Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
"Mi'mâr Sinân" başlıklı kupür
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Kupür
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Madde Başlığı
Yazar/Üreten
Mi'mâr Hikmet
Kod
S15100
Tema
Kişi
Konular
Tür
Kupür
Biçim
Baskı
Dil
Osmanlı Türkçesi
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Transliterasyon
Mi’mâr Sinân 31 Mart 927 Mi’mâr Sinân günü Türklüğe sâf ve asîl bir mi’mârı kazandıran Türk nazâriyât-ı mi’mâriyesinin ilk esâsâtı vaz’ iden Koca Mi’mâr Sinân’ın üç yüz otuz dokuzuncu sene-i devriye-i vefâtı bu gündür: ‘Asırların hâdisâtın didiklediği, fakat pîrânemediği onun mu’azzam âsârı ve yüksek şahsiyeti bugün gözlerimiz önünde canlanıyor. Türk mi’mârlarının kablegâh-ı san’atı olan bu âsârın dahî mubdi’nin yüksek rûhu karşısında hürmetle eğiliyorum. Bu bahr-i ‘ummân san’ata karşı söz söylemek ne kadar müşküldür; fakat; tabî’atın bile kıskandığı bu bedâyi’ san’atı düşünürken heyecânla, muhabbetle çarpan ve yükselen rûhum o mürşid san’atın bir mürîdi olarak bana yazmak ve söylemek cesâretini veriyor. Mi’mâr Sinân: San’atın yüksek şâhikalarından aşan bir dehâ, yaratmak kuvvetini kalbinde bulan ve yaratan bir kuvvet, zevk, ihtişâm, bedâyi’ perilerini kendisine râm eden bir kudsiyet, zemânın san’atkârlarını hâle-i san’atı etrafında toplayan ve onlara ‘aşk ve imân dağıtan bir mürşid. Binlerce yıl şarkın, garbın girdâblar teşkîl iden te’sîr san’atı altından Türk mi’mârîsini o kurtardı. Türk mi’mârîsinin ilk nazariyâtını – çelik kalemiyle- mermer taşlar üzerine o yazdı. San’atda doğru yolu bulamayanlara nurlu yolu o gösterdi. Rönesans devri Avrupa mi’mârî ve ‘ilm-i ma’rifetinde inkılâblar yaparken o da Türk mi’mârîsinde ilk ve mühim inkilâbı yapdı. ‘Acemlerin kemerlerini, Bizanslıların şapitollerini ‘Arabların girift hutût mi’mâriyesini mi’mârımız arasından kuvvetli eliyle o çıkardı ve atdı. O ilhâmını tabî’atdan alıyordu. Güzel yurdun billûr gibi sular sızan mağaralarında gördüğü istilâ-kayatitler ona bir Türk şapitosu yapabilmek kudretini verdi, çiçeklerin otların tezyînât-ı mi’mâriyeye kuvvetli bir sûretde inkılâbını o te’mîn etdi. Onun rakîk kalbini yapraklarında şebnemler parlayan bir lâle titretdi. Sabâh rüzgârının güzel kokularını ruhûna serpdiği sünbüller damağındaki yaradıcı kuvvetleri galeyâna getirdi. O yaşadığı bir ‘asırlık zemânda ‘asırların vücûda getiremeyeceği âsârı, bedâyi’ vücûda getirdi. Türk milletinin iftihâr edeceği en büyük eser onun kendi yüksek ve yaratıcı varlığıdır. Mi’mâr Sinân inşâât ve tezyînâtın en ziyâde muvaffak olan bir ‘âlimidir. Mukâvemet-i ecsâm ve hesâbât nokta-ı nazarından hata etmeyen bir fenn adamıdır. Milyonlarca kilo sıkletinde olan ve çürük, kayıcı bir toprak üzerine inşâ edilmiş olan Süleymâniye ve Sultân Selîm câmi’leri bunun en canlı birer mesâlîdir. Mi’mâr Sinân yüzlerce köprü ve rıhtım yapmışdır. Bunları ne suların cereyânı ve ne de ‘asırların güzerânı pîrâtememişdir. Halic’in her gün tarafından bir parçası aşınan çamurlu sâhilini Galata köprüsüne kadar tedkîk edersek görürüz ki ‘asr-ı hâzır kavâ’id-i fenniyesine tevfiken yapılmış olan binâlarda bile cüz’î-i küllî ve günden güne tezâyid eden bir meyl vardır. Fakat dehâ dün yapılmış olan bu binâların yanında ve ‘aynî zemîn üzerine