Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
ALİ RİZA BEY (Üsküdarlı)
Yirminci asır baışında Türk resminde mektep sahibi büyük sanatkâr; pek çok talebe yetiştirmiş bir resim muallimi; Türk ve İslâm İstanbulun ressamı; eserleri, Boğaziçinin, Üsküdarın ve İstanbulun kaybolmuş eski halini tesbit eden eşsiz kıymette bir vesika hazinesidir ki, bir gün, bir araya toplandığında, kendi adına nisbetle orijinal kıymet taşıyan bir müze olabilir.
1858 (H. 1275) de Üsküdarda Ahmediyye mahallesinde doğdu, babası Üsküdarlı Mehmed Rüştü Efendi isminde bir süvari binbaşıdır ki, (H. 1282?) 1865 yılına doğru Sofyada ölmüş, Ali Rıza Bey yedi yaşında yetim kalmıştır.
Babası hattat denilecek kadar güzel yazı yazardı, bu kabiliyeti oğlunda resim yolunda inkişaf etti. İlk ve orta mektep tahsilini Üsküdarda bitirdi. (H. 1295) 1879 da Kuleli Askerî idâdisine girdi, orada resme hevesli Zekâi (paşa) gibi beş altı arkadaşiyle ve onları teşvik ederek, mektebde bir resimhâne açılması için askerî mektepler nâzırı Ethem Paşaya arzuhal vererek müracaat ettiler: Arzuları yerine getirildi. Açılan resim dershanesine ressam Nuri Paşa tayin edildi ve bir yıl içinde yaptıkları tablolar hükümdara gösterilerek çocuklar mükâfat ile taltif edildiler.
Bu takdir, heveslerini büsbütün arttırdı: Yaz tatili günlerini resmin ilerlemesine hasrettiler. O zaman resimle çok alâkadar bulunan hendesei r...
⇓ Read more...
Yirminci asır baışında Türk resminde mektep sahibi büyük sanatkâr; pek çok talebe yetiştirmiş bir resim muallimi; Türk ve İslâm İstanbulun ressamı; eserleri, Boğaziçinin, Üsküdarın ve İstanbulun kaybolmuş eski halini tesbit eden eşsiz kıymette bir vesika hazinesidir ki, bir gün, bir araya toplandığında, kendi adına nisbetle orijinal kıymet taşıyan bir müze olabilir.
1858 (H. 1275) de Üsküdarda Ahmediyye mahallesinde doğdu, babası Üsküdarlı Mehmed Rüştü Efendi isminde bir süvari binbaşıdır ki, (H. 1282?) 1865 yılına doğru Sofyada ölmüş, Ali Rıza Bey yedi yaşında yetim kalmıştır.
Babası hattat denilecek kadar güzel yazı yazardı, bu kabiliyeti oğlunda resim yolunda inkişaf etti. İlk ve orta mektep tahsilini Üsküdarda bitirdi. (H. 1295) 1879 da Kuleli Askerî idâdisine girdi, orada resme hevesli Zekâi (paşa) gibi beş altı arkadaşiyle ve onları teşvik ederek, mektebde bir resimhâne açılması için askerî mektepler nâzırı Ethem Paşaya arzuhal vererek müracaat ettiler: Arzuları yerine getirildi. Açılan resim dershanesine ressam Nuri Paşa tayin edildi ve bir yıl içinde yaptıkları tablolar hükümdara gösterilerek çocuklar mükâfat ile taltif edildiler.
Bu takdir, heveslerini büsbütün arttırdı: Yaz tatili günlerini resmin ilerlemesine hasrettiler. O zaman resimle çok alâkadar bulunan hendesei resmiye, menazır ve gölge gibi derslerinde de bilgilerini arttırmağa çalıştılar. Nuri Paşadan sonra, asrın Fransız resim üstadlarından Kalanel’in (Alexandre Cobonel 1823-1889). şakirdi Seyyid Beyin talebesi oldular; işte bu sanatkârdır ki, genç Ali Rizada büyük kıymetleri keşfederek kendi şahsiyetini yapacak mesaiye sevk ve teşvik etmiştir.
