Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
"Mesîhî Dîvânı, Dîvânlarımızdan Târihçe Nâsıl İstifâde Edilir?" başlıklı belge
Tema
Folklor
Emeği Geçen
Tür
Belge
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Madde Başlığı
Yazar/Üreten
Necib Asım Bey
Kod
N5028
Tema
Folklor
Konular
Necib Asım Bey, Necip Asım Bey, Mesihi Divanı, Poetry Compilation of Mesihi, Necib Asım Yazıksız, Necip Asım Yazıksız, Gentile Bellini, Tarihyazımı, Historiography, Divan Edebiyatı, Divan Literature, Gündelik hayat, Daily life, Everyday life, Havan topu, Howitzer, Cem Sultan, Bayezid II (Sultan), Âşık Çelebi, Zati, Taczâde Cafer Çelebi, Yunus Paşa, Yunus Pasha, Selim I (Sultan), Ali Paşa, Ali Pasha, Mersiye, Elegy, Kaside, Eulogy, Iydiye, Tahtakale, Priştine, Şair, Poet, Şiir, Poem, Sultanahmet, Suni (Gelibolulu), Ahmed I (Sultan)
Tür
Belge
Biçim
El yazısı
Dil
Türkçe, Osmanlı Türkçesi
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Not
Kâğıt üzerine mürekkep
Transliterasyon
Necîb Asım Yazıksız Mesîhî, Priştinelidir. Latîfî, Kınalızâde ve ‘Âşık Çelebi bu zâtın mükemmel bir şâ’ir olduğunu beyânda ittifâk ediyorlar. ‘Âşık Çelebi bir mikdâr sûhtelik ettiğini haber veriyor. Divanında sırf ‘Arabî ve Fârisî parçalar bulunduğuna bakılırsa bu iki dilde de nazm-ı eş’âra kâdir olduğunu, ya’nî mükemmel bir tahsîl gördüğü teslîm edilir. Keşke şu Fârisîyi o kadar bilmese de bize destanlar, kayabaşılarla milletin o zamanki hâline tercümân olsa idi! Her ne ise Kınalızâde ile ‘Âşık Çelebi hattatlıkdaki mahâretini tavsîfde de ittifâk ve itrâ ediyorlar. Şahkulu vak’asında şehîd olan Hâdim ‘Alî Paşa “zamanında müsned-i efâzıl ve mürebbi-i kavâbil” olduğundan Mesîhî’yi “divânına kâtib ve kendine musâhib” etmişdir. Divânından ve Merdümî Çelebi’nin babasından rivâyet eden ‘Âşık Çelebi’nin ifâdesinden anlaşıldığına göre Mesîhî lâubali ve hevâi’likden vazgeçmez: “Hiç bir zamanda Paşa bir nesne yazdırmağüçün şol şehir oğlanını bulun! demezdi ki hazır buluna veya hidmetçün muntazır ola. Elbetde kapucular ya Tahtakale’de ya Dırmağan’da(?) gûşe-i gülistânda bulurlardı”. Tabî’i Paşa bu hâlinden müte’essir olur belki uslanır diye terakkîsini te’hîr eylerdi. Bence Mesîhî’nin en parlak eseri ‘Alî Paşa’nın şehâdetine tanzîm eylediği mersiyedir. Bu eser bugün de belki bir ‘asır sonra da lezzetle okunacak bir şeydir. Efendisinin böylece ziyâ’-ı ebedîsinden mütehassıl derdini mersiyesinde pek tabî’î bir sûretde döktükden sonra: Mesîhî etdi ise terk-i dünyâ Haşre dek var ola Yunus Paşa gibi soğuk bir beyitle Yunus Paşa’ya intisâba yol arar, bulamaz. Sultan Bâyezîd’e de bir kasîde sunar, kâtib-i sultân-ı divânî olmak diler, bir şey çıkmaz. Taczâde Cafer Çelebi’ye birkaç kasîde takdîm eder, intisâba uğraşır, bir hayrını göremez. Sultân Selîm-i evvele intisâb kasdıyla kasîde takdîmi Sultan Ahmed gâ’ilesine tesâdüf eder, bir netice hâsıl olmaz. Nihayet birkaç bin akçe timâr ile Bosna’da sipâhiliğe kanâ’at edüb 918 senesi cemâzîü’l-ulâsının on altıncı günü mağrib vakt-i irtihâl eyler. Latîfî’nin kavlince Mesîhî’nin divânından mâ’adâ yüz ‘aded suver-i mekâtîbi hâvî “gülşen-i edeb” üslûbunda Gül-i sadberg ünvânlı mensûr ve ‘asrın münşîlerince makbûl bir eseri daha varmış, biz göremedik. Belki de halâ kütübhânelerde bulunur. Âşık Çelebi Mesîhî ile Zâtî’yi mukâyese ederek bunun, ondan aşağı kalmayacağına ve herhalde iyi bir şâ’ir olduğuna hükmediyor. Bunda hakkı vardır. Bu divânda başkalarında olduğu gibi mebânî, feth, vefât, velâdet gibi târîhe hidmet edecek vesikalar yokdur. fakat her hâlde istifâde edilecek noktalar çokdur. İşte onları ‘arz ediyoruz: İsmini zikr etmediği bir sadr-ı â’zama yazdığı kasîdedeki: Top âyinedir camii kadrinde şehâ çarh Kandiller ana mihr ü meh ve encümi beyzâ beytinden câmi’ilerimizde o zaman top kandillerin ortasında, şimdiki “Yeni Dünyâ” dediğimiz şekilde, çini topların mevcûd olduğu anlaşılıyor. Cem Sultân’ın defterdârı olan Şâhidî’nin: Çeşmei Hızr disem câmi Skender lebime Yarasun âyineden top desem gabgabına beytinden, yukarıda Mesîhî’nin bir