Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
Mehmed Paşa (Katırcıoğlu) maddesi
MEHMED PAŞA (Katırcıoğlu ) – Onyedinci asır ortasında ünlü bir vezir ; gencliğinde haramilik yapmış , yollar keserek kervanlar soymuş , pek çok cana kıymış , 1647 senesinde devlete karşı isyan ederek dağa çıkan Karahaydaroğlu Mehmed Beye katılarak onun en yaman adamlarından biri olmuşdu , ki o tarihde Karahaydaroğlu Mehmed henüz 17-18 yaşlarında bir delikanlı , ???? oğlu ondan 7-8 yaş kadar büyükdü , doğumu tahminen 1622-1623 arasında olacakdır (B.: Mehmed Bey,Karahaydaroğlu). Aşağıdaki hal tercemesini R.E.Koçunun “ Dağ Pâdişahları ” isimli eserinden alıyoruz :
“Teke vilâyeti yörüklerindendi, bir dağlıydı. Harami olup kervan yolları kesmeğe başladığında yirmi dört, yirmi beş yaşlarında idi. Hakkında yazılanlardan çıkarabildiğimize göre uzun boylu, koşarlı uçarlı, kaplan pençeli, ve zehir gibi kaplan vahşetinde bir delikanlıydı. Kara kaşlı, kara gözlü esmer yüzüne, üst dudağını örten bıyıklarının ve çenesini sarmış mühmel sakalının ayrıca bir heybet vermiş olduğunu söyliyebiliriz. Binicilikte onun üstüne yiğit yoktu derler.
“Karahaydaroğlu Mehmed Bey, Şuhud Dağına çıktığı zaman yanına ilk koşanlardan biri Katırcıoğlu olmuştu. Kumral bıyıkları yeni yeni terlemeğe başlamış o nevcivan dağ padişahının şehbaz ve şehlevend veziri, baş sergerdesi olmuştu. Üzerlerine gönderilen Anadolu Be...
⇓ Devamını okuyunuz...
MEHMED PAŞA (Katırcıoğlu ) – Onyedinci asır ortasında ünlü bir vezir ; gencliğinde haramilik yapmış , yollar keserek kervanlar soymuş , pek çok cana kıymış , 1647 senesinde devlete karşı isyan ederek dağa çıkan Karahaydaroğlu Mehmed Beye katılarak onun en yaman adamlarından biri olmuşdu , ki o tarihde Karahaydaroğlu Mehmed henüz 17-18 yaşlarında bir delikanlı , ???? oğlu ondan 7-8 yaş kadar büyükdü , doğumu tahminen 1622-1623 arasında olacakdır (B.: Mehmed Bey,Karahaydaroğlu). Aşağıdaki hal tercemesini R.E.Koçunun “ Dağ Pâdişahları ” isimli eserinden alıyoruz :
“Teke vilâyeti yörüklerindendi, bir dağlıydı. Harami olup kervan yolları kesmeğe başladığında yirmi dört, yirmi beş yaşlarında idi. Hakkında yazılanlardan çıkarabildiğimize göre uzun boylu, koşarlı uçarlı, kaplan pençeli, ve zehir gibi kaplan vahşetinde bir delikanlıydı. Kara kaşlı, kara gözlü esmer yüzüne, üst dudağını örten bıyıklarının ve çenesini sarmış mühmel sakalının ayrıca bir heybet vermiş olduğunu söyliyebiliriz. Binicilikte onun üstüne yiğit yoktu derler.
“Karahaydaroğlu Mehmed Bey, Şuhud Dağına çıktığı zaman yanına ilk koşanlardan biri Katırcıoğlu olmuştu. Kumral bıyıkları yeni yeni terlemeğe başlamış o nevcivan dağ padişahının şehbaz ve şehlevend veziri, baş sergerdesi olmuştu. Üzerlerine gönderilen Anadolu Beylerbeyisi Küçükçavuş Ahmed Paşayı bir gece Sandıklı Ovasında basıp bozguna uğrattıklarında Katırcıoğlu kaçan paşaların tâkibine çıkmış, Karahaydaroğlu da yakaladıkları paşayı soyduktan sonra serbest bırakmıştı. Tâkibden dönen Katırcıoğlu : “Paşa nerde?.” diye sorup da serbest bırakıldığını öğrenince Karahaydaroğluna:
-Bre oğlan!. Sen ve ben onun eline geçmiş olsaydık kellelerimiz şimdi su meydan da yuvarlanırdı!. diye bağırmış ve hemen atına binerek paşanın ardından gitmiş, ve henüz bir bayır aşmış olan o bîçareye yetişerek: “İn bre hain!.” diye paşayı atından yıkmış, başını, kesmişti.
