Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
"338 Sene Sonra Mi'mâr Sinân ve Hayat-ı San'atı" başlıklı kupür
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Kupür
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Madde Başlığı
Yazar/Üreten
Mi'mâr Mazhar
Kod
S15101
Tema
Kişi
Konular
Sinan Ağa (Mimar Koca), Mimar Koca Sinan Ağa, Sinan (Mimar), Sinan (Architect), Mimar Sinan, Ölüm yıldönümü, Death anniversary, Sinan Muhibleri, Society for Commemorating Sinan the Architect, Türk Mimarisi, Turkish Architecture, Türk Mimari Tarihi, History of Turkish Architecture, Yeşil Camii, Yeşil Mosque, Beyazıd Camii, Beyazıd Mosque, Beyazıt Camii, Beyazıt Mosque, Mimar Hayreddin, Hayreddin the Architect, Mimar, Architect, Ayasofya, Hagia Sophia, Kubbe, Dome, Süleymaniye Camii, Süleymaniye Mosque
Tür
Kupür
Biçim
Baskı, El yazısı
Dil
Osmanlı Türkçesi
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Not
Kupür üzerine kurşun kalemle tarih yazılmıştır.
Transliterasyon
338 sene sonra... Mi’mâr Sinân ve hayât-ı san’atı 12 – Cemâzîye’l-evvel- 996 târîhinde vefât eden büyük üstâd Mi’mâr Sinân’ın irtihâl târîhinin mîlâdı târîh hesâbıyla mukâbili olan bugün üstâd mağfûrun [338]’inci sene-i devriye-i vefâtına musadıfdır. Mi’mâr Sinân muhibleri tarafından Sinân hakkında şimdiye kadar târîh-i hicrî üzere icrâ edilmekde olan ihtifâllerin sahîh ve esâslı bir târîh olan mîlâdî târîhe rabtı esâsı düşünülmüş ve Sinân muhiblerinin hars-ı müdîriyetiyle târîh encümeni nezdinde vâkı’ olan mürâca’atları netîcesinde Sinân’ın irtihâl târîhi [1588] senesi 31 Mart Çharşenbe günü olmak üzere kabûl ve tesbît edilmişdir. Sinân muhibleri bugün ve gelecek seneler içün Sinân hakkında ihtifâl icrâ etmemeğe, ancak Türk mi’mârîsinin bu büyük üstâdının hayâtı ve hayât-ı san’atı hakkında mevcûd ma’lûmât târîhiyenin tevsi’i maksadıyla tedkîkât-ı ‘ilmiyede bulunmağa karar vermişlerdir. Ma’el-esef bu büyük üstâdın tercüme-i hâli hakkındaki bildiklerimizi tevsî’e hâdim olabilecek elimizde vesâ’it-i tedkîkiye pek az, ‘âdetâ mefkûd bir derecede bulunmaktadır. Buna mukâbil Sinân’ın hayât-ı san’atını bize bütün ve sâ’iki ve canlılığıyla bildiren eserleri karşusunda bizim içün Sinân’ı tanımamak ve bu eserlerin muvâcehe-i vecd ve haşmetinde Sinân’ın yüksek kudret-i san’atkârânesîni takdîr etmemek kâbil değildir. Şübhesiz ki Sinân mi’mârîmizde bir inkılâb ve büyük bir tekâmül meydâna getiren bir dâhî-i san’atdır. Vâkı’â Sinân’dan evvel Türk mi’mârîsi yine yaşıyordu, fakat temâmen husûsiyet ve istiklâliyetini iktisâb edememiş bir hâlde idi. ‘Osmânlı Türkleri Birusa’nın fethinden evvel ve fethinden sonra da Selçuk, İrân, Bizantin ve kısmen ‘Arab mi’mârîlerinden iktibâsâtda bulundular. Birûsa’da mi’mârîmizin birinci devir ta’allîsini meydâna getiren eserlerde, bi’l-hassa (Yeşîl Câmi’)nin mi’mârîsinde dahî bu ihtilâtın çok bâriz te’sîrleri mevcûddur. Ancak İstanbul’un fethinden bir az evvel ve fethinden sonra Edirne ve İstanbul’da meydâna getirilen eserlerde tedricen bu yabancı ‘anâsır tecrîd ve ta’dîl edilmek sûretiyle Türk mi’mârîsinin kendisine has şekil ve esâslarının meydâna getirilmesine sa’y olunmuş idi. İstanbul’daki Bâyezid Câmi’ Türk mi’mârîsinde bu şekl-i husûsiyeti hâ’iz ilk karakterist eserdir. Câmi’nin