Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
AHMED PAŞA (Ekmekcizâde)
On altıncı asrın ikinci yarısında yaşamış büyük bir maliyeci, İmparatorluğa yıllarca başdefterdarlık etmiş bir vezir, İstanbulun serveti ve ihtişamı, “Hâtem Tây” ayarında cömertliği ile tanınmış şöhretlerinden; aslı Edirnelidir, Edirnenin âyanından zengin bir sipahinin oğludur; çocukluğu ve bilhassa gençliği, halkı zevk ve safa ehli olarak tanınmış Edirnenin hovardalık ve işret âlemlerinde geçmişti. Vakanüvis, Ekmekcizadenin gençlik zamanı üzerine garip bir fıkra nakleder: “Edirneli bir sipahi iken yaranı beyninde kerem ve seha ile iştihar bulup bâdehu dünya müsahhar olmuştu. Sipahiliği hâlinde kendu ile hemkadeh olan Zübde Bey ve Bâki Paşa ve Mîrim Çelebi ve Sinanbeyzâde ve bunlar emsali kimseler her gün iyşü işret ederken mîri meclis Ahmed Paşa idi. Zübde Beyden menkuldür ki: bir gün zikr olunan yâran meyhânede otururken bir kaç gün mevlevî kıyafetinde bir hârâbatî derviş yalnız meyhâneye gelüp nukli yok (mezesiz) bir vükiye bâdeyi önüne koyup içerken Ekmekcizâde anı görüp her gün bir tabak bazı nimet gönderüp şarap akçesini verirdi. İttifak bir gün bunlara yakın oturup meclise dâvet olundukta: “Kimse ile ihtilâtım yoktur!” deyu gelmedi, ve: “Yarın Edirneden gideriz. Birkaç gündür sizinle sohbet ettik ve nimetiniz yedik, mükâfat lâzım, herbiriniz bir murad taleb edin, bâbı hüdâ...
⇓ Read more...
On altıncı asrın ikinci yarısında yaşamış büyük bir maliyeci, İmparatorluğa yıllarca başdefterdarlık etmiş bir vezir, İstanbulun serveti ve ihtişamı, “Hâtem Tây” ayarında cömertliği ile tanınmış şöhretlerinden; aslı Edirnelidir, Edirnenin âyanından zengin bir sipahinin oğludur; çocukluğu ve bilhassa gençliği, halkı zevk ve safa ehli olarak tanınmış Edirnenin hovardalık ve işret âlemlerinde geçmişti. Vakanüvis, Ekmekcizadenin gençlik zamanı üzerine garip bir fıkra nakleder: “Edirneli bir sipahi iken yaranı beyninde kerem ve seha ile iştihar bulup bâdehu dünya müsahhar olmuştu. Sipahiliği hâlinde kendu ile hemkadeh olan Zübde Bey ve Bâki Paşa ve Mîrim Çelebi ve Sinanbeyzâde ve bunlar emsali kimseler her gün iyşü işret ederken mîri meclis Ahmed Paşa idi. Zübde Beyden menkuldür ki: bir gün zikr olunan yâran meyhânede otururken bir kaç gün mevlevî kıyafetinde bir hârâbatî derviş yalnız meyhâneye gelüp nukli yok (mezesiz) bir vükiye bâdeyi önüne koyup içerken Ekmekcizâde anı görüp her gün bir tabak bazı nimet gönderüp şarap akçesini verirdi. İttifak bir gün bunlara yakın oturup meclise dâvet olundukta: “Kimse ile ihtilâtım yoktur!” deyu gelmedi, ve: “Yarın Edirneden gideriz. Birkaç gündür sizinle sohbet ettik ve nimetiniz yedik, mükâfat lâzım, herbiriniz bir murad taleb edin, bâbı hüdâ meftuhtur, istediğinize vasıl olursunuz” deyicek hande ettiler. Ahmed Paşa: “Nola dervişim isteyelim” dedi. İbtida Zübde Bey Edirnenin Kethüdayerliğini istedi. Mîrim Çelebi silâhdarda idi, ol dahi kethüdayerliğini istedi; Sinanbeyzade Mustafa Bey Edirnenin İhtisabağalığını, Karanfilzade Muradiye tevliyetini istedi. Bâki Paşa: “Ben Yeniçeri adamım, dua eyle ki Haktaâlâ bana kırk bin filori versin” dedi. Derviş cümle nola deyüp öylece dua