edhem Efendinin sohbet ve muhabbetinden mânevi pek çok ahval zuhur edüp Şeyhimize karşı olan aşkımız o dereceye vardı ki bir gün evden yatağımı Hazreti Şeyhin hânesine naklettirdi...
Evden yatağı Hazreti Şeyhin hanesine nakletmiştik ya... Kalemden doğruca Şeyhin hanesine gelip hemen setre pantolonu çıkarıp bir uzun entari üzerinde hırka, başımda arâkiye, üzerinde yemeni, ayağımda pabuç, yalınayak dergâha lüzumu olan şeyleri satın almak üzre Lâleli Caddesinde mecnun gibi girip gelirdim. Kalem efendileri görüp ahvalime taaccüp edüp hayran ve sergerdan kalırlardı. Ben aslâ aldırış etmezdim. Kendimi bir dilenci şekline koymuştum. Aşk gönlümü o kadar alçaltmıştı ki büyüklük ve kibir değil, kendimi insandan bile addetmezdim. Bir şahiâlicenabın kapusunun kıtmiri olmak isterdim Âkibet yine, gönlümün arzusu üzre oldu.
Gündüz bu hal ile.. Geceleri ise, o dergâhın âdeta hademesi gibi ihvanın hizmetlerile meşgul idim. Hattâ o derecede hizmet ederdim ki abdesthânelere varıncıya kadar temizlerdim. Osman Bey suretâ Şeyh Efendiyle görüşmek ve asıl maksadı beni görmek için bâzı cuma günleri mezkûr hâneye gelirdi. O geldiği zaman hizmetim bir kat daha artardı”.
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Kod
IAM020968
Tema
Kişi
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Tanım
Cilt 2, sayfalar 1138-1140
Bakınız Notu
B.: İbrahim Bey, Aşçı Dede
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.