Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
ALİ HAYDAR EFENDİ (Fethiyeli Yorgancı)
İstanbul esnafının ananevî hususiyetleri ile son efendi simalarından biri, «Yorgancı, döşemeci ve mobilyacı esnafı cemiyeti” nin son reisi; 1867 - 1868 senelerinde İstanbulda doğmuştur; babası Trabzonlu Halil İbrahim Ağa yelkenin son devrinde gemici idi.
Çocukluğu, türlü mahrumiyet, ıstırap, ve mücadele içinde geçmiştir. Üç yaşına henüz basmamış olduğu sıralarda, birbirine çok yakın bir zaman fasılasiyle evvelâ babasını ve sonra anasını kaybetmiş küçük, kızkardeşi ile beraber Otakçılarda mütevâzı bir evde oturan dayısına sığınmıştır.
Çocuk, tab’an çok haşin ve o nisbette de cahil olan bu dayının elinde horlanıp hırpalanmış; mektep çağı gelince, yengesi tarafından civardaki mahalle mekteplerinden birine gönderilmiştir. Bu mektepte, o günün tarzı gereğince tahsilini ikmal eden Ali Haydar, arkadaşları arasında zekâ ve çalışkanlığı ile muhittin nazarı dikkatini üzerine çekmiş, yengesinin himayesi ve hayırsever komşuların delâletile Bahriye Rüştiyesine kaydedilmiştir. Bu mektepde de sınıfının birincisi iken, bir hâdise tahsiline sed çekmiştir; sınıf arkadaşlarından çok güzel bir çoğun bir muallim tarafından muhitçe yadırganacak aşırı bir iltifata muhatab olması sınıfta asebî bir hava uyandırmış, çocuklar bu zâti, hep birden üzerine yürüyerek, ölüm derecesinde döğmüşler, mektep idaresi...
⇓ Read more...
İstanbul esnafının ananevî hususiyetleri ile son efendi simalarından biri, «Yorgancı, döşemeci ve mobilyacı esnafı cemiyeti” nin son reisi; 1867 - 1868 senelerinde İstanbulda doğmuştur; babası Trabzonlu Halil İbrahim Ağa yelkenin son devrinde gemici idi.
Çocukluğu, türlü mahrumiyet, ıstırap, ve mücadele içinde geçmiştir. Üç yaşına henüz basmamış olduğu sıralarda, birbirine çok yakın bir zaman fasılasiyle evvelâ babasını ve sonra anasını kaybetmiş küçük, kızkardeşi ile beraber Otakçılarda mütevâzı bir evde oturan dayısına sığınmıştır.
Çocuk, tab’an çok haşin ve o nisbette de cahil olan bu dayının elinde horlanıp hırpalanmış; mektep çağı gelince, yengesi tarafından civardaki mahalle mekteplerinden birine gönderilmiştir. Bu mektepte, o günün tarzı gereğince tahsilini ikmal eden Ali Haydar, arkadaşları arasında zekâ ve çalışkanlığı ile muhittin nazarı dikkatini üzerine çekmiş, yengesinin himayesi ve hayırsever komşuların delâletile Bahriye Rüştiyesine kaydedilmiştir. Bu mektepde de sınıfının birincisi iken, bir hâdise tahsiline sed çekmiştir; sınıf arkadaşlarından çok güzel bir çoğun bir muallim tarafından muhitçe yadırganacak aşırı bir iltifata muhatab olması sınıfta asebî bir hava uyandırmış, çocuklar bu zâti, hep birden üzerine yürüyerek, ölüm derecesinde döğmüşler, mektep idaresi de vak’aya katılan talebeler arasında Ali Haydara tard cezası vermiştir.