“Karahaydaroğlu ile beraber Isparta önünde Abaza Hasan Ağa tarafından basıldıklarında ve bozguna uğradıklarında o büyük çeteyi dağıtmadan kaçırabilmişti. Ele geçirilip İstanbula götürülen ve orada îdam olunan Karahaydaroğlunun nâmı ortadan kalkınca Katırcıoğlu adı haramilik yolunda dehşet saçan tek isim kalmıştı.
“1649 yılı baharında 400 levend ile Bolvadin yanından geçerek Çay kasabası üstüne yürüdü. O tarihlerde Afyonkarahisarı âyânından bir İsa Ağa vardı; hem çok zengin, hem de gayetle nâmuskâr, büyük şeref ve itibar sahibiydi, öylesine ki, sözü İstanbulda dahi geçerdi; geniş toprakları Çay civarında olduğu için de Çaylı İsa Ağa diye anılırdı. Katırcıoğlunun Çay üzerine yürüdüğü haber alınınca İsa Ağanın kardeşi bin kadar yiğitle kasaba dışına çıkmış ve Eşkıya ile muhkem cenk etmiş, onları sındırmış idi. Meğer harâmilerin yılgınlığı bir oyun imiş, kaçmışlar, arkadan dolaşmışlar ve Çay kasabasını ateşe vermişler, evlerinin hemen hepsi ahşap olan kasaba yanmaya başlayınca Çaylılar şaşırmış, bozulmuştu. Alevler arasında Çaya giren haydutlar da öyle bir talan yapmışlar, ayak üstü öyle şenaat ve mel'anette bulunmuşlardı ki ertesi gün tamamen yanıp külleri tüten kasabaya girenlerin tüyleri ürpermişti.
“Çay faciasından sonra Katırcıoğlu Akşehir önüne geldi, Sübaşı Bağçesi diye meşhur bir cevizliğe indi, dehşet içinde kalan Akşehirliler hemen toplandılar hayduda bir heyet gönderdiler, ayağına düşüp yalvardılar, 3400 riyala pazarlık kesildi, bu parayı tamamen tahsil eden Katırcıoğlu da Akşehir önünden çekildi, Beyşehri taraflarında bir kaç köy vurdu, oradan Seydişehrine gitti, ve kasabaya levendlerinden birini göndererek 2000 kuruş harac istedi: “Kendi elleri ile mi getirirler, yok varip elimle mi alayım?” diye sordu. Gençliklerinde Celâlî olup dağlarda dolaşmış, sonra tövbekâr olarak vatanları olan Seydişehrine çekilmiş Cebecioğlu Mahmud Ağa ile Dağlardelisioğlu Mehmed Ağa hemşehrilerine bir haydudun istediğini kendi eliyle almasının ne demek olduğunu anlattılar, ve toplanan 2000 kuruşu kendi elleri ile götürdüler, bir dağ eteğinde buldukları Katırcıoğluna teslim ettiler.
“Teke valisi Topal Mehmed Paşa Katırcıoğlunun tenkiline memur edilmişti. 1200 kılıçla o sırada çıkageldi. Katırcıoğlunun yanında 700 levend vardı, Kaşıklı önünde çarpıştılar. Haramiler önce bozuldular, toplu olarak kaçtılar, fakat Karacaören mevkiinde birden durarak kendilerini oraya kadar kovalayan, ve kuvvetlerinin bir kısmını arkada bırakmış olan Topal Mehmed Paşayı bozguna uğrattılar, paşa Eşkıya elinden canını güçlükle kurtararak Seydişehrine sığındı, ve hıncını bu kasabanın halkından aldı:
- Siz Katırcıoğluna para vermişsiniz.. Bana dahi levend lâzımdır, levend yazmak için de para lâzımdır!.. diyerek cebren ve kahren iki bin kuruş da o aldı.