yapılmış olan ‘Azab Kapularındaki harâb Mehmed Paşa Câmi’inin duvarlarında ufak bir ihtirâf bile yokdur. Mi’mâr-ı muhteremin taş işçiliğinde mahâreti şâyân-ı takdîrdir. Taşların aksâm-ı muhtelifede yekdiğeriyle imtizâcı bu günki kat’-ı ahcâr fenninin en yüksek tatbîkâtıdır. Tuğla kubbeler, çift kubbeler tuğla tezyînâtlı duvarlar bugünün tuğla işçiliğini çok geride bırakan birer harika-ı san’atdır. Kuvvetlerin inşââtda tarz-ı tatbîk ve tevzî’indeki isâbet bugünün fen adamlarını düşündürmeğe kâfîdir. Mi’mâr Sinân fazla ve lüzûmsuz tezyînâtın bir binâda hâ’iz-i ehemmiyet bir kıymet ve güzellik te’mîn ve tevlîd idemeyeceğine ilk def’a kanî’ olan bir Türk san’atkârıdır. Selçuk mi’mârîsinin cebhede kullandığı rengârenk çinilerini ve hutût mi’mâriyeyi gâ’ib edecek bir derecede fazla olan taht işlerini mi’mârîmizden kaldıran odur. Sinân’ın vücûda getirdiği âsârda ma’nâsız tezyînât bulunmadığı gibi kullandığı tezyînâtda da bir ma’nâ vardır. Câmi’lerin mihrâb yukarlarında ve fazla ziyâ gelen mahallerinde koydığı alçı pencereler câmi’ dahilinde hafîf ve renkli bir loşluk verir ki bu inkisâr-ı ziyâ mes’elesi rûhlara dînî bir sükûn ve huşû’ veren bir kuvvetdir. O kullandığı bu tezyînâtla hakîkî bir ma’bed tipi yaratmışdır. Mihrâblarda çok ince bir rûhla çalışmış fakat mihrâbın etrâf duvarlarını gâyet sâde bırakmışdır. Allaha teveccühün, kıbleden başka bir şey düşünmemenin, rûhları, hüsn ü hayâli bir noktaya toplamanın bundan muvaffak olmuş bir misâlî olabilir mi? Tabî’atda mevcûd eşyâ ve eşcârın tezyînât-ı mi’mâriyeye tahvîli ne kadar güç bir işdir. Fakat Sinân bunda da muvaffık olmuşdur. Onun taşlar üzerinde kanartdığı bu tezyînât temâmen gül değildir. Lâle değildir, Sünbül değildir. Lakin size gül, sünbül, ve lâle olduğunu söyleyen bir şeydir. Onun yapdığı boynu bükük bir lâlede elem vardır. Onun yapdığı bir gül ve sünbül size ilk baharın samîmî bir hâtırasını fısıldar! Hiç unutmam. Mi’mâr Sinân devrinin mezâr taşlarını tedkîk ediyordum. Üzerinde bir demet çiçek olan bir lahid nazar-ı dikkatimi celb etmişdi. O çiçek demetinden bir goncası kırılmış olarak hak edilmişdi. Düşündüm! Dedim ki Koca Sinân’ın bu çiçeklerinde derîn bir ma’nâ vardır. Bu mezâr ile mezârın yosunlu yazılarını kazıdım. Bakdım, okudum. Bu bir genc kızın mezârı idi. O vakit kırılmış goncadaki ince ma’nâyı anlamışdım. Ne kadar doğru idi. ‘ ’ile demetinden ayrılan genc bir kızcağızı bundan daha ince bir rûhla tasvîr mümkün mü idi? İşte Mi’mâr Sinân ve onun kudretli devri tezyînâtda bile bir rûh bir lisân vücûda getirmişdir. Mi’mâr Sinân çini tezyînâtı dâhilde ve lüzûmlu mahallerde olmak üzere kullanmışdır. Fakat Sinân devrinin çinileri Türk çini san’atının en mühimm eserleridir. Mi’mâr Sinân bir binâda güzelliği tevlîd iden kuvvetin gölge ve ziyâ olduğını da takdîr etmişdir. Yapdığı binâlara derîn gölgeler veren verandalar, geniş saçaklar yapmışdır. Renkdeki tezâdın rü’yetdeki te’sîrini muvaffakıyetle tatbîk etmişdir koyu gölgeler önünde gümüş gibi parlayan istilâfaktîtli sütûnlar buna güzel bir misâldir. Parlak güneşin birer yanını kemirdiği kubbelere başka bir hayât verebilmek içün gölge ve ışıklarıyla mühimm bir ahenk tevlîd eden dilimli kubbeleri bu husûsdaki nazariyâtın kıymetli birer tatbîkâtı olmakla pek ehemmiyetlidir. Mi’mâr Sinân; devrinin