Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
Hüseyin Paşa (Deli) maddesi
HÜSEYİN PAŞA (Deli) – Onyedinci Yüzyılın ikinci yarısında ünülü vezirlerden, “Girid Serdarı” ve “Gazi” unvanları ile meşhurdur ;1610 etrafında Bursa Yenişehrinde doğdu,fakir bir ailenin evlâdı idi,Dördüncü Sultan Muradın tahta çıkdığı sıralarda 1623-1624 arasında İstanbula geldi ve sarayın dış hizmet ocaklarından Zülüflü Baltacılar Ocağına nefer olarak alındı.Bu ocak efrâdının vazifesi,sarayın odun anbarlarında kışlık odunun ocaklar ve mutfaklar için kırılıp hazırlanması,icab eden yerlere sırtlanan küfelerle taşınması,Enderun koğuşlarında ortalık süpürme,taşlık silme,o koğuşlardaki itibarlığı ağaların hizmetlerini görmek gibi işler,saray hammallığı ve kaba işler uşaklığı idi.14-15 yaşlarında bulunan Yenişehirli Hüseyin de Haremde Kızlarağası Dâiresinin odun taşımak için hammallığına verilmişdi.Genc irisi,yüzü güzel,eli ayağı düzgün delikanlı idi;lâübâli meşreb,rahat ve güzel konuşur,açık saçık hikâyeler ve fıkraları yüz kızatmayacak şekilde anlatabilirdi; zehir gibi de acı kuvvete sâhibdi,kemankeşliğe,pehlivanlığa heves hevesliydi,Baltacılar Ocağında “Deli Hüseyin” diye anıldı; 1627-1628 arasında,17-18 yaşlarında idi,bir gün bir tesâdif,ve kendisinin yarattığı bir vak'a ile sarayda birde birden şöhret sâhibi oldu .
İstanbula bir Acem Elçisi gelmişti. Elçi hüner göstermek maksadil...
⇓ Devamını okuyunuz...
HÜSEYİN PAŞA (Deli) – Onyedinci Yüzyılın ikinci yarısında ünülü vezirlerden, “Girid Serdarı” ve “Gazi” unvanları ile meşhurdur ;1610 etrafında Bursa Yenişehrinde doğdu,fakir bir ailenin evlâdı idi,Dördüncü Sultan Muradın tahta çıkdığı sıralarda 1623-1624 arasında İstanbula geldi ve sarayın dış hizmet ocaklarından Zülüflü Baltacılar Ocağına nefer olarak alındı.Bu ocak efrâdının vazifesi,sarayın odun anbarlarında kışlık odunun ocaklar ve mutfaklar için kırılıp hazırlanması,icab eden yerlere sırtlanan küfelerle taşınması,Enderun koğuşlarında ortalık süpürme,taşlık silme,o koğuşlardaki itibarlığı ağaların hizmetlerini görmek gibi işler,saray hammallığı ve kaba işler uşaklığı idi.14-15 yaşlarında bulunan Yenişehirli Hüseyin de Haremde Kızlarağası Dâiresinin odun taşımak için hammallığına verilmişdi.Genc irisi,yüzü güzel,eli ayağı düzgün delikanlı idi;lâübâli meşreb,rahat ve güzel konuşur,açık saçık hikâyeler ve fıkraları yüz kızatmayacak şekilde anlatabilirdi; zehir gibi de acı kuvvete sâhibdi,kemankeşliğe,pehlivanlığa heves hevesliydi,Baltacılar Ocağında “Deli Hüseyin” diye anıldı; 1627-1628 arasında,17-18 yaşlarında idi,bir gün bir tesâdif,ve kendisinin yarattığı bir vak'a ile sarayda birde birden şöhret sâhibi oldu .
İstanbula bir Acem Elçisi gelmişti. Elçi hüner göstermek maksadile bir kurulmuş yay getirmiş: “Memleketinizde bu Kemanın kirişini çıkarıp yine kurmağa kaadir bir pehlivan bulunur mu” demişdi.