“Bir müddet daha dağlarda dolaşan ve kervanlar çevirip soyan Katırcıoğlu Niğdede Gürcü Abdünnebînin isyan ederek levend yazdığını işitince onun yanına gitti. Gürcü:
- Bizim dâvamız büyüktür, devleti zulüm ile perişan edenlere karşı kıyam ettik, sen ve levendlerin hâramilikten el çeker iseniz sana bir mansıb almayı vaad ederim.. dedi.
“Katırcıoğlu Gürcü Abdünnebînin şartını kabul etti, ve onunla beraber Üsküdar arkasında Bulgurluya kadar geldi. Fakat Gürcünün anî bir kararı ile kazanılmış bir muharebeyi kaybettikten sonra İzmitte Gürcü Abdünnebîden ayrıldı, ve “kemâli şevket ile harâmiliğe döndü”. Vak'anüvis bu şatafatlı tâbiri kullanmakta haklıdır. İzmit dönüşü Mudurnu civarında Ada kasabasını vurdu, yağma edip yaktıktan sonra kasabadan ikiyüz kadın çıkardı ve levendlerine taksim ederek “fuhşi azîm irtikâp etti”. Harâmiliğin şevketi de elbetki böyle bir şenaat olacaktı.
“Katırcıoğlu bu ikiyüz kadını ve kızı teker teker önünden geçirmiş, on dört onbeş yaşlarında iki güzel kızı da kendisi için seçmiş, kızların saçlarını kestirmiş, erkek esvapları giydirerek oğlan kıyafetine soktuktan sonra atlara bindirmiş, onlarla beraber tekrar Şuhud Dağına çıkmıştı.
“Katırcıoğlu Mehmed için artık kurşunla vurulup ölmek hattâ cellâd satırına baş vermek veya asılmak her halde lütuf olurdu. Ele geçmeye görsündü, en korkunç işkenceler altında idam olunacağı muhakkaktı, bunu kendisi de biliyordu. Dağlarda, ormanlarda gömülü büyük bir hazinesi vardı, onu alıp en namlı levendlerinden yüz kadar yiğitle İrana kaçmayı düşündü, fakat Kalenderoğlunun âkibetini hatırladı, namı nişanı kaybolan Kalenderoğlunun orada öldürüldüğü âşikârdı. Katırcıoğlu yaklaşmakta olan kışdan korkuyordu. Dağda barınamayacakları için çetesini dağıtmaya, en yakın sekiz on adamı ile bir köy de barınmaya mecburdu. Basılıp yakalanabilirdi.
“Katırcıoğlu bir gece sabaha karşı Çay kasabası civarında meşhur İsa Ağanın çiftliğine indi. Zengin ve şerefli adamın zevceleri ve çocukları müthiş haydudun pençesine düştü, aralarında İsa Ağanın şu kadar kız evlâdı arasında gözünün bebeği sevgili tek oğlu da bulunuyordu. Aslında Katırcıoğlu bunların çiftliğe geldiğini casusları vasıtası ile haber alarak çiftliği basmıştı: “Korkmayın.. dedi, mala, cana, ırza el uzatmam”; sonra çiftlik halkından birini Afyona İsa Ağaya gönderdi: “Hemen kalksın İstanbula gitsin, beni af ettirsin.. Yahut ki ben hânümanını yıkıp, ırzını pâyümâl eder ve oğlunu da alır İrana giderim!.” diye haber yolladı.
