Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
İlyas Paşa maddesi
İLYAS PAŞA – Onyedinci asrın ilk otuz yılı Osmanlı Tarihinde büyük anarşi devridir,o devrin ferman dinlemez şakilerinden biri de İlyas Paşadır ; mâcerâlı kanlı hayatı 1632 yılı mayısında İstanbul Boğaziçinde İstavroz Bağçesinde ve devrin pâdişahı Dördüncü Sultan Miradın gözleri önünde başının kesilmesi ile sona erdi.Aşağıdaki satırları R.E.Koçunun o devri anlatan “Dağ Pâdişahları” isimli eserinden alıyoruz.
“Aslı Balıkesirlidir. Gençliğinde Solakoğlu diye anılırdı. Nefsinde bahadır adamdı. Sipahilikten sürmüş çıkmış, sancak beyi olmuştu. Bekir Sübaşıoğlu Mehmed adında bir sefih alçağın ihaneti ile İranlıların Bağdadı ele geçirmesi üzerine başlayan uzun ve kanlı şark seferinin ilk safhasında haylı yararlıklar göstermiş, Anadolu Beylerbeyisi olmuştu. Serdar ve sadırazam Hafız Ahmed Paşa azledilip yerine kanlı ve gaddar Hüsrev Paşa geçince İlyas Paşaya bir ürküntü, vahşet geldi, hemen tekaüt oldu ve memleketi olan Balıkesire çekildi. Kendisi de son derece haris, bir köşede kanaat ile yaşayacaklardan değildi. Kaldı ki, hayatından da emin değildi, yanına haylı sarıca ve sekban toplayarak kapusu kulu askerini fazlalaştırdı.
Bergama, Karasi, Kazdağı bütün o havalinin timarlarını kendi adamlarına dağıtmaya başlayınca nerede bir levend, şeci ve bahadır koç yiğit varsa İlyas Paşanın kapusu...
⇓ Devamını okuyunuz...
İLYAS PAŞA – Onyedinci asrın ilk otuz yılı Osmanlı Tarihinde büyük anarşi devridir,o devrin ferman dinlemez şakilerinden biri de İlyas Paşadır ; mâcerâlı kanlı hayatı 1632 yılı mayısında İstanbul Boğaziçinde İstavroz Bağçesinde ve devrin pâdişahı Dördüncü Sultan Miradın gözleri önünde başının kesilmesi ile sona erdi.Aşağıdaki satırları R.E.Koçunun o devri anlatan “Dağ Pâdişahları” isimli eserinden alıyoruz.
“Aslı Balıkesirlidir. Gençliğinde Solakoğlu diye anılırdı. Nefsinde bahadır adamdı. Sipahilikten sürmüş çıkmış, sancak beyi olmuştu. Bekir Sübaşıoğlu Mehmed adında bir sefih alçağın ihaneti ile İranlıların Bağdadı ele geçirmesi üzerine başlayan uzun ve kanlı şark seferinin ilk safhasında haylı yararlıklar göstermiş, Anadolu Beylerbeyisi olmuştu. Serdar ve sadırazam Hafız Ahmed Paşa azledilip yerine kanlı ve gaddar Hüsrev Paşa geçince İlyas Paşaya bir ürküntü, vahşet geldi, hemen tekaüt oldu ve memleketi olan Balıkesire çekildi. Kendisi de son derece haris, bir köşede kanaat ile yaşayacaklardan değildi. Kaldı ki, hayatından da emin değildi, yanına haylı sarıca ve sekban toplayarak kapusu kulu askerini fazlalaştırdı.
Bergama, Karasi, Kazdağı bütün o havalinin timarlarını kendi adamlarına dağıtmaya başlayınca nerede bir levend, şeci ve bahadır koç yiğit varsa İlyas Paşanın kapusuna koştu. Paşa da askerlerini beslemek için vilâyetin hazinesine el attı, ve Balıkesir havalisinin zorba hâkimi oldu.
“İstanbuldaki devletliler de, “bileğini bükemeyeceğin eli öp poletikası ile İlyas Paşanın kendi kendisine aldığı Balıkesir valiliğini vezirlik pâyesi ile resmen verdi, mütegallibenin haşmet ve heybeti büsbütün arttı.