Dördüncü Muradın kendisi de pehlivan idi.Fakat bu yayı çözmeğe muvaffak olamadı.İstanbulun namlı pehlivanları saraya çağırıldı “kemanı mezburu bozup kurmak değil, kirişini bile tahrik” edemediler. Bunun üzerine elçinin getirdiği bu yay Kızlarağasının odasına konuldu; ve el altından bunu çözüp kurabilecek pehlivan aranmağa başlandı.
Deli Hüseyin, mevsim dolayısile kızlarağasının odasındaki ocağa odun taşıyordu. Bir gün ağanın odasını tenha buldu. Yalnız bir nöbetçi vardı. Bir kenarda dayalı duran yayı gördü. Kemankeşliğe hevesli olduğundan, olup biten şeylerden haberi yok, mâbud yayı eline aldı. Bir oyuncak ile oynarmış gibi bir kaç kere çözdü ve kurdu. Tambu esnada : “Kızlarağası geliyor!..” dediler. Deli Hüseyin telâş ile yayı çözük olarak şöyle bir kenara bıraktı ve kaçtı.
Kızlarağası yayı çözülmüş görünce:
- Bu kemana kim yapıştı? diye sormuştu.
Oda nöbetçisi Yahya Ağa:
- Baltacı Deli Hüseyin ocağa odun getirdi ve kemanı alıp birkaç kere çekti, sizin geleceğinizi işidip bırakıp kaçtı..dedi.
Kızlarağası ne zamandan beri aranılan pehlivanın kendiliğinden bulunduğunu görünce :
- Tez Deli Hüseyini çağırın!..dedi.
Baltacılar kethüdası ile baltacılar ocağının emekdar neferleri lâhzada Deli Hüseyini buldular; biçâreyi sille tokat:
- Bre asılacak! Ağa odasına girersin, tek durmazsın, ona buna yapışırsın.. senin tırnaklarını dökelim!.. diyerek oğlanı kızlarağasına götürdüler.
Üstübaşı perişandı, ama göğüsbağır açık, ayaklar çıplak, ama bakışları temiz ve o mühmel kılığı içinde çok güzel delikanlı idi. Zenci Ağa çözülen yayı göstererek:
- Bağla imdî göreyim !..dedi.
Oğlan yayı bağladı, çözdü, tekrar bağladı. Kızlarağası Baltacılar kâhyasına :
-Tez şimdi bu oğlanı pâk kisve ile geydirin, adam şekline koyun, huzuru hümâyuna götürsem gerek!.. dedi
“Deli Hüseyin zelil ve nâmuradiken ânı vâhidde akran ve emsâli arasında muazzez ve mükerrem olmuştu”. Bir az evvel kendisine “Bire asılacak !” diye yumruklaanlar şimdi onu “Deli Hüseyin ağa!” Diye hürmetkârane eğiliyorlar, izzet ve ikram ile baltacılar hamamına sokup yıkadılar, temiz ve yeni çamaşır ve esvah giydirerek kızlar ağasının emri mucibince “oğlanı adam şekline” koydular.
Deli Hüseyin dördüncü Muradın huzuruna çıkarıldı; onun gözleri önünde de yayı çözüb bağlayarak bâzusunun acı kuvvetini gösterdi.
İran elçisi derhal saraya davet olundu. Deli Hüseyin müdhiş kuvvetini pâdişahının önünde elçiye de gösterdi ; delikanlının lâübaliliği tuttu, sol pençesi ile kavrağı yayı öylesine bastırıp eğdi ki Deli Hüseyinin kuvvetine dayanamayan yay çatır çatır kırıldı.
Nümâyiş Sultan Muradın hoşuna gitti :
- Şu oğlan dâim meclisimde bulunsun !..emrini verdi.
