Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
Riza (Toygarlı) maddesi
RİZA ( Toygarlı ) - İkinci Sultan Abdülhamid devri sonu tulumbacılarının en namlılarından biri olan bu delikanlının hayatını Vâsıf Hoca merhum şöyle anlatıyor:
“Bir gece Paşalimanında Tulumbacı Kürd Dâvud tarafından hançerle vurulup şehid edilen enîsi rûhum cânımdan aziz küçük kardeşim yerinde ceylân gibi bir delikanlıydı. Güzeller tâlisiz olur derler, on yaşında iken babasını kaybetmişti. Olta balıkçılığı ile geçinir Sarhoş Sâlimin oğluydu, içkisinin kötülüğü kendisine bir garip adamcağızdı; benim de Tabutçular içindeki kahveyi işlettiğim zamanlardı, hâlim vaktim yerinde, Sâlime başı daraldıkça para yardımında bulunurdum, babasını kaybedince Rizayı yanıma çırak aldım, bağrıma bastım, beş sene bana çıraklık yaptı. Onbeş yaşına basıp kaşı gözü meydana çıkarak vücutça da serpilince kahvehaneyi çocuk için tehlikeli gördüm. Yâkub Ağa adında bir çiçekçi bağçıvanın yanına koydum. Bu Yâkub Ağa gayetle temiz, namuskâr adamdı, Rizayı pederâne bir aşk ile severek kanadı altına aldı. Bağçesi Çavuşderesinde idi, çok büyük ve güzel bir bağçe idi. Dul anası ve bir kız kardeşiyle tek odalı bir evde barındıkları için Riza onyedi, onsekiz yaşlarına gelince Yâkub Ağa ona bağçede güzel bir de oda yaptırdı ve Riza geceleri odasında yatmaya başladı.
“Tulumbacılığın parlak devirleri, akran ve emsâlini...
⇓ Devamını okuyunuz...
RİZA ( Toygarlı ) - İkinci Sultan Abdülhamid devri sonu tulumbacılarının en namlılarından biri olan bu delikanlının hayatını Vâsıf Hoca merhum şöyle anlatıyor:
“Bir gece Paşalimanında Tulumbacı Kürd Dâvud tarafından hançerle vurulup şehid edilen enîsi rûhum cânımdan aziz küçük kardeşim yerinde ceylân gibi bir delikanlıydı. Güzeller tâlisiz olur derler, on yaşında iken babasını kaybetmişti. Olta balıkçılığı ile geçinir Sarhoş Sâlimin oğluydu, içkisinin kötülüğü kendisine bir garip adamcağızdı; benim de Tabutçular içindeki kahveyi işlettiğim zamanlardı, hâlim vaktim yerinde, Sâlime başı daraldıkça para yardımında bulunurdum, babasını kaybedince Rizayı yanıma çırak aldım, bağrıma bastım, beş sene bana çıraklık yaptı. Onbeş yaşına basıp kaşı gözü meydana çıkarak vücutça da serpilince kahvehaneyi çocuk için tehlikeli gördüm. Yâkub Ağa adında bir çiçekçi bağçıvanın yanına koydum. Bu Yâkub Ağa gayetle temiz, namuskâr adamdı, Rizayı pederâne bir aşk ile severek kanadı altına aldı. Bağçesi Çavuşderesinde idi, çok büyük ve güzel bir bağçe idi. Dul anası ve bir kız kardeşiyle tek odalı bir evde barındıkları için Riza onyedi, onsekiz yaşlarına gelince Yâkub Ağa ona bağçede güzel bir de oda yaptırdı ve Riza geceleri odasında yatmaya başladı.
“Tulumbacılığın parlak devirleri, akran ve emsâlini görerek sevdâlanmış, Riza bir gün bana geldi:
-Ağabey, izin ver, sandığa gireyim!.. dedi.
“Çocuğun gözlerine baktım gördüm ki izin vermesem de girecek, izni verdim. Babalığı yerinde ustası Yâkub Ağa da eski tulumbacılardandı, o da hoş gördü. Riza Toygartepesi Sandığına girdi. Tulumbacılığı daha yılını doldurmadan koşarlı ayakları ile sandığın gözbebeği uşaklarından biri oldu. Fakat bir gün Yâkub Ağa bana gelerek:
-Vâsıf Efendi, bilirsin Rizayı öz evlâdım gibi severim, yüz göz olmak istemem, senden korkar, oğlanın kulağını sen çek bük, Riza işret ediyor!. dedi.
“O günlerdedir ki Riza da benden Üsküdar Sandıkları için bir destan istemiş idi, bunu fırsat bildim, evvelâ imâ yolu ile kulak bükeyim dedim, Üsküdar Sandıkları için yazdığım destanda Toygartepelileri şu kıt'a ile anlattım:
Toygartepeliler hep bıçkın meşreb
İyşü işret eyliyorlar rûzü şeb
Allah için seçme tulumbacı hep
Velâkin meyhânede evkatgüzâr!.