Harbiye mektebinde iken, bir şöhret olmuştu; öyle ki, 1883 (H. 1299) de yirmi yaşında iken ikinci mülâzım rütbesiyle diploma aldığı zaman Meclisi Maarifi Askerî tarafından, ayni mektebe Nuri Paşanın resim dersine muavin tayin edildi.
Ali Rıza Bey, bu tarihte başlayan muallimlik hayatında, rubu asırdan fazla, daima tâze bir şevk ve heyecan ile çalıştı ve Türk ordusunda, olgun sanat zevkine sahip kıymetli unsurların yetişmesine hizmet etti.
Bir yandan da Darüşşafakada parasız olarak resim dersleri verdi. Muallimliğine ilâve olarak Harbiye Matbaasının baş ressamlığına tayin edildi; Matbaa ressamı olarak, asker mekteplerinde resim derslerinin inkişaf ve intizamını temin hususunda aldığı emir üzerine, mekteplerde üç sınıfa mahsus otuz örnekli üç model albümü hazırladı. Litoğrafya usuliyle basılan bu modeller itiraf etmelidir ki, bütün Türkiyede resim zevkinin ilerlemesine pek çok hizmet etmiştir.
Meşrutiyetin ilk senelerinde kurulan “Osmanlı ressamlar Cemiyeti” nin reisliğini yaptı; ressam Osman Âsaf ile arkadaşlarının, bu cemiyetin adı ile çıkardıkları bir sanat mecması, o devir için kültür hayatımızda pek mühim hareket olmuştu ki; bu “Osmanlı Ressemlar Cemiyeti Mecmuası” nın 1 temmuz 1330 tarihli ve 18 numaralı son sayısı bir fevkalâde nüsha olarak Ressam Ali Rizanın hayat ve eserlerine hasredilmişti.
Artık her yerde Üsküdarlı Hoca Ali Riza Bey diye anılan bu değerli ressam 1911 senesinde sıhhî ahvali dolayısiyle kaymakamlığa kadar yükseldiği askerlikten tekaütlüğünü istedi ve tekaüt oldu. O tarihe kadar, en kıymetli zamanlarını muallim olarak talebelerine, matbaa işlerine harcayordu; tekaüt olduktan soradır ki, duygularını tesbit eden en feyizli devrine girdi; ve ölene kadar dikkate şayan bir gayretle hayatının en mükemmel eserlerini yaptı. Şurasını da ehemmiyetle kaydetmek lâzımdır ki, ömrünün bu ikinci devrinde de resim muallimliğinden tamamen ayrılmış değildir.
Dört yıl kadar Üsküdar İnas Sanayi Mektebinde, Birinci Cihan harbi içinde yeni teşkil edilen Sanayii Nefise Encümeni âzalığında, Çamlıca Kız Lisesinde bulundu ve 1930 da Üsküdarda öldü.
Uzun muallimlik hayatında talebesi tarafından iştiyak ile beklenen mükâfatları, imzasını taşıyan resimleri idi; bugün bu resimler, Türkiyenin birçok evlerinde, en mûtena yerlere asılmış olarak saklanır; derslerinde ve kendi günlük hayatında o kadar çok resim yapmıştır ki, bilhassa dostları ve mahdumu Nasır Çizer de mevcut resimlerinin hesabı yapılsa, bir insanın, hayatında bu kadar çok resim yapamıyacağına hükmolunur.
Münih üniversitesi İslâm devletleri ve İslâm dilleri kürsüsü profesörü Dr. K. Susshein’in talebi üzerine gönderdiği bir hal tercemesi mektubunda, mesleğini şöyle anlattı:
“Mesleğim peyizaj ressamlığı olup resim sanatının icabettirdiği diğer kısımlarında da behreyap olmak pek tabiî bulunmakla beraber yeğâne zevk ve emelim memleketimin tatlı semâları altında zümrüdün menazırına serpilmiş yerli ve millî bir lisanı hayat söyliyen Osmanlı âşiyanlarını, mahallelerini, manzaralarını, meşcerelerini, âsarı âliye ve tarihiyelerini öldürmemek ve onlara bir hayatı durâdûr vermek olduğu için bu bapta pek çok poşadlar, krokiler, gerek karakalem ve gerek sulu ve yağlı boya tabiî resimler kâmilen mahfuzum ve günden güne adetleri artmakta olan yadigârlarımdır”.