Ve o gün 18 yaşındaki delikanlığı “Küçük Mîrâhurluk” verildi,sarayda çok önemli bir memuriyetti,has ahırların ikinci âmiri idi,dolgun bir gündeliği vardı. Çok geçmedi “Büyük Mîrâhur” oldu.Sofu değildi,pâdişahın meşhur “Mey ve Mahbub” âlemlerinde bulunan mutâd yârandan biri oldu,Şen,şakrak,lâtifeci;hikâyeri ile ve fıkraları ile,açık saçık nükteleri ve hazırcevablılığı ile o meclislere ayrıca revnak verdi.
1634 de vezirlikle Kaptânıderyâ'lığa tayin edildi,henüz 24 yaşlarında idi; o vazifede iken,pâdişahın has nedimi sıfatı ile Dördünüc Sultan Muradın Revan seferinde yanında bulundu,Revan Kalesi muhasarasında yararlığı görüldü,İstanbula dönüldüğünde,imparatorluğun ,vâlilerine en zengin gelir kaynakları ile başda bulunan Mısır'a vâli tayin edildi.
Yoksullukdan gelmiş,bir sarayda da olsa,sırtında küfe ile odun hammalığı yapmış,hiç ummadığı anda ve pek genc yaşında bir den masal hayatı yaşar gibi bir yükselmişdi,1635 de 25 yaşında Mısır Vâlisi olunca şaşırdı,bir seneden fazla kaldığı Mısırda gayri meşru yollarla,başda rüşvet,büyük servet sâhibi oldu.İstanbula şikâyetcileri geldi ve Deli Hüseyin Paşa vâlilikden azledilerek İstanbul çağırıldı,Bütün parası ,malı müsâdere edildi,ama suçu af edilerek tekrar pâdişahın nedimi oldu,mâhud meclislere katıldı.Dördüncü Sultan Muradın Bağdad Seferine pâdişahın en makbul yakınlarından biri olarak katıldı,ve o sefer içinde Anadolu Beylerbeyliğine (merkezi Kütahyada olan Anadolu Vâliliğine) tayin edildi ,ama kendisi pâdişahın yanında İstanbula geldi.O pâdişah yanında dönerken sadırâzam Kemankeş Kara Mustafa Paşa ordu ile kışlakda kalmışdı,İstanbulda sadırâzam vekili Tabanıyassı Mehmed Paşa idam edilince sadırâzam vekili,“Sadâret Kaymakamı” tâyin edildi, ve Mustafa Paşa İstanbula dönünceye kadar devletin en yüksek makaamına vekâlet etti (1639) .
10 şubat 1640 da velînîmeti ve büyük hâmisi Dördüncü Sultan Murad öoldu.Hiç bir resmî sıfatı,bir memuriyeti olmayan Deli Hüseyin Paşa ikinci defa olarak kaptanpaşalığa tâyin edildi.Donanma ile Karadenize çıkarak “30 parça kazak korsan gemisi yakalayarak yüz aklığı yapdı,korsanları zincire vurup İstanbula gönderdi”,fakat kendisi Azak Kalesini alamadığı bahânesi ile azledildi,ÖZü Kalesi muhâfızlığına tâyin edildi (1641) ;1642 de Bosna vâlisi oldu,kısa bir zaman sonra azledildi,İstanbula geldi,Aynı yıl içinde Bağdad vâlisi oldu,orada da ancak bir kalabildi,azledilerek İstanbula çağırıldı ve Sultan İbrahimin siyasî müşâvirleri arasına alındı.Fakat sadırâzam Sultanzâde Mehmed paşa tarafından makaamı için bir akib gibi görüldüğünden 1644 de Budun vâliliği ile İstanbuldan uzaklaştırıldı. Venedik Cumhuriyetine karşı Girid Adasında bir harb açılmış,Hanya Kalesi fethedilmiş,adadaki muhârebeler devam ediyordu.Sadırâzam Mehmed Paşa rakib gördüğü Deli Hüseyin Paşayı 1645 de Hanya muhâfızlığı ile Girid Adasına gönderdi.ertesi sene de serdar olarak kendisi adaya geçdi,fakat ânî hastalarak adada öldü, o 1646 yılında Girid Adasındaki ordunu serdarlığı Deli Hüseyin Paşaya verildi.
