Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
ÂRİF HİKMET BEY (Hersekli)
Geçen asır sonlarının seçkin hâkimlerinden ve Dîvan şiirinin son büyük şöhretlerinden; (H. 1255) 1839 da Mostrada doğdu; babası Zülfikar Nafiz Paşadır. On bir yaşında iken dedesi İstolcalı Ali Paşanın inhası ile Timarlı süvari Miralaylığı tevcih olundu. Evvelâ babasının, sonra dedesinin ölümü üzerine Hersekten Bosnaya naklettiler. (H. 1270) 1854 de de İstanbula geldiler ki Ârif Hikmet Bey o sırada on beş yaşlarında kadardı. (H. 1272) 1856 de Sadaret Mektubî kalemine intisab etti. (H. 1285) 1868 de, Cevdet Paşanın himayesiyle Divanı Ahkâmı Adliye Muhakematı Cezayie Zabıt kâtipliğine tâyin edilerek adliye mesleğine geçti.
Hüdavendigâr, Manastır, Kastamoni, Adana, Cezairi Bahri Sefid vilâyetleri Bidayet mahkemesi Hukuk Dairesi riyasetlerinde bulundu. (H. 1315) 1897 de Adliye Nazırı Abdurrahman Paşa tarafından İstinaf mahkemesi âzalığına, 1900 de İstinaf Hukuk Reisliğine, 1901 de Temyiz mahkemesi âzalığına tâyin olundu. 1903 de, Şehzâdebaşında kira ile oturduğu evde vefat etti. Kabri Topkapı mezarlığındadır.
Divânı, Âsarı Müfide Kütüphanesi tarafından Matbai Âmirede basılmıştır. Büyük biyograf Mahmud Kemal İnal, “Son Asır Türk Şairleri” nde, Hersekli Ârif Hikmet Beyi pek canlı tasvir ediyor:
“Bu zat, mebdei neş’etindenberi pek çok eâzın ile hembezm olmuş, her işittiğini zabtetmiş, ha...
⇓ Read more...
Geçen asır sonlarının seçkin hâkimlerinden ve Dîvan şiirinin son büyük şöhretlerinden; (H. 1255) 1839 da Mostrada doğdu; babası Zülfikar Nafiz Paşadır. On bir yaşında iken dedesi İstolcalı Ali Paşanın inhası ile Timarlı süvari Miralaylığı tevcih olundu. Evvelâ babasının, sonra dedesinin ölümü üzerine Hersekten Bosnaya naklettiler. (H. 1270) 1854 de de İstanbula geldiler ki Ârif Hikmet Bey o sırada on beş yaşlarında kadardı. (H. 1272) 1856 de Sadaret Mektubî kalemine intisab etti. (H. 1285) 1868 de, Cevdet Paşanın himayesiyle Divanı Ahkâmı Adliye Muhakematı Cezayie Zabıt kâtipliğine tâyin edilerek adliye mesleğine geçti.
Hüdavendigâr, Manastır, Kastamoni, Adana, Cezairi Bahri Sefid vilâyetleri Bidayet mahkemesi Hukuk Dairesi riyasetlerinde bulundu. (H. 1315) 1897 de Adliye Nazırı Abdurrahman Paşa tarafından İstinaf mahkemesi âzalığına, 1900 de İstinaf Hukuk Reisliğine, 1901 de Temyiz mahkemesi âzalığına tâyin olundu. 1903 de, Şehzâdebaşında kira ile oturduğu evde vefat etti. Kabri Topkapı mezarlığındadır.