etti ve Ahmed Paşaya: “Sen himmetin âli eyle, bunların gibi alçak olma” diyicek Ahmed Paşa: “Sultanım, her ne lâik görür isen nutkeyle” dedi. Derviş: “Yok sen taleb etmeğe muhtacsın” dedi. Ahmed Paşa imtina edüp derviş başın aşağı salup handekünan başını kaldırıp: “Umuru devleti osmaniyenin hal ve akdini sana verdiler ve ismin tuğrâyı sultaniye mutabık ola!” diyicek ehli meclis hande edüp: “Seni padişah eyledi!” deyu istihza yüzünden sözler söylediler. Derviş: “Feyyaz da buhl yok, mâni ve mû’tî oldur, bizi bu hizmet için gönderdiler, sizi Allaha ısmarladık” deyüp kalkup Ahmed Paşa dahi ardınca birkaç akçe iletdi. Kabul etmeyüp: “Konağımızda niamı mevcude vardır” deyüp çekilüp gitti. Müruru eyyam ile Bâki Paşa bölüğe çıkıp kâh cizyedar kâh maslâhatgüzar olarak geldi çıktı. Kenduden menkuldur ki: “Kaçan idbâre yüz tutup in’ikâs başladı ve Canbulad malını teftiş içün Yedikuleye girdim”. Ahmed Paşa dahi İstanbula gelüp kâh emin olarak İbrahim Paşa serdarlığında başdefterdar olup sonra vezâret verildi, tuğrayı kendi çekti. Ahmed bin Mehmed Han padişah oldukta ismi kendi ismine muvafık düşüp on sekiz sene müstakiy vezaretle defterdar oldu. Âdeti korktuğuna in’am ve ihsan ile teshi evlemek ve korkmaduğuna ve kenduden aşağı olanlara nazar etmeyüp belki istihza ve tahkir ile mezelenmek idi.).
Ekmekcizâde, yukarıda da söylendiği gibi (H. 1005) 1596 da, İbrahim Paşa sadaretinde başdeftardar oldu. Asrının büyük devlet adamlarından olan İbrahim Paşanın bazı garip ve tuhaf muameleleri vardı ki, bunlardan birine de, (H. 1007) 1598 Macaristan askeri harekâtında Belgrada beş konak kaldığı bir yerde Ekmekcizâde uğramıştı. (B. : İbrahim Paşa). Fakat bu sefer içindeki fevkalâde gayret ve himmeti ile sadrıazamın güvenini kazanmağa muvaffak olmuştu.
1605 de Kuyucu Murad Paşa sadrıazam olunca, defterdar paşa, hayatını tehlikeye sokan bir husumet buhranını güciyle atlatabildi.
Yıllardanberi devam edegelen İran harbi içinde (H. 1016) 1607 de ordu Halep kışlağına çekildiğinde başdefterdarlığa Rumeli beylerbeyiliği ilâve edilerek, hazine ile Rumeli askerini orduyu hümayuna getirmeğe memur edildi. Sadrazam Kuyucu Murad Paşa, Ekmekcizadeden nefret ederdi; bir ara pirlik hırsı, kendisini başdefterdarın hayatına kasda varınca uğraştırdı.
İhtiyar ve emektar Kuyucu Murad Paşa, Diyarbekir beylerbeyisi iken, geliri masrafına yetmediği ve çalıp çırpmasına, eyaletinin servet erbabından altın sızdırmasını da bilmediği için çok sıkıntı çekmiş, yeniçeri ocağından aldığı borç para ile geçinmişti.
Sadrıazam İbrahim paşa, Koca Paşanın ihtiyacını bildiği için, ara sıra kendisine cep harçılığı gönderirdi; defterdarlıkda kendi çırağı olan Ekmekcizâdeye de:
— Murad Paşa fakirdir, arada sırada gözet!
Diye tenbih ederdi; fakat beriki; Murad Paşa gibi bir ayağı çukurda bir vezirden hiçbir fayda ummadığı gibi Sadrıazamın tavsiyelerine kulak asmazdı. Hattâ bir seferinde istiskal bile etmişti; Sadrıazamın bir buyuruldusu ile kendisine para almak üzere müracaat eden Murad Paşanın bir adamına:
— Sizin Paşanızdan dünya bezdi, paşalık züğürt adam kârı değildir, her müflis beylerbeyini mîriden gözetmiye kalksak hazinenin hali nice olur!!.