Ve işte Deli Hüseyin Paşanın “Girid Serdârı Gazi Hüseyin Paşa” diye tarihimizdeki büyük şöhreti böylece başlamış oldu.Girid Adasındaki serdarlığı 1657 ye senesin ondört sene sürdü.
Serdar olduğunun tezine adanın önmeli yerlerinden Retimo Kalesini ve şehrini aldı (B.: Gülnuş Sultan,Rebia Emetullah,cild ,sayfa ).
1647 baharında adanın baş kenti olan Kandiye Kalesini muhasara etti.O tarihlerde Kandiye dünyânın en müstahkem kalesi idi.Elinde o kaleye baş eğdirtecek büyük toplar yokdu,kış ağzında muhasarayı kaldırmaya mecbur oldu.1648 de ikinci defa muhasara etti,yine alamdı.1649 da Kandiyenin karşısında “İnâdiye” adı ile bir türk kalesi yaptırdı,ve karargâhını orada kurarak İstanbuldan imdad bekledi.Kandiye önünde metris muhârebeleri,lağım muharebeleri başladı.
Venedikliler kuvvetli donanmaları ile Çanakkale Boğazının ağzına gelmişlmişler,Boğaza denizden bir abluka koymuşlar,Adaya ,adadaki türk ordusuna yardım imkânını önlemeye muvaffak olmuşlardı.Deli Hüseyin Paşa erzaksız,cebhânâsiz kaldı,askerin ücretleri,parası gelemedi.
Anadoluda yine isyanlar başlamış,İstanbul dalga dalga ihtilâllerle çalakanıyordu.Devlet sözü ayağa düşmüş,zaman gelmiş,Geriddeki Ordu ve binlerce asker unutulmuşdu.Deli Hüseyin çok müşkil durumuna rağmen,güney kıyısında iki ve Kandiye müstesnâ,adanın her tarafını almışdı.Askerin mâneviyâtını serdarın şövâliye şahsiyeti tutuyordu.Kaleden bir huruç hareketi yapan Marko Kaptan adında bir venedikli cengâverin karşısına bizzat çıkarak onu atından yıkmış ve ekdni eliyle bağlayıp eşir etmişdi.Düşman tarafından “Deli Hüseyin” diye matbaalarda basılmış,bütün gözleri adaya dikilmiş Avrupada ellerde dolaşıyordu. O kanlı mahrumiyet yıllarında serdar,Dördüncü Muradın meşhur meclislerinin adamı hüviyetini de kaybetmemişdi.İç oğlanları ve câriyeleri ile bir tarafdan da rindâne bir hayat sürüyordu.
On dört yıllık Girid serdarlığının ne mühim vak'larından biri de Rumeli eyâleti askeri ile henüz İmâdiye Kalesinin yapılmadığı devirde,Kandiye önünde yeniçerilerin kendisine karşı bir isyanı olmuşdur.
Alınan yerler, timar ve zeamet olarak o cenge katılmış Rumeli ve Anadolu askerlerine veriliyordu, şehidlerden mahlûl kalan timar ve zeametleri de Serdar Deli Hüseyin Paşa bizzat tevcih ediyordu. Rumeli Beylerbeyisi olarak Giride gelmiş olan Zurnazen Mustafa Paşa, Rumeli eyâleti timar defterlerini Serdar Hüseyin Paşadan isteyerek beylerbeyisi bulunduğu Rumeli eyaletinin şehitlerden boş kalan timar ve zeametlerini kendisi vermek istedi. Serdar, Zurnazen Mustafa Paşanın bu isteğini reddetti. Deli Hüseyin Paşa ile arası açılan Mustafa Paşa, Serdara karşı olan gayzını açıktan açığa göstermeğe cesaret edemiyerek Yeniçerilerin kumandanı Sekbanbaşı Mahmut Ağa ile beraber askeri gizliden gizliye Serdarın aleyhine tahrike başladı.
