Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
ALEMDAĞI, ALEMDAĞI KOROSU
Büyükşehrin, Anadolu yakasında namlı bir mesiredir; İstanbulun en namlı memba sularından Taşdelen Suyu da Alemdağındadır; mesirenin en şerefli yeri de bu su başıdır.
Harita üzerinde, Boğaziçindeki Kandillinin tam doğusuna düşer; fakat, ana yolu Üsküdar - Şile asfaltıdır; Bağlarbaşı, Kısıklı, Bulgurlu, Dudullu, Akçeşme ve Sultançifliğinden geçerek Alemdağı Köyüne gelir, köye girmeden asfalttan ayrılan bozuk bir şose de koruya girerek Taşdelene kavuşur.
Kandilliden gidilirse: Küçüksu vâdisini takip ederek Hekimbaşıçiftliği ve Hamamlı üzerinden Yağlıçiftlik civarından Bulgurlunun biraz ötesinde Şile asfaltına çıkılır.
Erenköy ve civarından gidilirse İçerenköy, Küçükbakkal köyü üzerinden Dudullunun biraz ilerisinde; Kartal ve civarından gelince: Yakacık ve Samandra üzerinden Dudulluda yine Şile asfaltına kavuşulur.
Alemdağının en yüksek tepesi 315 rakımlı Küplü tepedir. Zamanımızda otomobil ve otobüslerle Alemdağına günübirlik gitmek mümkündür; fakat eskiden, arabalar, bilhassa öküz arabalariyle, en az birkaç gün, bir hafta kalmak üzere gidilir ve çadırlar, çergeler kurulurdu. Günübirlik gidenler dahi, hiç olmazsa teferrücü mehtaba rastlatırlar, yola gece yarısı çıkarlar, Alemdağından da gece yarısı ayrılırlardı. Ne kadar yazıktır ki, Evliya Çelebi, Alemdağı mesiresinden bahsederken ...
⇓ Devamını okuyunuz...
Büyükşehrin, Anadolu yakasında namlı bir mesiredir; İstanbulun en namlı memba sularından Taşdelen Suyu da Alemdağındadır; mesirenin en şerefli yeri de bu su başıdır.
Harita üzerinde, Boğaziçindeki Kandillinin tam doğusuna düşer; fakat, ana yolu Üsküdar - Şile asfaltıdır; Bağlarbaşı, Kısıklı, Bulgurlu, Dudullu, Akçeşme ve Sultançifliğinden geçerek Alemdağı Köyüne gelir, köye girmeden asfalttan ayrılan bozuk bir şose de koruya girerek Taşdelene kavuşur.
Kandilliden gidilirse: Küçüksu vâdisini takip ederek Hekimbaşıçiftliği ve Hamamlı üzerinden Yağlıçiftlik civarından Bulgurlunun biraz ötesinde Şile asfaltına çıkılır.
Erenköy ve civarından gidilirse İçerenköy, Küçükbakkal köyü üzerinden Dudullunun biraz ilerisinde; Kartal ve civarından gelince: Yakacık ve Samandra üzerinden Dudulluda yine Şile asfaltına kavuşulur.
Alemdağının en yüksek tepesi 315 rakımlı Küplü tepedir. Zamanımızda otomobil ve otobüslerle Alemdağına günübirlik gitmek mümkündür; fakat eskiden, arabalar, bilhassa öküz arabalariyle, en az birkaç gün, bir hafta kalmak üzere gidilir ve çadırlar, çergeler kurulurdu. Günübirlik gidenler dahi, hiç olmazsa teferrücü mehtaba rastlatırlar, yola gece yarısı çıkarlar, Alemdağından da gece yarısı ayrılırlardı. Ne kadar yazıktır ki, Evliya Çelebi, Alemdağı mesiresinden bahsederken «Acaba av âlemi olur» demekle iktifa ediyor.