Tahsil hayatı bu hâdise ile kapanan ve o sırada onbeş yaşlarında bulunan Ali Haydar Kapalıçarşıda bir yorgancı yanına çırak verilmiştir. Devrin en tanınmış ustaları yanında senelerce çalışmış, bu işte de seçkin bir kalfa olmuştur. İşine güvenen ustaları tarafından, Abdülâziz devrinde inşaları birbirini takip eden büyük sarayların, sultan ve şehzadeler yalı ve köşklerinin tefrişi işlerine götürülmüştür. Bu arada bilhassa Çırağan sarayı ile Hatice ve Âdile Sultan yalılarının ve Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa yalısının tefrişleri işinde çalışmıştır.
Çok tatlı konuşur bir meclis adamı idi; hâfızası da son derece kuvvetli olduğu için, yaşadığı devri pek canlı anlatırdı; yakın geçmişin fıkra kaynağı halinde idi. Meselâ bir gün çalışmakta oldukları sultan yalılarından birisine gitmek için Şirket vapurlarından biriyle Çırağan sarayının önünden geçmekteler iken, sarayın birdenbire yanmağa başladığını görmüşler; arkadaşlariyle birlikte, geminin süvarisine çıkarak kendilerinin döşemiş oldukları bu sarayı yanmaktan kurtarmak istediklerini, bu münasebetle, vapuru saray rıhtımına yanaştırmasını rica etmişler, vapurun bütün yolcuları da bu arzuya iştirâk edince kaptan, dümeni saray istikametine kırdığı zaman, rıhtım üzerinde, yanmakta olan sarayı âdeta söndürmek isteyenlere karşı korumakla vazifelendirilmiş olan silâhlı nöbetçilerin mümanaatile karşılamışlar... Ve koskoca saray, vaktiyle kendisini ihtimam ile döşemiş olan işçilerin gözleri önünde alev dalgalarına gömülüvermiş..
Sultan Hamid devrinde, bir cuma günü çarşı arkadaşlarından Yorgancı Zihni ile birlikte, Kuzguncukta oturmakta olan bir ahpabın ziyaretine gidilmiş. Ev sahibi dürbün yapmakta maharet sahibi amatör bir sanatkâr imiş.. Sehpa üzerinde yeni yapılmış bir gemici dürbününü görmek için evin taraçasına çıkılmış.. Yorgancılar bir müddet Boğazı, karşı tepeleri ve sahilleri seyretmişler. Aradan iki saat kadar bir zaman geçmiş ev birdenbire atlı zaptiyelerle sarılmış, ev sahibi ile misafirlerini mahut sehpalı dürbinle beraber alarak bir kayığa bindirmişler ve doğruca karşıya geçirmişler ve Yıldız sarayına götürmüşler. Meğer saraydan da padişah etrafı dürbinle seyrediyormuş.. Karşı sahilden bir takım adamların Yıldızı tarassud ettiklerini görmüş imiş. Ev sahibi, kendisinin bir sanatkâr olduğunu, dürbinlerini de zatı şahaneye takdim etmek üzere imâl ettiğini söyliyerek sarayın tarassud edilmediğine inandırıncaya kadar bir hayli uğramış... Dürbünü bizzat tetkık eden İkinci Abdülhamid fevkalâde takdir ederek sanatkârı ile iki yorgancı ahbabını, birer kese altın ihsaniyle, yerlerine göndertmiş...
İstanbulun tarihî âfetlerinden biri olan 1310 zelzelesinde Kapalıçarşının da müim bir kısmı yıkılmış, bütün esnaf dehşet içinde kalmış, uzunca bir zaman birçok kimse korkudan çarşıya girememişti. Bunlardan biri olarak yorgancı ve döşemeci kalfası Ali Haydar Efendi de bu çarşıdan ayrılmış, mobilyacı ve yorgancı esnafı tarafından henüz rağbet görmeğe başlamış olan Mısırçarşısına nakletmiştir.
İşte, bu tarihlerden sonradır ki, Mısırçarşısında yorgancı ve mobilyeci ustası olarak, oturduğu semte nisbetle: «Fethiyeli Ali Haydar Efendi” namiyle tanınmış; namuskâr bir iş adamı olarak da birçok hayır cemiyetlerinin âzalıklarına ve reisliklerine seçilmiştir. Birinci Cihan Harbi içinde Müdafaai Milliye Cemiyeti Fâtih mıntakası reisi, Sultanselim civarında Cebecibaşı mahallesi muhtarı evveli olmuş, harbin buhranlı günlerinde, muhitinin bir fıkara babası olarak tanınmış, birçok günlerinde, bizzat omuzuna varduğu zenbil ile yoksul ailelere ekmek dağıttığı görülmüştür.