Divânı, Âsarı Müfide Kütüphanesi tarafından Matbai Âmirede basılmıştır. Büyük biyograf Mahmud Kemal İnal, “Son Asır Türk Şairleri” nde, Hersekli Ârif Hikmet Beyi pek canlı tasvir ediyor:
“Bu zat, mebdei neş’etindenberi pek çok eâzın ile hembezm olmuş, her işittiğini zabtetmiş, haiz olduğu nufuzu nazarla hakaiki kevniye ve şuunatı dehriyeyi tetkik etmiş, bir çok seyahat etmiş, her vâdiye sapmış, meyhanelerde oturmuş, camilerde, tekkelerde yatmış bir zaman âşık, nâlegâr olmuş, gül yüzlü dilberlerle demgüzâr olmuş, bülbül gibi feryâd etmiş, feryâdından istimdat etmiş, Hubbi ezelinin, aşkı hakikînin ne olduğunu anlamağa çalışmış, erbabı seyrü sülûk ile düşmüş kalkmış, birçok esrara vâkıf olmuş, savmealarda çileye soyunan çilekârlar gibi mükerreren âlemden tecerrüd etmiş, germü serdigörmüş geçirmiş, sadematı dehriyeye göğüs germiş, bin derde uğramış, deryayi mevvac gibi hurûşan olmuş, nar dağlar gibi feverân etmiş, elhasıl bin türlü muamelâtı tasfiye gördükten sonra nihayet zeri hâlisül ayar gibi mevkii itibare çıkmış ârifi hikmet olmuş. Fazaili insaniyede “nevi şahsına münhasır ada” unvanını kazanmak, ticarethanei kâinatta pek büyük bir kazançtır ki Hikmet de bu unvanı kazanmış olan zevatı nadiredendir”.
Üstad, büyük adamın hayatı ve edebî mesleği hakkında da şu malûmatı veriyor:
“Bu büyük adamın bir meziyeti de muhayyirül ukul olan kuvvei hafızası idi. Kırk sene evvel hıfzettiği uzun bir manzumeyi hatâ etmeksizin serâpâ okurdu. Türkün, Arabın en güzel şiirleri, efadılı ümmetin en mühim sözleri mahfuzu idi. Acemin şiirlerini, zemin ve zaman icabettikçe kemali talâkatla okurdu.
“Şiirde mesleki muhtarı Nailîi Kadîm tarzı olduğunu her vakit söylerdi. O vadide pek güzel şiirler söylemiştir. Nesri selis ve metin idi. Nazmen ve nesren istediği ve istenildiği gibi yazmağa muktedirdi. Edebiyatımızı en iyi bilenlerin en ileri gelenlerinden idi. Edebiyata dair mülâhazaları, ders-i edeb addolunurdu.
“1277 senes sonlarında müşarünileyh Lâlelide Çukurçeşmede mukim olduğu hanede bir encümeni şûera teşkil olunmuştu. Encümen her Salı günü in’ikat ederdi. Şeyh Osman Şems Efendi, Namık Kemal Bey, Ziya Paşa, Kâzım Paşa, Lebib Efendi gibi efahımı üdeba o encümeni danişin havassı âzâsından oldukları gibi Manastırlı Hoca Nailî Efendi, Hâlet Bey, Recaizâde Celâl Bey gibi erbabı sühan da encümene devam ederlerdi. Bu encümende, âzanın bir hafta tanzim ettikleri nefais-i eş’arı, Kemal Bey okurdu. Encümen bir sene muntazaman devam etti. Encümenin fazilethanei Hikmette tesis, müşarünileyhin o devirde ser kafile-i bülega olduğuna bürhanı beliğdir. Namık Kemal Bey merhum, Hikmeti makamı üstadiyette tutarak tevkıratı mahsusada bulunduğunu o zamana yetişenler bilirler. Bezm-i Hikmet — her türlü tâbirle — bezm-i irfan idi. Orada herkes meşrebine göre safayâb olur, derecei istidadına göre istifade ederdi. En mühim mebahis, en lâtif fıkralar, en ruh nevaz eş’ar o mahfili edebde işitilirdi. Hikmetin sözlerinde tekrar nadiren vuku bulurdu. Tafsili icmal eder, sâmi’leri sıkmazdtı. Huzuru, en mağmum adamlara inbisat verirdi. Kuvvei müfekkiresi, talâkati lisaniyesi hayret bahşi ukul idi. Ne zaman arzu etse en ciddî mebahisi âliyeden en tuhaf mevaddı hezlengize kadar söz söyler, istenildiği yolda fıkralar, menkıbeler, bahisler tertip ve tasni edebilirdi. O kadar kudreti beyana malikti ki isterse muhatabını güldürür, isterse ağlatırdı. Cahillerle ihtilâttan sıkılır ve sakınırdı. İrfandan mahrum olanları insan saymazdı. Lâubali meşreb ve deryadil olduğu halde ehemmiyetsiz bir söze, bir hale ehemmiyet verir, muhatabını haşlardı.