“O zamanlar Balıkesir vilâyetinin hududu Kaz Dağlarının cenup eteklerini de içine alarak Adalardenizine kadar iniyordu. İlyas Paşa gözlerini Midilli Adasına, bu güzel adanın topraklarına değil de zenginlerinin kesesine dikti; büyük servet sahiblerinin bir defterini yaptırdı. Sarı Osman adında meşhur bir sergerdesinin kumandasında ikiyüz kadar seçkin levend ile Kara Mahmud adında bir bölükbaşının emrinde 70 nefer tüfenkendaz sarıcayı gemilere doldurup Midilli Adasına gönderdi. Bunlar defterli olmuş adalı zenginleri birer bahane ile yakalayup zincire vuracaklar ve İlyas Paşaya getireceklerdi, ondan ötesi mütegallibenin ihtisasına kalıyordu.
“Midilli, Kaptanpaşa eyaletinde müstakil sancaktı, İlyas Paşanın nazarında Midilli sancakbeyi bir uşak gibiydi. Fakat bu macera kanlı bir rezalet oldu.
Midilli halkı, Türk ve Rum, mükrim ve cömert insanlardı, misafirlere hemen bir kuzu ziyafeti hazırladılar. Kendilerini mağrur paşalarının gölgesi bilen Kaz Dağı levendleri, kuzular çevirip pilâvlar yapan ve sofralar donatan adalılara hiç sıkılmadan, hiç utanmadan, küstah ve mütecaviz:
- Bre falanlar!. (müverrih Naimâ Efendi çelebi adamdır, falanlar diyor, bu kelimenin karşılığı olarak en ağır hakareti, en kirli sıfatları koymakta tereddüt edilmez) Biz sizin başlarınız olan kimseleri zincirle sürüyüp götürmeye geldik. Hele şimdi varın bize bâde ve hizmet edecek tâze oglanlar getirin!.. dediler.
“Midilli halkı çoğu balıkçı, gemici, korsan, pervasız kavim, bu tehdit ve hakaret ve çirkin talep karşısında, bir anda kükreyiverdi, misafir sandıkları mütecavizlere öyle bir kılıç çaldılar ki, İlyas Paşanın sarıca ve levendlerinden ancak on beş kişi canını kurtarabildi; Kara Mahmud Bölükbaşı, teslim alâmeti boynuna çevresini bağladığı halde aman verilmedi, Kara Sinan adında bir taze yiğit oğlan:
- Bre mel'un!. Bu askerin önüne düşüp bölükbaşıyım diye adaya getiren sen değil misin?.. Bizden bâde ve hizmet için tâze uşak istediniz, sana ben hizmet edeyim ama bâde yerine kanını içeyim!.. diyerek kılıcını karnına sapladı.
“Levendlerin sergerdesi Sarı Osman sancak beyinin kâhyasına kaçıp sığınmıştı. Fakat halk bey konağına hücum ederek sergerdeyi istedi, kâhya:
- Ya o levendi verirsin, yahut seni de paralarız!. diye tehdit edildi. Sarı Osman da parça parça edildi. Midilli kadısı “İlyas Paşa adayı yağma etmek istedi, fakat hal böyle oldu” diyerek vakayı tafsilâtı ile İstanbula bildirdi. İstanbuldaki devletliler Paşanın adalılardan yediği silleden memnun oldular, ve kanlı vak'a karşısında gözlerini yumdular. İlyas Paşa intikamını kendi eliyle almaya çalıştı. Midilli zenginlerinden çoğunun Edremit ve civarında bahçeleri vardı, ticarethaneleri vardı; hepsini müsadere etti. Her hangi bir suretle eline geçen adalıları kahretmeye başladı; bu arada bir gün esmer güzeli genç bir balıkçı yakalandı, “Mahmud Bölükbaşının katili kara Sinandır!” dediler, çocuk Kara Sinan olmadığına şahitler gösterdi, feryat etti çırpındı, kendisini kurtaramadı, en senî tecâvüz ve işkenceler altında öldürüldü. Çıplak cesedi, Akçay-Ayvacık yolunda, deniz kenarında bir ağaçta iki aydan fazla asılı olarak kaldı, kimse cesaret edip indiremedi, bir mezar kazıp gömemedi.
Bu kanların dumanı üstünde iken Magnisa faciası oldu.
İlyas Paşanın tâlimi ile bir balıkesirli, magnisalı bir tüccar aleyhine bir alacak dâvâsı açdı, İlyas Paşa da magnisalı tüccarın tevkifi ve Balıkesire sevki için bir emirnâme yazdırıp imzâladı be bu emirnâmeyi bir mübâşirle Magnisaya yolladı.
“Magnisa sancak beyi Bıçakçı İbrahim Paşa da haklı olarak kızdı.