Diye azarlamıştı. Bu sözler Murad Paşanın kulağına gittiğinde ihtiyar vezir çok müteessir olmuştu.
Koca Murad Paşa sadrıazam ve İran üzerine Serdar olunca, Ekmekcizâde baş kaygusuna düştü. “Müflis” diye haraket ettiği ihtiyarın ayağına yüz sürmeğe giderken, kıymet biçilmez hediyeler götürdü. Fakat Murad Paşanın içindeki ukde duruyordu; daha ilk mülâkatta:
— Elbetteki benim ile sefere gelirsin! Diye emretti.
Murad Paşa ile sefere gitmek, gözgöre ölüm demekti. Yolda ufak bir bahane ile bir serdar sadrıazam için işten bile değildi.
Padişahın musahib ve nedimlerine hediyeler göndererek seferden affı için Padişahın merhamet ve lûtfuna sığındı; Sadrıazam Padişahın muhalefeti karşısında niyetlerini açığa vurdu; çocuk hükümdara:
— Evkafı ve beytülmâli harab eden bu Ekmekcizâde defterdarın idamı lâzımdır!. Dedi. Sultan Ahmed de:
— Var öldür, malını mîriya müsadere et!.
Diye izin verdi.
Serdar, ordu ile Üsküdara geçmişti. Defterdar, hergün öğleden sonra Üsküdar ordugâhına giderek sadrıazamın yeni emirlerini telâkki ediyor, o günün işleri hakkında da kendisine malûmat veriyordu. Seferden af emrini alıncıya kadar Murad Paşayı oyalamak üzere de ordu ile beraber yola çıkacakmış gibi Üsküdar ordugâhına çadır kurdurmuştu.
Murad Paşa ise Padişahtan idam iznini aldığı gün cellâdları çadırında hazır etmişti; Ahmed Paşa gelir gelmez boğduracaktı.
Defterdar mutadı veçhile üç çifte kayığı ile öğleden sonra Üsküdara geliyordu; Üsküdarda Kavak islekesine yaklaştıkları sırada, arkasından süratle yetişen altı kürek bir pereme Ahmed Paşanın kayığına yanaştı, içinde bulunan bir genç Paşaya mühürlü bir tezkere verdi; Paşa tezkereyi okur okumaz deniz ortasında İstanbula döndü, beriki kayık da Üsküdara gitti.
Ertesi gün de Padişahtan Defterdara haber geldi, Birinci Ahmed: “Kendisini vezirin elinden kurtaramadım, sakınsın, ihtiyatlı bulunsun!.” Diyordu. Ahmed Paşa saraya koştu, Padişahın ayaklarına düştü, bu haberin müjdesi olarak üç bin florin kadar tutan mühim bir hediye sundu ve:
— Aman Padişahım! Ahmed kulunu bunun elinden kurtar!. Defterdar Bâki Paşa kulun benim yerime gitsin, hazır otağım ve bütün sefer mühimmatım kendisinin olsun!. diye yalvardı.
Beri tarafta, Murad Paşanın adamları da, sahilde defterdar kayığını gözetirlerdi. Ekmekçizâdenin deniz ortasından döndüğünü görünce Paşaya haber verdiler. Avını hiç ummadığı bir anda elinden kaçıran Murad Paşa ateş kesildi, Üsküdar iskelesine gizlice adamlar göndererek mahut peremeyi buldurttu, kayıkçıları bizzat sorguya çekti:
— Doğrusu budur ki Salacak iskelesinde adam gözedip durduk. Orta kuşaklı yeşil dolama giymiş bir tâze oğlan süratle gelüp peremeye bindi, İstanbula çektirüp Bahçekapusuna çıktı, “Ben şimdi gelirim beklen” dedi. Bir zaman sonra seğirderek gelüp “İstediğim adam Ahırkapudan Kavağa gitmiş, meded beni yetiştirin” deyüp iki kuruş verdi, biz dahi kürek çektik, tamam derya ortasına vardıkta bir paşa kayığı gider gördük; “Meded istediğim bu kayıktır!” deyu bir kuruş daha verdi. Biz dahi ikdam ettik, binbelâ yetiştirdik, kayıkta olan meğer Defterdar paşa imiş, oğlan ona bir kâğıt verdi; Paşa dönüp gitti, oğlan Kavağa çıktı! dediler.
