Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
ARNAVUDKÖYÜ PANAYIRI
Boğaziçinde artık kurulmamakta olan eski panayırların en meşhurlarından biridir. Temmuzun son pazartesinden çarşambasına kadar üç gün sürerdi. Bu panayırın sonuncusu, İstanbulun İtilâf devletleri işgali altında kaldığı kara yılların sonuna doğru kurulmuştur.
Ahmed İhsan Tokgöz, eski Serveti Fünuna yazdığı İstanbul postası” yazılarından birinde, 29 Temmuz 1309 (M. 1895) de şunları yazıyor:
“Boğaziçinde bu haftalardaki meşgalei tenezzüh panayırlar. Arnavudköyü, Kuzguncuk Çengelköyü gibi köylerle Göksuya mahsus olan bu panayırlar Temmuz avasıtında başlar, Ağustos gayesinde hitama erer. Her biri daima Pazartesinden başlıyarak üç gün sürer. Fakat panayırdan maksat mezvuuna mütabık düşmek üzere ticaret azmiyle yapılmış bir tenezzüh değildir, panayırlar bulunduğu köy halkı ile civar köylerden gelenlerin sabahlara kadar işret ve zevk ile vakit geçirmelerinden ibaret bir hale gelerek letafeti ve sebebi vasfını tamamen kaybetmiştir”.
Ahmed Rasim de, yine bu tarihlere rastlamak üzere Şehir Mektuplarında Arnavudköyü Panayırını şöyle tasvir ediyor:
“Panayırdan panayıra da fark vardır. Arnavudköyü panayırı daha kibaranedir. Lâkin dikkat etmeli, mahut tonosaltı gazinolarda oturursanız kendinizi koruyun, “borcum kaç?” demeğe gelmez. Evvelce:
— Gorson!
Diye kırk defa bağırdığınız halde bir defa a...
⇓ Devamını okuyunuz...
Boğaziçinde artık kurulmamakta olan eski panayırların en meşhurlarından biridir. Temmuzun son pazartesinden çarşambasına kadar üç gün sürerdi. Bu panayırın sonuncusu, İstanbulun İtilâf devletleri işgali altında kaldığı kara yılların sonuna doğru kurulmuştur.
Ahmed İhsan Tokgöz, eski Serveti Fünuna yazdığı İstanbul postası” yazılarından birinde, 29 Temmuz 1309 (M. 1895) de şunları yazıyor:
“Boğaziçinde bu haftalardaki meşgalei tenezzüh panayırlar. Arnavudköyü, Kuzguncuk Çengelköyü gibi köylerle Göksuya mahsus olan bu panayırlar Temmuz avasıtında başlar, Ağustos gayesinde hitama erer. Her biri daima Pazartesinden başlıyarak üç gün sürer. Fakat panayırdan maksat mezvuuna mütabık düşmek üzere ticaret azmiyle yapılmış bir tenezzüh değildir, panayırlar bulunduğu köy halkı ile civar köylerden gelenlerin sabahlara kadar işret ve zevk ile vakit geçirmelerinden ibaret bir hale gelerek letafeti ve sebebi vasfını tamamen kaybetmiştir”.
Ahmed Rasim de, yine bu tarihlere rastlamak üzere Şehir Mektuplarında Arnavudköyü Panayırını şöyle tasvir ediyor:
“Panayırdan panayıra da fark vardır. Arnavudköyü panayırı daha kibaranedir. Lâkin dikkat etmeli, mahut tonosaltı gazinolarda oturursanız kendinizi koruyun, “borcum kaç?” demeğe gelmez. Evvelce:
— Gorson!
Diye kırk defa bağırdığınız halde bir defa arzı endam eder etmez: — Geliyor! diye derhal sıvışıp kaçan kalopedi, borç masasının başına şahin gibi atlıyor. Şişeler beş kuruştan. Su bile para ile. Hele yanılıp da:
— Beş kuruşa bir şişe olur mu? deyin. Vay babam vay.
— Siz de hovarda mısınız? Böyle gecede paraya bakılır mı imiş! Oturmasaydınız! Sizinle mi uğraşalım!
Diye çenesini açıyor. Çare yok, boğulacaksınız!
“Biz herkes gibi kaidei ıgraka dalıp çıktıktan sonra biraz da köy içine doğru revan olduk Maşallah nümunenümayi kıyamet! Davul, çifte nakkare, zurna, çığırtma, klârnet, flavta, lâvta, laterna, keman, kemençe, santur, bondomizika ortalığı çın çın öttürüyor, bir haldeki bilâ tevakkuf yürümek kabil değil, İzdiham, adam adam üstünde. Yer açıldıkça sokulduk, sokuldukça garaibi ahval görünmeğe başladı.
“Ben zurna alayını, zurna kirizini bilirim amma zurna yakısını bilmezdim. Biraz ileriye doğru giderek sağa sola bakınırken ufak bir koltuk içinden fırlayan zurna sesleri kulağımı patlatırcasına aksendaz oldu. Bir de ne görelim? Kıranta bir sarhoş, başına üç zurnacı toplanmış, biri sağ, diğeri sol kulağından, biri de ensesinden üflüyor. Önünde bir davul, bir çiftenakkare gümbür gümbür öttürüyor. Sorduk, dediler ki:
— Buna zurna yakısı derler, âdeta kan aldırmak kadar nafidir!
Düşündüm. Ah, yok mu? Avrupalı bir şarlatan doktor yok mu! Bunu işitir işitmez vatanına avdet etsin de:
Zourna thérapie diye bir şubei tedavi ihdas eylesin ve bizim şık beyler de: “Tedavii bissurna” diye terceme buyursunlar.
“Zavallı Todi! Hâlâ acıyorum, iki beygir süvar, mest ve bîşuur oldukları halde ayrı bir meyhane önünde durmuşlar, ortalarına da zurnacıyı almışlar çaldırıyorlar. Artık ne havalar, sormayın! Cimdallı, Entarisi ala benziyor, Fistanakisu salkım saçak, Köplü ile karmakarışık gidiyor. Biz de dalmışız. Derken bir:
— Aman!
Sadası geldi, kır beygirdeki:
— Çal ulan!
Diye bağırıyor. Fakat amanın ardı eksilmiyor. Al beygirlisi muttasıl ikilik çeyrek toka ediyor. Yine aman zannediyoruz. En nihayet bakiyei kuvvetle:
— Can kurtaran yok mu? diye bir nâra fırladı. Meğer iki beygir kıç kıça vermiş zurnacıyı aralarında sıkıştırıyorlarmış.. Nakkarezen çocuk olduğundan karın altından cızlamı çekmiş. Biçareyi kurtardılar amma iş işten geçmiş, kaburgaları zedelenmişti” (B. : Panayırlar).
Bibl. : Ahmed Rasim, IV.
Tema
Folklor
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Kod
IAM020792
Tema
Folklor
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Tanım
Cilt 2, sayfalar 1046-1047
Bakınız Notu
B. : Panayırlar
Bibliyografya Notu
Bibl. : Ahmed Rasim, IV.
Tema
Folklor
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.