Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
ALİ (Tazı)
Her gün, sabahın ilk saatlerinden gece yarılarına kadar İstanbul sokaklarını, meydanlarını, vapur iskelelerini, vapurları ve tramvayları çıngıraklı sesleriyle dolduran ve çoğu yalın ayak, pırpırı kıyafet koşup çırpınan gazete satıcı çocuklardan bir tiptir ki, 1935 de henüz on dört yaşlarında bulunuyordu; türlü elem ve ıstırap ve türlü mâsum hayaller içinde geçen hayatı, bu çocuğun içinde doğup yetiştiği muhit ile beraber, Reşad Ekrem Koçu tarafından dikkatle etüd edilmiş ve «Tazı» adını taşıyan bir uzun hikâye çerçevesi içinde nakledilmiştir; bu müşahede notları Büyükşehrin günlük hayıtının türlü cilveleri bakımından bu ansiklopedide nakledilmeğe değer.
Babası Aliyi pek küçük yaşda bırakarak ölür. Anası bir müddet bir bahriye çavuşuna metres olur, bu adamdan da ayrıldıktan sonra Karagümrükte yerleşir ve askerî dikim evine girer. İhmal edilmiş olan Ali mektep görmemiştir. On iki yaşlarında iken gazete satmağa başlamıştır. On dört yaşında iken bir akşam evine döndüğünde yeni bir üvey baba görmüştür; bir demir tornacısı olup anasının oğlu yerinde sayılacak kadar gençtir. Ne yapacağını şaşıran ve delikanlı tarafından istiskal ile karşılanan çocuk, ertesi akşamdan itibaren, bahriyeden ayrılmış olup bir kahvehane işletmekte olan eski üvey babasına iltica eder ve anasına ancak onbeş yir...
⇓ Read more...
Her gün, sabahın ilk saatlerinden gece yarılarına kadar İstanbul sokaklarını, meydanlarını, vapur iskelelerini, vapurları ve tramvayları çıngıraklı sesleriyle dolduran ve çoğu yalın ayak, pırpırı kıyafet koşup çırpınan gazete satıcı çocuklardan bir tiptir ki, 1935 de henüz on dört yaşlarında bulunuyordu; türlü elem ve ıstırap ve türlü mâsum hayaller içinde geçen hayatı, bu çocuğun içinde doğup yetiştiği muhit ile beraber, Reşad Ekrem Koçu tarafından dikkatle etüd edilmiş ve «Tazı» adını taşıyan bir uzun hikâye çerçevesi içinde nakledilmiştir; bu müşahede notları Büyükşehrin günlük hayıtının türlü cilveleri bakımından bu ansiklopedide nakledilmeğe değer.
Babası Aliyi pek küçük yaşda bırakarak ölür. Anası bir müddet bir bahriye çavuşuna metres olur, bu adamdan da ayrıldıktan sonra Karagümrükte yerleşir ve askerî dikim evine girer. İhmal edilmiş olan Ali mektep görmemiştir. On iki yaşlarında iken gazete satmağa başlamıştır. On dört yaşında iken bir akşam evine döndüğünde yeni bir üvey baba görmüştür; bir demir tornacısı olup anasının oğlu yerinde sayılacak kadar gençtir. Ne yapacağını şaşıran ve delikanlı tarafından istiskal ile karşılanan çocuk, ertesi akşamdan itibaren, bahriyeden ayrılmış olup bir kahvehane işletmekte olan eski üvey babasına iltica eder ve anasına ancak onbeş yirmi günde bir uğramaya başlar, geceleri kahvede yatar, ilk tramvaylar sefere başlamadan, temizlik işini akşamdan gördüğü kahveden fırlayıp gazetelterini almaya gider; akşamın sekizinde kahveye dönüp kapanma saati olan on buçuğa kadar çıraklık yapar. Çocuğun portresi şu satırlarla çizilmiştir:
«Esmer bir çocuktu. Bağırmadan çınlayan bir sesi vardı; koşmaz, uçardı. Mektebe gitmemişti. Okuyup yazmayı her gün sattığı gazetelerden öğrenmişti. Fakat başında bir ortamektep kasketi vardı. Onu, düşündüğü zaman ensesine atmak, çalım satacağı sıralarda kaşlarına iğmek için taşırdı. Cebinde de, günde altmış gazete satan bir çocuğun haklı olarak, bir ağız mızıkası, bir çakı, bir kalem ve kırk elli kuruş para bulunurdu.