Talebesinden ressam binbaşı Sami Yetik merhum da, yakından tanıdığı Hoca Ali Riza Beyi, Güzel Sanatlar Birliği resim şubesi tarafından neşredilen “Ressamlaımız” adındaki eserlerinde şöylece mütlâa eder.
“...mesleğinin ulviyetine âşık olarak yetişmiş, onu candan sevmiş, gurur ve benlik dâvasından uzak yaşamış ve daima irfan sermayesinin noksanlığını idrâk eder bir mecburiyet içinde çalışmış, tabiat güzelliğine âşık, sanatına esir Hoca Ali Riza sanatının ne maddî bir mükâfatını gördü, ne şımardı, ne de kendisini beğenmiyenlere küstü. Ressam Ali Riza tahlili güç bir sanatkârdır. O başlı başına bir okuldur. Ağaçlar, kayalar, çayırlar, dereler bütün eşya onun realist ruhunun ibda süzgeçlerinden geçerek kurşun kaleminin ucunda kâğıda dökülü dökülü vermiştir.
“Üstadın sulu boyalarına gelince, eğer akvarelist peyzajlarımızdan millî bir şive, tabiî bir şive arasak, bir Türk ressamı olarak Ali Riza fırçasının teferrüd ettiğini derhal görebiliriz.
“Ali Rizanın yağlı boya tabloları ayrı bir âlemdir. İyi dikkat edilirse Hocanın fırçası tabiattan uzaklaştıkça hayal sahaveti fazlalaşmış, tafsilâta girişmiş ve daha açık bir tâbir ile içinde taşan ve kaynıyan kudreti âdeta israf etmiştir. Fakat tabiatın karşısında geçirdiği saatler fırçasını tamamiyle ona vererek ve yağlı boya etütlerini hayalî tablolarından daha kuvvetli ve bir tablo için dokumanter evsafını toplamış eserler olarak tanırım... 1897 de Değirmenderesinde çalıştığı parçalar köy hayatımızın piloresk köşelerini canlandıran kıymetli eserlerdendir...
Türk ressamları içinde ekolünün muakkibleri pek çoktur. Lâkin onun eriştiği merhaleyi bulabilmek için Hocanın keşfettiği sanat sırrını keşfedebilen henüz yoktur. Ali Riza Bey Türk istidadının en yüksek artistidir... Daima şaheserler yaratan fırçası bize sevdiğimiz vatanın göremediğimiz güzelliklerini göstermiştir. Onun eserleri başlı başına bir millî müze vücude getirebilir.”
Günlük hayatının kendine mahsus şirinlikleri vardı: Çok ihtiyalı idi. Bir çantası vardı ki, talebesi ve dostları “kırk anbar” adını vermişlerdi. İçinde iğne ipliğe kadar her şey bulunurdu. Peynir ekmek kesmeğe mahsus çakısı, bir meyva bahçesinde, mevsimine göre kavun, karpuz tarlasında işe yarıyacak bıçağı eksik olmazdı; boyaların, kalemlerin ve kâğıtların çeşitleriyle dolduğu bu çanta, ağır bir heybeden farksızdı; fakat üstad, koltuğunun altına bir kopça dikmiş ve onun diğer tarafını çantasına iliştirerek koltuğuna aldığı çantanın ağırlığını bir hayli azaltmıştı. Bu keşif, onun hiçten saadetlerinden biriydi.
Beğendiği bir yere konduğunda, civardan hiçbir şeye ihtiyacı olmazdı: Portetif sandalyesi, suyu, bardağı her şeyi yanında daima yanında bulunurdu.
Resim yaparken seyrine gelenlere mâni olmaz, bir taraftan çalışır, bir taraftan onlarla sohbet eder, çoluk çocuksa âdeta serbest bir resim dersi verir: “El işte gönül oynaşta gerek” der idi.
Çamlıcada otururken bağlar arasında çalışırdı. Üsküdarda iken Üsküdar sokakları ve Karacaahmed civarı, dostlarının evlerinden görünen yerlerin hâkimi olurdu. Boğazda bilhassa Paşabahçede otururken bağlar, bahçeler, boğaza hâkim noktaların sahibi idi. Resimleri yapar, bazısını birkaç defada, çoğunu da bir defada bitirir, pek az bir kısım da yarım kalırdı; evine dönünce beğendiklerini renkli kalın kâğıtlara yapıştırır, günlerce onlara bakar, sonra meraklılarından biri isteyip de almazsa veya görmiye fırsat bulamazlarsa yerlerine yerleştirirdi.