İstanbuldan Sadrazam Kara Murat Paşanın ağalarından biri geldi (1655). Sadrazam, Serdarın arzı üzerine kaptanlığa Bıyıklı Mustafa Paşanın tayin edildiğini, donanmanın mükemmel bir surette gönderildiği cihetle bu yıl Kandiye kalesinin zaptedilmesi lâzım geldiğini bildiriyordu. Serdar, İstanbuldan gelen Sadrazam ağasının huzurile büyük bir divan topladı. Divanda, Zurnazen Mustafa Paşa ile Sekbanbaşı Mahmut Ağa tarafından tahrik edilen ümera ve zabitan, donanma ile asker, cephane ve lağımcı gelmediği cihetle metrislere girmiyeceklerini, binaenaleyh Kandiye muhasarasına başlıyamıyacaklarını söylediler.
Bundan istifade eden Zurnazen Mustafa ile Mahmud ortaya bir de yalan haber attılar: Gûya Serdar Deli Hüseyin Paşa marem adamlarından bir şatırını Kandiye kalesi kumandanına gönderirken bizim asker tarafından yakalanmış! Serdar, Venediklilerle gizli muhaberede bulunuyormuş dediler.
Bu tutulan şatır nerede? Tutan kim ? Bunu soran, arayan bile yoktu. “Serdar Venediklilerle gizlice muhabere ediyormuş” sözü türk ordugâhında Tür ordusunda hemen yayılmışdı.
Yeniçeriler ve Rumeli askeri isyan ederek Serdarın menziline hücum ettiler. Serdarı öldürmek kasdile içeriye ateş ettiler.
Asi askeri nasihat ile dağıtmak imkânı kalmadığından Deli Hüseyin Paşa asilere ateş ile mukabele etmeleri için adamlarına izin verdi. Serdarın iç oğlanları ok ve tüfek ile yüzlerce Yeniçeri ve Sipahiyi yere serdi. Serdarı öldürmek için saldıran bir Yeniçeriyi de bizzat Deli Hüseyin Paşa bir kılıç darbesile ikiye böldü: “Omuzundan kılıç ile şöyle muharref çaldı ki bir omuzundan geçüp öbür yanındaki oyluğuna inince ayrılup iki pâre oldu!”.
Fakat otuz kırk nefer iç oğlanıyle asilere mukavemet etmek imkânsızdı. Serdar menzilinden kaçıp saklanmaya mecbur kaldı. Paşanın iç oğlanlarından bir kısmı telef ve mecruh oldu, “Ve tâze yollu olanlarını askerin içindeki erazil alup götürdüler” Paşanın eşyası yağma edildi, ve menziline ateş verildi.
İsyanın böyle birdenbire parlaması Zurnazen Mustafa ile Sekbanbaşı Mahmudu fevkalâde korkutmuştu. Askeri yatıştırmıya çalıştılar. Fakat gözünü kan sürümüş olan asîler işi daha ileriye götürdüler.
Girit cenginden vaz geçerek Adayı terketmek istediler!