İki büyük film birden gösterilen Sirkeci ve Şehzadebaşı sinemalarının gedikli müşterilerindendi; sinema kadar futbola da düşkündü. Büyük kulüplerin bütün oyuncularını tanırdı. Maçları kaçırmazdı. Mahallede, yahut akşam gazetelerinin ikinci tabılarını beklerken matbaanın önünde, küçücük bir bez topla kan ter içinde kalırdı.
Ali için takvim lüzumsuz bir şeydi. Kış, sokaklarda yalınayak gezemediği zaman başlardı. Mintanı sırtına ağır gelince denize girerdi, yaz olurdu. Hâtıraları, aylara ve günlere göre değil, kendisi tarafından verilen ehemmiyete göre sıralanırdı. Anasını en son ne zaman görmüştü? «Kırmızı Vagon»a gittiği gün. Kırmızı Vagona ne zaman gitmişti? Fikret ağabeye gazete sattığından evvel. Fikrete ne zaman gazete satmıştı? Çok olmuştu. O halde anasına bugünlerde uğrayabilirdi.»
Küçük irşadlar ve sonsuz cehidle, gayretle sattığı gazetelerden okuma yazma öğrenir; istikbali hakkında düşüncelerini hiçbir zaman anlatamaz, fakat gazete sata sata ışıklı bir âleme kavuşacağına imânı vardır. Müvezzilik onun için tek hayat yoludur.
Müşahede, tahlil ve tefekkürün eseri bu güzel uzun hikâyenin son satırlarını aynen okumak lâzımdır. Tazı Ali, ana evinden ayrılalı bir yıl olmuştur:
Bir yaz sabahıydı. Bir kum yığının yelken bezleri arasında uyumuş iki çocuk erkenden kalkmışlardı. Bunlardan biri Aliydi. Biraz kabacası Alinin bir arkadaşıydı. Eskiden gazete satardı. Sonra bu gemiye girmişti. Aliyi bu gece gemiye misafir çağırmıştı. Deniz billûr gibiydi. İçinde, ışıklar, balık gibi oynuyordu.
Güneş hafifti, gümüşten bir balondu. Sefil, çürümüş evler bile yaldızlı, nakışlıydı. Bu yaz uykusundan İstanbul ne kadar taze ve güzel uyanıyordu. Hiç şüphesiz ki, İstanbullular güzelleşmişlerdi, gençleşmişlerdi. Bu yaz gecesinde, bir beyaz gülün ışığında çırıplçıplak uzanıp uyumuşlar, rüyaların serin derelerinde yıkanarak hafiflemişlerdi.
Ali, geçtiği ilk sokakların hâlâ uyanmıyanlarını ağız mızıkasiyle bir aşk türküsü çalarak uyandırırdı:
Nisan Mayıs ayları, gevşer gönül yayları
Çayır çimen bekliyor, bayanları bayları...
Ali, bugün gazete satmak istemiyordu. Gazetelerden uçurtma yapıp uçurmak istiyordu. Ali, bu sabah, gazete isimlerinin arkasına bir «Yazıyor!» ilâve etti. Gazeteler ne yazıyordu? Bu güzel yaz gecesinde, yıkanan, durulan, dinlenen İstanbulun gazeteleri iyi şeyler yazmalıydı. Ali neden sonra, bir gazete açtı ve ilk sayıfasındaki iri yazılara göz attı:
«Madrid... Hatay... Ve sonra:
«Kıskançlık yüzünden bir cinayet!»
— Yazıyor!.. Akşamki cinayeti yazıyor.
