Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
AHMED (Eskicigüzeli Yetim)
“Eskicigüzeli Yetim Ahmed ile Şalcı kızı Buhurikat Hanım” adındaki eski bir İstanbul masalının kahramanıdır: Sultan İbrahim zamanında Ayvansarayda Hançerli Hamamın kapısında eskicilik yapan Yetim Ahmed, on beş on altı yaşında bir taze civan, yalın ayaklı, yalın ayağı yarım pabuçlu, şalvarı kırk yamalı, gömleğinin yırtığından eti görünür bir garip oğlandı. Fakat dilberlikten yana bir içim su, kaşları alnına güzellik berâtının turası gibi çekilmiş, saçları telli turna misali, esmer derisi müzehheb, bakışında naz, dilinde cilve, vücud yapısı tığ gibi elhak Eskicigüzeliydi.
Bir gün Yetim Ahmed Balat şarşısından geçerken yolda bir musevi kızı görür ve hemen âşık olur. Öğrenir ki mâşûkası Erguvanlı Yalıda oturan altınküpü zenginlerden Şalcı Buhuraçi’nin kızı Buhurika hanımdır. Yetim Ahmed bu sevda ile yediği bir kuru ekmekten kesilir ve eskici sandığı başında elinden iş çıkaramaz.. Hançerli hamama gelen Bekri Mustafa yırtık yemenisini dikdirtmek istedikte Ahmedin ağlamakta olduğunu görünce çocukla alâkadar olup derdini öğrenir:
— Gözünün yaşını sil, yemenilerimi dik, yıkanıp çıkayım ben sana o kızı alırım! der...
Koca ayyaş hamamdan çıkınca:
— Evlâd yüzme bilir misin? diye sorar.
— Şehir uşağıyım Bekri baba, balık misali yüzerim..
— Yürü öyle ise benimle.. Bu gece sana ve bana uyku yok...
⇓ Read more...
“Eskicigüzeli Yetim Ahmed ile Şalcı kızı Buhurikat Hanım” adındaki eski bir İstanbul masalının kahramanıdır: Sultan İbrahim zamanında Ayvansarayda Hançerli Hamamın kapısında eskicilik yapan Yetim Ahmed, on beş on altı yaşında bir taze civan, yalın ayaklı, yalın ayağı yarım pabuçlu, şalvarı kırk yamalı, gömleğinin yırtığından eti görünür bir garip oğlandı. Fakat dilberlikten yana bir içim su, kaşları alnına güzellik berâtının turası gibi çekilmiş, saçları telli turna misali, esmer derisi müzehheb, bakışında naz, dilinde cilve, vücud yapısı tığ gibi elhak Eskicigüzeliydi.
Bir gün Yetim Ahmed Balat şarşısından geçerken yolda bir musevi kızı görür ve hemen âşık olur. Öğrenir ki mâşûkası Erguvanlı Yalıda oturan altınküpü zenginlerden Şalcı Buhuraçi’nin kızı Buhurika hanımdır. Yetim Ahmed bu sevda ile yediği bir kuru ekmekten kesilir ve eskici sandığı başında elinden iş çıkaramaz.. Hançerli hamama gelen Bekri Mustafa yırtık yemenisini dikdirtmek istedikte Ahmedin ağlamakta olduğunu görünce çocukla alâkadar olup derdini öğrenir:
— Gözünün yaşını sil, yemenilerimi dik, yıkanıp çıkayım ben sana o kızı alırım! der...
Koca ayyaş hamamdan çıkınca:
— Evlâd yüzme bilir misin? diye sorar.
— Şehir uşağıyım Bekri baba, balık misali yüzerim..
— Yürü öyle ise benimle.. Bu gece sana ve bana uyku yoktur...
— Babacığım ben o nigârın ateşi aşkı ile zaten her gece mum gibi uyanık dururum..
— . . . . .
— . . . . .