Bu söz, bütün kumandanları titretmek, Osmanlı İmparatorluunu temellerine kadar sarsmak için kâfi idi. İstanbuldan imdat ve cephane gelmesi ihtimalinden dolayı, askerden Giridi terketmek için Kasıma kadar beklemek vadi güçlükle alınabildi. Bu karar ordu kadısı tarafından tescil edildi. Kararın suretini asker tarafından murahhas seçilen Çatalbaş Bey ile Prezrin Alay beyi İstanbula götürdüler. İsyan bu suretle yatıştırılmış oldu Serdarın asker tarafından yağma edilmiş olan cariye ve tâze iç oğlanları birer birer araştırılarak toplandı ve Deli Hüseyin Paşaya iâde olundu: “Cevari ve gılmanını buldurup sîne ve gerdanlarında emme ve dişleme izleri ile Paşaya teslim ettiler.” Sonra ondan ulûfelerini istediler. Deli Hüseyin Paşa askeri topladı. Onlara acı bir nutuk söyledi: “Din düşmanlarına karşı ırzımı payimal ettiniz!. Serdarlarına ve zabitlerine karşı askerin bu şekilde ihânet ettikleri işidilmişmi dir. Bu kadar malımı yağma ettiniz, şimdi benden ulufe istersiniz! Bu ne edepsizliktir!” diye bağırdı ve teessüründen kendisini tutamıyarak ağlamıya başladı.
Deli Hüseyin Paşa gibi demir yapılı bir Türk pehlivanını ağlatan acı ne kadar büyüktür. Bu göz yaşları askerin yüreğine birer zehirli ok gibi saplandı. Derya beyleri derhal toplanarak ölünceye kadar Serdar Deli Hüseyin Paşaya yardım etmeye ant içtiler. Sarı Ali kaptanı murahhas seçerek serdar gönderdiler. Asker metrislere girdiği takdirde gemilerdeki levendler, kürekçiler, Cezayir ve Tunus askeri ile karaya çıkarak kendilerinin de metrise gireceklerini, muhasara toplarını da denizden nakletmeğe âmâde olduklarını arzettiler. Bu karardan çok mütehassis alan Deli Hüseyin Paşa derhal ümera ve zabitanı toplayarak bir harp meclisi kurdu ve deniz beylerinin kararını tebliğ ve askerin metrise girerek Kandiye muhasarasının başlamasını emretti.
Zurnazen Mustafa Paşa, Sekban başı Mahmut ve taraftarları itiraza cesaret edemediler. Cenk mevsiminin geçmiş, kasımın gelmiş olmasına rağmen metrise girmeğe razı oldular. (İmâdiye Kalesinin yapılmasından önce, 20 ağust 1649 da İkinci Kandiye Muhâsarası)
Sadrazam Kara Murat Paşa (İkinci sâdırazamlığı mayıs-ağustos 1655) Girittike kumandanların bazılarına mahrem mektuplar yazdı : “Serdarın askere çok sert muamele ettiğine, zeamet ve timar mahlûllerini istihkak erbabına vermediğine, Kandiye muhasarasının yıllardan beri ablukaya çevrildiğine ve kalenin fethi hususunda gevşeklik gösterdiğine, dair bazı haberler aldığını,bunları doğru ise bir hüccet tanzim edilerek kendisine gönderilmesini” bildirdi.
Kara Murat Paşa Deli Hüseyin Paşanın bütün memlekete hattâ cihana yayılan kahramanlıklarından ürküyordu. Onu sadaret makamı için en büyük rakib olarak görüyordu; istediği hüccet ile Deli Hüseyin Paşayı ölüme sürüklemek istiyordu. Fakat Giritten gelen hüccetler, tahminlerinin tamamen aksi çıktı: Bütün kumandanlar ve zabitler Deli Hüseyin Paşaya olan derin itimadlarını tesbit ettikten sonra askerin isyanına Serdarın değil, yıllardır devam eden harbin ve İstanbuldaki devlet ricalinin Giridi imdatsız bırakmalarından doğmuş bir ümidsizliğin sebep olduğunu yazmışlardı.
Kara Murad Paşanın yerine Süleyman Paşa sadırazam oldu, altı ay sonra azlinde (şubat 1656) mührü hümâyun Giritde Deli Hüseyin Paşaya gönderildi. Fakat Adadaki askerî isyanı hazırlayan Zurnazen Mustafa Paşa o sırada İstanbulda bulunuyordu, Hüseyin Paşa gelinceye kadar sadırazam vekili oldu, ve ilk işi gönderilen mührü geri çevirtecek XXXXX geri çevirtmek oldu ; kendisi sâdırazam oldu.