- O celâlî benim sancağıma ne karışır?!. diyerek İlyas Paşanın emirnâmesini yırttı ve getiren mübâşiri de beykonağı önünde astırdı.
“İlyas Paşanın beklediği de bu idi, bütün kuvvetleri ile Magnisa üzerine yürüdü ve şehri muhasara etti,
Bu büyük şehrin evvelâ dış mahalleleri ile etrâfı yağma edildi. Bıçakçı İbrahim Paşa şakîye dayanamayacağını anlayınca bir gece kaleden çıkıp kaçdı, şehir de kapularını İlyas Paşaya açdı, ve Magnisada üç gün üç gece devam eden korkunç, tüyler ürpertici bir mal, ırz ve nâmus talanı oldu. Bu fâcia için hiç düşünmeden bir “Küçük Kıyamet” diyebiliriz. İlyapaşalı sarıcalar, sekbanlar ve levendler, paşalarından destur almış, evlere konaklara takım takım daldılar; sabî, mürâhik oğlan, tâze civan, bâkire, evli tâze kadın, tâze dul, fakir, zengin, ayak takımı, esnaf, kibar, müslim, gayri müslim hiç bir şey gözetmeden vahşiyâne saldırdılar. Üç gün üç gece Magnisanın feryâdı gök yüzünü tuttu. Tecâvüze uğrayan mazlumların içinden çıldıranlar, intihar edenler oldu.
“Manisa faciasından sonra her tarafın eşkıyası Balıkesir yolunu tuttu. İlyas Paşanın askeri bir misli arttı. İstanbul Midilli vakasına kayıtsız kaldığı gibi Manisa faciasını da duymazlıktan geldi, ve İlyas Paşanın tenkili için ince siyaset takip etti, onu Şam valisi yaptılar.
“İstanbuldaki devletlilerin hesabınca İlyas Paşa Şama gidecek, Şam halkı dehşet içinde, paşanın sarıcalarını, sekbanlarını, levendlerini şehre sokmak istemiyecek, bir hâdise çıkacak, İlyas Paşanın idam fermanı yazılıp bir vezire verilecek ve üzerine asker gönderilecek, mütegallibenin vücudü da bu suretle ortadan kalkacaktı.
“İlyas Paşa Şama gitmedi, mütesellim gönderdi. Bunun üzerine İstanbul nihayet: “İlyas Paşanın isyanı âşikâr oldu..” diyebildi, ve onu Şam valiliğinden azletti. Tuttuğunu koparır vezirlerden Küçük Ahmet Paşa Balıkesirin şehir hayduduna karşı serdar tâyin edildi, Anadolu Beylerbeyisi Gürcü Mehmed Paşa ile Karaman Beylerbeyisi Dilâver Paşa da eyaletleri askeri ile serdarın emrine verildiler.
“İlyas Paşa da cenge hazırlandı. Evvelâ hazinesini Bergama Kalesine kaldırdı, gayetle metin olan bu kalenin ve hazinesinin muhafazasını en sadık adamı Lâçin Ağaya bıraktı. 5000 den fazla askeri vardı, kâfi bulmadı, Kaz Dağından yeniden 5000 levend getirtti.
“Muharebe Alaşehir Ovasında oldu. Gününü ayını tesbit edemedik, 1632 yılı yazında. İlyas Paşa tarafı ilk saatlerde ağır basar gibi göründü, sonra müdhiş bir bozguna uğradı; kısa bir zaman içinde 4000 den fazla askeri Alaşehir Ovasında maktul düşen İlyas Paşa Bergamaya kaçdı. 2000 atlısı da yollarda yakalanıp kılıçdan geçirildi.
“İlyas Paşanın kapandığı Bergama Kalesinin muhasarası çok uzun sürmedi. Serdar Küçük Ahmed Paşa çok metin olan bu kaleyi cenk ile zaptetme yolunu tutmadı; tatlı anlaşmayı cenge tercih etti. Muhasaranın daha ilk günlerinde kurşun atacak yerde İlyas Paşaya sepet sepet meyva, sebze, çiçek yolladı; vak'anüvis “tâze kiraz mevsimi idi” diyor. İstanbuldan bir de af fermanı getirince İlyas Paşayı yanındaki namlı ağaları ile beraber kandırıp kaleden çıkardılar. Başbaşa veren paşalar aralarında şunu karar verdiler: Serdar Küçük Ahmed Paşa İlyas Paşa ile beraber İstanbula gidecekti, padişah huzurunda İlyas Paşanın müdafaasını o yapacaktı. Kalabalık bir kaafile kona göçe İstanbul yolunu tuttu. Küçük Ahmed Paşa genç padişahın koç yiğitleri sevdiğini söylüyor idi. İlyas Paşa ise yanında yıllarca şu kadar bin yiğit beslemiş adamdı, padişahına da her biri pençei âfitab, zeberdest pehlivan niçe yüz dağlı civan getirtirdi. Serdar: “Paşa kardeş, padişahımızın hadsiz hesapsız iltifatlarına nail olacaksınız.. Sizi has nedîm etmeleri muhtemeldir..” diyordu.