“Bu haberi alan İsa Ağa deliye döndü, at sırtına düşüp ılgarla İstanbula gitti, Sadırazam Kara Murad Paşanın ayaklarına kapandı, durumu bütün ciddiyeti ile anlattı: “Sultanım, Katırcıoğlu bir yarar bahâdır habistir.. Üzerine bu kadar paşa ve asker gönderildi, başı alınamadı, bundan sonra da zafer bulunması belli değil... Ortada köylü kendi fukarâ zengin halk eziliyor.. Bu şakîlerden birinin cezasını da gelin siz af edin, yemin ederim ki, Katırcıoğlunun devlet hizmetine liyakati vardır.. Onun affını duyan sair Eşkıya da aman diler.. Sonra bir yolunu bulur, hakkından gelirsiniz!.” dedi.
“Sadırazamın af ettim demesi kâfi değildi, usulen Allahın adına yemin edilerek haydudun eline aman mektubu verilecekti. Kara Murad Paşa:
- Ağa..senin hatırın büyüktür, ben af ettim, lâkin aman mektubu vermem, mektupları erkânı devlet versin!. dedi.
“Çaylı İsa Ağa kapu kapu dolaştı, yeniçeri ağası Kara Çavuşdan, Şeyhülislâmdan, Anadolu ve Rumeli kadıaskeri efendilerden, kubbe vezirlerinden, sarayda kızlarağasından, silâhdarağadan, İstanbul âyan ve eşrafından yirmiden fazla aman mektubu aldı, bunların hepsi büyük yeminlerle, İstanbula geldiği takdirde bütün suçlarının af edileceğini, kendisine bir mansıb verileceğini, adamlarına da münasip dirlikler verileceğini yazıyorlardı. İsa Ağa Çaydaki çiftliğe dönüp mektupları Katırcıoğluna teslim etti.
“Kış ağzı olduğu için yanında ancak iki yüz kadar levendi kalmıştı. Katırcıoğlu, koynunda aman mektupları, onlarla beraber İstanbul yoluna çıktı. Hemen hepsi erkek güzeli tığ gibi şehbaz ve şehlevend dilâverler, hepsi pürsilâh, yağma malı en güzel esvapların içinde ve en güzel atların üstünde bu haydut kaafilesi, bir sirk alanındaki arslanlara, kaplanlara benziyordu, yolları üstündeki köy ve kasabalardan bir dehşet havası bırakıp geçtiler. Katırcıoğlu Üsküdarda Sadırazamın en itibarlı ağalarından Çatrapatra Topatan Ali Ağa tarafından merasimle karşılandı. Kendisine ve adamlarına İstanbul da mükellef bir konak tahsis edilmişti. İstanbula geldiğinin ertesi günü vezirin huzuruna çıkarıldı, mutad merasimle kürk giydirildi. Kara Murad Paşa geçmiş suçlarından hiç bahsetmedi, dereden tepeden bahsedildi. Katırcıoğlu kaba yörük ağzı ile çok tatlı konuşan bir meclis adamı idi. Sadırazam Kara Murad Paşa kendisinden çok haz etti.
“Namlı haydudu vezirden sonra padişah da huzuruna kabul etti. Katırcıoğlunu saraya Kara Murad Paşa götürmüştü. Murad Paşa dev yapılı bir adamdı, Mehmedi ensesinden tutmuş ve çocuk padişah Dördüncü Sultan Mehmede:
- İşte Katırcıoğlu dedikleri hinzir budur padişahım.. affını recâ ederek mübârek ayağına yüz sürmeğe geldi! demişti ve Katırcıoğluna da : “düş!.” diye emretmiş, o da diz üstü çökerek yer öpmüştü.
“O gün resmen af edildi ve kendisine Beyşehri sancakbeyliği verildi. Yanındaki iki yüz şakî de af edilerek bunların ileri gelenlerinden on sekizine kapukulu sipahiliği verildi. Katırcıoğlu ile adamlarının bir müddet İstanbulda istiraat etmeleri için de izin verildi. Döktükleri kanların ve türlü şenaatlerinin üstünden af süngeri geçirilen haydutlar İstanbulda iki ay kadar kaldılar. Bu iki ay âdeta bir festivale döndü. Katırcıoğluna tahsis edilmiş konağın önü panayır yeri gibi her sabah halk ile dolmakta idi. Meselâ al kadife çağşırlı, al kadife cebkenli; iğri külâhının üstüne al ipekli bir vala sarmış henüz on altı on yedi yaşlarında bir delikanlıyı göstererek:
- Bu şehbaz Akyakalı Bekirin oğlu Şah Yunus Beymiş..