Memleketin sürüklendiği anarşi devrine ancak 1656 eylülünde sadırazam olan Köprülü Mehmed Paşa son verdi. Devlet otoritesini tekrar kırma yolunda da amansız bir kanlı vezir oldu. Deli Hüseyin Paşayı da vücudunu ortadan kaldırtacağı adamlar arasında koydu.
Serdarın idam fermanını alabilmek için Giritten şikâyetçi gelmesi lâzımdı; 1657 de önceserdarlıkdan alındı,üçüncü defa kaptanpaşalığa tayin edildi,o imkân yinr bulunamayınca Rumeli Beylerbeyliğine vâliliğine gönderildi, ve “zâlimdir,mürteşîdir” diyecek adamlar bulundu,vâlilikden azledilerek İstanbula çağırıldı,devrin çocuk pâdişahı Dördüncü Sultan Mehmed tarafından bizzat sorguya çekildi.Kendisini müdafaa etmedi :“ Pâdişahım..beni çokdan beri öldürtmek isterler ,hakkımdaki şikâyetlerin hepsi düzmedir,ısmarlayıp getirttiler ,bana edenleri Allaha havâle ettim..” demekle yetindi.Önce Yedikule Zındanına gönderildi, iki gün sonra 29 aralık 1658 de orada boğularak idam olundu; halkın nazarında suçlu değil,şehid idi,bir halk nümâyişinden korkularak kale içinde Yaldızlı Kapu önünde bir yere defnedildi,sonra da kabri üzerine vezir kavuğu ile taş kondu.
Câhildi,şatafata,nümâyişe, düşkü, nefis zevklerine düşkündü ;cengâver bir vezirdi ,mahrem hayatında haremde câriyeleri ile,selâmlığında tâze uşakları ile mülûkâne meclisleri olurdu,hâmisi Dördüncü Muradın yanında gördüklerini iki yönlü olarak devam ettirmişdi.
İstanbuldan Budin vâliliği ile ayrılırken bir alay tertip ettirmişdi, İstanbul halkı o alayın hâtırasını uzun zaman unutamamışdı.
İstanbul halkı “hattâ nisvanı şehir bile fevç fevç temaşasına çıkmışlar” idi. Deli Hüseyin Paşa cenge gidiyormuş gibi baştan ayağa kadar zırh giymiş “göke demire” bürünmüştü. Atının üstünde levendâne kuruluyor, iki tarafına yüksek sesle selâm veriyordu, kendisine duâ etmelerini tenbih ediyordu, “ nisvan gürühüna uğradıkta:
-Selâmün aleyküm kadınlar!.. cennet reyhanları, yer melekleri! Ülema ve süleha ve yarar koca yigitler sizden doğar.. Allahütaalâ sürünüze bereket versin, bizi düadan unutmayın!.. diyordu.
Halk da paşanın bu sözleri üzerine :
- Allah seni pâdişaha bağışlasın !.. Kahraman vezir olunca böyle olur !..diye bağrışıyordu.
Bibl.: Naimâ Tarihi,II-VI ; Silâhdar Tarihi, I; İ.H. Danişimed, Osmanlı Kronolojisi ; Türk Ansiklopedisi.