“Üsküdara geldiklerinde padişahın Beylerbeyinde İstavroz Has bahçesinde olduğunu öğrendiler ve doğruca oraya gittiler.
“1632 yılını Mayıs ayı sonları idi, Boğaziçinin en güzel zamanları idi, o tarihde yirmi iki yaşında pehlivan yapılı bir genç olan Dördüncü Sultan Murad İstavroz Bahçesine gözü gönlü açılsın diye gitmişti, ki, çok sevdiği bir yerdi, üstelik bu bahçedeki küçük kasırda doğmuştu.
“Paşaları, taht üzerine bir genç arslan heybeti ile oturmuş, asık yüzle kabul etti; usulen yer öpüldükten sonra el kavşurub durduklarında İlyas Paşaya:
- Bre kâfir!. dedi, sana Şam valiliğini verdiğimde emrime karşı gelip Şama niçin gitmedin ?..
“İlk defa padişah yüzü ve meclisi gören zorba şaşırdı; kekeliyerek:
- Hasta idim padişahım..dedi, hâşâ fermanına karşı gelmedim, gitmem biraz gecikti...
“Sultan Murad birden parladı:
- Bre mel'un!.. diye bağırdı, benim memleketime tagallüb edip ecdadımın kadim taht şehri olan Manisa şehrini vurup yağma etmekte, nice masumların ırzına nâmusuna hakaret ettirmekte hasta değil idin de benim emrime itaat edeceğin zaman mı hasta oldun!. bre kesin şu kâfirin başını!..
“Etraftan bostancılar koşuşuverdiler, o bostancılar ki, her biri zehri kaatil tuvana gençlerdi, içlerinden “Tolozcu” lâkabı ile anılan âdem ejderhâsı bir nefer İlyas Paşayı kaptığı gibi altına aldı, ve belinden bıçağını çıkarıp padişahın gözleri önünde İlyas Paşanın başını kesti ve meydana attı..”
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Belge
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Madde Başlığı
Kod
I10A014
Tema
Kişi
Konular
İlyas Paşa, İlyas Pasha, Saki, Bandit, Boğaziçi, Bosphorus, İstavroz Bahçesi, Istavroz Garden, Murad IV (Sultan), İdam, Execution, Dağ Padişahları (Reşat Ekrem Koçu), Solakoğlu, Bekir Subaşıoğlu Mehmed, Bağdat, Baghdad, Anadolu Beylerbeyi, Governor of Anatolia, Hafız Ahmed Paşa, Hafiz Ahmed Pasha, Hüsrev Paşa, Balıkesir, Sarı Osman, Kara Mahmud, Kaz Dağları, Ida Mountain, Midilli, Lesbos, Naima, Kara Mahmud Bölükbaşı, Kara Sinan, Magnisa, Bıçakçı İbrahim Paşa, İbrahim Paşa (Bıçakçı), Şam, Damascus, Ahmed Paşa (Küçük), Mehmed Paşa (Gürcü), Mehmed Pasha (Georgian), Dilaver Paşa (Karaman Beylerbeyi), Dilaver Pasha (Governor of Karaman), Bergama Kalesi, Bergama Fortress, Alaşehir Ovası, Alaşehir Plain, Üsküdar, Tolozcu
Tür
Belge
Biçim
Baskı, Daktilo yazısı, El yazısı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Tanım
İstanbul Ansiklopedisi İl bölümü için yazılmış metin
Not
Kâğıt üzerine daktilo. Belgeye kupürler yapıştırılmış, düzeltmeler tükenmez kalemle yazılmıştır.
Bibliyografya Notu
R.E.Koçu, “Dağ Pâdişahları”
Provenans
İstanbul Ansiklopedisi Arşivi, Kadir Has Üniversitesi ve Salt iş birliğiyle erişime açılmıştır.
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Belge
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.