Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
AHMED PAŞA (Melek)
On yedinci asır vezirlerinden, Dördüncü Mehmedin sadırazamlarnıdan; büyük Türk seyyah ve muharriri Evliya Çelebinin ana tarafından akrabası ve hâmisi; (H. 1013) 1604 de İstanbulda Tophanede doğdu; aslen Abazadır, babası, tersanenin en namlı kaptanlarından Pervâne Kaptandır. On üç on dört yaşlarında iken, harikulâde güzelliği, babasile âşinalığı olan devrin Kızlarağası Mustafa Ağanın nazarı dikkatini çekmiş ve onun elile evvelâ Galata sarayına, pek az sonra Yenisarayda (Topkapı sarayında) Büyükodaya alınmış, buradan da birkaç sene içinde Hazine Odasına, oradan Has Odaya geçmişti. Tarihte mahbubperestliği ile tanınmış olan Dördüncü Murad, tahta cülûsunun tezine has odalı Abaza Ahmed Ağaya büyük meyil ve muhabbet göstermiş, kendisine Melek lâkabı ile silâhdarlık vazifesini vererek Enderunu hümayunun en yüksek makamına çıkarmıştı. (H. 1049) 1639 da Bağdadın fethinde saraydan Diyarbekir beylerbeyiliği ve vezirlik rütbesile çırağ edilmişti (B.: Murad IV). Erzurum ve Musul valiliklerinde bulunarak (H. 1050) 1640 da kubbe vezirliği ile İstanbula gelmiş, (H. 1054) 1644 de Dördüncü Muradın kızı Kaya Sultanla evlenmiştir (B.: Kaya Sultan), beş altı yıl Şam ve Halep valilikleri ile taşrada dolaşmış, (H. 1060) 1650 de mâzulen İstanbula geldiğinde Bağdad valiliğine tayin edilmiş, eyaletine git...
⇓ Read more...
On yedinci asır vezirlerinden, Dördüncü Mehmedin sadırazamlarnıdan; büyük Türk seyyah ve muharriri Evliya Çelebinin ana tarafından akrabası ve hâmisi; (H. 1013) 1604 de İstanbulda Tophanede doğdu; aslen Abazadır, babası, tersanenin en namlı kaptanlarından Pervâne Kaptandır. On üç on dört yaşlarında iken, harikulâde güzelliği, babasile âşinalığı olan devrin Kızlarağası Mustafa Ağanın nazarı dikkatini çekmiş ve onun elile evvelâ Galata sarayına, pek az sonra Yenisarayda (Topkapı sarayında) Büyükodaya alınmış, buradan da birkaç sene içinde Hazine Odasına, oradan Has Odaya geçmişti. Tarihte mahbubperestliği ile tanınmış olan Dördüncü Murad, tahta cülûsunun tezine has odalı Abaza Ahmed Ağaya büyük meyil ve muhabbet göstermiş, kendisine Melek lâkabı ile silâhdarlık vazifesini vererek Enderunu hümayunun en yüksek makamına çıkarmıştı. (H. 1049) 1639 da Bağdadın fethinde saraydan Diyarbekir beylerbeyiliği ve vezirlik rütbesile çırağ edilmişti (B.: Murad IV). Erzurum ve Musul valiliklerinde bulunarak (H. 1050) 1640 da kubbe vezirliği ile İstanbula gelmiş, (H. 1054) 1644 de Dördüncü Muradın kızı Kaya Sultanla evlenmiştir (B.: Kaya Sultan), beş altı yıl Şam ve Halep valilikleri ile taşrada dolaşmış, (H. 1060) 1650 de mâzulen İstanbula geldiğinde Bağdad valiliğine tayin edilmiş, eyaletine gitmek üzere kapısı halkile Üsküdara geçtiğinin üçüncü günü, Dördüncü Mehmed tarafından saraya davet edilerek İstifa eden Kara Murad Paşanın yerine Sadırazam olmuştu.
Vakanüvis Naima Efendi mührü hümayunun Melek Ahmed Paşaya verilmesini şöylece nakleder: “Melek Ahmed Paşayı Bağdad eyaleti ile acele olarak Üsküdara geçirmişti. zevcesi Kaya Sultan dahi padişaha şikâyet edip: — Yakında gelmişti, şimdi niçin gider, bari beni boşasın! dediğinde Melek Ahmed Paşanın Bağdada gitmesi padişahın rızası hilâfına olmuştu, üçüncü gün Kara Murad Paşa mührü hümayunu kendi rızasile teslim eyleyince yanlış hesap Bağdaddan döner misli üzere padişah Melek Ahmed Paşayı davet edip mührü teslim edip Sadırazam ettiler. (Mütegallibe) ocak ağalarının kendisine vezirlik ettirmiyeceklerini bildiği için Melek Ahmed Paşa önce mührü kabul etmemiş, istiklâlini şart koşmuştu, bir saat kadar ısrar ve nice kelâmdan sonra ocaktan bir ferd umura müdahale etmesin diye şart olundu”.