Murad Paşa:
— Oğlanı görsen tanır mısınız? diye sordu.
— Biliriz!. dediler.
Peremecilerden birinin kıyafetini değiştirdiler; yanına adamlar koşup üç dört gün ordugâhta dolaştılar; çadır çadır gezdiler, oğlan bulunamadı.
Bir gün Murad Paşanın iç oğlanlarından biri, bir başka oğlanla kavga ederken: “Velinimetine casusluk eden sen değil misin!” dedi. Bu sözü de paşanın haznedarı işitti. Oğlanı yakaladığı gibi Murad Paşanın huzuruna çıkardı. Delikanlı:
— Biz beş oğlanız, Ahmed Paşadan birer altın gündeliğimiz vardır, sizin tarafınızdan ne olursa defterdara haber veririz; o gün tezkereyi Mehter Ahmed yazdı, götüren de Sarıkçı Mustafadır! dedi.
Peremeciyi getirdiler, Sarıkçıyı görünce: “Beli! bu oğlandır!.” dedi. Sarıkçı Mustafa ile Mehter Ahmed ve diğer iki arkadaşının derhal boyunları vuruldu; haber verene gelince, Murad Paşa “Gayri kapumuzda durma!” diyerek sipahilik ile çırağ etti.
İki üç gün sonra idi, Mustafa Paşa huzura girdiğinde, padişah:
— Hoş geldin baba lalam!.. dedi, senden bir niyazım vardır, Ahmed Paşayı bana bağışla, yarın sana varsın elini öpsün! Ahmed Paşa İstanbulda kalsın, Bâki Paşa da seinle bile gitsün!..
Koca Murad Paşaya:
— Emir Padişahımın! demek düştü.
Ekmekçizâde, başdefterdarlıktan nihayet (H. 1022) 1613 de Nasuh Paşa sadaretinde azledildi. Azline sebep, sadrazamın kendisini makamı için kuvvetli bir rakip olarak görmesi idi. Nasuh Paşa daha evvel Ekmekçizâdenin en yakın adamı olup bütün esrarına vakıf olan Kızılbaş Hasanı elde edip ondan defterdarın esrarını öğrenmeğe teşebbüs etmiş, Hasana Çermen sancakbeyliğini vermişti; Ekmekçizâde bunu farkederek Hasanı zehirletmiş idi. Bunun üzerine sadrıazam birtakım şikâyetçiler tedarik ederek padişaha rık’alar sundurdu. Ahmed Paşa Karaman valiliği ile İstanbuldan çıkarıldı, bir hafta sonra memuriyeti, ricası üzerine, Halebe değiştirildi. Yerine Longazade başdefterdar oldu.
Fakat Nasuh Paşanın idamından sonra Ekmekcizâdenin keselerini alan İstanbuldaki yaranı onu tez elden büyük şehre getirtmeğe çalıştılar.
Sadrıazam Öküz Mehmed Paşa serdarlıkla (H. 1023 - 1025) 1615 - 1616 yılı Şark seferine çıkarken Gürcü Mehmed Paşa İstanbulda sadaret kaymakamı tayin edilmişti, fakat aczi görülerek azledildi, sadaret kaymakamlığına Ekmekcizâde tayin edilerek Halepten getirildi; bu esnada serdarın, “Bu kadar hazine ve askerle varup Revan gibi bir toprak kaleyi almağa kadir olamadığı” haberi geldi, “Hatırı Padişahi mugber olup azlini murad ettiler”. Bu mühim meseleyi konuşmak üzere Müftü Efendi ve vüzera saraya davet edildi. Ekmekçizâde mührü hümayunun kendisine verileceğini umuyordu. Birinci Ahmed Müftü Esad Efendiyi mahrem olarak kabul edip: “Vezareti ve serdarlık emrini bir veziri maslahatgüzara tevcih müradımdır, kime tevcih eylesem?”. Diye sordu. Esad Efendi: “Ekmekçizâde kaymakam olarak hasebile yolunca ona verilmezmi” dedi. Padişah: “Gerçi kaymakamdır, lâkin bazan yalan söylediğini öğrendim, yalancı vezarete lâik değildir” cevabını verdi; bunu fırsat bilen Esad Efendi de “Beli padişahım kezzaptır ve hem zalimdir” diye tasdik etti; ve Kaptanıderya Halil Paşayı tavsiye etti. Müftüden sonra huzura Ahmed Paşa girdi. Padişah ona da ayni suali sordu, Ekmekçizâde:
— Padişahım hemen hizmet buyurun, uğuru hümayunda can ve başım fedadır! dedi. Padişah cevap vermedi, Paşa sükûtu ikrar sandı. Huzura üçüncü olarak Halil Paşa girdi; Sultan Ahmed ona: “Seni serdar ve veziriâzam ettim, şimdi git ardınca mührü gönderirim” dedi. O da el öpüp ve kimseye bir şey söylemeyip evine gitti.