Odasında bir dolabı vardır, bütün resim malzemesi orada durur; iki köşede iki sehpa görülür, biri hocası ressam Seyyid Beyden yadigâr kalan, diğeri daima kullandığı Sehpadır. Karyolası bir köşede, temiz ve toplanmış bir masanın üst ve alt gözlerinde cilbentler içinde resimleri, modelleri yığılmıştır, gelelerin oturmalarına mahsus koltuklar, kendi oturduğu sandalye ve duvardaki resimlerle bu mesai odası, ömrünün en tatlı demlerini geçirdiği yerdir. Bu odada boş durduğu görülmemiştir, hiç olmazsa ertesi gün gideceği yerde lâzım olan şeyleri hazırlar. Dostlarını ve talebesini kabul eder. Onlarla görüşürdü.
Sevdiği insanlar, semtler ve yerler mahdut idi. Herkese gitmez, birkaç kişi müstesna, geceleri kimsenin evinde kalmazdı. Adaları, kozmopolit bulur, sevmezdi. Pek sevdiği âlicenab bir zat, bir sene Adadaki kâşanesini birkaç ay için ressamın emrine terkeder. Hoca bu teklifi reddemez, gider, lâkin iki üç gün ancak tahammül edip Üsküdara kaçar, soranlara: “evlerimizi, yaşayışımızı, mahallelerimizi, çarşı ve pazarlarımızı, doğru insanları, dostlarımı, camilerimizi eski mefahirimizi, hele ezan sesini aradım, bulamadım, bunaldım” cevabını verir. En çok sevdiği yerler Haydarpaşa, Üsküdar, Çamlıca ve Paşabahçe idi. Bu arada döner dolaşırdı.
Az konuşur, fakat sevdikleriyle ve pek tatlı konuşurdu.
Mektuplarında da tatlı ve şefkatli bir edası vardı; İltifatlı yazardı. Dostlarına karşı vefakârlığı meşhurdu. Mektuplarında çeşitli imza kullanmıştır. Resimlerinde A. Riza imzasiyle bir tarih atardı; mektuplarında ise kahtı muallimînde resim muallimi”, “elmalûm resim muallimi”, “gûyâ resim muallimi bunaklardan”, gibi bir cümlenin altında A. Riza, Ali Riza veya sadece Riza imzasını kullanırdı.
Ali Riza Bey, günlük hayatında, yanında bir müsvedde cep defteri taşırdı; dolduktan sonra dikkatle saklanmış olan bu defterler elliden fazladır ve bugün zengin bir vesika ve malzeme kaynağıdır, içlerinde: Boya tecrübeleri, hazırlanma usulleri, menazır kaideleri, sevdiği edebî, ahlâkî ve tasavvufî birçok faideli notlar, resme ait mütalâalar, bir takım eboşlar, tezyinî parçalar, tabiattan ufak çalışmalar, eski dükkânlar, hayat felsefesini izaheden fikirleri, eski boya etiketleri, hayat felsefesini izaheden fikirleri, eski boya etiketleri, mükâfat suretleri, talebesinin isimleri ve aldıkları notlar ve ilâç terkipleri.. gibi bin bir şey bulunmaktadır.
Ali Riza Beyin eserlerinden mürekkep en zengin koleksiyon, oğlu Nasır Çizerdedir. Diğer çocukları da bir hayli esere sahiptir. Birçok resimlerini dost ve ahbaplarına dağıtmıştır ki, bunların mahiyet ve miktarını tayin etmek güçtür. Hoca çok resim yapmış bunların çoğunu hediye etmiş, pek azını satabilmiştir; eseri en çok dağılan bir ressamdır.
Dr. A. Süheyl Ünver
Ressam Ali Riza Bey
(Resim: S. B.)
Theme
Person
Contributor
S. B.
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Creator
Dr. A. Süheyl Ünver
Identifier
IAM020320
Theme
Person
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Contributor
S. B.
Description
Volume 2, pages 703-706
Note
Image: volume 2, page 704
Theme
Person
Contributor
S. B.
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.