Melek Ahmed Paşa sadareti üzerine Evliya Çelebide zengin tafsilât vardır; on yedinci asır ortalarında İstanbul hayatı bakımından bu sayfalar dikkatle okunmağa değer:
“Melek Ahmed Paşa ile Sultan Murad zamanındanberi sarayı hasta hukuku sabıkamız ve validemiz birkaç gece misafir olup gece gündüz (paşanın kapısı halkı ile) hüsnü ülfet ederdik. 1060 senesi şabanının birinci günü Sultan Mehmed Hanı Rabi Çemen Sofa kasrında cemi ulema se suleha ve vüzera ve âyan ve eşraf ile müşavere edip: — Bağdad hâkimi Nogayoğlu Arslan Paşa merhum olduğundan eyaleti Bağdadı kime tevcih eyliyelim? dedikte Sadırazam Murad Paşa: — Padişahım, Melek Ahmed Paşa lalan henüz Bağdaddan gelmiş ve Bağdadın ahvalini yahşi bilmiş ve Acem ile yahşi geçinmiştir, ona ihsan buyurdunuz! dediklerinde: — Tiz Melek Ahmed Paşa gelsin! buyurdular. Melek Ahmed Paşa huzura gelip hemen padişah: — Melek lalam! sana yine eyaleti Bağdadı ihsan eyledim! buyurdu. Melek Paşa: — Padişahım! kabul ettim amma yeniçerilerin reayaya zulüm ve tecavüzleri hadden efzun olup yeniçeri ağası Bağdad vezirleri olup tagallüb etmişlerdir. Anların on adet zalimlerinin (vücutlarını kaldırmak) için hattı şerif ihsan eyle! dedikten sonra üç kese altın harcirah, elli tüfenk, elli zırh, elli katar deve, elli katar katır, ve bir cedid otağ ile serdarlık hattı şerifi ile bir hil’ati fahire ihsan olunup paşa hemen padişahın elini öpüp nice vâz ve nasihatten sonra cümle ile vedalaşıp Sarayburnundaki Sinan Paşa köşkünden kayıklara süvar olarak Bismillâh ile Bağdada gitmeğe Üsküdara (geçti). Birkaç gün oradaki sarayında oturup Kaya Sultan dahi göç edip geldi. Hakir ol günü Bağdada gitmek için Melek Ahmed Paşa efendimize intisap ile müezzinbaşılık ve müsahiblik hizmetinde bulunup, ulaklık ve hakir Bağdada gitmeğe karar verip tedariklerimizi görmeğe başlayıp âmade idik. O esnada hikmeti Huda, mahi şabanın sekizinci cuma günü (16 ağustos 1652) Hasodabaşı Hasan Ağa ve bir bostancı sandal ile gelip: — Buyurun sizi saadetlû padişahı âlempenah hazretleri ister! dedikte pâşayı melek haslet:– Ağa, hayır mıdır? dedi. Hasan Ağa: — Hayırdır, haber müjdesi bizimdir! dedi. Badehu paşa ile ikisi bir kayığa süvar olup Sarayburnuna doğru derya yüzünden cereyan ederken Sarayburnundaki Sinan Paşa köşkünden bir kayık daha avanta edip gelmede, biz dahi varmada idik. Deniz ortasında kayık paşaya mülâki oldukta gördük ki Darüssade Ağası imiş. Gelip: — Mübarek bâd, hayırdır! dedi, amma gayri kelâm söylemeyip Sarayburnuna vardıkta Bostancıbaşı ve gayri Haremihas âyanı cümleten paşayı istikbal edip hasbahçedeki Çemen Sofa nam mahalle götürdüler. Cümle erbabı divan ve yedi kubbe veziri ve kadıaskeri, Şeyhülislâm ve gayri âyan ve kibar, müsahibin ve mukarribin anda idiler, paşayı cümleten izaz ve ikramı tam ettiklerinde hakir nakş aldım, dört tarafıma bakındım, veziri âzam Kara Murad Paşayı göremedim. Anı gördük ki saadetlû padişah gelüp cümleye selâmdan sonra tahtı âlisinde karar ve Melek Ahmed Paşaya hitaben: — Melek lalam! yolun yakın oldu, Bağdada gitmeden kurtuldun, sana mührü şerifimi ihsan eyledim, kabul edesin, vallahi böyledir ki bir ferdin ılkaâsı ve bir merdin itimâsile değil, hassaten kendi karihamdan sana mührümü verüp vekili mutlak ettim! buyurarak Murad Paşadan alınan mührü desti şerifile Melek Ahmed Paşaya verdi. Hemen Melek Ahmed Paşa yer öperek: — Padişahım, nutku dürerbârın kabul olmak için mührü aldım, kabul ettim, amma benim işime enderun ve bîrundan bir kimse mâni olmasın, kimse bir habbelik şey rica edüp umuru müslimine ferdi âferide karışmasun, benim arz ve telhisim olmadan bir iş olmasun, hazineden bin kese ikraz ediniz, bir azim donanma çıkarıp Venediklilerden bir intikam alup Girid adasına gidip Kandiyeyi fethedelim, Ümiddir ki padişahıma