Bir yaz gecesi sona ermek üzeredir, Halicin iki sahilindeki mescid ve camilerde sabah ezanlarının okunması yakın.. Balatta Şalcı Buhuraçi’nin Erguvanlı Yalısının hemen dibinden, denizden bir ses yükselir:
— Buhurika Hanım!. Buhurika Hanım!..
Diye üç defa seslendikten sonra:
— Hançerli hamamda Eskici Yetim Ahmedden bir oğlun olacak, dünyaya Sultan olacak!..
Der.. Daha ikinci seslenişte yalının pencere kepenkleri açılır ve denizde gaibden gelen bu haberi hemen bütün yalı halkı işitir. Fakat denizde, dibden yüzerek kaçan Yetim Ahmedin yakamozlarından başka bir şey göremezler, bu yakamozları da esrarengiz bir kuvvete hamlederler.
Yetim Ahmedi kayıkta bekliyen Bekri Mustafa:
— Aman oğlum.. der, dikkat et!. Yarın hamama Yahudiler gelecektir, sakın renk verme.
Sabah namazını Yavedûd Mescidinde kıldıktan sonra ertesi gece aynı iskelede bulunmak üzere ayrılırlar. Oğlan eskici sandığının başına oturur oturmaz Şalcı Buhuraçinin bir adamı damlar:
— Delikanlı.. Şu papuçlarımı çabucak dikiver...
— Başüstüne bezirgânbaşı!..
— Kaç para vereceğim..
— Siftaha pazarlık olmaz, gönlünden kopana Hak bereket versin!..
— Nerelisin?
— Keşanlıyım...
— Oralarda deniz var mıdır?.
— Dere bile yoktur..
— İstanbula ne zaman geldin..
— Altı ay oluyor..
— Nerede oturursun?
— Topçularda.. Ya sen nerde oturursun;
— Balatta!..
— Balat neresidir?..
— !...
— . . . . .
O gün akşama kadar Şalcının adamlarından biri gider, öbürü gelir.. İkindiye doğru Yetim Ahmed sandığını toparlayıp kilitler, hamama emanet bırakır, evvelâ Eğrikapu yolunu tutar, takib edilmediğine kanaat getirdikten sonra Yavedûd iskelesine iner.
O gece Erguvanlı Yalıda herkes uyanıktır... Kepenkler iğreti kapanmıştır. Bu ikinci gece gaibin sesi, hem daha erken, gece yarısı, hem de daha uzaklardan gelir:
— Buhurika Hanım!. Buhurika Hanım!. Hançerli hamamda eskici Yetim Ahmedden bir oğlun olacak, dünyaya sultan olacak!..
Üçüncü gece ise ses çok daha uzaklardan tâ karşı sahilden gelir!. Şalcı Buhuraçi aklını oynatacak; bu bir külhaninin oyunu muydu? Yoksa hakikaten gaibden bir haber miydi? Bir hamam kapısında eskicilik yapan yalınayaklı oğlanla altun kafes içinde büyüttüğü biricik kızının ne münasebeti olabilirdi. Vaka bütün Balata yayılır, Hançerli hamam musevi müşterilerin akınına uğrar, gelenler eskici sandığının başında Bekri Mustafayı bulurlar, sakalına kına çalmış, sırtına bir kanbur oturtmuş, kılığını da pırpırı oğlanın kılığına benzetmiştir ve kulakları da ağır işitmektedir.
— Eskici Dayı!.
— Ha?!
— Burada bir taze yiğit vardı..
— Bağır.. bağır.. ağır işitirim..
— Bu sandıkta bir taze yiğit oturur..
— Oturur..
— Bugün kandedir!!.
— Evde.. Hastadır...
— Nesi vardır.
— Cin tuttu oğlanı.. cin..
— . . . . .
— Su cinleri tuttu.. çeşme ile konuşur, küp ile testi ile konuşur...
— Sen nesi olursun?..
— Dayısı!..
— . . . . .
— . . . . .
Bir hafta da böyle geçer. Buhuraçi ihtiyar hahamlardan Isral’e başvurur; o da: “Gaibden iki türlü ses gelir.. Rahmanî, şeytanî.. Gök yüzünden ve denizden gelenler Rahmanîdir..” der.