Alemdağı mesiresinin en revaçta olduğu devir, İkinci Mahmud zamanıdır; bu hükümdarın kendisi de Alemdağı ve Taşdelenin meftunlarından idi; sık sık gelmesi, halkda da bir alâka uyandırmıştı. İkinci Abdülhamid devrinin günlük gazeteleri ise Alemdağı ve civarında pek sıklaşmış olan şekavetten bahsederek bu meşhur mesirenin halk gözünden düştüğünü belirtir.
Sermed Muhtar Alus, İstanbul Ansiklopedisine verdiği notlarda bu namlı mesireden şöylece bahsediyor:
«Üsküdarlılar yazın mehtaplarda, ayın on dördüncü, on beşinci gecelerinde, koçulara, öküz arabalarına dolarak, kuzular, dolmalar, helvaları da beraber alarak kafile halinde Üsküdardan Kısıklı, Dudullu, Sultançiftliği tarikiyle Alemdağına giderlermiş. Yol yukarı, 20, 22 kilometre tutuyor ve saatlerce sürüyor.
«Abdülhamid devrinde Kadıköy havalisinde oturanlar, o cihetlere, yani Kızıltoprak, Feneryolu, Göztepe ve Erenköyüne yazlığa çıkanlar içinde yine böyle mehtaplarda öküz arabalarına, yaylı muhacir arabalarına dolup yemekle gidenler olurdu. Kayışdağı caddesi tutulup İçerenköyüne varılır, oradan sola kıvrılınıp Küçükbakkal köyüne geçilir, Dudullunun iki kilometre kadar doğusundan geçilip Üsküdardan gelen ana caddeye ulaşılıp Sultançiftliğinden sonra Alemdağına varılırdı. Yollar bozuk, berbattı. Aşılırken heyheyler getirilirdi. Eminlik de değildi; her an birkaç yolkesicinin tecavüzü ihtimali korkusu vardı’ Maamafih bu korkuyu göze aldıranlar:
— Kalabalığız, tehlikeyi önleriz! diyenler bulunurdu.
«Alemdağında gidilen yer ekseriyetle Taşdelendi. Daha şafak sökmeden, hava karanlık iken yola çıkılır, yani sıcak basmadan serinlikte yola revan olunur, Küçükbakkal köyüne varıldığı sıralarda ortalık ışımağa başlar, güneşin ilk parıltıları ortalığı yaldızlar, arabalarda sohbetler edilerek, şarkılar, türküler tutturarak ormana varıldı mı keyifler kekâ...
«Korudaki minare yüksekliğindeki ağaçların tepeleri yeşil, filizî, fıstıkî yapraklarla pırıl pırıl. Altlarında neftî gölgeler; her taraf serin.
«Taşdelenin suyu da emsalsiz mi emsalsiz. İstanbulun en nefis suları malûm a, Anadolu yakasının memba sularıdır, Karakulak, Göztepe, Taşdelen, Kayışdağı...
«Alemdağında en çok gidilen mesire yeri Taşdelendeki menba, orman içinde zeminden iki üç metre derinlikte, merdivenle inilir çukur bir mahalde çift mecradan akardı. Mecralar taştan birer oluktu. Gûya su bu taşı delip çıkmış da adı onun için Taşdelen olmuş. (B. : Taşdelen).
«Alemdağından Üsküdara ve Kadıköyüne kadar dört beş saatlik yoldan, öküz arabaları ile, hasırlı damacanalar içinde taşınırdı. Üsküdarda deposu vardı.
«Alemdağında yalçın kayalar içinden çıkan Malkuyusu Suyu da leziz sulardan sayılır. Ormanın civarlarına da gidilir, kuzular çevrilir, yemekler yenir, buz gibi suyundan bol bol içilirdi.
«Böyle Alemdağı, Kayışdağı, Karakulak, Çamlıca gibi mesirelere yemekle gidişin tetümmatı sırasında beraberde çok miktarda fıçı sardalyesi, kutu sardalyesi, çiroz gibi tuzlu şeyler götürmek âdetti. Bunlar ortaya konur, tuzu fazlasiyle ekilmiş domates, hıyar salataları da etraflarına dizilir, kuzu, dolma, helva ile gövdeler doldurulmadan evvel bunlara ha babam ha tırpan atılıp, hemen hararet de basıp bardak bardak su dikilirdi.