hayır dua olup dini mübin gayretine nice işler edüp yüz aklıkları idelim! deyince padişah: — İşte Murad Paşa lalamda bin kise var, ani tahsil edüp donanma mühimmatına sarfeyle! buyurdu. Melek Paşa: — Padişahım! o bin keseyi ben vereyim, Murad Paşa lalana Budin eyaletini ihsan eyle! dedikte ricası kabul olunup Murad Paşaya Budin verildi. Melek Paşanın cümle ricaları kabul olunup bir işine kimse mâni olmaması için ettiği rica dahi yemini billah ile kabul buyurularak Elfatiha dendi. Paşa padişahın elini öpüp iki samur hil’ati fahire birbiri üzerine giyüp er öpüp çıktı. Alayı azîm ile sarayına dahil oldu. Sarayının eşiğinde yüz adet kurbanlar kesildi. Devlet yâver, baht ve talih mesud olup cemi âyanı devlet ve (iş ehli) gece ve gündüz saraya gidip gelmeğe başladı. Sarayda bir adım atacak yer kalmayıp yedi günde mal deryâsı cereyan ederek yedi bin kise hasıl oldu. Zeamet, timar (ve türlü memuriyetler tevcihile) akçe almadan elimiz değmez oldu. Mühür ihsan olunduğu gün Kızlarağasile bir hattı hümayun ile beraber bir kat hil’ati fahire ve bir yeşilimsi çuhalı samur kürk geldi; paşa eğnine giyince divan çavuşları: “Hil’atin mübarek ve yaşın uzun olsun, Tanrı padişaha çok yıllar ömür versin!” diye alkışladılar. Paşa Darüssaade Ağasına bir kise altın ve bir samur kürk ihsan etti. Kaya Sultan efendimiz gayet memnun olup cümle mevcut ağalara yirmi kise ihsanı bezletti, hakire dahi üç yüz kuruş hisse düştü. Pirü civan, fakirü âyan olkadar şadü handan oldular ki gûya zührei felek raksan oldu. Paşa efendimiz ramazanı şerifin on dördüncü şarçamba günü kamın üzre kola binip İstanbul Mollası önü sıra, Ayak naibi arkada, Muhtesib Ağası ileri olup bu tertip üzere alayı azîm ile Unkapanı mahzeni yanında Fatih Sultan Mehmed Hanın divanhanesinde karar eyledi. Bütün Karadeniz reislerini, ekmekçileri, uncuları ve muhtekir navluncuları toplayıp Karadeniz iskelelerinde zahire niceye alındığını sual idüp ona göre çeşni tutup ekmek pişirtti; harç ve masrafından sonra 300 dirhem beyaz ekmek bir akçeye elverdiğinden öylece narh verdi. Semiz ete dahi yedi akçe narh vererek Yemiş İskelesindeki Fatihin sebze divanına gitti. Anda dahi pirinç, bakla, nohud, mercimek, keten, kına, şeker, kahve vesair eşyaya narhı sultanî vererek sarayında karar eyledi. Gecemiz Kadir, gündüzümüz bayram olup gice ve gündüz umuru muazzama seyrü temaşasını iderdik (Seyyahatname, cild I).
Melek Ahmed Paşa çok kötü bir zamanda hükûmet başına geçmişti. Yıllardanberi devam eden Girit harbinin en buhranlı bir devri yaşanıyordu. Hazine, hırsız ve âciz ellerde iflâs haline gelmişti. Girit adasındaki büyük Türk ordusunun masrafları çok ağırdı; söz ayağa düşmüş, İstanbul birbiri arkasından kopan kanlı ihtilâllere sahne olmuş, hükûmet, mütegallibe yeniçeri ağalarının pençesinde (B.: Ocak Ağaları), Padişah ve yapacağını şaşırmış bir çocuk (B.: Mehmed IV); saray, hükümdarın anası Turhan Sultanla büyük anası Kösem Sultanların rekabet entrikalarile çalkanıyordu (B.: Kösem Mahpeyker Sultan; Turhan Sultan, Hatice). İmparatorluğu bu anarşi uçurumundan, ancak mührü hümayunu koynuna koyacak bir diktatörün celâdeti kurtarabilecekti; Melek Ahmed Paşa ise, artık Dördüncü Muradın tüvânâ ve çâlâk silâhdarı değildi, vücudünün iri pehlivan yapısı yağ ve göbek bağlamış; Kaya Sultanını güzel yüzü ve tatlı dilile olduğu kadar harikulâde zarif tuvalet ve kıyafeti ile teshir etmiş, saray teşrifatına düşkün, dervişlerle ülfet ve sohbetten zevk alan, “rüyâyi sâliha” lar görüp bunların çıkmasını merak ile bekliyen ve muhakkak ki, kandan nefret eden bir devletli idi. Arzulamadığı ve beklemediği bir anda kavuştuğu mührü hümayun kendisinde ancak on dört ay kaldı ve büyük şehirde kendi kötü tedbirleri yüzünden çıkan bir esnaf ihtilâlinde azledildi.