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Belge
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Madde Başlığı
Kod
H46024
Tema
Kişi
Konular
Hüseyin Paşa (Deli), Deli Hüseyin Paşa, Murad IV (Sultan), Zülüflü Baltacılar Ocağı, Enderun Koğuşları, Hamal, Porter, Yenişehirli Hüseyin, Harem, Kızlarağası Dairesi, Kemankeş, Pehlivan, Wrestler, Baltacılar Ocağı, Acem elçisi, Iranian ambassador, Keman, Violin, Yay, Bow, Deli Hüseyin, Yahya Ağa, Yahya Agha, Küçük Mirahurluk, Has ahırlar, Imperial stables, Büyük Mirahur, Kaptan-ı derya, Chief admiral, Revan Seferi, Revan Expedition, Revan Kalesi, Revan Castle, Mısır, Egypt, Küfe, Odun hamallığı, Wood porter, Mısır Valisi, Governor of Egypt, Nedim (Şair), Nedim (Poet), Bağdad Seferi, Bağdat Seferi, Bağdat Expedition, Kütahya, Anadolu Beylerbeyliği, Anadolu Valiliği, Governorship of Anatolia, Mustafa Paşa (Kemankeş Kara), Kemankeş Kara Mustafa Paşa, Mehmed Paşa (Tabanıyassı), Karadeniz, Black Sea, Azak Kalesi, Azak Castle, Korsan gemisi, Pirate ship, Özü Kalesi, Özü Castle, Bosna Valisi, Governor of Bosnia, Bağdat Valisi, Governor of Bagdad, İbrahim I (Sultan), Sultanzâde Mehmed Paşa (Sadrazam), Sultanzâde Mehmed Pasha (Grand Vizier), Budin Valiliği, Governorship of Budin, Venedik, Venice, Girit, Crete, Hanya Kalesi, Hania Castle, Mehmed Paşa (Sadrazam), Mehmed Paşa (Grand vizier), Hanya Muhafızlığı, Guardian of Hania, Hüseyin Paşa (Girit Serdarı Gazi), Hüseyin Pasha (Ghazi Commander-in-chief of Crete), Retimo Kalesi, Rethimno Castle, Emetullah Rabia Gülnuş Sultan, Kandiye, İnadiye, Muhasara, Siege, Çanakkale Boğazı, Çanakkale Strait, İsyan, İhtilal, Revolt, Marko Kaptan, Rumeli Beylerbeyi, Rumelia Governor, Mustafa Paşa (Zurnazen), Zurnazen Mustafa Paşa, Sekbanbaşı Mahmut Ağa, Mustafa Paşa (Bıyıklı), Bıyıklı Mustafa Paşa, Yeniçeri, Jannisary, Sipahi, Cavalryman, Çatalbaş Bey, Prezrin Alaybeyi, Sarı Ali Kaptan, Cezayir, Algeria, Tunus, Tunusia, Murad Paşa (Kara), Kara Murad Paşa, Süleyman Paşa, Süleyman Pasha, İdam, Execution, Yedikule Zindanı, Yedikule Dungeon, Yaldızlı Kapu, Yaldızlı Kapı, Tarih (Naima), Silahdar Tarihi (Silahdar Mehmed Ağa), İsmail Hami Danişmend, Osmanlı Kronolojisi, Türk Ansiklopedisi, Türk Ansiklopedisi (Encyclopedia)
Tür
Belge
Biçim
Baskı, Daktilo yazısı, El yazısı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Tanım
İstanbul Ansiklopedisi Hüseyin Erişen-Hüseynî bölümü için yazılmış metin
Not
Kâğıt üzerine daktilo ve tükenmez kalem. Kupürler belgeye yapıştırılmış, düzeltmeler tükenmez kalemle yazılmıştır. Deli Hüseyin Paşa ile ilgili bir yazının yer aldığı kupürler belgeye yapıştırılmıştır.
Bakınız Notu
Gülnuş Sultan (Rebia Emetullah)
Bibliyografya Notu
Naimâ Tarihi II-VI; Silâhdar Tarihi; İ.H. Danışmend, "Osmanlı Kronolojisi", Türk Ansiklopedisi
Provenans
İstanbul Ansiklopedisi Arşivi, Kadir Has Üniversitesi ve Salt iş birliğiyle erişime açılmıştır.
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Belge
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.