Ekmekçizâde sarayına gelince, sofraya oturmuş, Reisilküttab Yazıcızade Hamza Efendi ile yemek yiyordu, mührü hümayunu bekliyor ve gayet neşeli bulunuyordu. Bir çavuş gelerek Hamza Efendiye:
— Seni Veziri âzam ister! dedi.
Yazıcızâde meselenin aslını bilmez, kaymakam Ahmed Paşayı göstererek:
— Veziri âzam sadır başında oturur!.. Dedi. Fakat çavuş:
— Mührüşerif şimdi Halil Paşaya verildi. O dahi Reisülküttabı davete beni gönderdi! deyince Ahmed Paşa şaşırıp, elini sofradan çekti, yemek yiyemedi. Mecisinde bulunanlar da bir tuhaf oldular.
Yeni sadrıâzam da Ekmekçizâdeyi makamı için en tehlikeli bir rakip olarak gördü; onun şöhret ve nüfuzunu sarsmak için elinden geleni yaptı; Ahmed Paşanın Mehter Mehmed adındaki bir adamını, vaktile kendi tevabiinden birini katletmiş olmakla suçlıyarak fermanını aldı idam ettirdi. Ekmekçizâdeden her kim rüşvet dâva ederse hemen Padişaha arz ederek rüşvetin istirdadı emrini aldı. Kendisi serdarlık ile Şarka hareket ederken de kaymakamlığı Sofu Mehmed Paşaya verdirtti. Ekmekçizâde teessüründen yatağa düştü; ve bir daha kalkmadı. Ağırlaştığını hissedince İstanbul defterdarı Yahnikapan Abdülkerim Efendiyi çağırtarak hazinesini teslim etti, bu paradan Özi kalesinin tamirini, Kılburun üzerine de bir kale yapılmasını vasiyyet etti. Şeyhülislâmı ailesine vasi ve evkafına nazır tayin etti: (H. 1028) 1618 yılı sonları idi, öldü. Cenaze namazını, Beyazıt camiinde devrinin evliyalığına inanılmış nüfus sahibi Şeyhi Üsküdarlı Hüdai Aziz Mahmud Efendi kıldırdı; hayatında, Vefâdaki medresesi civarına yaptırdığı türbesine gömüldü.
Ölümünden sonra da evinde bin yük akça gibi büyük bir serveti çıktı, mîriye zaptedildi. İstanbuldaki medresesinden başka Edirnede bir hanı, Ereğlide de tamamlanmamış bir hanı ve çeşmeleri vardır. Vakanüvisin tâbiri ile “Nice yıllar vezaret ile istiklâl üzre defterdar olmuş Devleti âliyyenin namdar ricalinden” idi. Onun ileriye sürdüğü bir zat olan Abdülkerim Paşa, bilâhara başdefterdar oldukta İstanbul zürafası tarafından:
Ekmekçi zade kıldı dünyayı nâne muhtaç
Ahir sımatı devlet yahni kapnın oldu
diye hicvedilmişti.
Bibl. : Naimâ Tarihi, I ve II; Peçevili Tarihi; Kâtib Çelebi, Fezlike.
Theme
Person
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM010903
Theme
Person
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Description
Volume 1, pages 403-406
See Also Note
B. : İbrahim Paşa
Bibliography Note
Bibl. : Naimâ Tarihi, I ve II; Peçevili Tarihi; Kâtib Çelebi, Fezlike.
Theme
Person
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.