Kapısı halkından ve imamı evvel ve müezzin başısı Evliya Çelebi bu on dört aylık sadaretin muhasebesini yaparken, Paşasının muvaffakıyetli işlerini şöylece toplar:
1 — Askerin altı aylık mevacibi verilmemişti; halbuki üç ayda bir çıkması kanun icabıydı. Hazinede ancak 17 kese akçe vardı, Sadrâzam olur olmaz, başta Padişah ve Valde sultanlar, devlet erkânı, rical ve ocak ağalarından, 11,060 kese akçe istikraz etti, sadaretinin üçüncü günü divan olup askere istihkakını dağıttı.
2 — Kendisinin 70 yük tutan has gelirini ve kalemlerde “kalemiye” harçlarından Sadırazama ait olan hisseyi hazineye terketti. Bundan böyle de bu ferağat bir an’ane olarak yerleşti.
3 — Girit serdarı Deli Hüseyin Paşaya bir ay içinde yüz bin kişilik bir kuvvet geçirmiye muvaffak oldu.
4 — Kaptan Paşalığı Deryâmartisi Hüsam oğlu Ali Paşa gibi bir denizci getirdi; Giride taze kuvvetler, erzak, cephane vesair askerî teçhizat götürüldü. Tersanede hümmalı bir faaliyetle yeni gemilerin inşasına başlandı. Bu arada saray ve hükûmet erkânı donanmaya hediye edilmek üzere birer kalyon yapdırttılar.
Melek Ahmed Paşanın en yakın müşavirleri, kethüdası Diyarbekirli Gadde kethüda ile Mevkufatçı Mehmed Efendi idi. Defterdar Zurnazen Mustafa Paşanın Sadırazamlık talebine müteallik haremi hümayuna gönderdiği bir mektubu tutulup azledildikten sonra, bu makama da vezirin itimadını kazanmış ricalden Moralı Mustafa Paşa getirilmişti. Fakat, mütegallibe ocak ağaları tarafından himaye edilen Zurnacı Paşanın azli bu ağalarla vezir arasına bir soğukluk vermişti. Halk da ocak ağalarından nefret üzere olduğundan, Melek Ahmed Paşa enderunu hümayundan bir yeniçeri ağası çıkarıp ağayı ve ocak kethüdasını azledecektir diye bir lâf yayıldı. Yeniçeriler Şevvalin ortalarında bir divan günü çorba içmeyip Padişahtan Sadrâzamın azlini istetmiye karar verdiler. Ocaktaki casusları vasıtasile bu klâsik suikasdi haber alan Melek Ahmed Paşa, o gün, hastalığını bahane ederek divanı hümayunu toplamadı; ağalar da paşaya ehemmiyet vermez görünüp her gün bir yere iyş ve işrete gidip kendi zevk ve safalarında görünürlerdi, aslında ise Sadrâzamın azli yollarını meşveret ederlerdi. 1060 Şevvalinin on yedinci günü (13 Ekim 1650) de kethüda beyin Topkapıdaki bahçesinde toplanmışlardı. Bunun üzerine Melek Ahmed Paşa, ağalarla anlaşmayı tercih etti. Bir gün, ricalden ara bulmak üzere gelen bir zâte, vakanüvisin işaret ettiği gibi mevkiine lâyik bir vakar ile hitap ederek: — Behey âdem.. Biz onlara ne işledik, nâmakul ne vaziyetimiz sudur etti, yerimize talip olan rakibimizi onların hatırı için katletmeyip azil ile iktifa ettik, niçin nâdanlık ederler? dedi. Vezirin bu sözleri ağaların vahşetini gidermek için kâfi geldi. Ayni zat ağziyle “sahibi devlet bizim efendimizdir, daima onlara hayır olanı isteriz” yollu bir cevap geldi. Şevvalin on sekizinci salı günü kurulan divanda Melek Ahmed Paşa ocak ağalarına iltifatta bulundu. Bunu hemen ertesi günü kethüda beyin Topkapıdaki bahçesinde Sadırazam şerefine parlak bir ziyafet takip etti; ziyafetten sonra da Melek Ahmed Paşaya “alâtı zere mustağrak” bir at çekildi. Bir yeniçeri ocağı kethüdasının bir Sadırazama ziyafet vermesi, o zamana kadar imparatorluk tarihinde görülmemiş bir küstahlık, vezirin de böyle bir daveti kabulü görülmemiş bir tenezzül idi.