Yalıda ise Buhuraki Hanım Eskici Yetim Ahmedin harikulâde güzel bir şehbaz oğlan ouduğunu öğrenmiştir:
— Babam bu delikanlıyı Yalıya almakta hâlâ niçin tereddüt ediyor.. Alsın da dünyaya sultan olacak oğlanı bir an evvel doğurayım!.
Demeğe başlamıştır. Görenlerin tarif ettikleri Yetim Ahmed rüyalarına girmektedir:
— On altı yaşında civan, güzeller şahı âfeti devran!.
— Bir fidan selvidir diyelim boya..
— Gazal gözlerinde kirpikler oya..
— Esmer güzelidir..
— Alnı kâküllü, yanağı gamzelidir..
— Ağzı gülbeşeker, dudağı yakut...
— Eskiciymiş.. fakirmiş, onları unut...
— Gömleği yırtıkmış, şalvarı yamalı.. Olur a, ne güne duruyor babanın malı!..
— Kızım ele geçmez böyle bir fırsat..
— Safayı hatırla al koynuna yat!..
— . . . . .
— . . . . .
Nihayet, bir hafta fasıladan sonra denizden son ihtar gelir:
— Buhurika Hanım!. Devlet kuşu uçuyor!..
Şalcı Buhuraçinin seksen sekiz can olan ailesi bir divan kurup toplanırlar:
“Bu oğlan bize oyun oynayacak külhanî değildir. Gayetle saf oğlandır. Her sabah Topçulardan hamam kapısına gelir, akşam da evine döner.. Balat nerededir bilmez.. Güzellikten yana sultan hanım alıp padişaha damad olmağa lâyıktır. Ama bizden bu kadar şahbaz delikanlı var iken Buhurika Hanımın bu yalınayaklı eskiciye verilmesi de olmaz.. Bize lâzım olan eskici değil, hanım kızımızın ondan doğuracağı oğlandır ki dünyaya sultan olacaktır. Oğlanı alırız, kızımız da murada eder. Döl aldıktan sonra zifafın haftasına boğup lâşesini denize atarız.
Karar mıdır?! Karardır..” derler.
Seçilen bir heyet hamam kapısında yine Bekri Mustafayı bulur:
— Yetim Ahmedi görmek isteriz..
— Göremezsiniz!.
— . . . . .
— Oğlan sevdalı.. Hekimler hoclaar derdine deva bir nigâr ile zifaftır dediler..
— Sonra!
— Sonrası kızı bulduk, bu gece gerdeğe koyacağız!.
— Aman dayı ağa bu olmaz!
— Ne diye?
— Ayağına düştük ağa, imdad senden... Her gün bir Mısır hazinesine mühür vurur Şalcı Buhuraçi bezirgân o oğlanı kendine damad edinmek ister..
— Çeki git bre adam.. Bu aslı olmıyacak iştir..
— Ağa sana elli altun var bize imdad eyle..
— Çekil günaha sokma..
— Yüz altun var..
— Bre olmaz..
— Beşyüz altun var..
— Bağır!. Bağır!. Sağırım..
— Bin altun var..
— Olmadı.. Bağır!.
— Beş bin altun var..
— Paranın yüzü sıcak.. Ama gel sen şunu on bin altun yap da beşbin de oğlana vereyim, öbür kızdan caydırayım..
— Onu da verdik dayı!.
— Sayın paraları, yarın sabah da gelin benden hayır haberi alın!.
Ertesi sabah eskici dayıdan haber almağa gelenler hamam kapısında oğlanın kendisini bulurlar. Yetim Ahmed dört kese içinde on bin altunu gelenlere iade ederek:
— Bir şartım vardır, kabul edilmezse altunlarınızı iade edip bu gece başka bir nigâr ile zifafa girerim.. Ayağım çıplak, gömleğim yırtığından etim görünür, dışım perişan garibim amma içim mâmûrdur... Şartım odur ki Buhurika Hanım nikâhtan evvel müslüman olmak gerektir..