“Zeki ve hassas çocuk derhal nakış aldı, ağlayarak işrete tövbe ettiği ve Toygartepesi Sandığından çıkarak Üsküdar Karakol Sandığına girdi, orada bir kat daha parladı, kendisi âteşpâre, öyle de bir gür ve acı sesi vardı ki nâracı oldu.
“Burada Rizacığımın ne kadar namuslu bir çocuk olduğunu göstermek için bir vaka nakledeceğim. Belki halen yaşayan evlâdü ahfâdını rencide etmemek için isim vermiyelim, Üsküdarda oturur mülkiye paşalarından birinin güzellikte bir içim su ve dâri dünyada birici duhteri pâkize kızı, Rizayı başında keçe külâh, külâh altında bıçkın kâkülü, fanila dizlik ve yalın ayak acı acı nâra atarak yangına koşarken görmüş, gönül kuşunu uçurup oğlanın kâkül teline kondurmuş, kim olduğunu tahkik ettirmiş, öğrenmiş. Paşa kızını bağçıvan yanaşması tulumbacıya verecek değiller, sırrını konak halkından saklayarak bir gece yeldirmesini giyerek konaktan Çavuşderesindeki çiçek bağçesinde Rizanın odasına kaçmış, oğlanın ayaklarına düşmüş. Fakat Riza kıza hissettirmeden hemen paşaya gitmiş, meseleyi anlatmış: “Yüzüne dahi bakmadım, parmağının ucunu bile görmedim... kızınız kulübemdedir, gelin alın...” demiş.
“Bu paşa kızının ağzından Toygarlı Riza şânında şu divanı yazmıştım:
Şâhin başlı selvi boylu bıçkınım bağçıvânım
Şehlevendim tulumbacım âteşpâre civânım
Pâ bürehne dal fes ile kâküllerin dök geç güzel
Kalmadı sara mecâlim bitti tâbü tüvânım
Âhu musun ejder misin çalımına yandığım
Tutmuş nâmın Üsküdarı Toygarlı pehlivânım
Gül ârızın kundak mıdır dil hânesin yakmak için
Arzı hâlim hâki pâye kırık dökük dîvânım
“Kendisine okuduğumda fevkalâde kızdı:
-Üzerimde çok emek ve hakkı olan ağabeyim olmasan bir daha yüzüne bakmazdım!. Dedi.
“O günden beri unutmuş olduğum bu divan bugün bu vesile ile hâtıra geldi. Riza keşke Toygartepesi Sandığında kalsaydı, gece ve gündüz içseydi de Karakol Sandığında başına o kazâ gelmeseydi. Şehâdetinde henüz on dokuz yaşında idi. Bıyıkları duman gibi yeni yeni terlemişti. Bir sevdâ uğruna vakfettiği canı bir lahzada söndü. Her ana öyle bir evlâd doğuramazdı. Şâhinliği kadar toy, güzelliği kadar ejder gibiydi. Yüzüne bakan seherden evvel sokağa çıkarılmaz derdi, fakat Riza tahmininin kat kat üstünde âteşpâre idi. Cenazesini Yâkub Ağa kaldırdı, anası ile kız kardeşi saçlarını yola dursunlar, Rizayı Karacaahmedin ıssız bir köşesine gömdük. Yâkub Ağa da ben artık burada çalışamam diyerek o mâmur bağçeyi yok bahâsına sattı, Üsküdardan da çekilip gitti. Şehâdeti üzerine uzun bir destan yazmıştım, üç günde kapışılıp elimde bir tane kalmadı, okuyanlar hem ağlar, hem de kaatil kürde lânetler ederdi...”
Toygarlı Rizayı bıçaklayan kaatil Kürd Dâvud Üsküdar İskelesi hammallarındandı; bütün efradı iskelenin kürd hammallarından mürekkeb Üsküdar Paşakapusu Sandığının tulumbacılarındandı. Vâsıf Hoca: “Kürd tulumbacıların kötü bir halleri vardı. Sandıkları arkadan gelen bir sandık tarafından kovalanınca ve kaçamayıp tutulacaklarını anlayınca sandığı hemen indirirler: - Lihaaaa!... diyerek usturpa, bıçak, üzerlerinde her ne silâhları varsa çekerler, arkadan yetişen sandığı öne geçirmezlerdi..” diyor.
1908 de, Meşrutiyet ilânının ilk günlerinde Beylerbeyinde bir yangına giderken Toygarlı Rizanın da içlerinde bulunduğu Üsküdar Karakollular önleri sıra giden Paşakapulaları Paşalimanında yetişip tutmuşlardı. Bir gece yangını idi ve nâracı Riza sandık kolu altında idi. Tulumbacılığın pis geleneği olarak âni patlayan kavgada dev gibi bir adam olan Dâvudun savurduğu koca saldırma Toygarlı Rizanın kasığına saplanmıştı. Zavallı genç arkadaşları tarafından bir sedye içinde eczahane eczahane dolaştırılmış, hekim bulunamamış, güzel delikanlı feryad ede ede sabaha karşı ölmüştü.