Yeniçeri tehlikesini önliyen Melek Ahmed Paşa, bir Siyavuş Paşa vakasile karşılaştı. İstanbulda, devrin namlı vezirlerinden Siyavuş Paşanın büyük valide Kösem Sultan elile Sadırâzam olacağına dair bir dedikodu yayıldı. Telâşa düşen Ahmed Paşa, Hüsam oğlu Ali Paşayı feda ederek Siyavuş Paşayı kaptan paşalık ile İstanbuldan uzaklaştırmak istedi, yeniçeri ağası Karaçavuşa Siyavuşpaşa Sarayına gönderdi: — Kaptanlığı kabul buyursunlar, din ve devlet hizmetinde olsunlar dediler! dedi. Siyavuş Paşa talâkat sahibi bir vezir idi: — Ağa Hazretleri! Malûmdur ki, bir kimse şimdi vezarete talip olsa ya haremi has tarafından amel edecek yahut dışarda erkânı devlet olan ağalara müracaat edecektir; sahibi devlet damattır, iç halkı kendi ellerindedir, her hale vakıftırlar, eğer dışardan hareket olunsa ağalardan biri cenabınızdır, bizim tarafımızdan bir müracaat oldu ise söyleyin, utanalım.. Hem bu asırda vezir olmanın ne kadar rahat ve bereketi vardır malûmunuz değil midir? Bu kış faslında vatanımızdan iz’acın aslı ne olmuş olur, sahibi devlet ile bir yerden çıktık, aramızda sadakat ve uhuvvet hakları vardır, kendilerinden lütuf umarken cefalarına mazhar olmak lâık mıdır; eğer elbette iz’aç mukarrer ise, kaptan paşa derya umurunun ehlidir, bize kara sancaklarından birini versinler gidelim. dedi. Karaçavuş özür diliyerek döndü. Fakat Siyavüş rahat edemedi, “yüz yüzden utanır” diye atına binip izahat vermek üzere Sadrâzama bizzat gitti. Melek Ahmed Paşa kendisini çok hürmetkârane karşıladı; Siyavuş Paşa da edebinden, huzurda kaldığı müddetçe dizüstü oturmuştu, kalkarken bir ayağı uğuşmuş ve çok muztarip olmuştu. Hâdise büyük valideye aksetti. Kösem Sultandan Kaya Sultan ile Melek Ahmed Paşaya: “Siyavuş Paşayı incitmiyesiniz rızam yoktur, ayağı incinmiş, hatırını hoş edin” diye haber geldi. Melek Ahmed Paşa da Kaya Sultan ile kendi adına iki şişe çiçek gönderdi. Siyavuş Paşa çiçekleri getiren ağaya arkasındaki bin kuruşluk samur kürkünü çıkarıp giydirdi; bu iltifattan mahcup olan Sadrâzam ile zevcesi de Siyavuş Paşaya gizlice bin altın harçlık gönderdiler (B.: Siyavuş Paşa).
Melek Ahmed Paşayı deviren, hiç bir uzlaşma, anlaşma kabul etmiyen kendi kötü idaresi oldu, sadaretinin ilk günlerinde kendisinden büyük hizmetler beklenen vezir, pek az sonra halk üzerinde bir kâbus oldu, ve bir gün İstanbul şehri, silâha sarılan esnaf ve çarşılının ihtilâl sahnesi oldu; Evliya Çelebi bu havayı çok kuvvetli, anlatıyor: “Günden güne kendisinden ve tevabiinden ve cümle ocak ağalarından İstanbul ahalisi yüz çevirip üzerine muhuset çöktü” diyor; vakanüvis de bu halk - esnaf ihtilâlini şöylece anlatıyor:
Sipahiler Sultanahmed Camii Vakasında kırılmıştı (B.: At Meydanı Vakası); yeniçeri zabitleri ise kendi kârları sevdasına düşmüşlerdi; Vükelâ yeniçeri zabitanile birleşince askerin kendilerine verilecek paranın ayarı bozuk akçe ile ödenmesine itiraz ihtimali yoktu. Hazineye seksen akçeye alınan kuruşun seksen akçe olarak verilmesi aptallıktır, meselâ üç aydan üç aya ödenen asker ücretlerinin bir taksitinde, hazineye ayarı tam olarak alınan akçe, yahudiler, sarraflar elile ayarı bozuk akçe ile değiştirilip verilse bin kesede en az üç yüz kese kâr vardır deyip Karun hazineleri yığmaya âdet etmişlerdi. Bu sefer de ulûfe zamanı gelince Defterdar Moralı Mustafa Paşa Ocak ağalarile bir yere gelip şu kararı verdiler ki:
Ağaların eli altında bulunan kimselerin Belgrad ve Bosnadaki darbhânelerde kestirip getirdikleri ayarı bozuk akçelerle meyhanecilerden toplanan kızıl ve kırpık akçeler, her yüz on sekiz akçe bir altın hesabile esnafa dağıtılacak, karşılığında yüz yirmi bin altın tedarik olunup bunlar da yahudilere ikişer riyale kırdırılıp askerin istihkakını karşılıyacak olan iki yüz kırk bin riyal temin olunancak idi. Defterdar paşa sarayında yığılan ayarı bozuk akçe esnaf ve zanaat ehline hallerince dağıtılmak üzere Bedestan kethüdasına tenbih olundu ve keseler Bedestana taşınmağa başladı. Bedestan kethüdası da Saraçhane kethüdasını, ihtiyarlarını vesair esnaf kâhyalarını ve ihtiyarlarını 1061 ramazanının dördüncü günü Bedestana çağırarak keseleri gösterdi ve emri tebliğ etti. Esnafı bir dehşet istilâ edip “Maazallah bu ne olmaz iştir!” diye her sınıfın söz sahipleri ve ihtiyarları bir yere gelip büyük bir kalabalık halinde Sadırazam Melek Ahmed Paşaya giderek dert yandılar: — Devletlû vezir! biz bu yıl on dört teklif çektik, kesad ise canımıza kâr etti, ağaların Karadenizden gelme sefine sefine bakır, şap, fındık ve tuz, Akdenizden getirdikleri şayka şayka sabun, dimi, sakız ve filân falan bunca şeyleri bizlere dağıtıp değerlerinin kat kat üstün behalarını alıp bu kadar zarar çektirdiler. Dükkânlarımızın kirasını vermekten âciz iken böyle ayarı bozuk akçenin yüz on sekizine bir altın istemek ne demektir? Bir veçhile kudret ve imkânımız yoktur! dediler.
Melek Ahmed Paşa gazabe geldi: — Sürün bunları dışarı!. Yıkılın bre kâfir gidiler! Varın tedarik edin verin!.. diye bağırdı. Esnaf ve tüccar: — Hâşâ kabul etmeyiz, biz ehli islâmız! diye bağrışarak çıktılar. İstanbulda bütün dükkânlar kapandı. Büyük bir kalabalık halinde Samatyada Davudpaşa mahkemesi yanında Şeyhülislâm Karaçelebizade Abdülâziz Efendinin sarayına gittiler (B.: Abdülâziz Efendi, Karaçelebizade): “Vükelâsından ümid kalmadı, kalk ahvalimizi padişaha bildir!” diye Şeyhülislâmı zorla alıp atına bindirdiler; on binden fazla bir kalabalık Samatyadan Ayasofyaya geldi, Müftü Efendi oradan sarayı hümayuna haber yolladı; bir ayak divanı kuruldu. Babüssaade önüne kurulan tahtta, Dördüncü Mehmed İstanbul esnafının şikâyetini dinledi. Babüssaadeye kadar, sarayın birinci ve ikinci avluları bir âdem deryası olmuştu. Söz sahipleri hallerini tafsilâtile arzettiler: — Lalana vardık, bize kâfir dedi, şimdi sana geldik, halifei ruyi zeminsin, hakkımızı hak edüb üzerimizden zulmü def eyle!. diye bağrıştılar.
Dördüncü Mehmed: — Size böyle zulüm olduğuna benim rızam yoktur! deyip vezire bir haseki gönderildi ve gelip meselenin aslı ne olduğunu bildirmesi emredildi. Melek Ahmed Paşa halkın hücumundan korkarak saraya gelmedi. Meseleyi kendisine göre bir telhis ile anlattı. Telhisi getiren ayaklanmış olan halkın hücumuna uğradı; ağır yaralı olarak güç kurtarıldı. Sultan Süleyman kanundan maadaki tekâliften affedildiklerine dair esnafa bir hattı hümayun verildi. Bu hattı hümayunu getiren Müftü efendi: — İşte af buyuruldu, daha muradınız varsa onlar da yerine getirilir, dağılın!. dedi. Hattı hümayunu alıp koyunlarına koyan esnaf kâhyaları hemen dağılmadılar; başlarına toprak çalıp: — Padişahım zulüm ile âlem harab oldu, sana bildirmezler, vezirin saklar, hâlen on altı nefer kimse vardır ki sana padişahlık ettirmezler, mîriye aid cümle malı yiyip yutarlar.. Bunlar falan ve falandır... Ali Osman devleti düşmüş ocağa yanıyor!.” diye bağrıştılar. Vezirin azli ve Ocak ağalarının katli için ayak dirediler. Saray fazla tereddüt etmedi. Melek Ahmed Paşa azledildi, Siyavuş Paşa Sadırazam oldu (B.: Esnaf İhtilâli). Ahmed Paşaya da Silistre vâliliği verildi.