mi’mârı Hayreddîn bu eseriyle mi’mârîmizde yeni ve esâslı ba’z-ı teşkîlât ve kâ’ideler vaz’ ve tesbîtine muvaffık olmuşdur. Sinân eserlerinde Hayreddin’in vaz’ etdiği bu esâsları kendi zevk-i bedî’yesi ve kudret-i san’atkârânesiyle mizâc ve tevsî’ye çalışdı. Sinân’ın mi’mârîde husûle getirdiği inkılâb ve tekâmülün esâslarını tedkîk edersek görürüz ki, o zemâna kadar Türk mi’mârîsinde büyük kubbeli eserler inşâsındaki usûl ve kavâ’id-i fenniye ve inşâ’iye ve büyük açıklıkları az mesnedlerle kapamak esâsları temâmen hal olunamamış bir şekilde idi. Fakat, Mi’mâr Sinân büyük kubbelerin taksîm ve muvâzenet kuvvâ nokta-ı nazarından evvelâ bütün usûl ve esâsât-ı fenniyesini hale, bi’l-hassa Süleymâniye ve Selîmiye’de bunu tatbîke muvaffak olmuşdu. O zemâna kadar kubbenin usûl-i inşâsı i’tibâriyle en büyük ve şâyân-ı ehemmiyet eser [Ayasofya] idi. Ayasofya’nın kubbesi cesîm dört ayak ve dört kemer üzerine istinâd etmekdedir. Ve etrafında müsellas kürevîler mevcûddur. Fakat ibtidâda büyük kubbe içün ayaklara kâfî derecede metânet verilememiş olmasından dolayı kubbe inhidâm eylemiş idi. Nihâyet bir çok müşkilât-ı fenniye müvâcehesinde kalan Bizans mi’mârları kubbeyi şâkûlî büyük bir seren üzerine kemer-i kalıbla yapmak mecbûriyetinde kalmışlardı. Bu mahzûrları nazar-ı dikkate alan Sinân Selîmiye’de kubbeyi dört ayak üzerine yapmayub sekiz ayak üzerine istinâd ve bu ayaklara gelen sıkleti müselles kürevîlerle hâricdeki kemerlere sevk eylemek usûlünü ta’kîb ve tatbîke muvaffak olmuşdur. Bu usûl müşkilâtıyla beraber gâyet hendesî düşünülmüş bir tarz-ı inşâdır. Mi’mâr Sinân eserlerinde teşkîlât ve tertîbât-ı inşâ’iye i’tibâriyle dâ’imâ büyük bir kudret-i ibtidâ’iye ezhârına muktedir olmuşdur. Bugün Selîmiye’de olsun, Süleymâniye’de olsun, Sinân’ın İstanbul’da Edirne’de ve Anadolu’nun bir çok şehirlerindeki her hangi eserindeki tertîbât-ı inşâ’iye mutlaka güzel ve ahenkdârdır. Sinân’ın bütün bu eserlerinde teferru’ât-ı mi’mâriye o kadar kuvvetle mezc edilmiş ve ve eser o kadar samîmî bir küll-i teşkîl etmişdir ki en ufak bir fer’î ile hey’et-i ‘umûmiye arasında gayr-i kâbil fekk bir nisbet ve râbıta nazar-ı dikkate çarpar. Süleymâniye Câmi’nin planını tersîm eden büyük bir mi’mârımızın câmi’in planında bir milimetre bile hatâ olmadığını ifâde eylemesi Sinân’ın bugün ki terekkiyât-ı fenniyeye nazaran bile eserlerindeki fevke’l-‘âdeliği ifâdeye delîldir. Vâkı’a Sinân’ın ‘adedi üçyüzden fazla ve her biri birer şâh eser-i san’at olan bu eserlerinin başlı başına meydâna getirmiş olması vârid olamaz. Ancak Sinân’ın kudret-i san’atkârânesinin dehâ’iti bu eserlerde teferru’ât-ı inşâ’iyenin mevki’lerini ta’yîn, tertibâtını idâre ve intihâbda ve esâslarını tanzîmde ve nihâyet bunları ustalarına akıllarının anlayabileceği bir tarzda anlatarak yapdırmış olmasındadır. Burada ustaların işlerinde rüsûh ve meleke sâhibi bulunmuş olmaları ise Sinân’ın hayât-ı san’atındaki bu tekâmül ve muvaffakıyetlerinin en büyük bir sâ’ikî ‘add olunabilir. Mi’mâr: Mazhar
Tarih
1926-03-31
Provenans
İstanbul Ansiklopedisi Arşivi, Kadir Has Üniversitesi ve Salt iş birliğiyle erişime açılmıştır.
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Kupür
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.