“Rütbeye, mansıba asla kulak asmazdı. Halini beğenmediği adamlar en âli tabakalarda bulunsalar da yüz vermez, riayet etmezdi. Kimseden ürkmezdi, herkes ondan ürkerdi. Sevdiğini cidden sever, sevmediğini sever gibi görünmezdi. Tab’an hür olduğu için her ferde baş eğmezdi. Lâimin levminden, zalimin tasalludundan ihtiraz etmezdi. Herkesin, dilsizler gibi, birbirine işaretle anlattıkları korkunç maddeleri, alenen söylemekten sakınmazdı. “Müslümanlık, hak yolunda kahramanlıktır” derdi. Vazifei resmiyede pek ziyade müstakim ve hakperest idi. Hukuktaki malûmatı gibi hukuku ibadı sıyanetteki gayreti de meslekdaşlarının müsellemidir. Bazı erbabı kalemin “Âsar-ı muzirre” neşriyle itham ve “Sâî bilfesad” namiyle mahkemeye izam olunarak badel muhakeme nefiylerine karar verilmesi üzerine keyfiyet mahkemei temyiz ceza dairesinde tetkik edildiği sırada Ârif Hikmet muvakkaten o mahkemede bulundurulduğundan kararı vâkıa itiraz eder ve der ki: “Bir kaatili mahkûm etmek için âleti katli görmek lâzım geldiği gibi nefyine hükmedilen müfsidin âleti fesadını görmek icabeder.
“Âsar-ı muzırre” ne imiş, ortaya konsun, görelim, yegân yegân tetkik edelim, sahibinin “Sâî bilfesad” olduğuna kanaati vicdaniye hâsıl edelim, ondan sonra bir hüküm verelim. Amma efendim böyle körü körüne hüküm olmaz. Ahkem-ül-hâkimin bizden sorar”. “Âzayı mahkeme erbabı namustan oldukları halde bizzarure hikmetin kelâmını işitmemiş gibi davranır. Hikmet, ayni sözleri kemali talâkat ve metanet ile tekrar edince âzadan biri: “Canım bey, âsar-ı muzırre denilen verakpareler tetkik edilip de muzır olmadığı tebeyyün etse bu hakikati kim ortaya koyacak, acaba o yiğit nerede? der. Hikmet de zade-i tab’ı olan:
Anılmaz oldu icabat-ı hürriyet mehakimde
Esaret hükmünü icra meğer hukkâme düşmüştür
beytini okuyarak, ehli zamana lânethan olarak mahkemeden çıkar.
“Ruh-i kâinat sallalahü aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerinin ismi mukaddesleri zikrolundukça kıyam ve semâ eder, can-ü dilden arzı tâzimat eylerdi. Âlem-i insaniyetin veliyyi nimeti yegânesi olan Nebiyyi Azimişşanı, başka suretle görür, başka türlü bilirdi.
Ârif Hikmet, tasavvuf meslek-i âlisine müntesib idi. Her şeyi başka surette görür, her sözü, her nağmeyi başka surette dinlerdi. Bu mesleki âlinin eazimi arasında en ziyade İbni Arabiyi tebcil ederdi. Sofiyûn içinde hakayiki diniyeyi, en ziyade hazretin anladığını, kendi de o mihri kemalden istifade ettiğini aleddevam söylerdi.
“Haysiyeti zatiye erbabındandı. Herkes hürmet ederdi. Bulunduğu meclislerde söz, kendinde kalırdı. O, söylerdi, huzzar dinlerdi.
“Vaktiyle hanesini, meyhane haline koyan sarhoşlardan olduğu halde son zamanlarda işreti terketti. Esasen sahibül itikad idi. Erbabı îmana hürmet ve îmansızlara hakaret ederdi.
“1320 senesi Ramazanında boğazında bir maraz zuhur etti ve bunun seretân olduğu bilâhare anlaşıldı. Ölümünden evvel validesinin yanına gömülmesini vasiyet etti”.
Hersekli Ârif Hikmet Bey
(Resim: Nezih)
Theme
Person
Contributor
Nezih
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM020742
Theme
Person
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Contributor
Nezih
Description
Volume 2, pages 1003-1005
Note
Image: volume 2, page 1003
Theme
Person
Contributor
Nezih
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.