beytinden anladığımız gibi o zamanlarda top âyineler kullanıldığına şübhe kalmıyor. Sultân Bâyezîd-i sânîye yazdığı ‘ıydiyesindeki: Çerhi tâs içre şafak hınnasını hazırlamış Virmeğiçün giceden parmağına zîver hilâl beyti ile bir gazelindeki: Parmakları ucunu ki hınalamış nigâr Unnaba benzemiş ki asılır budak budak beytinden ele kına koymak, hele parmakları öylece boyamak o zamanlarda makbul olduğuna delalet eder. Gelibolulu Sun’î’nin: Arus oldu bu gece şem’-i rânâ Anınçün yaktılar pâyine hınâ Duvâğ itmişler ana al vâlâ Örünmüş başına bir tâs takyâ Sâçına sırma altun teller itmiş İzârı üstüne hâli zer itmiş mesnevîsinden o zamanlarda da gelinlerin ellerine değil ayaklarına bile kına yakıldığı, yüzlerine al duvak konulduğu, başlarına tas biçiminde takya konulduğu, saçına teller takıldığı, yanağına da yapışdırma yapıştırıldığı anlaşılıyor. Balıkların yaşını ta’yîn içün, şimdi Avrupa’da olduğu gibi kulaklarına küpe takmak ‘Osmânlılarca ma’rûf olduğuna: Gûşi mâhiye takar sanki gümüşden halka Nâzil oldukça su üzere katarât-ı emtar beyti şâhiddir. Gül arusunun önünde yüryüb cûyi habâb Bâşı üstünde leğence götürür câriye vâr Tabî’î kibâr düğünlerinde gelinlerin önünde başına leğen almış câriye gitdiği fehm olunuyor. Bu ‘âdet, tâ Sultan Murâd-ı evvel’in oğlu Yıldırım Bâyezîd’i tezvîc etdiği zamanda icrâ olunan düğünde târîhlerin haber virdikleri vecihle Evrenos Bey’in takdîm eylediği câriye ve kölelerin rûşenden de anlaşılıyor. [...] Mesîhî derviş keşküllerini, gemi demîrlerini de hilâle benzetmekle bunların da kim bilir ne zemandan beri tebdîl-i şekl itmedikleri anlaşılıyor. Defterdâr Bedreddin Bey’e olan kasîdesinde bizim ma’ârife rağbetsizlik derdimizin müzmin olduğu gösteriliyor: Sürûra bu çerhi gejrûden figân kim gösterir Câhile sadri safâ ü kâmile safi niâl Meğer mezara servi dikmek de oldukça eski imiş: Kaddine irmeden ölicek bitüre benim Toprağım üzre hâlikiperverdigâr serv Nişancı Ca’fer Bey’e olan ka Vakı’a Mesîhî’den evvel gelmiş, binâ’en-‘aleyh makâlemizin mevzû’ndan hariç kalması iktizâ itmiş ise de medeniyet-i ‘Osmâniye târîhine fevkü’l-‘âde ehemmiyeti hasebiyle tezkirenüvîs Latîfî’nin Fâtih Sultân Mehmed mâdihlerinden ve ressâm Gentile Bellininin belki de arkadaşlarından olan Safî hakkındaki şu güzârişini buraya kayda lüzûm görüyorum. Latîfî bunun için “şâ’ir ü nakkâş ve ‘ayyaş u kallâş kimesne idi. San’at-ı nakşda mânend-i Mânî ve Erjeng-i sânî idi. Her ne ki tasvîr etse suret virir idi ve her ne serv ki tahrîr eylese kuşlar kondurur idi” diyor. Şu kayıddan hâlâ bakiyesini ba’z-ı eski evlerde gördüğümüz servili resimler o zamanın yadigârı olduğuna hükmedebiliriz. Nişancı Ca’fer Bey’e olan kasîdesindeki şu beytinden de: Ne denlü gül gibi la’lin siper dutarsa adû Hevaî top ile anin anin başin yarar jâle Hevâ’î (Havân) topumuz olduğu biliniyor. [...]. Kum sâ’ati kullandığımıza da şu beyit delâlet ider: Ayağın tozu çıkmaz gözlerimden Ki saatten akar birbirine kum Kursak veya müşâmbâ fener kullandığımıza şu iki güzel beyit delâlet ediyor: Aşıkın yağı eridikce ruhun pür nûr olur Yoksa yürek yağımıdır ol çırağın rugani Şemi‘veş her gice gönlümün görenler yanduğun Dir fener örtüsüne benzer bunun pîrâheni Fenerin müşâmbâ gömleğine de o zaman “fener örtüsü” dirlermiş. [...]Divânlarımızdaki yüzler kızartacak gayrı tabî’î muhabbetler, âyîn-i cemler Mesîhî divânında da bol yer bulmuş. Zaten Mesîhî “Şehrengîz” denilen tarz-ı şi’irin mûcîdidir.Mahmûrluk bozmak için bizim akşamcıların işkembeci dükkânlarına baş urmaları o zamanda da var imiş. Baktırdı rakîbe çeşmi mestin Belî mâyil olur ekşiye mahmûr Mesîhî divânı ‘ilm-i lisânı nokta-ı nazarınca mühimdir. Kendisi Rumilili, ya’nî Kıpçak şîvesine me’ildir. ... İşte her sayfası on üçer satırlı yüz on üç yapraktan ibaret olan Mesîhî divânından istihrâc eylediğimiz fevâ’id-i târîhiye bundan ‘ibarettir.
Provenans
İstanbul Ansiklopedisi Arşivi, Kadir Has Üniversitesi ve Salt iş birliğiyle erişime açılmıştır.
Tema
Folklor
Emeği Geçen
Tür
Belge
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.