Bu vaka hakkında Evliya Çelebi çok canlı sahneler nakleder. Paşanın esnaf ihtiyarlarını huzurundan kovarken Çavuşbaşının elinden hezâren değneğini kapıp üzerlerine hücum ettiğini ve paşa sarayının bir mahşer yerine döndüğünü söyler:
“Bir alak ibâdullahı divanhânede önüne katub anı anda vurarak kimi kendisini merdivenden aşağı atarak, kiminin eli ayağı kırılıp firar eylediler... Cümle sâdâti kiram: — Herifler, şahid olun!.. “Bre Yahudi!.” diye üzerimize âsa ile gelip urarak mecruh etdi, bunun vezâret ve hükûmeti câiz değildir!. diye doğru Nakibüleşraf ve Şeyhülislâm efendiye gittiler”.
Saray yürüyüşünü ve Melek Ahmed Paşa sarayında alınan bazı tertibatı da şöyle anlatır:
“Yüz elli bin ibâdullah, pürsilâh, Allah Allaha reha buldurup deryâ misal beni âdem temevvüc eyledi. At meydanında gulgule kopub İstanbulun içi velvele, gulgule, feryad ve figanla dolub herkes güruh güruh Babı hümayun önüne geldi. Herkes silâhlı ve zerdestesi ile, birçokları ucu yanmış köseği odunile, koyunlarında birer samunlarile Babı hümayuna geldi... Gadde Mehmed Kethüda (Melek Ahmed Paşa Kethüdası) dedi ki: — Sultanım, bu eşirrâyi ecnas ki bakkal, çakal, muhtekir, kazzaz, bezzaz, hamal, camal kavimdir, ölüm erleri değillerdir; Üssühan, Ümmühan, Gülistan ve Fatmasından geçemezler; bizim sarayda hâlen bin yedi yüz harc alır ağalar ve karakollukçu vardır; Sincarda Saçlı kürdünü kırdığımız cenklerde bulunmuş üç bin cenk eri Abaza, Çerkes, Gürcü, Arnavud yiğitlerimiz var, yüz elli tüfenkendaz baltacı vardır, dört yüz içağaları var ki cümlesi altı bin asker olur; iptida tenbih edelim, Ayasofya kapısını seddetsinler; andan Bostancıbaşıya haber verelim, Servi kapusu içre bostancılar silâhlarile hazır baş dursunlar, hemen biz saray kapısını açub üç bin atlı ve piyade ile Babı hümayuna doğru Cebehane yoluna çıkub bu halkın ardını alarak Ayasofya kapısını kapatalım. Üç askerin ortasında kalan bakkal çakal gidilerini ortaya alub öyle kılıç uralım ki... Bu tarafa kaçanları Muhzir ağa yoldaşları ile hanede olan adamlarımız kurşuna soksunlar.. Bu hal bir zaman dâsitanı dostan olub söylene..
Bu veçhile paşayı cenge tergib ederken Koskafırınlı Muhzir ağa tebdili câme aşağı baltacıların harem kapusundan taşra firar eylediği haberi paşaya geldikte hayli müteellim olarak beddua edüb: — İlâhi iflâh olmasun! buyurdular. Babı hümayun önünde gulgule çoğaldı. Paşa efendimiz: Âyâ halkın gulgulesinden kim haber ala! buyurduğunda Telhisci Hüseyin Ağa kalkub: — Sultanım! el aceletü min şşeytan vetteenni minerrahman derler.. Sabreyleyin görelim âyinei devran ne gösterir.. Bizim askerimiz kethüda beyin buyurduğu üzre dilâver hünerverdirler, Babı hümayun önünde olanlara kurşun ursalar bir can halâs olmazdı amma sizin Melek namınız bednam olur.. Gel, evvel ben senin yoluna can ve baş feda idub varayım göreyim, söz alayım, lûtf ile söz vereyim.. Hemen beni hayır duadan firamuş etmeyin! dedikde paşa: — Hoş ne güzel! Allah halâs eyliye.. Amma Hüseyin Ağa sen ıstılahcı ve ibarecisin, anlar bir alay haşeratdır, sen fodulcasın, onlara bir mahalde müdârâ ile kelimat etmek gerektir! diye nasihat amiz talimler etti. (B.: Hüseyin Ağa, Telhisci).