Koltuğundaki gazeteler sanki birdenbire ağırlaşmıştı. Sanki hepsinin arasında, kanlı, paslı bir kama vardı. Onlar akşamki cinayeti yazıyordu. Halbuki akşam, İstanbullular, çırılçıplak soyunup beyaz bir gölün ışığı altında uyumamışlar mıydı?
— Yazıyor!.. Akşamki cinayeti yazıyor.
Gazeteler akşamki cinayeti şöyle yazıyordu:
«Kıskançlık yüzünden bir cinayet.
«Sarhoş, bir kadın kendinden on beş yaş küçük dostunu kalbinden bıçakla vurdu.
«Dün gece, Karagümrükte *** numaralı evde bir kadın dostunu bıçaklıyarak öldürmüştür.
«Bu evin alt katında iki odada oturan 39 yaşındaki Haticenin ilk kocasından 14 yaşında bir oğlu vardır. Bu kadın kocası öldükten sonra, Yunus isminde bir gedikli bahriye çavuşu ile üç yıl kadar metres hayatı yaşamıştır. Bu adamın kendisini bırakması üzerine bir tütün deposunda çalışan ve nihayet dikim evine giren Hatice bir buçuk yıl kadar evvel Yusuf isminde bir tesviyeci ile tanışmış ve kendinden on beş yaş küçük olan bu delikanlıyı evine almıştır. Bir müddet birbirlerini çok seven iki dost, son zamanlarda Yusufun metresine para yardımında bulunmaması yüzünden sık sık kavgaya başlamışlardır. Bundan başka Haticenin akşamları çok rakı içmesi, güzel bir genç olan Yusufun başka kadınlarla münasebetleri aralarını fevkalâde açmıştır. Hattâ Hatice, sarhoşluğu yüzünden çalıştığı müesseseden kovulmuş, Yusufu bir akşam yolda bir işçi kızıyla görüşürken yakalamış, her ikisini de ölümle tehdit etmiştir. Nihayet dün akşam, Hatice gene sarhoş olmuş. Yusuf ile kavga etmiş, «mademki ben kart karıyım defol» diye Yusufu evinden kovmuş ve bu sırada elinde bulunan ekmek bıçağını: «Ben seni başka kadınlara da bırakmam» diyerek gencin kalbine saplamıştır. Katil kadın cürmünü itiraf etmiştir».
Ali sanki mermer bir heykeldi, havada savurup savurup taşa çalmışlardı. Ali, paramparça olmuştu.
Bu son satırlar belki bir romanın başlangıcıdır:
Ali, Babıâlideki müvezziler kahvesine girerken sendeledi. Orada bir Mehmed ağabeyin önüne gitti, koltuğundaki gazeteleri masanın üstüne bıraktı. Çocuk ağlamıştı, soluyordu. Başında kasketi yoktu ve alnına düşen saçları ikide bir eliyle arkaya atıyordu. Bir şey söylemeden gazeteleri saymağa başladı. Karşısındaki adam çocuğun elini tuttu:
— Ne o Tazı, ne var?
Tazının eli buz gibiydi. Tazı cevap vermedi. Hesabını gördü, sonra:
— Ben artık gazete satmıyacağım!
Dedi, kapıdan fırladı.
Bu ses Tazının değildi. Sanki bir yapı çökmüş, enkaz altında kalan bir insanın boğuk iniltisi geliyordu.
— Ali!.. Ali!..
Yaya kaldırım kalabalıktı. Ali koşmaz, uçardı. Arkasından seslenen adam onu göremedi. Sokakların sonsuz tavanında Alinin bağırmadan çınlıyan sesi bir daha işitilmedi (R.E. Koçu, Çocuklar).
Muzaffer Esen
Tazı Ali
(Resim : R. Sevinçsoy)
Theme
Person
Contributor
R. Sevinçsoy
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Creator
Muzaffer Esen
Identifier
IAM020080
Theme
Person
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Contributor
R. Sevinçsoy
Description
Volume 2, pages 615-617
Note
Image: volume 2, page 616
Theme
Person
Contributor
R. Sevinçsoy
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.