Der.. Bu şart da kabul olunur. Hemen oğlana büyük bir bohça içinde çamaşır ve esvab gelir. Hançerli hamama girip dellâklar elinde bir âlâ yıkanan eskici güzeli giyinip kuşandıktan sonra peri peyker bir şehzade-i civanbaht olur. Kanbur ve sağır dayı Bekri Mustafa yanında, Şalcı Buhuraçinin gönderdiği koçu’ya binerek (B. : Araba; Koçu) Erguvanlı Yalıya gider ve şartı gereğince Buhurika Hanım islâm dinini kabul ederek nikâh kıyılır, Eskicigüzeli de Bekri Mustafa sayesinde dildâdesine kavuşur.
Oğlan kıza âşık, kız oğlanın divânesi o gece tâbesabah muhabbet ederler; kız:
— Ey benim helâlimden erim Yetim Ahmedim, bana dünyaya sultan olacak çocuk ne lûzum, bana sen lâzımsın!.
Diyerek ailesi tarafından bir hafta sonra yapılacak suikasti haber verir ve hemen o zifaf gecesi, yükte hafi bahada ağır mücevheratını alarak yalıdan kaçmayı teklif eder. Fakat nasıl, nereden kaçacaklardı. Yetim Ahmed ertesi sabah meseleyi Bekri Mustafaya açtığında koca ayyaş:
— Gam etmeyin.. Buhurika Hanım mücevheratını koynuna koltuğuna doldursun, akşama doğru Bostancıbaşıyı bekleyin!.. der.
Akşam olup ortalık karardıktan karı koca denize nâzır odalarına girip kapıyı içerden sürgülerler.. Arası çok geçmeden yalıya Kancabaş kayık ile kırk nefer ejder misali Bostancı ile Bostancıbaşı Ağa gelir (B. : Bostancıbaşı; Kancabaş kayık). Üç bostancı ile yalıya çıkan ağa:
— Eskici Yetim Ahmed dedikleri kanlı oğlan kandedir!..
Diye gürler; ve telâşa düşen yalı halkını da teskin eder:
— Başka kimseye zararımız yoktur, Keşanda bir cana kıyıp İstanbula kaçmış o kanlı oğlanı alıp gideriz ki kısas lâzımdır...
Buhuraçi bunu nimet bilir ama içinden de keşke bir hafta sonra olsaydı muradımız yolunda daha emin olurduk der ve oğlanın odasını gösterir. Yetim Ahmed Bostancıbaşının ayağına düşüp:
— Gençliğime acı, güzelliğime acı, bana siyaset etme, bir günlük güveyim ağam!. Diye yalvarır. Bostancıbaşı:
— Yiğit doğru söylersin.. Ben sana acıdım.. Seni padişahımıza götüreyim, ola ki haline o dahi acır ve seni nigârına bağışlar...
Bunu işiten Buhurika Hanım da:
— Aman ağam padişahımıza beni dahi götür ki erimin halâsı için beraber yalvaralım..
Bostancıbaşı neferlerine:
— Bu civanla bu nigârı alın kayığa koyun!...
Emrini verir. Kancabaş kayık yalıdan açılınca görürler ki Bostancıbaşı ağa da tebdili kıyafet eylemiş Bekri Mustafadır:
— Yetim Ahmed.. Oğlum, der, sana olan hizmetim artık tamam oldu. Varın bir yastıkta safayı hatır ile kocayın!..
Eskicigüzeli Yetim Ahmed
(Resim: Sabiha Bozcalı)
Theme
Person
Contributor
Sabiha Bozcalı
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM010624
Theme
Person
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Contributor
Sabiha Bozcalı
Description
Volume 1, pages 307-311
Note
Image: volume 1, page 308
See Also Note
B. : Araba; Koçu; B. : Bostancıbaşı; Kancabaş kayık
Theme
Person
Contributor
Sabiha Bozcalı
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.