- Allah hünkârımıza bağışlasın.. Ak alnına kara zülfünü dökmüş mahbûbî cihandır! diyorlardı.
“Çarşı pazar dolaşırken, yahut bir hamama girdiklerinde peşleri sıra bir meraklı kafilesi eksik olmuyordu. Katırcıoğlu ise ulemâ, vüzerâ, âyan ve eşraf tarafından mükellef ziyafetlere çağırılıyordu. Bir gün Şeyhülislâm Efendinin ziyafetinde padişahın huzuruna çıkışını şöyle anlatmıştı:
- Saadetli Padişahımın karaca karaca gözlerini görünce ödüm patlaya yazdı, Paşa düş dedi, yüzüm üstüne düşdüm.. Ama düş demese yine ayak üzere duracak tâkatım kalmamış idi, düşecektim, hemen:
- Allah hünkârımın yaşını uzun etsin!. dedim, yer öptüm.
“Namlı bir cirid oyuncusu idi. Naimâ şöyle anlatıyor: “Veziriâzamın ve sair vüzerâ ve âyanın ciridci ağaları ile ciride çıkardı, vezir ve cümle âyan seyrederlerdi. Katırcıoğlunun at kullanıp cirid ve mızrak oynatmasına hayran olurlardı... Her kime hamle etse elbet ki cirid vurur, değme şahıs ona cirid vuramazdı.. diyor.
“Seydişehrinden sonra Karaman valisi tâyin edildi, “Katırcıoğlu Memed Paşa” ünvanı ile Konyaya gitti. Bu vazifede bulunurken Girid cengine gönderildi, orada kısa bir zaman içinde dillere destan olan bir kahraman oldu, kendisine vezirlik pâyesi ile Anadolu Beylerbeyliği verildi. 1666 da sadırâzam Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa yirmibeş yıldanberi Girid adasında bulunan ordunun serdarlığını da üzerine alarak Giride gittiğinde kendisini karşılayanlar arasında bir geçidden geçerlerken Serdar paşa Katırcığluna lâtife yollu takıldı:
- Mehmed Paşa!. Ne güzel beklenecek yerlerdir.. dedi ve onun eski hâramiliğini hatırlattı..
Katırcıoğlu da:
- Efendim.. iyi dağlardır ama kervanı işlemez!. dedi.
“Katırcıoğlu Mehmed Paşa 17 Aralık 1668 de Giridde Kandiye Kalesi muhasarasının en kanlı bir muharebesinde şehit oldu.” (R.E. Koçu, Dağ Pâdişahları)
Ölümünde 45-46 yaşlarında idi. Geçen asır sonları ile asrımız başlarının şöhretli asker ve devlet adamlarından Katırcıoğlu Gazi Ahmed Muhtar Paşa Mahmud Muhtar Paşa ve Mehmed Paşanın torunlarındandır (B.:Ahmed Muhtar Paşa, Gazi ; Mahmud Muhtar Paşa ; Katırcıoğlu Hanı).
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Kupür, Belge
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Madde Başlığı
Kod
M17A013
Tema
Kişi
Tür
Kupür, Belge
Biçim
Baskı, El yazısı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Tanım
İstanbul Ansiklopedisi Mehmed Paşa bölümü için yazılmış metin
Not
Kâğıt üzerine tükenmez kalem. Kupür tükenmez kalemle yazılan metnin altına yapıştırılıp üzerinde tükenmez kalemle ekleme ve çıkarmalar yapılmıştır.
Bakınız Notu
Mehmed Bey (Karahaydaroğlu); Ahmed Muhtar Paşa (Gazi); Mahmud Muhtar Paşa; Katırcıoğlu Hanı
Bibliyografya Notu
R.E.Koçu, “Dağ Pâdişahları”
Provenans
İstanbul Ansiklopedisi Arşivi, Kadir Has Üniversitesi ve Salt iş birliğiyle erişime açılmıştır.
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Kupür, Belge
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.