İstiklâl Harbi sırasında «Yorgancılar ve Mobilyeciler Cemiyeti” reisliğine seçildi. Eski «Yorgancı Esnafı Loncası” teşkilâtı üzerinde uzun müddet tetkiklerde bulunmuş, eskilerin meslek tesanüd ve ahlâkına karşı gösterdikleri dikkati muhafaza ederek bütün yorgancı ve mobilyeci esnafını bir araya toplıyan «İstanbul ve bilâdı selâse Yorgancılar ve Mobilyecileri Cemiyeti” namı altında yeni bir cemiyet kurmuştur. Senelerce reisliğini yaptığı bu cemiyette, esnafın hudutsuz sevgisini kazanmış ve o cemiyetin icabettirdiği bütün ananevî merasim ve âdetlerine riayet ve bağlılık göstermişti. Nihayet, senelerce çalışmanın vücudunda yarattığı ârızalar yüzünden ve doktorların kat’î tavsiyeleri üzerine 1930 senesinden sonra bu cemiyetin reisliğinde ve ticaret hayatından çekilmiştir.
Ömrünün son on senesini, memuriyette bulunan oğlu Sabahaddin Volkanla beraber Anadoluda dolaşmakla geçiren Ali Haydar Efendi tab’an çok şakacı, halim, selim bir insandı, şayanı hayret denilebilecek bir nâtıka kudretine malikti.
Henüz bir yorgancı kalfası olduğu senelerde, ekseri akşam yemeklerinden sonra zevcesi, çocukları ve evin diğer işleri ile meşgul bulunurken Haydar Efendi yarım kalmış tahsil hayatından, içinde hiçbir zaman sönmemiş ilim aşkı ile kitap okur, gazeteleri gözden geçirir ve bazı akşamlar da, Fethiyedeki, Âşık Razinin kahvesinde yapılmakta olan ârifler ve şairler toplantısına giderdi. Bestekâr Şevki ve Rahmi Beylerle o devrin en güzel sesli okuyucusu Nezihi Bey de o civarda oturmaları dolayısile bu kahveye gelirler, geç vakitlere ve hattâ birçok geceler sabahlara kadar saz ve edebiyat âlemleri yaparlardı..
O günlerin, en ince teferrüatına kadar musiki hareketlerine sahne olan bu kahvenin sahibi Âşık Razi de hakikaten âşık ve mutasavvıf bir saz şairi idi. Bu kahveye birçok defalar bestekâr Hacı Ârif Bey de gelirdi. Âdeta bir musiki cemiyeti manzarası arzeden kahvehânenin muhit üzerindeki musiki terbiye ve feyzi çok büyük olmuştur. Nitekim, güzel bir sese malik olmamakla beraber, toplantıların hiçbirisini kaçırmamış olan Yorgancı Ali Haydar Efendi, bütün o geçilen eserleri senelerce sonra dahi, kusursuz okuyabilmekte idi. Oğlu Sabahaddin Volkan da, bu atmosfer içinde musiki ile uğraşmış, zamanımızın amatör kıymetlerinden biri olmuştur (B. : Volkan, Sabahaddin).
Yorgancı Ali Haydar Efendi 1941 de Göztepedeki evinde öldü; kabri Merdivenköy mezarlığındadır.
Fethiyeli Ali Haydar Efendi
(Resim: Behçet)
Theme
Person
Contributor
Behçet
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM020248
Theme
Person
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Contributor
Behçet
Description
Volume 2, pages 668-670
Note
Image: volume 2, page 669
See Also Note
B. : Volkan, Sabahaddin
Theme
Person
Contributor
Behçet
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.