bir mektebi idi. Onun yanında bir çok san’atkârlar yetişmişdir. O binlerce san’atkâra kendisini sevdiren, ma’iyetinde ‘aşk-ı san’atla çalışdıran bir teşkîlâtcı idi. O zemân Süleymâniye’nin Tiryaki çarşısından Un Kapanı sâhiline kadar esnâf loncalarıyla dolu idi. Şimdiki gibi beş on çekicin değil mermer üzerinde işleyen binlerce çekicin tınân sesleri o muhîti kaplardı. Sinân’ın talebelerini Hind padişâhlarından Babür Şâh da’vet etmiş ve bunlar Dehli, Agra, Lahor ve Keşmîr kal’e ve serâylarını yapmışlardı. Talebelerinden Mi’mâr Yusuf Makbûl padişâhlarının ma’rûf olan serâylarını yapmışdı. O zemân Türk mi’mârîsi Viyana kapularından Çin hudûdlarına kadar muvaffakıyetle serpilen bir bedâyi’ çiçeği idi. Tezkeretü’l-Ebniye’de Mi’mâr Sinân diyor ki: Resm idüb binâ eylediğim cevâmi’ ve mesâcid! Ben bu kadar mühimm âsârın planı olmadan yapılabileceğine inananlardan değilim. ‘Acaba mi’mâr-ı muhteremin resimden maksadı nedir? Bu binâların resimleri var mı idi? Ne oldu? Bizler onun ibdâ’ etdiği âsârın karşısında elimizde son sistem âlât ve edevâtla kopyacılığı bile müşkilâtla yaparken bunların ne sûretle inşâ edildiğini düşünüyorum! Hâsılı Mi’mâr Sinân ve onun san’atı dünyalardan büyük bir denizdir. Ve bu günün san’atkârları onun sıcak afakında kendilerine doğacak ilhâm güneşine intizâr eden genclerdir. Şayân-ı te’essür bir nokta vardır ki Mi’mâr Sinân’ın âsârından en ziyâde dînî eserleri mevcûddur. Bugün bizi daha ziyâde tedkîke sevk edecek mi’mârî-i beledîye ‘â’id âsârından yalnız hân ve hamâmları vardır. inşâ etdiği köşk ve serâylardan bir kaç dânesi mevcûd olsa idi bu günün mi’mârlarına ne iyi bir saha-ı tedkîk olurdu. Avrupa’da yetişmiş olan her san’atkârın âsârına ‘â’id muhtelif albümler ve kitâblar vardır. Kütübhâne-i ‘irfânımızın pek çok olan noksanları arasında en mühimi de mi’mârî eserlerdir. Mi’mâr Sinân gibi beyne’l-milel bir şöhret kazanmış olan bir mi’mârın âsârına ‘â’id bir albüm ve kitâbımız yokdur. Bütün âsârının röleve ve fotoğrafı sûretinde toplanub bunlara ma’lûmât-ı târîhiye, tersimât ve nazariyât-ı mi’mâriyeye ‘â’id mulâhazât ‘ilâve olunarak bir kitâb vücûda getirilmesi çok fâ’idelidir. Bugünün genc mi’mârları böyle bir kitâbın vücûda gelmesinde memnûniyetle vazîfe alabilirler. Türk mi’mârîsi dediğimiz zemân tahsîl görmüş zevât arasında bile -ta’rîfi, resmî, kitâbı oldığından- bir mu’ammâ hâlinde bulunan bu orijinal san’atı her damağa anlatmak lâzımdır. Türkün sâf ve hakîkî bir mi’mârîsi olduğunu ecnebî ağzından işitmek, ecnebî kitâbından okumak bizi memnûn eden ‘aynî zemânda da millî âsârımıza karşı lâkayd olduğumuzu anlatarak üzen bir hâldir. San’at ve san’at büyüklerimizi kendi göz ve dilimizle anlamak en fâ’ideli bir hareketdir. Çünkü klasik mi’mârîsini ve ondaki rûhî iyi anlayabilen milletler bugünün mi’mârîsinde hakîkî ve muvaffakıyetli adımlar atmışlardır. Sanâyi’-i nefîse ‘ilmimizde bir inkılâb yaratmak içün onun mebde’ini kuvvetli eliyle kurmakda olan ma’ârif vekîlimizden Mi’mâr Sinân adlı bir Türk mi’mârîsi kitâbının da bânîsi olmasını dileriz. Mi’mâr Hikmet
Provenans
İstanbul Ansiklopedisi Arşivi, Kadir Has Üniversitesi ve Salt iş birliğiyle erişime açılmıştır.
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Kupür
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.