«Alemdağı dolayısiyle hakikî bir hikâye:
«Taşdelen civarında, anneannemin babasından kalma, kardeşleriyle müşterek Baltacı Çiftliğini, Abdülâziz devrenin Rumeli Kazaskerlerinden, ehli dilliği ve mîri kelâmlığı ile meşhur Zeynelâbidin Efendizade Mehmed İmadeddin Molla her yıl kira ile tutar, ektirir, biçtirir, kâr edermiş. Fakat bir kere bile kendisi oraya kadar gitmezmiş, yaptırdığı işi gücü görmezmiş. Zira yollardan, ormanlardan emin değil. Ya birkaç haydut karşısına çıkarsa.
— Efendi hazretleri, etrafta zaptiyeler devriye geziyor, kaç yıldır hiçbir vak’a duyulmadı, kimsenin burnu kanamadı, nice beyler, çoluk çocuklariyle beraber tenezzühe geliyorlar; akşamlara kadar kalıp gece yarıları dönüyorlar; vehme kapılmayın, şeytanın ayağını kırıp bir defa orayı teşrif buyurun; hiçbir tehlike mevcut olmadığını görecek, bundan böyle sık sık ziyaretle tenezzüh etmiş olacaksınız! demişler.
İmadeddin Molla bir hayli tereddütten sonra yumuşamış:
— Gidelim, bakalım! demiş.
Bermûtad Üsküdardan bir öküz arabası tutmuşlar, üstüne çözmelerden tente germişler, içine pufla pufla şilteler yaymışlar. Hazret yan gelmiş. Cadde tutulmuş. Yolda karşıdan bir karartı görse hemen aklı başından gidiyor — Acaba eşkiyalar mı?.. Ormanda, meşe ağaçlarının yaprakları hışırdasa: — Aman uzaktan kurşun mu attılar da yaprakları delip geçti?!
«Beraberlerindeki kılavuz, beygirini sürüp önden gitmiş, çiftliktekilere haber vermiş imiş. Zamanlardan hasad mevsimi. Köylüler, rencberler efendi geliyor diye iki geçeli olarak yolun etrafına dizilmiş. Molla bunları karşıdan görür görmez tutturmaz mı:
— Aman çocuklar şimdi dönelim! Vallahi, billâhi, tallahi şimdi buradan döneceğim. İmkânı yok bir adım öteye gitmem de gitmem!
Sebebini sormuşlar; demiş ki:
— Bir alay izbandud, orakları, tırpanları havalanmış, bekliyorlar! Ya içlerinden biri delirdiyse.. elindekini boynuma vuruverip iki bölük ederse?
Yalvarmalara, yakarmalara kulak asmıyarak gerisin geriye dönüp Üsküdara kapağı atınca: Verilmiş sadakam varmış! diye bir de kurban kestirmiş».
Alemdağı ve etrafı, yazın göçebe çingenelerin kondukları yerlerdendir. Osman Cemal merhum, «Çingeler» adındaki şaheserinin kahramanı İrfan’ı olduğu Nazlı adındaki bir çingene karısını aratırken şöyle konuşturur: «Nereye kaçtığını henüz bilen yok.. Kimi diyor Vidos’taki, kimi diyor Büyükderedeki, kimi diyor Alemdağı taraflarındaki akrabalarının yanına kaçmış!» (B. : Çingeneler).
Kır gezintisinde çingene sâzedenleri dinleyen saraylılar
(J. Brindesi’den Sabiha Bozcalı’nın eli ile
Türkiye Klişehanesi Nurgök Matbaası
Tema
Yer
Emeği Geçen
Sabiha Bozcalı
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Kod
IAM020032
Tema
Yer
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Emeği Geçen
Sabiha Bozcalı
Tanım
Cilt 2, sayfalar 590-592, 976E1
Not
Görsel: cilt 2, sayfa 976E1
Bakınız Notu
B. : Taşdelen; B. : Çingeneler
Tema
Yer
Emeği Geçen
Sabiha Bozcalı
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.