DESTAN
Semtim Üsküdar idi, ismim Riza
Gösterirdim dâim nîk râhe riza
Ne çâre irişdi eceli kazâ
Soldurdu güller gibi ben civânı
Ehli tevâzû idim, hâlimül etvâr
Bıçkın meşrebdim,sâhibi vekaar
Tulumbacılığaa gayretle gaayetle heveskâr
Semtim de almışdır bu yolda şânı
Karakol Sandığına idüb hizmet
Takdir olunurdu hizmetim elbet
Sırığın altında bir ejder sûret
Bırakırdım yollarda küheylânı
O gice yatur iken koğuşda dalgın
Seslendiler var tiz kalkınız yangın
Düzüldü takımlar ben fakir baygın
Beylerbeyi idi harîkin ilânı
Girince sandığa misâli mecnun
Son gicem imiş dil begaayet mahzun
Girecek imiş kanıma bir mel'un
Görünürmüş meğer mâtem nişânı
Düzüldük yola diyerek yâ Allah
Seyirciler çağırırdı maşâallah
İlerisi zından imiş hasbeten lillâh
Bana dar geldi o Paşalimânı
Değirmeni geçince bir çift fener
Gördük önümüzde sallanup gider
İki takım kovunca biz birâder
İrişdik mürg âsâ idüp tayerânı
Paşakapulularmış bunlar meğer
Didim: Ey destur, bu sandık yol ister
Azdı kurdlar gibi ol âsî kürdler
Başlamışdı gıcırdamaya dendânı
Polis noktasının önüne geldik
O dar yerde birbirimize girdik
Kürd Dâvud ile biz zâti muğberdik
Sokuldu yanıma o can düşmânı
Sırık altında idim vakti sefer
Dikildi karşıma elinde hançer
Didim tam vaktidir kim imiş bak er
Her şeyin vardır zirâ bir zamanı
Gösterdi göbeğim altına hunhâr
Bir de kıvırdı rahmetmeyüb gaddâr
Çıkdım sırıkdan al kanlarım akar
Düşdüm bir yana açmayub dihânı
Kaldırdılar beni böyle mukadder
Çevirdiler sandığı hep mükedder
Hüdâ eyleseydi eğer muammer
İntikam alırdım fikrim merdânî
Vah Riza diyerek geldik koğuşa
Toplandı yârânım hep koşa koşa
Koydular sedyeye emekler koşa
Tâbesabah kıldım tehî cevelânı
Eczahâne açık bulunmaz tabib
Her yerden kovulduk elvâhı acîb
Ağlar inlerdim sedyede ben garib
Tutar âhü feryâdım âsümânı
Vâlidem olmuş bu işden haberdar
Gelmiş baş ucumda saçların yolar
Hemşire ağabeyim deyû ağlar
Titretir inletirler o meydânı
Babalığım der ey sevgili evlâd
Bakdün belceğzimi olmazam âbâd
Yâ neyle olayım gayri ben dilşâd
İftihârım idin gönlümün ceylânı
Ölmeden bir daha göreyim Riza
Aç bâri gözünden öpeyim Riza
Râhine canımı vereyim Riza
Yeter ağlatma gayri bu çeşmânı
Ne iktidârım var ne tâkat kaldı
Babam o anda kucağına aldı
Hep ihvan âhını göklere saldı
Allah dedim teslim eyledim cânı
Kapanarak heman eve götürdüler
Fevtimi imâma haber verdiler
Yıkayub yundular hâke gömdüler
Hak yoldaş ide din ile imânı
Yandılar bu hâle halkı Üsküdar
Cümleye sabır vire perverdigâr
Gûş idem ihvâna olsun bergüzâr
Vâsıf da yazmışdır böyle destânı.
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Kupür, Belge
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Madde Başlığı
Kod
R9A008
Tema
Kişi
Konular
Riza (Toygarlı), Toygarlı Riza, Rıza (Toygarlı), Toygarlı Rıza, Abdülhamid II (Sultan), Paşalimanı, Tulumbacı, Firefighter, Tulumbacı Kürd Davud, Firefighter Kurdish Davud, Suç, Crime, Cinayet, Murder, Olta balıkçılığı, Handline fishing, Sarhoş Salim, Tabutçular, Yakub Ağa, Yakub Agha, Çiçekçi bahçıvan, Gardener selling flowers, Çavuş Deresi, Toygartepesi Tulumbacı Sandığı, Toygartepesi Fire Brigade, Üsküdar Karakol Tulumbacı Sandığı, Üsküdar Karakol Fire Brigade, Şiir, Manzume, Poem, Divan, Destan, Epic
Tür
Kupür, Belge
Biçim
Baskı, El yazısı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Tanım
İstanbul Ansiklopedisi Riza-Rizeliler bölümü için yazılmış metin
Not
Kâğıt üzerine tükenmez kalem
Bibliyografya Notu
Vâsıf Hoca
Provenans
İstanbul Ansiklopedisi Arşivi, Kadir Has Üniversitesi ve Salt iş birliğiyle erişime açılmıştır.
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Kupür, Belge
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.