İstanbuldan Silistre valiliği ile uzaklaşan Melek Ahmed Paşa , (H. 1064) 1653 de Kubbe vezirliği ile tekrar İstanbula getirtildi. Sadırazam Derviş Mehmed Paşa bir felc darbesinden öldüğünde mührü hümayun İbşir Paşaya gönderilip Melek Ahmed Paşa Sadaret kaymakamı tayin edildi (B.: İbşir Mustafa Paşa). Fakat İbşir Paşa tarafından Sadaret makamı için tehlikeli bir rakip gibi görülerek İstanbula geldiğinin tezine, mevsimin kış olmasına rağmen, Van valiliğine tayin edildi. En sadık bendelerinden Mevkufatî Mehmed Efendi, Gadde Mehmed Kethüda ve Defterdar Moralı Mustafa Paşa yeni Sadırazamın mal hırsı ve kinine kurban oldular (B.: Mehmed Efendi, Mevkufati; Mehmed Kethüda, Gadde ve Mustafa Paşa, Moralı).
Bir müddet daha taşrada valiliklerle dolaşan Melek Ahmed Paşa, (H. 1070) 1659 da tekaüd olarak İstanbula döndü, (17 muharrem 1073) 1 eylûl 1662 cuma günü de taundan öldü, Eyyübde Bâlihamamı yanına gömüldü.
Arz odasında, taht karşısında üzeri kırmızı kadife ile örtülü bir sedirde Sadrıazamların bir miktar oturmaları eskiden kalmış bir kanun iken, Melek Ahmed Paşa Sadırazam olunca, “kemali edebinden” oturmamış idi, halefi Siyavuş Paşa da ona uymakla Sadırazamların Arz odasında ayakta durması ananeleşmiş, kırmızı kadifeli sedire de, Arz odası, Osmanlı teşrifatındaki rolünü kaybedinciye kadar, bir buçuk asır, kimse oturmamıştı.
Bibl.: Evliya Çelebi, IV, V, VI; Atâ, Enderun Tarihi; Naimâ Tarihi, V, VI.
Melek Ahmed Paşanın Kalyonu — Melek Ahmed Paşa Sadaretinde devlet erkânı, kendi keselerinden birer kalyon yaptırıp donanmayı hümayuna hediye etmeğe karar vermişlerdi; Sadırazam da, o zamanlar kalafat yerleri bulunan Bahçekapısı sahilinde büyük bir kalyon yaptırtmıştı. İstanbulun kalabalık ve ayak uğrağı bir yer olduğundan halk temaşasına gelirdi, gemi halk diline düşüp: “Bunun gibi kalyon yapılmış değildir” denilirdi. İnşası tamam oldukta (5 cemaziyelevvel 1061) 26 nisan 1651 pazartesi günü merasim ile denize indirildi; merasimde Melek Ahmed Paşa, Şeyhülislâm Karaçelebizade Abdülâziz Efendi, sair devlet âyan ve erkânı hazır bulundular. Gemiye safra yerine amele ve seyirciden iki yüz kadar adam dolmuştu. “Meğer bazı esbap ve âlâtta kusur eylemişler”, kalabalık bir seyirci kütlesi önünde Şeyhülislâm dua edip elini yüzüne sürdükte, destekler alınıp kızak ile gemi yanı üzerine devrildi, anbarlarına su doldu ve battı. İçindeki insanlardan altı kişi boğuldu, “içinde bulunanlardan saadetlü ol kimse idi ki yüzme bile veya bir tarik ile kenduyü taşra bırakub necat bula”. Bu hali gören Melek Ahmed Paşa ağlamağa başladı. Seyre gelen halkın ise her biri bir söz söyliyerek “zulüm le yapılan geminin hali budur” dediler. İstanbul zürefasından biri de vakaya şu tarihi söyledi:
Ah ile battı Vezirin gemisi deryaya
Bilâhare yanına dolap gemileri çekilip sudan çıkarılmak istendi, imkân olmadı, üzerinden bir tabakasını bozdular, ancak o halde tersaneye kadar çekerek tersane kızaklarında yeniden yaptılar.
Devrin müneccimbaşısı Hüseyin Bahayi Efendi nakledermiş: “Kalyonun deryaya indirileceği gün gayet uğursuzdu, söyledim, söz dinletemedim” demiş. Bu gemi, Sarı Kenan Paşanın Çanakkale Boğazında Venedikliler tarafından büyük bir bozguna uğratıldığı sırada batmıştır.
Bibl.: Naimâ Tarihi, V.
Theme
Person
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM010914
Theme
Person
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Description
Volume 1, pages 419-426
See Also Note
B.: Murad IV; B.: Kaya Sultan; B.: Ocak Ağaları; B.: Mehmed IV; B.: Kösem Mahpeyker Sultan; Turhan Sultan, Hatice; B.: Siyavuş Paşa; B.: At Meydanı Vakası; B.: Abdülâziz Efendi, Karaçelebizade; B.: Esnaf İhtilâli; B.: Hüseyin Ağa, Telhisci; B.: İbşir Mustafa Paşa; B.: Mehmed Efendi, Mevkufati; Mehmed Kethüda, Gadde ve Mustafa Paşa, Moralı
Bibliography Note
Bibl.: Naimâ Tarihi, V.
Theme
Person
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.